Yabancı
Yine oradaydı. Hiç değişmeyen yerinde, değişmeyen duruşuyla. Orada dalgaların kayalıkları dövdüğü yerde. Denizle karanın buluştuğu yerden, biraz yüksekte sırtını sonradan oraya koyulmuş kocaman doğal bir kayaya dayamış, dizlerini karnına çekmiş. Yüzü denizle gökyüzünün buluştuğu, ufka doğru sabit bir noktaya bakıyor. Yüzünü mimiklerini seçemiyorum, ensesini kapatan uzun siyah saçlarında aklar belirginleşmiş üstü başı temiz. Uzun zamandır saçlarını kestirmediği belli, bir filmin karesinden alınmış bir fotoğraf gibi, sabit kalabalığın içinde yalnız, etrafında olup bitenlerden gürültüden uzak ve ilgisiz oturuyordu. Bir Tanrı kadar yalnız, bir Tanrı kadar sessiz, bir Tanrı kadar ulaşılmazdı. Onu bu duruma iten neydi, neyi görmeye çalışıyor, ne düşünüyordu bilmiyordum. Duruşu bakışı sabitliği kurgu muydu, yoksa içten kendiliğinden miydi sorusu beyni mi kemirip duruyordu. Neden di bu ulaşılmazlık, niçin amacı neydi bu tanrısal yalnızlığın. Tepeden tırnağa hüzün kokan duruşu ve uzayıp giden cevapsız sorular. Gerçi Tanrılar ulaşılmaz olmak için dağların doruklarını okyanusların en derin yerlerini bulutların üstü gibi yerleri seçerken ve zaten görünmez oldukları için gözgöze bakışırken dahi göremediğimiz için en ulaşılmaz yerlerde kalabiliyorlardı oysa o denizin kenarında kalabalığın içinde ateşin içinde ama tutuşamayan bir kaya gibi suya girip ıslanmayan ve sağanak gibi yağan yağmura rağmen üzerini örten onu koruyan ıslanmasını engelleyen kocaman bir şemsiye varmış gibi yaşıyordu yalnızlığını kendi kendisiyle oluşunu ve ulaşılmazlığını. Ne bir mırıltı ne bir ses canĺı olduğuna inanmanın zor olduğu bir durgunlukla bir sessizlikle ne konuştuğu kimse Ne de yanında ona eşlik eden kimse yoktu yine hemen arkasındaki benden habersiz etraftaki kalabalığa ilgisiz izlendiğinin farkında olmadan sanki dünyada bir tek o varmış gibi orada duruyordu . Ne zamandan beri orada öylece oturduğunu hatırlamıyorum ama onu gördüğüm ilk andan itibaren ben de bana ait olmayan bir yerde ve zamanda zaman buldukça buraya geliyor ona en yakın olabileceğim yere kadar sokuluyor belli etmeden onu gözlüyordum. Ta ki onun gibi buradan ayrılamaz olana kadar bunu fark ettiğimde artık evle burası arasında gel gitlerin dışında hayatımda bir şeyin kalmadığı gibi gelecekle ilgili düşüncelerimin tamamı da unutulmuş gitmişti. O kimdi ben kimdim neden kendimi buraya gelmekten alıkoyamıyordum nereye kadar sürecekti bu gelip uzaktan ona bakıp beklemelerin sonu. bu hep böyle mi olacak diye düşünürken aniden bir öksürük sesiyle irkildim öylesine dalmıştım ki bu ses bile kalbimin patlarcasına atmasına sebep olmuştu ilk hareketlenmesi olmuş ilk defa öksürükle dahi olsa sesini duymuştum. İnce derinden gelen bir öksürüğün ardından yükseldikçe dağılan sigara dumanı ilk defa sigara içiyordu aradan bunca zaman geçmiş olmasına rağmen hiç sigara içerken görmemiştim onu bakışlarındaki o sabitlik aynıydı öksürük dahi yüzünün duruşunu baktığı yeri değiştirememişti. Sanki sabitlenmiş bir noktadan bakışlarını ayırırsa bir daha aynı şeyi görememekten onu kaybetmekten korkar gibiydi.