- 485 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Şehir ve İnsan
Şehir ve İnsan
İleri teknoloji, modernite, küreselleşme, teknolojik hayat derken insanoğlu değişimleri hızlı bir şekilde yaşıyor. Gerek insanların şehirleri şekillendirmesi, gerekse de şehirlerin insanları şekillendirdiği girift hali toplumlar her aşamada yaşıyor. Şehirler tarih ve kültür aktarımı da yaparlar, yapmalılar da. Başka bir değişle şehir, kültürü, medeniyeti ve tarihi yansıttığı kadar şehirdir diyebiliriz. Köyün doğallığı ve bakirliğin yanında, şehirlerin daha çok kültürü olmalıdır. Şehirli olma ve şehre karşı aidiyet hissi duyma kavramları bu bağlamda daha çok önem arz ediyor. Şehirler bir nevi milletlerin boy aynasıdır.
Şehirlerin tarihi miraslarına sahip çıkma, koruma ve yaşatma kültürünü her daim canlı tutmak gerekiyor. Şehirlerin dönüşümünü geçmişle gelecek arasında bir köprü zihniyeti ile inşa etmek lazım. Yüz yıllar sonrasında bizlerden bir şeyler kalması adına üst kalitede değerler bırakmamız gerekiyor. Şehirlerin kendine özgü değerlerini daha da zenginleştirerek gelecek nesillere aktarmamız bu noktada önem arz ediyor.
Tekâmül, ilerleme, zenginleşme, rahatlık ve iyi bir yaşam istikametinde sergilenen çabalar her zaman yaşamın içerisinde yer buluyor. İnsanın değişimlere karşı geliştirdiği uyumu, değişimdeki kıvraklığı, kabullenme yeteneği birçok yeniliğin kapısını aralıyor çoğu zaman. Bu perspektif şehirleşme ile vücut buluyor. Doğa ile iç içe, yalnızlığını doya doya yaşama hevesinde olan insanoğlu tam tersi istikamette, şehirlerdeki kalabalık alanlarda yaşama devam ediyor. Sosyalliğini çok çeşitli boyutlarda yaşama isteği kalabalıklaşmayı beraberinde getiriyor. Sinemasına, alışverişlerine, etkinliklerine ve daha birçok faaliyete şehirde kavuşuyor insan. Eğitim, sağlık gibi alanlardan daha fazla hizmet alma çabası şehirlere olan ilgiyi artırıyor. Yaşanan bu koşturmacalar devam eden alışkanlıkları da beraberinde getiriyor. İstanbul da uzun yıllar yaşamış olan bir insanın İstanbul’dan kopamaması dikkat çekici bir örnek olarak karşımıza çıkıyor. Çocuklar, torunlar derken bu bağ insanları zorunlu kılıyor. Bu bağlamda hayatın gidişatını daha çok yeni nesiller belirliyor.
Yabancılaşma sorunsalını kıvrak zekâsıyla ve yöntem-leriyle aşmaya çalışan insan, Avrupa’nın metropol başkentlerinde köy derneği kurarak büyük bir şehir içerisinde kendi dünyasını yaşayabiliyor. Doğada ki etki tepki kuvvetlerinin kurulduğu dengeye benzer bir denge hali görülüyor. Belki kasırganın önünde bir esinti gibi kalıyor ama esintilerin birleşerek bir kasırga olabilme şansı her zaman vardır. Denizden uzak tarımsal topraklar nasıl ki bir dönem erkek evlatlarına, deniz tarafındaki verimsiz alanlar kızlara verilirdi. Gün geldi o beğenilmeyip kız çocuklarına, dolayısıyla damatlara verilen alanlar turizmin getirileriyle daha kıymetli hale geldi. Aynen bu örnekte ki gibi hayat çoğu zaman oyunlarını oynuyor biz insanlara. Para, rant ve sonucunda rahatlık tek başına avantajlarıyla çalmıyor şehirlerin kaderini. Kirli hava, gdo’lu besinler, trafik, temiz olmayan su gibi çokça sorunu da beraberinde getiriyor. Her ne kadar son yıllarda şehirlerimizin altyapı, içecek su, havasına yönelik ciddi manada iyileştirme çabalarına rağmen bir yerde tabiat kendini yenileyemiyor. İster istemez çaresiz haller de baş gösterebiliyor.
Şehirde evlerin içinde teknolojiyi kullanarak bir hayatı harcamak insanoğluna ne kadar özgürlük sağlar? Bu durumun iyi irdelenmesi gerekiyor aslında. Dünyanın güzelliklerini içine sindirerek, tabiri caizse doya doya yaşama olgusunu ve özgürlüğünü şehirlerimizde nasıl yaygınlaştırabileceğiz? Şehirler yıkılıp yeniden mi inşa edilecek yoksa daha kötüye mi gidiş olacak?
Değişimle birlikte yenilikler de yaşansa, insanların fizyolojik ihtiyaçları ve dünyanın geçicilik gerçeği değişmiyor. Çocuk ve genç yaşlarda teknolojiyi çok iyi kullanan bireyler, yaşları ilerledikçe teknolojinin gerisinde kalmaya başlıyorlar bir şekilde de olsa. Bu durum bir yerde arkadan gelen gençlik bayrağı devralarak gelişimi sürdürüyor. Mola ve değişimi sindirme halini yaşıyor toplumlar bu aralarda.
Değişimin önünde durmak zor. Mahalle bakkallarının kapanıp marketlere dönüşmesine engel olamayabiliriz ama mahalledeki marketlerde çalışabiliriz. Çocuklarımız çalışır ekmeğini kazanabilir bu küçük işyerlerinde. Önemli olan değişim sonundaki yaşantıyı naifleştire-bilmektir. Site önlerinde çocuklar çok güzel oyunlar oynayabilirler. Şehirlerdeki kültür evleri, kütüphaneler, sosyal alanlar vs. nesillerin daha bilinçli daha bilgili daha güzel yaşamasına vasıta olabilir. Kadın elinin değdiği şehirlerdeki hayat alanlarında güzeli, kaliteyi, zarafeti inşa etmek ve yaşatmak şehirlerin kimliğine artı değerler katacağına inanıyorum.
Şehirler büyük medeniyetlere mekân olmuştur tarih boyunca. İnsanların elinde bir zamanların büyülü şehri Bağdat’ın olduğu gibi. Yine aynı insanoğlunun elindeki günümüz Bağdat’ı ise savaşların, ölümlerin, zulümlerin yaşatıldığı yerlere de dönüştürülebiliyor ne yazık ki.
Şehirleri kuran erkin, felsefe bilmesi, mana yönünün ve estetik yönünün üst düzey gelişmiş olması gerekiyor. Şehirlere sadece mimari çerçeveden bakmamak gerekiyor. Şehirlerin kadim kültürlerinin, ruhu olması da gerekiyor aynı zamanda. Bu anlamda bir eleştirim oluyor ister istemez. Daha çok hatırlansın ölüm diye mezarları gözünün önüne yapmış ecdadımız. Bizler bunun anlamını kaybederek mezarlıkları dışarıya alınmasını izliyoruz. İşte bunu anlamaya çalışıyorum. Bu durumun en acı yanı şehirleri yaşayan ölülerle doldurduğumuz gerçeği.
Velhasıl, insanlar varsa şehirler var. İnsanların olduğu yerde güzelliklerde olsun ister gönül. Güzelliklerde çirkinliklerde biz insanoğlunun elindedir.
Şehriyar
-Sivas’a-
ateşe su taşıyıp Mekke’ye yol alırken
rüyalardan önce görülmeli bu şehir
sızlayan mürekkebe derman bulup
kalem tutturmayı iyi bilir bu şehir
düşmana karşı en keskin balta olup
nice uykudan geri koymalı bu şehir
adına koçlar gönderilir İbrahimlere
kaç put kırdırır burçlarında bu şehir
şehirlerin rüyaları boz bulanıkken hala
Kudüs gibi mücevher olmalı bu şehir
meşkle yoğrulup sonsuzluğa susamışken
ne mutlu ki, aşk yolunda bu şehir
şehirliyiz evet, manada altını, yakutu
gerçekte şehriyar kalmalı bu şehir
gerçekte Sivas olmalı bu şehir
İlkay Coşkun
23.03.2016
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.