- 9465 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Kontrol Örümcek Adam'da mı Venom'da mı?
İnsan, Ramazan gelinceye kadar, nefsi kendinde bir nokta kadarcık sanıyor. Önemsiz bir detaymış gibi algılıyor. Gücünü kavrayamıyor. Ramazan geldiğindeyse onun aslında bir tür ’Venom’ olduğunu keşfediyorsunuz. Sizinle birlikte yaşayan. Size hizmet eden. Hayatı seküler anlamda ’daha üst düzeyde’ yaşamanızı sağlayan. Fakat diğer taraftan ’kendisinden hizmet aldıkça’ kontrolüne geçtiğiniz. Bir noktadan sonra hizmetkârın efendiye dönüştüğü. Efendisini ’göstere göstere’ değil ’çaktırmadan çaktırmadan’ veya ’sevdire sevdire’ kendisine köle eden. Evet, nefis, tam bir Venom.
Venom’u bilmeyenler için küçük bir açıklama geçelim: Marvel karakterlerinden birisidir Venom. Uzaylı bir ’ortak yaşam formu’dur. Şimdi müstakil filmi çıksa da, seriyi takip edenler bilirler, o aslında evveliyetle Örümcek Adam’ın başına bela olmuştu. Önce ona kendisini sevdirmişti. Çünkü onu daha güçlü yapmıştı. Kontrol hâlâ Peter Parker’dayken sadece bir hizmetkârdı. Fakat Peter abimiz onunla yavaş yavaş daha ’merhametsiz’ daha ’bencil’ daha ’kötücül’ birisi haline geliyordu. Dostları uyardılar. (Dostluk bugünler içindir değil mi ama?) Önceleri aldırmadı. Hatta uyaranları suçladı. Sonunda direksiyon değişimine uyandı garibim. Fakat gecikmiş bir uyanıştı bu. Venom ilk günkü kadar pasif değildi. Sahibini terketmek istemiyordu. Kontrolü iyiden iyiye eline alıyordu. Daha fazla malumat isteyenleri Google Hoca’ya havale ederek esas konumuza geri dönelim.
Nefis insana neden verilmiştir? Nefis insana ’bu dünyadaki varlığına tutunabilmesi için’ verilmiştir. Eğer insanda nefis olmasa, özellikle yaşadığı büyük acılardan sonra, tekrar dönüp hayata tutunamaz. Kendisini yaşamaya ikna edemez. Yeniden başlayamaz. Ancak nefistir ki; acıların, korkuların, yoksunlukların, hayalkırıklarının sancılarını arkamızda bıraktırır. Vaadettiği yeni lezzetlerle dikkatimizi dağıtır. Hatta bir açıdan diyebiliriz ki: Gafletin dahi bir hikmeti vardır. Zaruret miktarınca kullanılacağı ’helal’ bir alan vardır. İşte o alan en çok ’büyük acıların yaşadığı zamanlar’dır.
Ruhun da korunmaya ihtiyacı var. İnsan acısını aşamazsa, anlamlandıramazsa veya en azından gaflet gösteremezse tesirleri bütün şiddetiyle üzerinden geçer. Ruhuna ulaşır. Ruha ulaşan kalıcı izler bırakır. Delirenler de böyle delirir. Psikolojik rahatsızlıklar da böyle başlar. Herşey ruha ulaşmamalıdır. Dertler onlara aldırdığımız kadardır. Dertler onlara aldırdığımız kadardır. Dertler onlara aldırdığımız kadardır. Aldırdıkça büyük dünyamızda vehimler. Aldırdıkça büyük endişeler. Mürşidim söyler: "Merak, musibeti ikileştirir, maddî musibeti kalbde de yerleştirmek için bir kök olur."
İşte, nefis, böylesi zamanlarda bir tür ’savuşturma âletine’ dönüşür. Bir paratoner işleviyle çalışır. Dikkat, merak, endişe, akıl, ilgi, korku veya hafıza gibi deliklerden ruhumuza ulaşan acıların etkilerini uzaklaştırır. Çünkü onun da elinde aynı delikleri kendi temayüllerine yönlendirebilme gücü vardır. "Eğer nefis olmasaydı şu zamandakinden daha fazla intihar görürdük!" diye düşünürüm ben.
Buna bir delilim babam rahmetlinin vefatından sonra yaşadıklarım. İlk günlerde derdim ki kendi kendime: "Tamam. Buraya kadarmış. Bugüne kadarmış. Artık bir daha gülmem ben. Son kahkahalarımızı da atmışız birkaç gün önce." Fakat aradan bir zaman geçtikten sonra amcam geldi memleketten. Halimizi gördü. Üzüldü. (Şimdi kendisi de rahmetli oldu. Allah ikisini cennette buluştursun.) Çok neşeli birisiydi. Komikti. Geldiği günleri bizi tekrar güldürmeye adamış gibiydi. Ve o günlerde tekrar gülebildiğimi farkettim ben. Dedim: "Vay, demek böyle oluyormuş, insan tekrar gülebiliyormuş."
Bir önceki yazımda nefse ’canyeleği’ deyince bazıları yadırgadılar belki. Fakat ben böyle düşünüyorum. İmtihanın sürebilmesi için onun varlığı gerek. Yoksa yüzeyde kalmaya, şahidi olduğumuz onca acıya rağmen, devam etmemiz zor. Hayatın zorlukları karşısında istifamızı vermemek için prim almaya ihtiyacımız var. İşte, o primi bize, Allah nefsimiz aracılığıyla veriyor.
Kuyuya düşerken tutunacak bir dal sunuyor. Dalın üstü yemişli. Çiçekli, gülücüklü, neşeli. Altta ejderha. Üstte aslan. Kuyu derin. Fakat dalın cazibesinden imtihan devam ediyor. İmtihanın devamı bize toparlanacak zaman veriyor. Eğer halimizden ibret alırsak elbette. Yoksa nefis kaybedişin asıl sebebine de dönüşebilir. Canyeleğine fazla sarınıp karayı yüzmeyi bırakmak da bir tehlike. Ki, dediğim gibi, nefis Venom’a benziyor. Yüzeyde kalmayı sevdiriyor. Yüzeyin tutkusu dalgıca sirayet ederse derinlerin hazinelerinden mahrum kalır. Asıl mevzuyu unutur. Ramazan bize ’canyeleğini bırakma cesareti’ öğütlüyor. Diyor ki yani: Hadi, bir ay, bir suya dal bakalım. Kontrol hâlâ kimdeymiş bir görelim. Örümcek Adam’da mı? Venom’da mı?
YORUMLAR
Nefsimize hakim olabilmek nefis bir şey.
Yazılarınız da bu şekilde. Çok değerliler.
Teşekkür ediyorum.
belkibirharfimben
Nefs, insanlara verilen, yani bize özgü bir olgu. Zaten insanın üstün olmasındaki sebep de bu. Onun, yani insanın taşıdığı nefs melek ve şeytanda yok. Melek devamlı iyiliklere yönlendirmek ve iyilik için yaratılmış, şeytan ise devamlı kötülüklere yönlendirmek ve kötülük için yaratılmıştır. İnsan ise iki taraflı çalışıyor. Eğer, iyiliklerle kendini donattıysa meleklerden daha üstün hale, Eşref-i mahlukat, varlıkların en şereflisi haline geliyor.Fakat kötülükler içersinde ise şeytanlardan daha aşağılık hale geliyor.