KAFANI DALDIR, ZOİLUS, KAFANI
- Ya sen kazamıyorsun, ver bana şu küreği.
- İyi be! Al, tamam. Biraz daha sabretsen bitecekti. Hem sen kızsın, benim kadar gücün yok
- Kes sesini de acele edelim. Bir daha bana gücün yok dersen ağzını burnunu kırarım senin Mehmet.
- Ben kötü bir şey demedim ki ama şimdi.
- Yahu, sus artık sus. Bak birazdan gelecekler. Fazla vaktimiz kalmadı. Onu acilen gömmemiz gerek.
- Tamam, hadi o zaman bende diğer kürekle kazayım da çabuk bitsin. Elif biz onu niye öldürdük?
- Çünkü canımız öyle istedi.
- Sadece öyle istediğimiz için onu öldürdük, ben çok üzgünüm.
- Daha bir sürü var. Onun öldüğünü kimse fark etmeyecek merak etme.
- Ama ya annesi varsa? O kesin merak edecektir. Bulamadığında üzülecektir. Elif sen neden bu kadar kötüsün.
- Sen de kötüsün. Yoksa burada bana yardım ediyor olmazdın.
- Ben sadece seni seviyorum. Sana yardım etmek için yanında oluyorum.
- Ben kötü biriysem beni neden seviyorsun?
- Bilmiyorum… Ama hep senin yanında olmak istiyorum.
- Bak, duyguların umurumda bile değil şu anda. Eğer yakalanacak olursak bu bizim sonumuz olur. Alacağımız cezayı düşün!
- Baksana Elif, bu mezar ona küçük geldi. Sığmıyor içine.
- Hım! Ayaklarını mı kırsak acaba? Sen şu taşı getirsene bana. Ben bunun kafasını koparayım en iyisi.
- Hayır! Elif lütfen böyle şeyler yapma. E…lif! Bak ağlamaktan konuşamıyorum.
- Ne sulu göz çıktın sen de be. Ne var yani, ölmüş zaten. Canı falan yanmayacak ki
- Olsun lütfen ezme başını, ben görmeye dayanamam. Bak ben biraz daha kazarsam sığacaktır içine çukurun.
- O zaman çabuk ol. Yoksa koparacağım kafasını.
- Tamam, sen sakin ol. Bak kazıyorum ben.
- İyi!
- Elif neden böyle şeyler yapıyorsun? Hep bir şeylere zarar vermek peşindesin. Neden?
- Bilmiyorum… İçimden geliyor, bazen bir an önce büyümek istiyorum Mehmet. Büyüdüğümde çok daha büyük işler yapacağım.
- Ne gibi mesela?
- O zaman hala yanımda olursan öldürüp içini deştiğim bir güvercini okulun bahçesine gömmeğe uğraşmayacaksın.
- Ne ile uğraşacağız o zaman?
- İnsanları gömeceğiz.
Yıllar sonra bir haber merkezinde:
- Sayın seyirciler; şimdi de sizlere gururla sunacağım bir habere geçiyorum. Madalya törenini izlediğiniz Albay Elif Arcan ve Binbaşı Mehmet Arcan çiftinin gözlerimizi yaşartan kahramanlık öyküsünden bahsedeceğiz. Geçtiğimiz günlerde o uzak ülkede gösterdikleri başarılarından dolayı millet olarak hepimizin göğsünü kabartan bu asker çift, gerçek birer kahramandır. Düşman arazisine sızarak mühimmat deposunu patlatan ve oldukça fazla zayiat verdiren bu asker çiftin başarısı olmasa idi bugün belki de size onlarca şehit haberinden bahsedecektik. Ciddi ve kanlı bir eyleme hazırlanan terörist grup bu kahraman askerlerimiz sayesinde etkisiz hale getirilmiştir. Çatışırken ellerinde cephane kalmamış olmaları bile onları yıldırmamıştır. Orada buldukları yanıcı maddeleri teröristlerin üzerine püskürtüp ateşe vererek düşmanın daha fazla kayıp vermelerini sağlamışlardır. Kesin sayı henüz bilinmese de kırk, kırk beş adet teröristin öldüğü tahmin ediliyor.
O gün orada yaşananlar tesadüf değildir. Bu Albay Elif’in ilk başarısı değildir. Daha önce de pek çok kahramanlık öyküsüne imza atan kadın subay, aldığı rütbe terfilerine ve madalyalara aldırmadan ülkesi için hizmete bütün tevazuu ile devam ediyor. Eşi ile birlikte en zor görevlere talip olup başarı ile geri dönüyor. Başarılı subaylarımızın her ikisi ile de gurur duyuyoruz.
Tören anından kısa bir süre sonra karargâhta:
- Mehmet gömdüğümüz güvercini hatırlıyor musun?
- Evet, sevgilim… Hiç unutmadım. Ben geceleri senin yüzünden uyuyamıyorum. Ama senden de bir türlü kopamıyorum. Sana doğru sürekli olarak akan duygularımın sen de bir anlamı olsun diye yıllardır uğraşıyorum. Olmak istemediğim birine dönüşmüş olmak bile benim için önemli olmadı. Ama sen de bir karşılığı olmayan bir duygunun peşinden sürüklenip duruyorum. Bana yaptığın işkence, onlara yaptıklarından çok daha ağır biliyorsun değil mi? Sana karşı bu kadar çıplak kaldığım için beni her noktamdan, her gün öldürüyorsun.
- Boş boş konuşma yine. Orada yaktıklarımızın sadece köylü olduklarını bilseler ne olurdu sence?
- Şu an madalya almak yerine askeri mahkemede yargılanıyor olurduk.
- Onlar terörist olsalardı da aslında yine aynı sayıda insan öldürmüş olacaktık. Bu insanlar ne kadar aptal…
- Elif; beni seviyor musun?
- Bizim bilinçlerimiz tek yumurta ikizi değil. Aşkın eninde sonunda verdiği duygunun bir diyetinin olacağını bilmeliydin. Sana cezayı veren ben değilim, kendi hislerin. Şimdi söyle bakalım benim de seni sevmeme gerek var mı?
- Sanırım yok...
- İnsan, sadece bir hayvandır Mehmet. Kendini çok önemseme, doğa için değerin bu.
- Elif, ben seni çok seviyorum.
- Hafta sonu pikniğe gidelim mi?
- Gerçekten mi? Şu an çok şaşırdım.
- Evet, gerçekten. Hala çok iyi sapan kullanıyorum. Biraz kuş vururuz hem.
- Elif!
Deniz...
YORUMLAR
Yorumsuz yorum. Üniversitede hocalarımız ilk iş olarak yarım su dolu bardak için baktığımız tarafın önemli olduğu söylenmiş eğer dolu tarafından bakarsan bardakğın yarısı dolu, boş tarafından bakarsan bardağın yarısı boş olarak görürsün demişti. Bu öyküde bakılacak taraf yok. Allah şuursuzca gezen eliflerden evreni korusun. Tersin de ters köşesi oldum. Harika bir yazı idi.
Sevgilerimle
İnsanoğlunun en çok kirlenen organının kıçı olduğu sanılır. Oysa hiç de öyle değildir. Asıl en fazla kirlenen organ kafadır. İşten o sebeple olsa gerek Eski Romalı ozan Martialis '' “O suyu kirletmeye kıçın yetmez, / Kafanı daldır, Zoilus, kafanı!” Demiştir..
Girdikleri kaplıcayı kirletmeye kıçları yetmeyecek olan ve bu sebeple de kafalarını daldırmaları gereken Elif ve Mehmet keşke Türk ordusunun subayları olmasaydı.
Selam ve sevgiler.