- 780 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
MESELE
MESELE
.
Nedir mesele? Sual kökünden türeme bir sözcüktür. Arapça kökenli. İlk anlamı, sorulup karşılığı istenen şey. İkinci anlamı ise çözümlenmesi istenen sorun, problem. Bir başka manası ehemmiyetli iş demek. Aslında yazılışı da mes’ele biçimindedir. Ama yazım kılavuzunda kesme işareti kullanılmamış. Biz de buna uyalım. “Mes’ele”yi “mesele” yazalım. Yazılışını mesele yapmayalım kardeşim.
.
Bu tanımlamanın ardından Seyrani’nin bir deyişi var. İlk iki dörtlüğünü alayım. “Neden?” diyeceksiniz. Biraz sabır lütfen. İşte o kıtalar:
.
“Ormanda büyüyen adam azgını
Çarşıda pazarda seyran beğenmez
Medrese kaçkını softa bozgunu
Selam vermek için insan beğenmez
.
Alemi tan eder yanına varsan
Seni de yanıltır mesele sorsan
Bir cim bile çıkmaz karnını yarsan
Meclise gelir de erkân beğenmez”
.
Medrese kaçkını, softa bozgunu nice kendini beğenmişler tanırız. Selam vermeye tenezzül etmez böyleleri. Selam verseniz alsalar da ağız ucuyla. İkinci dörtlüğe dikkatinizi çekerim. Böyleleri çok bilmiş geçinir. Oysa bildikleri yanıldıklarına yetmez. Bir mesele sorsanız sizi yanıltırlar. Boş tenekenin çok langırdaması gibi. Halbuki cim karnında bir noktadırlar... Nato kafa, nato mermer!
.
Bir de Müslüm Gürses’in güzel bir şarkısı vardı. Adı: Benim meselem. İlk iki dizesini almamak olmaz:
.
“Bu benim meselem derin mesele
Ezelden ebede giden meselem”
.
Bir mesele var, çözüm bekleyen. Derin mi derin… Sizi daha fazla merakta bırakmayayım. Meseleye geleyim. Mesele, Kayseri’de orta yaşını gerilerde bırakmış, altmışına merdiven dayamış bir hanımın meselesi. Çetin mi, çetin. Zor mu, zor… Kahramanımız dul bir kadın. Eşini kaybetmiş. Bir oğlu, bir kızı var. Yalnız kalmak istemiyor. Kızıyla birlikte kalıyorlar. Balım gülüm ayları bitiyor. Damat mızırdanıyor. Kızı, anasına belli etmemeye çalışsa da huzursuz. Bir gün diyor ki anasına:
-Ana, biraz da oğluyun yanında kal. Daha sonra yine gel.
.
Kadıncağız beyninden vurulmuşa dönüyor. Kızından böyle bir söz beklemiyor çünkü. Alı al, moru mor. Tansiyonu fırlamış. Kan beynine çıkmış:
-Kızım, işte ben gidiyorum. Eğer senin evine bir daha dönüp gelirsem Kâbe yolunda ölmüş babamla zina etmiş kul olayım.
Çarpıp kapıyı çıkıyor. Gidiyor oğlunun evine. Eee! Ne demişler? “Kaldın oğul eline, mudara eyle geline.” İlk günler gelin, güler yüz gösteriyor. Kaynanaya izzet ikram. Elini sıcak sudan soğuk suya vurdurmuyor kaynanasının. Ama kaynananın gideceği yok. Bir müddet sonra gülen yüzler gülmez oluyor. Kadın kızıyla barışmış. Dönecek kızının evine. Lakin bir yemin etti ki dönmesi müşkül. Hocalara soruyor. Yeminin sınması için çare arıyor. Çare bulan yok.
Böyle kara kara düşünürken bir mahallelisi, kadına akıl verip bir adres gösteriyor:
-Hanım sen meseleni bir de Nuri Hoca’ya anlat. O, her müşkülün altından kalkar. Derdine bir çare bulur.
.
Nuri Hoca âlim bir zat. Aklı derinlere erer. Akil bir insan. Fetva makamında bulunmuş. Emekliliğinde bir sahaf dükkanı açmış, asma katlı. Asma katta kendisi çalışıyor. Çalışması da okuyup yazma. Kalemi var. Nüktedan. Sözü sohbeti dinlenir. Hazır cevap. Taşı gediğine koyma ustası.
Tezgahın başında da Cırgalanlı Topal Mehmet var. Topal Mehmet ehli namus, tertemiz bir insan. Hoca’nın dükkanında boğaz tokluğuna çalışıyor. Orta yaşlı hiç evlenmemiş. Yalnız yaşayan bir zatı muhterem. Alışveriş işlerini o idare ediyor. Geçinip gidiyorlar Nuri Hoca’yla…
.
Araya sora buldu dükkanı bizimki. Baktı tezgah başındaki Topal Mehmet’e:
-Ben Nuri Hoca’yla görüşeceğim kardeş. Burda olacağını söylediler.
Topal Mehmet şöyle bir süzdü göz ucuyla kadını:
-Ne var hanım? Niye arıyon Nuri Hoca’yı?
-Bir meselem var da. Onu danışacağım.
Asma kata seslendi Topal Mehmet:
-Hocafendi! Bir hanım seninle görüşmek istiyor. Bir meselesi varmış.
Nuri Hoca kitap okumakta. Kaldırdı başını aşağıya seslendi:
-Buyursun, gelsin.
Hanım çıktı yukarı. Nuri Hoca güler yüzle karşıladı konuğunu. Yer gösterdi:
-Buyur hanım ! Nedir mesele?
Kadıncağız kısık bir sesle konuştu:
-Hocafendi. Ben dul bir kadınım. Bir oğlum, bir kızım var. Eşimi kaybettikten sonra kızımla kalmaya başladım. Kızımın evi ama kendi evim değil. Benden sıkıldı kızımla damadım. Kızımla kavga ettik. Büyük yemin ettim. Dedim ki kızıma: “Eğer senin evine bir daha dönüp gelirsem Kâbe yolunda ölmüş babamla zina etmiş kul olayım.” Oğlumun evine geldim. Orda da huzur bulamadım. Şimdi kızımla barıştık. Onun evine döneceğim. Ama yemin ettim bir kere. Şimdi ne yapayım ki yeminim sınsın? (*)
Nuri Hoca baktı kadına. Kadının konuşması, ses tonu düzgün. Boylu boslu:
-Yahu hanım! Bu işe niye Kâbe yolunu, ölmüş babanı karıştırırsın? Şurda Cırgalan yolu, Topal Mehmet dururken… Eğer Cırgalan yolunda Topal Mehmet’le zina etmiş kul olayım deseydin çözüm kolaydı. Şimdi ne yapmalı? Bir çözüm yolu var da…deyip sustu.
.
Nuri Hoca derin düşüncelere daldı. Kadın oturduğu koltukta heyecanla bekliyor.
Nuri Hoca onu fazla bekletmedi:
-Hanım, bak büyük yemin etmişsin. Sen artık kızıyın evine gidemezsin. Böyle tek başına yalnız da yaşayamazsın. Sen kendi evine git beni dinlersen. Seni bizim Mehmet’le evlendirelim. Kimselere minnet etme. Eviyin kadını ol.
Kadın:
-Ama hocam nasıl olur, bilmem ki?
Nuri Hoca aşağıya seslendi:
-Mehmet gel buraya!..
Topal Mehmet çıktı yukarı. Kadını gösterdi Hoca:
-Bak bu hanımla evlenmek ister misin?
-Sen bilirsin Hocam.
Nuri Hoca bunları konuşturdu. Anlaştırdı. Nuri Hoca çeyiz konusunda varlıklı arkadaşlarından destek aldı. Düğün masraflarını da kendisi üstlendi. Bu iki yalnızın yuvasını kurup bunları baş göz etti.
Nuri Hoca zor bir meseleyi böyle usuletle ve suhuletle çözmüş oldu.
------------
(*)Yemini sınmak: Yeminin bozulması, yeminin geçersizleşmesi.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.