- 468 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Okyanus ötesinde 19 Mayıs
Tek katlı, bahçeli evlerin cadde boyu sıralandığı banliyöde yaprak kıpırdamıyordu. Yaşlı sakinler ağaç gölgelerine birer tabure atmış soluklanmaya çalışıyordu. Kapısı salona açılan odadan genç bir adam çıktı. Kucağında kocaman bir vapur maketi taşıyordu. Eski model tüplü televizyonun karşısına yerleştirilmiş bir o kadar eski tek kişilik koltuğa oturdu. Özenle maketi inceleyip bacanın, kaptan köşkünün, pervanenin kontrolünü yaptı. Yere usulca bırakıp sırt çantasından uzaktan kumandayı çıkardı. Pillerini takarken yanına sarışın, yaşlı, iri yarı bir adam geldi. Koltuğa sert bir tekme attı. “İsmail Hakkı, keyfin yerinde!” İsmail ayağa fırladı. “Çekil git başımdan pislik.” “Koltuk ve televizyonun yeri çöplük olacak.” Adamı yakasından tutup savurdu. Gürültü patırtı evin dört bir yanından işitilmekteydi. Mutfaktan telaşla orta yaşlı bir kadın çıkıtı. Güç bela aralarına girdi. Yaşlı adamı göğsünden ittirerek uzaklaştırdı. “Donald, uğraşma artık!” İsmail’e döndü. “Oğlum, uyma ona!” “Kocana söyle; babamın koltuğuna dokunursa canına okurum.” Kadın İsmail’in yanağını okşayarak sakinleştiremeye çalıştı. “Odana götürelim.” “Anne yüz veriyorsun.” “Onun evinde kalıyoruz.” Kadınla İsmail koltuğu sağından solundan tutup İsmail’in odasına taşıdılar. İsmail televizyonu almak için dönmüştü. Donald birayı başını dikip yerdeki vapurla kumandaya işaret etti. “Türk milleti çalışkanmış. Hergele işten izin almış. Tekne yarışlarına katılması eksikti.” İsmail hiddetle Donald’a yöneldi. Alnını alnına dayadı. “Leş kokan ağzına Türk kelimesini almayacaksın.” Donald kahkaha attı. Kadın can havliyle odadan çıkageldi. Donald’ın sesi alay doluydu. Kadına küstahça şişeyi doğrulttu. “Türk milleti zekiymiş. Ah Elif ah! Sen iki işte çalış. Okul faturalarını öde. Oğlunun başvurularına cevap gelmesin.” Elif sırt çantasıyla vapur maketini İsmail’in ellerine tutuştururken Donald’a bakıyordu. “Maketi kendisi yaptı.” İsmail gözleri dolu yumruğunu ısırarak evden çıktı.
Büyük bir kalabalık okyanus sahilinde toplanmıştı. Bando takımı seyircileri coşturuyordu. Limonata, dondurma satıcıları tribün aralarında geziyor, cepleri dolduruyordu. Yarışmacılar alkışlar eşliğinde kıyıya yapılmış parkura maketlerini bıraktı. Kuledeki spiker mikrofonun başında heyecanla anons yapıyordu. “Tarihi gemi yarışlarına hoş geldiniz. Yarış için güzel bir hava. Okyanus dalgasız. Florida valisi aramıza katıldı. Kupa sehpasının yanındaki yerinden seyircileri selamlıyor. Yarışmacılar ve hakem heyeti son hazırlıklarını tamamladı. Finallere kalan gemileri tekrar hatırlayalım. Queen Mary, Hunley, Bandırma vapuru, Bismarck ve Uss indianapolis.”
Yarışmacılar yan yana dizilmiş, kulakları hakemin silahındaydı. İsmail güneş gözlüğünü taktı. Uzaktan kumandayı eline aldı. Maket gemilerin pervaneleri çalıştı. Kıçları köpük köpük oldu. Hakem silahını havaya kaldırdı. “3-2-1” Patlamayla birlikte gemiler hızla yol aldı. Spikerin heyecan dolu sesi seyircilerin üzerini örtmüştü. “Uss indianapolis, Bandırma vapuruna çarpıp öne geçti. İsmail Hakkı’nın işi zor. Vapurun iskeleti diğerlerine göre daha küçük. Aldığı darbeyle dengesini kaybetti.”
Çarpan yarışmacı İsmail’e pis pis sırıttı. “Bandırma vapuru bu sefer kıyıyı göremeyecek!” İsmail’in kan beynine sıçradı. Kumandayı olanca kuvvetiyle ağzının ortasına yapıştırdı. Hakemler araya girerek kavga büyümeden gençleri ayırdı.
Spiker olup biteni anlatırken gözü ufka kaydı. Endişeyle dürbünü alıp baktı. Gri bulut kümesi sahile yaklaşmaktaydı. Meteoroloji istasyonundan telsize uyarı geldi. “Fırtınanın şiddeti artıyor. Sahili boşaltın.” Sert bir rüzgâr kumları havalandırdı. Seyirciler şapkalarını, çantalarını tuttu. Tahta tribün sallanmaktaydı. Dalgalar yükseldi. Hakemlerden biri kuleye çıktı. Spiker dehşet içindeydi. “Yarışmayı bitir!” Hakem kuleden inerken çatı sökülüp tribüne doğru uçtu. Seyirciler panikle sağa sola kaçışıyordu. Okyanusta sular gökyüzüne doğru yükseldi. Kendi etrafında dönüyordu. Spiker canhıraş bağırdı. “Hortummm!” Yağmur bastırdı. Yarışmacılar seyircilerin arasına karışıp otobüslere doğru koştu. Gemiler alabora olmaktaydı. İsmail sırılsıklam olmuştu. Kumanda elinde gözü vapurdaydı. Hakem yanına geldi. Kolundan tuttu. “Bırak şu vapuru!” “Bugün 19 Mayıs!” Şezlonglar havalanmıştı. Arkalarından bir tane hızla çarptı. Düştüler. Hakem doğruldu.
Elif evin önünde polislerle konuşurken gözyaşlarını tutamadı. “İsmail’imi bulun.” Donald Elif’in yanına gelip sarılmak istedi. Elif tersleyip ağlayarak içeri girdi. Arkasından Donald takip etti. Elif mutfak masasına başını koymuş hıçkırıklara boğulmuştu. Omzuna bir el kondu. Hışımla başını kaldırdı. “İsmailll!” Sarıldılar. Elif’in üstü başı ıslandı. Kupayı görünce ağlaması gülümsemeye döndü. İsmail kupayı uzattı. Elif parmaklarını üzerinde gezdiriyordu. İsmail sevgi dolu bir sesle uyardı. “Üstüne dikkat et anne. Sivri. Parmağın kesilmesin.” “Annesini de düşünürmüş. Hadi gel. Üst başını değişelim.” Donald mutfak kapısında mutlu manzarayı büyük bir kıskançlıkla seyrediyordu. İsmail kupayı alıp ona baktı. “TÜRK MİLLETİ ÇALIŞKANDIR.” Anne oğul kıkırdayarak önünden geçtiler. Salondan odaya yürürlerken İsmail yeni koltuk ve televizyonu fark etti. “Anne, sen odaya geç. Yer ayarla. Tüplü baba yadigârını alayım.” Televizyonu yüklenip odasına getirdi. Pencerenin sağında çekmeceliğin üstüne koydu. Elif televizyonun tozunu alırken İsmail pantolonun arka cebinden ıslanmış bir zarf çıkarıp uzattı. Elif şaşırdı. Zarfın üzerindeki yazı silinmişti. Merakla açtı. “sn. İsmail Hakkı Durusu; MIT - Massachusetts Institute of Technology burs başvurusu kabul edilmiştir. TÜRK MİLLETİ ZEKİDİR.”
Donald Elif’in sevinç çığlığını duyunca canı iyice sıkıldı. Buzdolabından bir bira aldı. Fıstık tabağını unutmadı. “Ah şu Türkler,” diye söylene söylene salona çıktı. Büyük ekran televizyonu görünce keyfi yerine geldi. Fıstık tabağını koluyla göbeğinin üzerine sıkıştırdı. Kumandayı alıp açtı. Gözleri televizyonda oturuyordu ki…
Elif dikkatle her satırı tekrar tekrar yüksek sesle okurken duraksadı. Gözleri bir şey aradı. “Oğlum kupa nerede?” Salondan Donald’ın acı dolu feryadı yükseldi. “Aman Tanrımmm!” Elif salona fırladı. Donald yerde, şortunun altını tutuyordu. İsmail eşikte dikilmişti. “NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!”
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.