- 538 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
TAKSİTLE YAŞAYIP BORÇLA ÖLENLERIN ÜLKESİNDEYİZ
TAKSİTLE YAŞAYIP BORÇLA ÖLENLERIN ÜLKESİNDEYİZ
Eskiden insanlarımız gücü ölçüsünde harcama yapar, boyundan büyük işlere kalkışırken iki kere düşünürdü. Ancak günümüz toplumunda paraya ulaşmak o kadar kolay hale geldi ki maddi dayanağı olmayan insanlar bir anda kredi yüzünden lüks alışveriş yapabilecek konuma ulaştı.
Uzun ve kulağa az gelen taksitler insanımızı farkında olmadan borçlu yaşamaya mecbur bıraktı.
Nasıl mı? Anlatayım.
Mağaza ya gittik diyelim. Gözümüze hemen bir gömlek çarptı. Harika bir şey bu mutlaka almalıyım. Alıyorum onunla beraber şu fularıda almalıyım; aa bu ceket de bu gömleğin üzerinde süper olacak.
Ama şimdi bu güzelim broş alınmazsa takım tamamlanmaz ki.
Evet evet kesinlikle onu da almalıyım.
Eh artık bu kadar şey almışken etek ve ayakkabıda alınmalı diye düşünüyorum.
Düşünmekle kalmıyorum tabii. Hemen alıyorum.
Oh nihayet bitti. Artık kasaya doğru ilerleyelim.
Elimi çantama attım. Bir an düşündüm.
Acaba nakit mi ödesem kredi kartıyla mı? Birden bir yazı ilişti gözüme.
Kredi kartına 10 taksit vs. Aaa şimdi on taksit ödemek varken neden peşin vereyim ki. Hemen kredi kartımı çıkartıp kasiyere uzattım. Cırtt diye çekiliverdi.
Oh ne kolay.
Ay sonu geldi çattı. Sevgili bankamın beni unutmayıp e-posta adresime gönderdiği Bir hayli kabarık olan Kredi kartı ekstresi ile karşı karşıyayım.
Önce bende bir eyvah durumları. Sonrasında çare arayışları.
Oturup borç listemi çıkartıyorum. Aylık gelirim belli. Borçlar gelirimi sollamış gitmiş sinsice. Eee ben ne aldım ki bu kadar borç yaptım?
Hemen yarın bir bankaya gidip "kredi" çekmeliyim. Önce internetten öğreneyim bakalım nasılmış faiz oranları.
Bakıyorum bakıyorum bir şey anlamam mümkün değil. Arayayım en iyisi. Ne de olsa 24 saat hizmette bankam benim için. Arıyorum. Öyle güzel cevaplıyorlar ki beni
Sanki derdime derman telefonun ıucunda ki arkadaş. Faiz oranı biraz yüksek gibi. Neyse ne yapalım. Bari öteki borcu kapatırım diye başvuruyorum. Yani ordan alıp oraya vereceğim. Bu şekilde borç içinde ömrümü tüketeceğim.
Evet değerli okurlarım, hemen herkesin kredi kartı kullandığını ve bu tür sorunlarla sık karşılaştığını biliyoruz.
Nakit taşımayı sevmiyorsanız, taksitli alışveriş yapmak istiyorsanız ve de satın aldıklarınızdan para puan kazanmayı seviyorsanız; kredi kartı kesinlikle kullanmak isteyeceğiniz bir banka ürünü. Ben ona kısaca plastik para diyorum.
Kredi kartının faydaları olduğu gibi yanlış kullanımlar sonucu zararları da olabilir.
Kredi kartını doğru kullanmanın ilk sırrı alış aşamasında.
Alırken limitini iyi düşünün.
Çünkü kredi kartını kullanmak bir yerden sonra alışkanlık yapıyor.
Ödeyebileceğiniz kadar kredi kartı kullanın ve limitini belirlerken de yükseklerden uçmayın.
Yükseklerden uçmak dedik madem o halde yüksek faizle çekilen banka kredilerinede şöyle bir göz atalım.
Günümüz dünyasında borca girmek ve faizli kredi çekmek son derece sıradanlaşmaya başladı. Kredi çekerek hayatları boyunca borçlu yaşayan binlerce vatandaşımız olduğunu görüyoruz. Bir anlık hevesle çekilen krediler yüzünden yıllarca taksit ödemeyi kabul etmek günümüz dünyasının en acı veren olaylarından birisi haline geldi.
Emeklilik yaşı gelmesine rağmen geçmişte çektiği bir kredinin borcunu ödemek için çalışmak zorunda bırakılan Vatandaş, adete bankaların kölesi haline gelmiştir.
Gerçek anlamda para sıkıntısı çeken insanları bir kenara ayıralım.
Ancak onların dışında Kredi çeken insanlara baktığımız zaman birçoğunun zorunlu olarak paraya ihtiyacı olmadığını görüyoruz. Bunların birçoğu paraya ulaşmak kolay olduğu için kredi yoluna başvuruyor.
Ev alırken daha büyüğü, araba alırken daha konforlusunu istiyor. Düğün yaparken daha lüks, tatil yaparken daha pahalı yerleri tercih ediyorlar. İnsanlar daha pahalısını yapacakları takdirde daha mutlu olacaklarını düşünüyorlar.
Oysa bunun doğru olmadığını, borç batağından çıkamadığı için cinnet getiren yüzlerce insan olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz.
Peki bu tür sıkıntılara maruz kalmamak için ne yapmalıyız?
Ekonomist değilim! Ama parasını idareli kullanmayı öğrenmiş, tutumlu biri olarak bir kaç tavsiyede buluna bilirim.
İnsanlarımız para biriktirmeyi öğrenmedikten sonra kredi çekmekten vazgeçmezler.
Her ay gücü ölçüsünde bir miktar parayı kenara atmayı, paranın değerini koruması açısından bunu da altın olarak muhafaza etmeyi başarırsa kredi taksitlerini ödeyeceği sürede daha fazlasına bile sahip olabilirler.
Borcunuz bitene kadar yeni borç ya da taksit yapmamaya çalışın.
Borçlu olduğunuz süreçte ihtiyaç harcamalarınıza öncelik verin, mümkün olduğu kadar tasarruf edin ve arttırdığınız parayı borçlarınızı kapatmak için kullanın.
Borçsuz ferah dolu günler diliyor ve yazımı burada noktalıyorum.
sağlıcakla kalın.
Filiz Bahcıvan
YORUMLAR
Gerçek Soyguncu Bankalar - Önder Karaçay
Daha henüz iki yaşındaydım Deniz Gezmiş ve arkadaşları asıldığında. Dedem ve babaannem tarafından ’Deniz Gezmiş, banga soyan’ diye sevilmenin ne demek olduğunu yıllar sonra anlayacaktım.
Dokuz yaşıma geldiğimde 12 Eylül 1980 tarihinde kendi askerimizin silahının namlusunu üzerime çevirdiğinde üzerimizde dönen oyunun ne olduğunu bir anlam veremediğim için anlamlandıramamıştım. Bunu anlamam da yıllarımı alacaktı.
Nereden bilebilirdim ki bir gün bankacı olacağımı ve milli ve yerli olduğunu sandığımız o banka tarafından en güzel yıllarımın çalınarak geleceğimin soyulacağını nereden bilebilirdim? Hem bilsem ne değişirdi ki yaşadığım neden kaçtım ki bundan da kaçamazdım.
İkinci 12 Eylül darbesini o banka tarafından sebepsiz işten çıkarılarak o manidar tarih seçilerek gerçekleşmiş olmasının bana vereceği rolü nereden bilebilirdim.
Yazması yaşamaktan çok daha zor.
Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını banka soydular iftiraları ile suçlayanlar gerçek profesyonel soyguncuların aslında bankalar ve banka kuranlar olduğunu bu ülkede gören çok az insan olduğu için bugün soygun ayyuka çıkmıştır.
Ülkemizi 12 Eylül 1980 askeri darbe sürecine taşıyan niyetin asıl amacı bugün ki soygun sermaye düzenini kurmaktı.
Darbe öncesi 24 Ocak kararları aslında milli ekonomiyi bitirme ve sermaye diktatörlüğüne geçme kararlarıydı.
Bu kararlar sonrasında sözde sivil demokrasi adı altında siyasi partilerin başına getirilen dikta kişiliklerden seçilen ve medya terörü ile parlatılan biri sermaye emrinde o makama oturtularak istediklerini yaptıracaklardı.
Çünkü 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ürettiği en önemli hukuksuzluk siyasi partilerde demokrasiyi yok eden ’Siyasi Partiler Yasası’ çıkarılmıştı. Genel başkanı seçen delegeleri genel başkan belirleyecek, genel başkanı da o delegeler belirleyecekti. Danışıklı dövüş oyunu kanunla korunacaktı.
Bu konudaki daha derinlemesine irdeleyen ve çözüm önerilerimi ’Partisiz Parlamenter Sistem’ adlı yazımda okuyabilirsiniz.
Askeri darbenin en önemli görevi toplumu darbenin dayatması olacak milli ekonomiyi yok ederek sermaye lehine kurulacak düzen konusunda baskı altına alıp sopayla susturmanın yolu askerdi.
O yıllarda tanklar kullanıyordu. Sonra ekonomi krizler üretecek aşamaya geldiğinde tanklardan sonra sıra bankalara gelecekti.
Nitekim 1983 yılında iktidara taşınan zihniyetin ilk ve tek söylemi, icraatı, niyeti KÜRESELLEŞME ve ÖZELLEŞTİRME olup talanı başlatacak, halkı ikna edecek sürecin başlangıcıydı.
Borsanın faaliyete geçmesi, dövizin serbest kalması (32 Sayılı Karar), faiz üçlüsü ile kriz ekonomisi dizayn edildi.
Borsa mağdurları, döviz kuru mağdurları, kriz mağdurları unutulmamalı. Bu üretilen mağduriyetten kim nemalanmış diye sorgulanması gerekir.
Bir vergi cennetine dönen borsanın parayla para kazanan tefecilerin oyunlar oynadığı ve parayla ülkemizi tehdit ettiği düzeni ayakta tutmaya çalışmak bu ülkeye en büyük ihanettir.
Atatürk’ün de dediği gibi yabancı sermayeye karşı değiliz yalnız tek şartımız var o da kuralları biz koyduğumuz da yabancı sermaye bu ülkeye gelebilir.
Oysa bugün gelen sermaye kurallarını da kendisi koymaktadır ve tehdit unsurudur. Bu tehdit bertaraf edilmeden ülkeyi kim yönetirse yönetsin bu zihniyetin emrine girmek zorundadır.
Bu konuda faiz lobisi falan gibi laflar danışıklı dövüş oyunudur.
Döviz sadece ihracat ve ithalat yapan kurumlar için serbest olmalıdır. Ülkede yaşayan insanların kur farkından para kazanabilirsiniz tuzağına düşürülerek tasarrufların dövizde tutulmasına izin vermek bu düşmana ve tehdide hizmet etmek demektir.
O güne kadar milli ekonomi, sorunları olsa da üreten ve kendi kendine yeten bir ekonomiydi.
Bu durum içimizdeki düşmanlara yetmiyordu.
Kriz üreten ve krizlerin bahane edilerek vurgunların vurulmasına, mağdurların üretilerek tasarrufların ele geçirilmesine ve sermaye ne derse onun sözünün hakim olacağı bir borç ve tüketim ekonomisi icat edilecekti.
Üretmeyecek, üreten küresel tekellere ve yerli işbirlikçi ihanetlere üretimi teslim edecektik. Ürettiklerini borçlanarak tüketecek ve sermaye finans çetesine köle olacaktık.
Bugün geldiğimiz nokta budur.
Gezi eylemlerinde aynı Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını yapmadıklarını bahane ederek mağduriyet üreterek kendi soygunlarını gizleyen zihniyetler iki bankanın camları kırıldı diye kıyamet koparıp onlarca gencimizin yok yere katledilmesine ses bile çıkarmadılar.
2001 yılında benim de çalıştığım banka Ak.....k başta olmak üzere merkez bankası başkanından kurun iki katına çıkacağı haberini alan bankaların, bir gecede milyar dolarlarca vurgunlar vurmalarına rağmen 17 yıldır hiçbir Savcı bunun üzerine gitmemiş olması, soruşturma açmaması kadar ilginç ve soygunu korumak adına vahşet boyutunda bir soygun ve soyguncuları koruma adına yaşanmış bir başka ibret olay yoktur.
Sermaye medyasında küçük banka soygunları büyük haber olur. Oysa soygun konusunda asıl profesyonel olanlar banka kuranlar ve işletenlerdir.
2015 yılında bu konuyu medya sermaye tekelinde olduğu için haber yapılmamış, üzeri kapatılmış diye Mobbing Bank kitabımda yazdım ki vatanını ve milletini seven, görevini layıkıyla yapan cesur bir Savcı çıkar bunun üzerine gider ve bu soygun yapanın ve yapanları koruyanların yanına kar olarak kalmaz diye ve ibret olsun diye cesurca yazdım.
Çünkü bankalar krizlerden beslenmektedirler. Ne kadar çok kriz olursa o kadar çok kazanmakta ve hayatlar söndürerek haksız kazançlar elde etmektedirler..
Çünkü çaresizliği sömüren zihniyetlerdir.
2001 yılı krizini üretenler küresel sermaye ve yerli işbirlikçileridir. Bu krizin ortaklarından biri olan ve krizden vurgunlar vuran çalıştığım bankanın; "Bu krizden en güçlü çıkan banka biz olduk" diye övünmelerini asla unutamıyorum. Unutturmayacağım.
Küresel sermaye tekellerinin ve göbeğinden bağlı yerli işbirlikçilerin sömürge ettikleri ülkeler için uyguladıkları yöntemi anlatan o sözü yazmadan da geçemeyeceğim.
Ne diyorlardı?
"Tanklardan sonra, bankalar gelir."
Nitekim 1980 askeri darbesinden sonra bankaların geldiğini yaşayarak öğrenmiş olduk.
Ülkemizde ne yaşanıyor yaşandığı anda ne olup bittiğini kimse bilmediği gibi bilenlerde yalanla, hileyle toplumu kandırdığı için gerçekler çok zor ve geç açığa çıkmaktadır.
Gerçeklerin üzerine gidenlerin, yazanların, sorgulayanların, soruşturanların yaşam şansı bırakılmadığı için bu konuda görevli kesimlerde görevlerini Savcılarımız örneğinde olduğu gibi yapamamaktadırlar.
2001 yılı krizini bilinçli çıkaran küresel sermaye ve yerli işbirlikçilerinin amacı ülkemizin bir tüketim ekonomisi olmasını sağlayacak düzenin kurulması, üreten tekellerin ürettiklerinin satılması için alış veriş merkezleri ile yerli esnafın bitirilmesi, bankaların tamamına yakınının kendi yönetimine geçmesi için milli bankacılığın yok edilmesi, inşaat ekonomisi ile ekonominin borç sarmalına alınması, bireysel kredi ve kredi kartları ile kendilerinin bastıkları karşılıksız paranın halka borç olarak dağıtılarak karşılık bulması için kendilerinin dayattığı Kemal Derviş ile bir devrim gibi sunularak halkı kandırmaları sonrasında bunu gerçekleştirecek zihniyeti iktidara taşımak oldu.
İşte ne yaşadıysak, bu hale nasıl geldiysek bu şekilde geldik.
Gerçekleri doğru şekilde öğrenmek ve öğretmek yurttaşlık görevi olmakla birlikte ülkemiz aleyhine temsile taşınanlara oy vermekten daha değerli bir vatandaşlık görevidir.
Önder Karaçay
Cebimize Dadanan Elleri Kırmanın Zamanı Geldi - Önder Karaçay
Kendi elimizden başka bir el cebimizde dolaşmıyordu. Üretiyorduk, kazanıyorduk, en kötüsü kendi kendimize yetiyor, kimseye muhtaç değildik.
İşte kimseye muhtaç olmamamız birilerine yetmiyordu.
Muhtaç olacaklar ve muhtaç olunacaklar bir plan ve niyetle birlikte üretildi.
Muhtaç olacaklar toplumun tümüydü. Toplumun muhtaç olacağı yer olarak küresel tekeller ve yerli işbirlikçi sermaye seçildi.
Toplum işsiz bırakılarak muhtaç edildi.
Esnafların yerini alışveriş merkezlerinde küresel tekeller ve yerli işbirlikçi sözde sanayiciler ve üreticiler perakendeci olarak esnafa rakip edildiği için muhtaç edildi.
Emekliler ve işçiler düşük gelirle kanunla korunan tefeci bankacı ve finans kurumlarına muhtaç edildi.
Memurlar işiyle tehdit edilerek muhtaç edildi.
Fakirleştirilen insanlar sadakaya alıştırılarak tembelleşmeye muhtaç edildi.
Düşük gelirle toplumun geneli bankaların ürettiği borç bağımlılığı ve kanunla korunan tefecilik sistemi bireysel kredi ve karşılıksız para basma hakkının bankalara verildiği kredi kartlarına muhtaç edildi.
Üretmeyi unutan millet borçlanarak ve tüketerek tefecilere esir olmaya muhtaç edildi
Kimlerdi bu cebimizden elini çekmeyen ve bizim üzerimizden sürekli hesap yapan tefeciler?
İçimizden birileri her mahallede birer milyoner olmak, sermayede ve üretimde tekel olmak adına soyundular. Sözde bizim adımıza milli sermaye olacaklardı.
Bu iç işbirlikçileri üretimde, sermayede tekel olmalarının yolunu açarak bu işe kimler soyundurdu? Küresel tefeciler lehine merhametini menfaatlerine sattıkları için kendileri soyundular.
"Tekelleşen sermaye biz üreteceğiz, siz bizim ürettiğimizi borçlanarak tüketeceksiniz dayatması içine girdiler." Bu dayatmayı Türk Milleti kabul eder mi?
Küresel tefecilikle işbirliği yaparak, tefeci zihniyetlerini kanunlarla koruma altına siyasetle kol kola girerek yapan bu ihanet şebekesine büyük ve milli sermaye denebilir mi?
12 Eylül 1980 askeri darbesi öncesi alınan ya da alınması sermaye lehine istenen 24 Ocak Kararlarının amacı özelleştirmeler ile talanı başlatmaktı. Darbenin amacıda halka işbirliği hilesine düşen askerle sopa gösterilerek özelleştirmelere karşı susturmaktı.
Medya terörü kullanılarak algı operasyonları ile halka kamu kurumlarının ve Türk Milletine ait ne kadar üretim tesisi varsa ele geçirmek için zarar ediyor bahane edilerek özelleştirilmeli yalanı talanın kendisiydi.
Bunu gerçekleştirmek ve dayatmak içinde çeşitli kriz ve siyasi oyunlarla istediklerini iktidara taşıdılar.
Askeri darbelerinin peşini sivil darbeler takip etti.
İlk sivil darbe, çok partili siyasi parti sistemi ile sözde parlamenter sistem olan aslında her partinin bir başka diktaya ve tek kişiye emanet edildiği, içlerinden birinin seçilerek, işbirlikçileri tarafından kullanılacak olanın medya terörü aracılığıyla iktidara taşınıp emellerini gerçekleştirilmesiyle başlamıştır.
Sonrası yıllar toplumu ikiye bölen, parçalamak isteyen siyasi, ekonomik, askeri darbe ve krizlerle düşmanın istediği yola girilmiştir.
Bütün bu ihanetler kendi içimizden siyasilerden, askerlerden, sermaye sahiplerinden seçilerek satın alınan vatana ve millete maddi menfaat karşılığında ihanet edenlerdi.
Toplum bölünme ve parçalanmaya çok müsait olmasa bile cebini boşaltanlara engel olmayı başaracak bir refleksi gösteremedi.
Örneğin devlet elektrikte fatura kesmekten aciz olduğu için mi özelleştirme yaptı? Yoksa ülkeyi 21 bölgeye bölerek yirmi bir ayrı sermaye sahibini her faturadan % 30 dağıtım bedeli adı altında haraç almalarının yolunu açmak için mi özelleştirdi?
Bunun gibi her özelleştirme ayrı bir talan hikayesidir.
Yapılmak istenen gerçek niyet; Türk Milletini küresel tefecilere ve yerli işbirlikçilerine müşteri yapma dayatmasıdır.
Toplum bu konuda zamanında uyanmamış, kendini bu yanlışa düşürmek isteyen ideolojilerin, niyetlerin tuzağına düşerek ülkemiz ekonomisinin tekellerin eline geçmesine sebep olmuştur.
Bu süreç peşinden asıl niyeti ortaya koyacaktır. Asıl niyet sürdürülebilir sömürge sistemini batı ve yerli işbirlikçileri lehine kurmaktır. Bu niyet Türk Milleti için savaş sebebidir. Sermayenin yüzü işte bu anda ortaya çıkacaktır. Düşmanla savaşmak zorunda kaldığımızda sermaye kimin yanında yer alacaktır?
Batının sömürge sistemine göbeğinden bağlı, küresel tefecilerden emir alan işbirlikçiler saflarını değiştirebilecekler mi? Ya da neden değiştiremiyorlar? Neyi bekliyorlar? Sahip oldukları ne varsa bu ülkeye ve bu topluma borçlu oldukları bildikleri halde bu ihaneti yapmaktan çekinmeyenler yaşattıklarını yaşamaya mecbur kalacak, bunun hesabını bu millete vereceklerdir.
Türkiye Cumhuriyetine yurttaşlık bağıyla bağlı olan Türk Milletinin her ferdi, orta doğu toplumları gibi sömürge altında tek kişinin sopası ile yaşamaya mahkum edilemeyecek kadar onurlu bir milletin ortağı oldukları için bu zulme mutlaka dur diyecektir.
Bir asır önceki düşmanın içimizdeki yerli işbirlikçileri kullanarak sinsi bir kin ve öfkeyle intikam almak istemeleri cevapsız kalmayacak ve bedeli ödetilecektir. Bunun artık bilincindeyiz. Gardımızı buna göre almak zorundayız.
Unutulmamalıdır ki Türk Milleti geç uyanmış olabilir. Yalnız bu millet her yanlışın hesabını er ya da geç bu suç işleyenlere mutlaka sormuştur ve yine soracaktır.
Çok ibret vericidir 2001 yılı krizinde yaşananlar. Kurun iki katına çıkacağı haberini merkez bankası başkanından öğrenip bir gecede vurgunlar vuran bankalara bunun hesabı aradan 17 yıl geçmesine rağmen sorulmamıştır. O yıllarda özel bir bankada çalışmaktaydım. Çalıştığım banka da bu vurgunu vuran bankaların başında gelmekteydi. Hatta ’krizden büyüyerek çıkan tek bankayız’ diye övünüyordu.
2001 yılı krizine kadar bankaları aracılığıyla halktan topladıkları parayı devlete satarak dolaylı halkı sömüren bu tefeci zihniyet, 2001 yılı krizi sonrası halkı direk bireysel kredi ve kredi kartlarıyla borçlandırarak sömürdüler.
Bugün ülkemizin toplamda dört yüz milyar dolara yaklaşan borcu ödenemez düzeye ulaşmış ekonomiyi iflasa sürükleyecek boyuttadır.
2008 krizi sonrası finans sistemi çöken batı karşılıksız para basarak bu paraları bankaları aracılığıyla bizim gibi ülkelere satarak karşılık ürettiler. İşbirlikçi finans komisyon karşılığında Türk Milletini borçlandırarak bu ihanete ortak oldu...
Hem vergi vermeyen hemde finans oyunlarına alet olan borsa bu sebeple kapatılmalı ve tüm bankalar bu sebeple kamulaştırılmalı, bireysel kredi ve kredi kartları yasaklanmalıdır.
Türk Milletinin tefeci finans kapitale muhtaçlığının ortadan kaldırılması bu zalim düzenden daha az maliyetlidir.
Bunu gerçekleştirebilecek ve milletin çıkarlarına uygun kararlar alıp uygulayabilecek bir irade en önemli ihtiyaçtır.
Bıçağın kemiğe dayandığı bu günlerde gerçekleri yazarak, anlatarak, birleşerek el birliği içinde faturanın kendi hatamız yüzünden olduğunu bilerek ve daha da büyümeden ödeyerek çıkacağız bu karanlığın ve acımasız zulmün içinden.
Ülkemizin kara toprağının yarısı kadar da denizlerde toprağı olup, her türlü kaynağa sahibiz. Tek eksiğimiz üretimi küresel tekellere kaptırmamız, kendimiz üretmediğimiz için fakirleşmemiz ile imkanımız yetmediğinde yine bu küresel tekellere borçlanarak esir olmamızdır.
Bu gidişat çöküşün ötesinde yok oluşu getirir.
Dibe vursak bile asla yok olmayacak kadar asil, iradeli, güçlü, çabuk birleşebilen, yılmayan, teslim olmayı kabullenmeyen, özgürlük düşkünü bir millet olmamız kaderimizi yine değiştirmeye yetecektir.
Cebimizde elini dolaştıran küresel tekeller ve yerli işbirlikçileri olup, cebimizde el dolaştırılmasına izin verenler de yetkiyi bizden alıp, sermayenin emrine giren sözde bizi temsile taşınanlar ideolojilerdir.
Kırılacak olan el sermaye ve siyasetin cebimizde dolaşan ve canı ne zaman ne kadar istiyorsa o kadar almaya yeltenen doyumsuz elleridir.
Köklü devrimlerin ekonomide yapılması en elzem konudur.
Türkiye Cumhuriyeti bir sermaye diktatörlüğüne dönüştürülemeyecek kadar kıymetli ve tarihin en önemli devrimini gerçekleştirmiş bir milletin devleti olarak sonsuza kadar yaşaması için devrim şarttır.
İç düşmanın gözü dönmüş olması bizi asla korkutmamalı ve yıldırmamalı büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün yarım kalan devrimleri tamamlanarak 1950’den bu yana hüküm süren bu gerici fetret dönemi tarihe kara bir leke olarak yazılmalıdır.
Önder Karaçay
“Bir insanın, bir kurumun, bir fikrin niyetini öğrenmek o isteğe kendini kaptırmaktan daha faydalı bir hayat duruşudur. Bunu geç anlamak önemli değildir, önemli olan anladıktan sonra mücadeleye başlamak hayat kurtarır.”
Parayı amaç yapan araçları ortadan kaldırdığımızda paranın etrafında dönmekten kurtulacağız.
Parayı, bankayı, bankerliği veya kanunla korunan tefeciliği artık tefe koyma zamanı gelmiştir. Türkiye Cumhuriyetinin geleceğinde geçici bir süre üretim adına bankacılık milli zihniyetle olabilir artık. O zaman nedir bu para, banka ve kanunla korunan tefecilik gelin inine kadar inelim, öğrenelim ve öğreterek kurtulalım bu beladan.
İlk İtalya’nın Roma kentinde bir bankın etrafında,
İlk borç verme işlemi başlamış,
Para ve bankanın ilk buluşması, bugün insanlığı sömüren,
Sistemin ilk adımı o gün atılmış ve bu günlere gelinmiştir.
Borç verme işini yapanlara banker, bu tür kurumlara da banka denilmiştir.
Para nedir?
Devlet tarafından ödeme aracı olarak basılan,
Üzerine saymaca değeri olan kağıt veya madeni çeşidi bulunan,
Mal ve hizmet değişim aracı olduğu içinde,
İnsan için peşinde koşulması gereken fikrinin hüküm sürdüğü,
Bir putlaşma aracına dönen ve etrafında hayatlar döndüren,
İnsanlık tarihinin en utanç verici sömürge aracıdır para.
Paranın yüzünden insanlığın başına gelmeyen kötülük kalmamıştır,
Paranın etrafında dönen hayatları görenler,
İnsanları borçlandırarak başlamışlar bu banker işine,
Paraya olan bağımlılığı artırdıkça gözü doymazların mesleği olmuş bankerlik,
Parayı baş tacı amaç yapmışlar doymak bilmeyen niyetlerine,
Tefeciliği kurumsallaştıran kurumlar, yasalar, ağlarla,
Dünyaya yayılmışlar!
Dünyada üretilen silahlar para çoklamak için üretilmiş ve satışmış,
Düşman üretme ve savaşların çıkma sebebi de dünyanın her devrinde,
Paraya dönüşmüştür.
Bankalar para çoklama niyetinin sinsi kalkanlarıdır.
Mevduat kabulü ve başkalarının parasını borç vererek para çoklamak,
Bu işin en kazançlı zirvesi olmuş,
Para çoklayanlar kendilerini güç haline getiren düzeneklerin sayesinde;
Halktan temsil yetkisi alanlara bile ayar vermişlerdir.
Bugün dünya barış, güven, huzur, demokrasi gibi değerlere uzaksa,
Sebebi paradır, sermaye çoklamaktır, bankacılıktır,
Siyasetin sözde rey aldıklarına verdikleri sözü tutmalarının,
Sermayenin isteklerine yerine getirme şartına bağlı hale gelmiş olması,
İnsanlığın bir başka utanç duyması gereken gerçeğidir.
Orta çağda İtalyan’lar bu işleri caddelerde bir bank üzerinde yaptıkları için,
Dilimize banka ve bankacılık olarak girmiştir.
Bugün ana okuluna giden bir çocuğun okul ödemeleri de,
Ölüm döşeğinde bir emekli insanında her işlemi de,
Banka üzerinden yapılmak zorunda kalıyorsa amacın sadece güvenlik olmadığını,
Amaç her insandan para kazanmak, her insanın zaaflarından bankaların faydalanmasını sağlamak,
Her insanı bu vahşi sisteme köle etmektir.
Para kirdir boşuna söylenmemiştir,
Bugün ki kadar da para tarihte hiç kirlenmemiştir,
Parayı kirleten bankerlerdir, gözü doymaz bu bankerlere hizmet edenlerdir,
Bu hizmette kusursuz çalışan çıkarcıların kirlenen niyetleridir.
Ülkemizde ilk banka tefecilere karşı Emniyet Sandığı adı altında,
Mithat Paşa tarafından kurulmuş olup, milli bankacılığımız,
Bugün ilk banker zihniyetini dünyaya yayanların eline geçmiştir,
Milli ekonomiye ve insanımızın yaşan tarzına uygun olmayan,
Kurumsal kılıfta birilerinin cebini doldurma adına para çoklama yapan,
Her ürünü bir insan vuran bir vahşete dönüşmüştür.
Para ve banka artık ülkemizde nefret duyulan bir iştir.
En fazla kazanan sektör olmasına rağmen ülkemizde toplumun % 1’ine bile,
İş imkânı sağlamadığı gibi üretime, ihracata kredi vermeyen bu sektör,
Tüm ürünlerini borç ve tüketimi artıran bir zihniyete büründüğü için,
İşsizlik üreten ana sebebe dönüşmüştür.
Paranın etrafında yedi milyar insanı döndüren,
Paylaşmayı sevmeyen, hep bana, hep bana diyen,
Daha fazlası için sürekli düzen değiştiren,
İşine gelmeyeni yok etmeye kalkan veya görmeyen,
Sermayeleri için savaş üretenlere hizmet eden, kötülüğün bataklıklarının artmasına sebep olan,
Bataklıklara sinsi yöntemlerle virüs üreten bu vahşiliğin,
Etrafında dönerek helak olacak insan kalmadığı için bu zalimliğin sonu yaklaşmıştır.
Ucuca para toplayıp, pahalıya satmanın adı bankacılık oldu,
Dünyanın her insan yaşayan yerinde bu zalimliğin etrafında hayatlar döndü,
Kimi zaman tersine, kimi zaman kendi kendine, genelde insanın paraya bulaştırılmış hayatı,
İnsan için üretim yapan kurumların ticari hayatı bankayla öldü.
Önder Karaçay
Filiz elbi
"15 yıl önce Türk halkının 18 milyar borcu varken bankalara son gelinen durum bu borç 500 milyarı geçmiş durumda" borçlandırıldık bir şekilde ve borçlu yaşıyoruz...Üretmeden tüketen bir toplum projesi başarıyla sonuçlandı... insanların hepsi borçlu ve mutsuz geleceğinden kaygılı ama yine insanların mutsuz çoğunluğu mevcut durumunun sebeplerini ekonomik yıkıntısının nedenlerini sorgulamaktan aciz bir durumda hayatının her alanında motomot düz mantıkla aynı hataları tekrarlamakla meşgul...
Tebrik ederim güzeldi yazı emeğinize sağlık..