- 1377 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
VE ALLAH KADINI YARATTI
’Yanımda kimse olmadığından değil yalnızlığım, yalnız olduğumu söyleyebileceğim kimsem olmadığından yalnızım ben.’
Mevlana
VE ALLAH KADINI YARATTI…
Kadın ve erkek = dişil ve eril = BİZ.
Biri olmaz ise diğeri hiç olmaz. Doğanın dengesi açısından vazgeçilmez ‘’iki’’ varlık. Peki, bu denge de kadının yeri neresidir, kadın ne hayali eder, ne ister?
“Kadına ulaşmak zordur.” “Kadını anlamak ve çözmek dünyanın en zor işidir” gibi…” sözleri sık duyarız erkeklerimizden. Oysa kadına ulaşmak, onun duvarlarını aşmak ve duygusal dünyasına girmek çok kolaydır.
Onun duygusal doğasına onu yaradan bir “görsel seçicilik” özelliğini eklemiştir. Bu seçici tavrı onu her seferinde anlaşılmaz kılacaktır.
Nasıl mı?
Şöyle bir düşünün. Yüzlerce ve hatta milyonlarca erkek spermi hızlı hareketleriyle ileriye doğru yüzerler. Ne için? Hedefe varmak için. Peki, hedef nedir. Kadının yumurtasıdır. İçlerinden sadece biri ona ulaşmayı başarır ve içine alır yumurta da… Diğerleri kaybetmiştir.
Kadının seçiciliği daha insan doğmadan başlamıştır.
Davranış bilimleri ve sosyal bilimcilerinin bu konuda birçok araştırması ve test örnekleri ile sayfaları doldurmuştur. Kadın ve erkek arasında küçük de olsa, yaşamında türünün devamı için gerekli olan bu küçük “farkı” göz ardı edemeyiz.
Kadının bu görsel seçiciliğini biraz açmak istiyorum.
Yaşamının en ciddi kararını verecek olan kadın. Erkekle karşılaştığı zaman iç dünyasında onu sorgular. “ Şu çok şişman, şu göbekli, şunun bıyığını beğenmedim, şu çok zayıf ve uzun, bunun saçları yok, bunun burnu uzun ve büyük, çok kısa boyluymuş, giyinmeyi bilmiyor galiba, tırnakları kirli ve uzun, hijyenik olsa olurdu…”gibi o kadar soru ile beğenilerini zorlar ki, sonunda birinde bulur. Yani on erkekten sadece birine;
“ İşte bu!”
Der, türü devam eder. Çünkü kadın “onda bir” seçme hakkıyla düşünür ve seçer.
Peki ya erkek? Yok, mudur, onda bu “seçme, beğenme” özelliği? Vardır elbet. Erkek bir kadına yaklaştığında onda bir düşünür. Yaradan ona da bu hakkı vermiştir. Eşittir. Tabi bir küçük ayrıntıyla…
“Şu kadının gözü güzel, şunun dudaklarına bittim, şunun bacakları nefis, ya şunun yuvarlak kalçaları iç gıcıklıyor vallahi, saçları ne güzel, bakışı ve o gözleri yok mu, gülüşü beni cezp etti, konuşmasına bayıldım…” gibilerinden beğeni seçeneklerini çoğaltır. Yani on kadından dokuzunu beğenir ama birine;
“Ayy, bu kadınla dünyada olmaz!” der ve ardını döner.
Bu “onda bir” erkek ve kadının türünün devamında çok etken bir seçici kurul toplantısı gibidir. Kısacası kadın bu aşamada zor gibi gösterilir. Onun beğenilerine hitap ederken, doğasının isteklerine hitap edilmelidir. Birilerinin koşması ve çabası gerek.
Yok, öyle “kolayca” avucunuza gelmelerini sakın beklemeyin. Emek ve çabasız elde edilen her iş değersizdir. Biraz zahmet edip, zorlu yokuşun zirvesine bayrağınızı diktiğinizde, tırmandığınız ve engelleri aşıp vardığınız o yükseklikten aşağıya baktığınızı düşünün.
“ Zoru aştım, yoruldum ama değdi. İlk ben fethettim.”
Düşüncesi bile güzel değil mi?
“Kadın ruhunun” tepelerini aşmak ve bir kadının yüreğini fethetmek çok zahmetli, çetin bir tırmanıştır. Ama bu fetih ne kadar zorlukla elde edilmiş ise yıkılışı da bir o kadar yıpratıcı ve sancılıdır…
Kadın bunca zahmete, bunca riske ve zamanın o sarp ince patikalarında ölmeye veya onla yaşamı ladesleşmeye değer mi?
Değmeli… Değmeli… Değmeli…
Çünkü tüm sır kadında gizlidir. Bu sırra eren her erkek kendi değerini onda göreceği de kesindir. Tıpkı bir Kızılderililin bu tinsel trendi kavradığı gibi;
“…Doğum yapan her şey dişidir. Kadınların ezelden beri bildiği kâinatın dengelerini, erkeklerin de anlamaya başladıkları zaman, dünya daha iyi bir dünya olmak üzere değişmeye başlamış olacaktır. -Mohawk Kabilesi-“
Onun tek gereksinimi bir parça huzur ve başını yastığa koyduğunda güvenlikte uyuma isteğidir. Onun tek istediği; başını sevgiyle yaslayacağı bir göğsün olması, küçük ayakların ayazlı gecelerde sevdiği erkeğin ayaklarıyla ısınmasıdır.
Onun tek istediği, tinin gizemini çözen erkeğinin sınırsızca kollarında zamanı paylaşıp, kokusunu duyumsamak ve yüzlerini yeni değiştirdiği lavanta kokulu yastıklarda, tekinsiz geceleri birlikte paylaşmaktır…
Erkeğe göre “kadının ne istediği?” ve “ne aradığı?” veya “ne aramadığı?” tam bilinmese de kadın aslında KADIN olmak istemiştir.
Allah yeryüzünü yarattıktan sonra, bir erkeği değil de önce “bir kadını” yaratmış olsaydı, KADIN daha anlaşılır olacaktı.
Yeryüzü sessiz ve kadın çok yalnızdı.
Kadın ellerini gökyüzüne doğru kaldırdı.
Kadın fısıldadı:
“Allah’ım, sana ihtiyacım var, çok yalnızım ne olur, gel yanıma!”
Ve bir güvercin uçtu dalından, gagasının ucunda bir zeytin dalı taşımaktaydı, kadın bunu fark etmedi bile. Yalnızlığı ona acı vermekteydi.
Kadın ellerini gökyüzüne kaldırıp, haykırdı:
“Allah’ım, ne olur gel, konuş benimle!”
Ve şiddetli bir gök gürültüsü duyuldu.
Ama kadın sanki sağır gibiydi, duymadı bile…
Devam etti duasına…
Bu kez gözlerinden yaşlar sel gibi boşandı yanaklarından aşağıya…
Huşu içinde ve kendinden geçmiş gibiydi…
Gücü azalmış gibiydi. Islak kirpiklerini gökyüzüne çevirip, avuçlarını açtı:
“ Ne olur, seni görmek istiyorum. Gel yanıma, çok yalnızım.”
Kadının bu duası üzerine, gök aydınlandı ve bir şimşek çaktı. Tam karşısındaki ağaca düşüp onu yaktı. Alev alev yanan ağacı, kadın hiç görmedi bile…
Öncekinden daha güçlü ve titreyen bir sesle haykırdı:
“Allah’ım, lütfen bana öyle bir mucize göster ki, onun senden geldiğini anlayayım ve yalnızlıktan kurtulayım…”
Ve ALLAH, erkeği gönderdi.
Kadın ıslak kirpiklerini elinin tersiyle sildi.
Ve fısıldadı.
“ Teşekkür ederim Allah’ım!”
Emine Pişiren/Edremit-Akçay/06.10.2008
YORUMLAR
tşk emine hanım çok güzeş bir konuya değinmişsiniz !...“Kadın ruhunun” tepelerini aşmak ve bir kadının yüreğini fethetmek çok zahmetli, çetin bir tırmanıştır. Ama bu fetih ne kadar zorlukla elde edilmiş ise yıkılışı da bir o kadar yıpratıcı ve sancılıdır…"...........emeğinize sağlık...........evet kadın bir o kadarda gizemli :)
Değerli Şair ve Yazar ARZUU Hanım,
Sanırım sizde yazımı tamamını okumadan finalde yazmış olduğum kısa öyküme takılmışsınız. Yorumunuza dikkat ettim de; "bir kadının sadece duygu ve görsel seçiciliğini" ele almış gibi beni göstermişsiniz.
Oysa şu satırlara bir bakın:
"...Yaşamının en ciddi kararını verecek olan kadın. Erkekle karşılaştığı zaman iç dünyasında onu sorgular..."
"...Yok, öyle “kolayca” avucunuza gelmelerini sakın beklemeyin. Emek ve çabasız elde edilen her iş değersizdir. Biraz zahmet edip, zorlu yokuşun zirvesine bayrağınızı diktiğinizde, tırmandığınız ve engelleri aşıp vardığınız o yükseklikten aşağıya baktığınızı düşünün..."
"...“Kadın ruhunun” tepelerini aşmak ve bir kadının yüreğini fethetmek çok zahmetli, çetin bir tırmanıştır. Ama bu fetih ne kadar zorlukla elde edilmiş ise yıkılışı da bir o kadar yıpratıcı ve sancılıdır…"
Değerli ARZUU Hanım,
Yukarıdaki satırları bu yazımdan kopya yapıp size sunuyor ve soruyorum;
" Bu satırlardaki kadın sizce akıldan yoksun mudur? "
"Sadece duygu kadını mıdır? "
"Kadın ve erkeği eş uyum yücelttiğim bu yazım sizi neden rahatsız etti?"
"Finaldeki öyküyü kendi kurgumla yazdım. Önce kadını yaratmış olsaydı, kadın yalnızlığına eş yine türünün devamı ERKEĞİNİ yanında görmek ister"
Mesajını vermek istemiştim. Siz bu öykümü alıp "şakk" yüzüme "bir kadını akıldan yoksun muş" gibi gösterdiğimi sanmışsınız...
HAYIRRR!..
ASLA!..
Lütfen yazımın en başından alıp tekrar okuyun...
Uzun yazıları kestirmeden okuyan biri gibi davrandığınız, düşünmekteyim.
Sizin de ifade ettiğiniz gibi "biri olmazsa diğeri olmaz" amacıyla kurguladığım bu yazım, tarafınızdan yanlış algılanmıştır.
Yine de okuyup, yorum yazma nezaketinde bulunduğunuz için teşekkür eder ve vermek istediğim "mesajın" doğru anlaşılması dileği ile...
Saygılarımla...
Yazınızda övgümü var sövgümü var çözmek biraz düşündürdü???
Kadın ellerini gökyüzüne kaldırıp, haykırdı:
“Allah’ım, ne olur gel, konuş benimle!”
Ve şiddetli bir gök gürültüsü duyuldu.
Ama kadın sanki sağır gibiydi, duymadı bile…
Devam etti duasına…
Bu kez gözlerinden yaşlar sel gibi boşandı yanaklarından aşağıya…
Huşu içinde ve kendinden geçmiş gibiydi…
Gücü azalmış gibiydi. Islak kirpiklerini gökyüzüne çevirip, avuçlarını açtı:
“ Ne olur, seni görmek istiyorum. Gel yanıma, çok yalnızım.”
Kadının bu duası üzerine, gök aydınlandı ve bir şimşek çaktı. Tam karşısındaki ağaca düşüp onu yaktı. Alev alev yanan ağacı, kadın hiç görmedi bile…
Öncekinden daha güçlü ve titreyen bir sesle haykırdı:
“Allah’ım, lütfen bana öyle bir mucize göster ki, onun senden geldiğini anlayayım ve yalnızlıktan kurtulayım…”
Şimdi bu kopyaladığım kısmı daha dikkatlice ve anlayarak okuyun.Kadın sizce anlayışsızlık abidesi gibi gösterilmiş akıldan yoksun ve sadece duygusal eğilimli bir varlık gibi.Bu kadar gözler önünde olan olayları anlamayacak kadın sadece kör olmalı kanımca.Kadın aklını çok iyi kullanan bir varlık olmasına rağmen sizin yazıda sadece beynine hükmetmekten aciz gönül yaratığı gibi algılanıyor.Oysa aklını gönlü ile birleştirebilen dişi kadındır bence.Düşün bir kere şeytan bile kadınla baş edemez bir rivayette.
Ve kadının seçiciliğini sıralarken tek ilgi alanı fizikselmiş gibi göstermişsiniz.Kadın akıllı erkeği tercih eder her zaman mesela siz çok yakışıklı fakat bön birini ister miydiniz?
Kadın ve erkek tabiatın kanunları gereğince birbirinin olmazsa olmazıdır.Ama en önemli detay kadın,soyun devamıdır.Soy erkeğin kanından geldiği sanılsada aslında kadında devam eder.Sadece kadın vücudunda bulunan mitokondriyal hücre soyun genetik yapısını oluşturan temel taşıdır.Erkek ve kadının toplam 46 kromozomu yeni bir can oluşturur ki gerekli olan kalıtsalı anneden yani kadından alır yeni doğan.Yani kadın yapıcıdır.Doğurganlığı ile dişidir.Aklı ile hareket eden fakat duyguları ile yaklaşım gösteren doğanın bir harikasıdır.
Yazınıza verdiğiniz emekten dolayı saygılar sunarım.Fİkrimi beyan etmem umarım sizi kızdırmaz.
Teşekkürler...