ATSIZ, AŞIK BOYACI ve BEN
Hayatımı, ömrümce etkileyen iki dev edebiyatçı şairden bahsedeceğim acizane bu yazımda.
Biri Türk Edebiyatına imzasını koymuş rahmetli
"Hüseyin Nihal Atsız" diğeri yerel (mahalli) kalmış, Kırşehir’in ozanı "Aşık Boyacı"
Kırşehir merkez doğumlu olup, Merkez’e bağlı eski adıyla Kırşehir Eğitim Enstitüsü ve İmam Hatip okulların arasında kalan, "Kuşdilli Mahallesi" adıyla bilinen, geniş bahçesi ve avlusu olan müstakil bir evde büyüdüm.
Rahmetli babam benden 4 yaş büyük abimi (Bekir) evimizin hemen sağında olan İmam Hatip orta okuluna yazdırırken, beni de ilk okulu bitirir bitirmez evimizden hayli uzakta olan Kale Ortaokuluna yazdırması aslında beni fazlasıyla mutlu ediyordu.
12 yaşlarında ortaokula başladığım ilk günün okul dönüşünde yağmur bardaktan boşalırcasına yağıyordu.
Kırşehir Eğitim Enstitüsünün önüne geldiğimde sulardan birikmiş derin çukurun üstünde yüzen bir kitaptan sayfayı alarak, deri çantamın üstüne dağılmasın diye yaydığımı ve fazlasıyla yağmurdan etkilenmemesi için koltuk altıma saklayarak bu kitap yaprağını eve kadar koruduğumu hatırlıyorum.
Bulduğum kitabın sayfasını evde rahmetli annemin bizlere her zaman çörekler yaptığı ve kış aylarında kestane kavurduğu enine dağılmış geniş sobamızın altında kurutup okumaya başladım.
O yıllarda bulduğum herşeyi okuma alışkanlığım vardı.
Ta ki araba plakalarından tutunda her dükkânın levhalarına varana kadar.
fazlasıyla sarı renkli sayfanın bir yüzünde "Ay Yüzlü Güzel Konçuy" şiiri diğer sayfada yarım kalmış "Kömen" şiiri vardı.
Analım Tunga Er efsanesini;
Duyalım geçmişin erkek sesini.
Bürüyüp Tanrıdağ’ın çevresini
Yine Gök Türk olalım, El kuralım.
Ötüken-Yis durak olsun da bize
Yürüsün ordular ordan denize.
Çinli baş vermezse, gelmezse dize
Kağanın buyruğu vardır: Vuralım.
Yalnız, yarım kalmış bu şiirin sahibini bilmiyordum.
Kitabın o tek sayfasında da ismi yazmıyordu.
Beni ilk şiire alıştırıp sevdiren bu şairin adını bilmek istiyordum.
Rahmetli Bekir ağabeyimin eve gelişine sevinerek
" bu şiiri kim yazmış olabilir" diyerek hararetle ağabeyime sorduğumu bugün ki gibi hatırlıyorum.
Rahmetli babam okul harşlığı konusunda bizlerle muhatap olmadığından, Bekir ağabeyimin ve benim günlük okul harşlıklarımızı anneme bırakırdı.
Günlük ağabeyime 2 lira bana 1 lira verilirdi.
Neler alınmazdı ki o paraya...
Okula giderken cebime koymak suretiyle sımsıcak çerezler kokan çerezciden 2 bardak çekirdek, tenefüs arasında bir adet simit, yine okul çıkışında aynı çerezciden eve gidene kadar çitlemek için 2 bardak çekirdek ve bir adet finali yapmak için Hergün aldığım "Hergün" gazetesi. :)
Sizin anlayacağınız o bir lira bana ziyadesiyle yetiyordu.
Bekir ağabeyim " yarınki okul harşlığını bana verirsen söylerim şiirin şairini" dedi. :)
"Tamam" dedim.
"Bu Atsız’dır" dedi.
Orta okula yeni başlamış biri olarak, ilkin "Atsız" ismi bende bir şey çağrıştırmadığı için, ağabeyime "kandırıyorsun" dedim.
"1 Liranı kesinlile alırım" diyerek ciddi bir yüz ifadesi takınınca doğru söylediğini anladım.
Ertesi gün Kırşehir’in bana göre tek Kırtasiyecisi olan ve içeri her girdiğimde kokusunu sevdiğim ve her okul çıkışı o kokuyu tatmak için içeri girdiğim "Ali Baytok Kırtasiyesin" de ak saçlı amcaya bulduğum kitabın sayfasını vererek "amca bu şiirin sahibinin kitabını istiyorum, adı Atsız’mış" dedim.
Kırtasiyeci amca yüzüme bakıp, müşfik bir tebessüm etti.
"Evladım Ankara’ya gittiğimde bulurum lakin, ortalık karışık, bu tür kitaplar bizi zorlar, sen en iyisi mi ÜGD’ye git onlar sana Ötüken dergilerinden verirler okursun" deyince; sarfettiği onca cümlelerin ne anlama geldiğini, ÜGD’nin ne olduğunu bilemeyerek sadece ümidi kırılmış bir edayla "Oluur" diyerek kırtasiyeden dışarı çıktım.
Dışarıda bana sarfedilen cümlelerin anlamını çıkarmakla meşgul iken cesaretimi toplayıp içeri bir daha girip, "amca ÜGD nedir ki" deyiverdim.
O arada içeriye yıllar sonra İmam Hatip’in içinde "YAYKUR" diye bilinecek okulun ülkücüler başkanı olarak tanınan Tarkan ağabeysi girdi.
Kırtasiyeci amca " Tarkan bey, bu genç Atsız’ın kitabını soruyor, meraklıya bir yardım et" deyince; uzun saçlı, hilal bıyıklı, takım elbise giymiş Tarkan abi bütün müşfik ve sevecen yanlarıyla başımı okşayıp " gel seni Atsız’la tanıştırayım" dedi.
Böylece gençlik yıllarımın en güzel medresesiyle tanışmış olduğum, kısa adı ÜGD olan (Ülkücü Gençlik Derneği) ile bir ömür sürecek sevdam başlamış oldu.
O gün bir tomar Ötüken dergisi ve Atsız’a ait şiir kitaplarıyla evin yolunu tuttum.
Şiire olan sevdam zamanla kendi şiirlerimi ortaya çıkardı.
Yağmurun biriktirdiği derin bir çukurun üstünde gemi gibi yüzen kitaptan bir sayfa, bana Atsız ruhuyla ülkücülüğü öğretti.
Bütün şiirlerini ezbere bildiğim Atsız’ı değil aklımın bir köşesine yazmak, adeta ruhumun derinliklerine nakşettim.
Fıtrat itibariyle çok ketum bir insandım.
Şiir yazdığımı bırakın eşin, dostun bilmesini, ailemden bile kimseler bilmezdi.
Bugün 51 yaşındayım ve ancak teknolojinin nimeti olan İnternet ortamında eklediğim şiirler sayesinde eş, dost şiirlerimi görmeye başladı. Alabildiğine hece şiirleri yazıyordum.
AŞIK BOYACI İLE TANIŞMA
1978 yılında orta okul 1. sınıfa giden 12 yaşında delikanlılığa yeni adım atmış, ÜGD teşkilatını kendisine rehber edinmiş bir Ülkücü olarak, "Kale Orta Okulun"dan çıkışımda sahibini hatırlamadığım fakat arkadaşlarım olan matbaa çalışanları "Hacı Mehmet Algor’u" ve "Hüsnü’yü" ziyaret eder sohbetten sonra evin yolunu tutardım.
Sohbet o kadar tatlı gelirdi ki onlar çalışırken bile dostlarla olmak bana zevk verirdi.
Bir gün matba da oturmuş çay içerken, içeriye üstü başı gayet pespaye olan bir adam girdi.
Sonradan tabelâcı olduğunu bildiğim ve kılık kıyafetinin sırf bu nedenle pespaye olduğunu gördüğüm adam, mükemmel ses tonuyla konusuyor ve her sohbetinin arasında konu ne olursa olsun bir dörtlük şiirle cevap veriyordu.
Matbacı Hüsnü arkadaşım benden 2-3 yaş büyük olması hasebiyle,
bana "Ali, Aşık Boyacı abimizi çok seveceksin, kendisi şairdir" deyince; Aşık Boyacı yanıma oturup bir sandalye çekti ve şiir okumaya başladı.
Tok sesiyle, vurgularına mükemmel dokunarak şiirler okuyor ve ruh dünyamı adeta coşturuyordu.
Ve esas adi Âşık Boyacı (Esat Hüseyin Canıtez) olan şairden feyz alma yıllarım başlamış oldu.
Ailecek 1983 de Antalya’ya taşınana kadar, Rahmetli Aşık Boyacı ile sohbet yıllarım devam etti.
Koskocaman adam, Aşık Boyacı hergün matbaya geliyor ve beni soruyordu.
Ve o koskocaman adamla şiir dünyasında yüzüyor karşılıklı şiirler okuyor ve adeta coşuyorduk.
Gerçek yaşamında da üstüne başına dikkat etmeyen bu pespaye kılıklı adam, nedense gözlerimde her gün devleşiyor ve bir subay çocuğu olması hasebiyle bulunduğu ortamın çirkefliğini ve talihsizligini mazisindeki güzel aile yapısıyla örtmeye çalışıyordu.
Aşık Boyacı güzel bir insandı.
Müptelası olduğu alkol bile onun edebini ve âdâbını bozamıyor ve şiirler, onun dünyasında beni etkileyen abide bir kimlik olarak kalıyordu.
Şiirin inceliklerini alabildiğine anlatıyor ve bazen yazdığım şiirlerimin bana ait olamayacağını bile söyleyebiliyordu.
Çünkü 12 yaşında idim. Ve şiirlerimde fazlasıyla türkçeleşmiş olan bazen Arapça bazen Farsça kelimeler kullanıyordum.
Aşık boyacı son derece Milli ve yerli bir âşıktır (şairdir)
Onun gönül deryasında yaklaşık 4 sene yüzmek nasip oldu.
Çocukluk denilecek yıllarımda bana göre Edebiyatın iki şaheseriyle tanışmak nasip oldu.
Aşık Boyacı ile yüzyüze Atsız ile fikirlerde...
Türkiyemin ve Türklüğün yetiştirdiği bu iki insanı tanımaktan bugün bile şeref duymaktayım.
Her ikisine de Allah rahmet eylesin.
Ruhları şaad mekânları Cennet olsun.
Türk evladının bu iki şaheseri bilmediği, öğrenmediği hergün Türk gençliği için büyük kayıptır.
............
Ali Urgan
NOT:
H. Nihal ATSIZ’
(12 Ocak 1905 – 11 Aralık 1975)
AŞIK BOYACI (ESAT HÜSEYİN CANITEZ) (1914-4 şubat 1999
"Aşık Boyacı" mahlasıyla şiir yazan halk ozanı Esat Hüseyin Canıtez’in 3500’den fazla milli, dini şiirleri bulunmaktadır. Kırşehir’de doğan Aşık Boyacı, ilk ve ortaokulu burada okudu Ünlü Ozan’ın "Kalbimin Işıkları ", "Bayrak ve Toprak", "Türk Oğluyum Türk Oğlu" adlarında üç şiir kitabı yayınlandı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.