- 657 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Başkan
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Birinci Bölüm
Aklıma kartopu geliyor çünkü daha fazla sayıda kişiyi kattıkça tartışmanın büyüdüğünü ifade eder. Yuvarlandıkça büyüyen bir şey ama grup düşünlerine benzer fikirlerin paylaşılması üzerine ortaya çıkan yeni düşünceler olur. Burada, herkesin kendine göre ayrı bir görüş ve düşüncesi var. Ben güneyden sen batının kıyısından bir yerden bir araya geldiğimiz zamanlar oldu. Ama şimdi bir birimizden çok uzak kaldık. Nezaret gibi bir hayatımız var. Bunu sen söyledin. Facebook üzerinden gönderdiğin mesajlarla. Ama sana bir şey söyleyeceğim? Kavga eden biz insan olunca, hatalar da ortak olur.
Soracak olursan, seninde iyi olduğunu bilmek istiyorum. Ama iletişimi öldürecek kadar yavaşlattılar. Bu yüzden bir birimizi görmüyor duymuyoruz. Güneyden çıkıp geldiğim zamanlar oldu. Ömrümüz yollarda geçti. Bazen dönmek istediğimiz halde yerinde kalmamız icap eden bir nedenimiz oldu. Bunu, bir şarkıyı dinlediğimizde anlıyoruz ve içine girdiğimiz girdapta herkes vardı…
Bir zamanlar köyde gördüğüm insanların hepsi burada ve aynı şehir ağındayız. Ama oturup önüne bakan insanları görünce kendi hayatımda soluksuz kaldım. Nefes almak için çıkmaya çalıştığımız yerden bahsederken örnek olsun diye Güney Yaşam şahsında kendimizi, boğuştuğumuz dünyayı anlatmaya çalışcağız...
Bir zamanlar insanların Almanya diye götürüldüğü bir şehir vardı, herkes Türkçe konuşuyor ama derdimizi anlayan yok. İstanbul sokaklarında kaybolan bir öyküde de genç adamın kendisine kurulan tuzaktan haberi yoktur...
Çatışmalar ve onları haber veren televizyonlar da yoktu. Zaten her şey bir anda oldu. İnsanlar, kendilerini yıllardan beri devam eden bir savaşın içinde buldular ve bu yüzden çok kişi öldü. Ama hayat herkese yetenek kadar vardı ve keşke savaş çıkmasaydı.
Bayramlar, aylar öncesinden gün be gün sayılıyordu. Her şeyin içinde bir heyecan vardı. Elektrik desen seksenlerde geldi. Telefon internet ve televizyon gibi iletişim imkânları yoktu ve hayatın içinden gelen bir ses bir heyecan vardı. İnsanlar, ilişkilerini sevgi üzerinden yürütüyorlardı ve yüzlerde doğal bir tebessüm vardı.
Ekrana gömülmüş bir insanın zamandan da haberi olmaz ve çocuklarına zaman ayırmayan ebeveynlerle beraber evinin yolunu unutan insanlar olmaya başladık…
Comodore yani Tuğamiral rütbesiyle işe başlayan bilgisayar dünyası, radarı şaşırtmak için uçaktan atılan mermilerin kontrolüne kadar her şeye el atıp hükmetmeye başladı. Artık devam eden bir savaş ve oyunu var. Başlayan kavgada sağ kalmak için önüne çıkan herkesi öldürmen lazım. Yaşamayı başarmamız için de önümüze windows gibi küçük pencereler koydular. Kendi mevziimizde oyunda inisiyatif sahibi olmamız için öldürmeyi meşru kıldılar. Kimi bu oyundan vazgeçti ama ölen ve öldüren insanlarımız var…
Devlet kurumlarına alınacak hacker ilanlarında güçlü olmak için en iyi savaşçı aranıyor. Gündeme yeni gelen savaş oyunlarında sağ kalmayı başarmak gelişen teknolojiyle beraber çok zorlaştı. Her şey karmakarışık gelmeye başladı. Başlayan kaçışlarda bile ölen ve yaralanan insanlar var. Yani Sur ve Suriye misali...
Aslında kartopu gibi büyüyen bir dağ olayı olduğu için yoksa insanları karşı karşıya getiren onlar değil sorunları olmuştur. Ama başlayan kavgada kazanan olmadığı halde kimse yaşama yol vermedi.
Canlı yayın modası gibi devam eden hayat hikayesinde göç etmek zorunda kalan binlerce aile şahsında bir insa¬nın sahip olduğu tüm duyguları bünyesinde barındıran trajik ama aynı zamanda toplumsal olayların yer aldığı bir memleket hikâyesi çıkı¬yor karşımıza…
Geldiği şehir merkezinde iş arayan ve bir gazete bürosunda ofis boy olarak çalışmaya başlayan genç adam Güney Yaşam, her zaman gerçekleri yazan bir gazeteci olduğunu söyleyerek, karşılaştığı emekli askerlere de bildirir ama buna itiraz eden asker olunca:
— “Sen bu ülkede elini ko¬lunu sallayarak dolaşamazsın, hele tatil, hiç yapamazsın” diyen korgeneral rütbesine sahip olduğunu söyleyen adam:
— “Biz o dönemde size iyi bir ders vermedik mi, hala karşımıza çıkabiliyorsunuz?” Bunun üzerine Güney Yaşam;
— “O dönemi anlatmanız, özrü kabahatinden de büyük olan bir davranış oldu. Ölmediğime göre şimdi sizi esir alan sözlerimle karşınızda konuşuyorum. Ama siz, bu ülkede yaşadığını zanneden birer ölü olduğunuz halde, kendinizi içkiyle kandırıyorsunuz. Belki de öldürerek, insanların daha çok dirildi¬ğini şimdi anlıyoruz ki geçmiş önümüze geldi ve her zaman olduğu korkunun ecele faydası yoktur.
Bu yüzden anlayın ne demek istediğimi. Bugün benim gü¬nümdü ama sayenizde kendimi çok mutsuz hissetmeye başladım. Söz konusu bir savaş olduğu için yoksa hayatım yasaklı bir gazeteye dönüştü ve işin içinden çıkamayacağımı anlayınca; tıpkı f klavyede öğrendiğim gibi yazmaya ve konuşmaya başladım…”
Güney’in konuşmalarından dolayısıyla sözlerinden rahatsız olan diğer emekli asker albay rütbesinde ki adam:
— “Sen kendini ne zannediyorsun ve kimsin ki bizimle öyle rahat konuşabiliyorsun? Gü¬cünü nereden ve kimlerden alıyorsun?” diye bağırması üzerine tekrar söz çalan genç adam:
“Bilgisayarın başına oturmuş haber yazıyordum ki karanlıkta oturan sizler gelip beni davet ettiniz. Bu yüzden teşekkür ederim ama misafir ağırlamayı bilmediğiniz için, gerçekleri söylüyorum. Yani yanlışlarınızdan besleniyorum ve gördüğünüz gibi size karşı tek başınayım ama daha güçlüyüm. Belki de sizin asla bilmediğiniz ve anlamadığınız kadar güçlü bir silahım var ama siz hep öldürmekten, yakıp yıkmaktan anladığınız için, gerçekleri görmüyor ve duymuyorsunuz .”
Tatlı bir göl kıyısında, memleket nere? Cevabıyla başlayan tartışma giderek alevlenir ve silah göstererek konuşmaya başlayan bir grup emekli asker, davet ettikleri genç adam etrafında çember çizerek psikolojik işkence yapmaya çalışırlar ama söz konusu duruma isyan eden Güney Yaşam:
— “Aklı sıra beni alıkoyarak sorguladığınızı düşünüyorsunuz ama duyduğum tatsız bir akşam şakasıydı. Yoksa elimde bulunan çubuk kadar değeriniz kalsın demek istemiyorum ama her zaman olduğundan şimdi daha özgür ve asilim. Öyle biri olmasaydım eğer, farkedip davet etmezdiniz? Bu yüzden şuan kendimi taclandırılmış olarak hissediyorum. Belki de yıllardır yazarak yaşadığım hikayenin bir teyyide ihtiyacı vardı ve şuan bana davrandığınız gibi insanların üzerine ateş açtığınızı dolayısıyla düşmanlık yaptığınızı, biliyordum zaten.”
Konuşmasına ara vermeyen genç adam:
“Bu yüzden sahnenin yeri ve zamanı değil. Ama bu ülkede elimi kolumu sallayarak dolaşamayacağımı söyleyen sizlere ce¬vap hakkım var ve cumhuriyet bir ayağından başlayarak dolaştı¬ğım zaman, karşılaştığım sevgi ve saygı karşısında hatırlamak istemediğim çirkinlikte kaldınız” diyerek sesini yükseltmeye başlar…
Fotoğraf çekerek araya giren diğer üçüncü emekli asker: “Bu şekilde konuşmana izin veremeyiz!” diyerek silahtan gelen gücünü kullanmaya çalışır ama buna dur diyen genç bir asker: “paşam bu şekilde davranmamız doğru değil yoksa adamı ilk defa görüyorum” diyerek ortamı yumuşatmaya çalışır ama gerginlik devam ettiği için:
“Dün Meri’yi korkutmak istemediğim için gerçeklerden bahsetmedim! Ama yetkiyi kötüye kullanarak insanlara kötü davrandığınız için suçlu birer ajansınız ve sizi başkanlık üzerinden halka şikayet edeceğim.
Bugün karşınıza aynı zamanda haksızlığa karşı çıkmış biri olarak gelmedim ama doğum yerime ayağa kalkarak itiraz ettiğiniz, çok ayıp. Tepki verip saldırmanıza anlam vermedim ki, bunun çocukça bir davranış olduğunu söylemek istemiyorum? Memleket yadigarı tütünden dolayı başım ağrıyor ve şuan hiç havamda değilim” diyen Güney Taşam:
— “Bu hoş bir şaka değil ama şuan içtiğiniz içki kadar değeriniz kalsın isterim. Bu akşam en az sizin kadar bende mutlu oldum ama artık müsadeniz olursa bilgisayarıma hatta yoluma devam etmek istiyorum.”
Emekli askerlerin içki kafasından gelen korkuları, polis gelinceye kadar devam eder ama artık her iki taraf için de kılıçlar çekilmiş durumda ve söz konusu olayda başrol oynamak isteyen Güney Yaşam:
— “Kimlik haklarıma saygı istiyorum ve hiçbir sarhoş kafayla uğraşacak zamanım yok. Aslında bu geceye ait gerek sizin özel çekimleriniz olsun ve gerekse mobesa görüntülerini delil olarak istiyorum. Yoksa bir halk marinasında, şahsıma yaptığınız işkenceyi tarih sayarak, adalete şikayet edeceğim” diyerek tepkisini dile getiren genç adam, içine girdiği asker çemberinden çıkarak arabasına doğru yürümeye başlar ama bir türlü peşini bırakmayan inatçı adam Albay B olunca:
“Genç adam! Genç adam!” diye seslenir…
Artık susmayı tercih eden genç adam, arabaya binmeden önce arkasında bulunan Albaya döner ve baştan aşağı süzdükten sonra, buyrun komutan diyerek karşılaştığı olayı tekrar anlamaya çalışır.
Sessiz geçen bir andan sonra ensesini kaşımaya başlayarak tekrar konuşan Albay B:
— “Genç adam siz gidiyorsunuz ama şimdi ne olacak? Polisi aramak zorundayım ama bu size güvenmediğimiz anlamına gelmesin, lütfen…”
Albayın sözlerini bitirmesini bekledikten sonra suskunluğunu tekrar bozan genç adam:
— “Bana, genç adam diye hitap etmenizden sıkıldım artık. İkincisi, benim bir adım var ve onunla onur duyuyorum. Ama ya siz? Aynı şeyleri tekrarlamk istemiyorum! Ne hakkınız var zamanımı çalmaya? Hem bununla kalmayıp görev yaptığınız dönem içinde, insanlara işkenceler etmekten ve öldürmekten söz ettiniz. Ama bunları söylerken aynı zamanda bir gazetecinin sabrını zorladığınız için; çağırmak istediğiniz polisi önce ben arayacağım, efendim.”
Yaşadığı İznik kabusundan oldukça etkilenen Güney Yaşam, yolculuğuna kaldığı yerden devam eder ama geceler, artık daha uzun ve karanlık gelmeye başlar. Bu yüzden ya ötesine gidecek, yada sınırların içinde kalarak mücadelesine devam edecek ama: “Bazen insan ne gitmek nede kalmak ister. Karar vermek zordur ama yerinde durmak daha zordur. Belkide bütün bu zorluklar; aynı adam olarak kalmak zor olduğu için, hayat yaşarken en zorunu seçmektir” diyerek kendini bildiği bir şekilde ifade etmeye çalışır.
İnsanların olduğu her yer aynı, sadece isimler değişiyordu. Engellerin üstüne üstüne gitmeye başladı ama başarmak için bir mevziye ihtiyacı vardı ve çok güçlü olmalıydı. Bu anlamda birden fazla silahı da olabilir ama önemli olan onur sahibi olmaktı Güney Yaşam için…
Ve bir memleket hikayesi yüzünden iş hayatında sıkıntılı günler geçiren Güney Yaşam, ayrılıklarla biten iki evlilikten sonra; devlet dairesindeki işinden de istifa ederek tek başına bir çözüm bulmak ve olmak için yollara düşer…
Söz konusu yollar Avrupaya çıkabilirdi ama bir televizyon kanalında canlı yayın yapmak isteyen Güney Yaşam, önce kendi hikayesini yaşamalıdır ki; bir araya getirmek istediği kızlarına söyleyebileceği sözleri olsun diye yola devam…
“Şimdi anlıyorum, Gölbaşında, Pak bir otel odasında, Son anda sarılmaktan vazgeçtiği an o gibi; Artık bakacak yüzü bile kalmamıştı, Neriman’ın…
Dileğim bir melek oldu ama keşke günahkar bir insanla tanışmasaydım. Oysa bir kadına en çok anne olmak yakışır. Ama her kadın bir anne olmadığı için, mutluluğu evin dışında ki ekranlarda arayanlar var…
Ama onlar biz büyüklerden daha temiz ve masumlar. Bu yüzden çocukları kirletmeye hakkımız yoktur. Ama Neriman? Gözü hep dışarıda olduğu için, bu gerçeği görmemiş ve duymamıştı büyüklerinden. Sevmeye gelince, tıpkı İstanbul sokaklarda zamparalık yapan babası gibi bir serseri örneği…
Bu yüzden çocuk sahibi olmak güzel ve anlamlı ama anne olmak bir ayrıcalık olduğu için zaman ayırıp sevgi göstermek lazım. Yoksa onları kendi zevk ve hevesleri için ölüme terk eden hangi ebeveyn olursa olsun, vay haline ki ihanet etmiştir. Bu konuda vicdan adaleti biz insanlarda olduğu için yoksa denetim serbestliğinden gelen cezayı çekmek için ölüme uğramaz ve hayat istediğimiz gibi devam ederdi…
Bindiğimiz araba gibi arıza çıkarmasaydı eğer, memlekete varınca vicdanına seslenecektim ama bir göl başı son durağımız oldu ve gerçekleri duymaktan korkan Neriman, her zaman olduğu gibi kendine yakışanı yaparak yarı yoldan döner…
By yüzden bir yıldız kızını çok duymuştum ama ne olduğunu bilmiyordum. Ne zaman ki bana gösterdi, o zaman anladım ki tıpkı dağ gülü olmasını bilmeyen “Şilan” gibi Neriman’da, hiçbir zaman kendisi olmamıştı…
Ama büyük bir şehirdesin diye sanma ki yaylalarda Berivanlar yok ve yaşamıyor? Bir gün yorgun düşmüş bir Baba’yla Virane şehrine gittik. Karacadağ yolunda onu görünce durdum çünkü parlayan sarı çiçek, yol boyunca eşlik ederek sevgilim oldu…
Peki ya sen? Ama yanımda olmadığın için senden kurtuldum ve artık bir memleket kadar değerli olan evlatlarıma çalışacağım. Bu anlamda gelecek seçimler için değil nesiller için olsun, istiyorum…
Tranvaylı şehri sevdiğim halde bir ay kalabildim. Burada bir bay olduğumu, insanlara uygun kıyafetler seçerek anladım ki; sevgiyle yaptığımız bir işi başarmak, tamamen elimizdedir ve bu konuda engel yoktur.
Belki, önce kendimizi dinlemeli ve söz vermeliyiz. Ancak o halde inandırıcı olup bir şeyler yapmaya başlayabiliriz. Bekli de o an, yere tükürmediğimiz için başkasının attığı çöpü alarak işe başlayabiliriz.
Zira aslan yattığı yerden belli olur. Sırf bu yüzden, çöp kutularında rengârenk çıksınlar diye çiçekler ektim ama son durakta köpek düşmanı çıkınca en güzel teselli Estelya aşkı oldu. Aslında cezaevinde geçen 67 gün, konu başlıklarımızdan olup hidayet gibi okuma rehberimiz olacaktır.
Tıpkı düşündüğümüz gibi konuşmalıyız. Bu yüzden isteyen yanımızda isteyen karşımızda durabilir ama insan olarak bize düşen, okuma yazma bilmeyen kardeşlerimizi görmek oldu ve kendime ne mutlu insanım diyebiliyorum…
Bu yüzden sevginizi söylemekten ve göstermekten korkmayın. Ama bunun için önce gözlerimiz konuşsun olmadı, zaten güzel bir duygu beslediğimiz için, heyecanlıyız demektir. Bu anlamda bize bakarak konuşan tatlı bir ustayı örnek göstermek istiyorum çünkü aynı kişinin elikanlı biri olduğunu bilemeyiz. Eli kanlı tatlı ustası, geleceğin belediye başkanına hizmet etmekten onur duyarım ama önce hayalimde ki araba.
Bir dinlenme tesisinde geçen diyaloğ üzerine söz alan Güney Yaşam:
— “Anlamadım usta! Ne olacak bu lüks araba zaafınız? Oysa istihdam daha mantıklı bir yatırım.”
Bunun üzerine tekrar söz alan eli kanlı tatlı ustası:
— “Seni ikincidir rüyamda görüyorum Güney”
— “Merak ettim doğrusu”
— “Sur sokaklarını dolaşırken bir anda insanlar üzerime gelmeye başladı. Ne yapacağımı bilmiyordum ve köşeye sıkışmıştım. Bu sırada sen çıkageldiğin için beni kurtardın. Herkes seni tanıyor, yol veriyordu. Bunun üzerine seçimlerde seni destekleyeceğim” diyen kabak ustası hikayemize tatlı bir sunum yapmıştır ama ortaya çıkan kanlı yüzünden sonra herşey değişecektir…
Tatlı ustası başkanlık için destek olabilirdi ama elikanlı olunca yaşanan, okunmak ve tarih olmak üzere yazıldığı için herşey kapanmayan açık bir yara olarak karşımıza çıkıyor…
Bu yüzden yerimizi ve kim olduğumuzu, çevremizde ki insanlardan da anlayabiliriz ki; uzaklara gitmeye gerek yoktur. Bu hazineyi kazanmak için, doğruyu bulmak için vazgeçmek zorunda kaldığımız insanlar hatta sevdiklerimiz de olabilir. Bu anlamda aynı yastığa baş koyduğumuz insanlar bile, bize ihanet edebilir ve her seferinde her şeye sıfırdan başlayabiliriz ama ne olursa olsun, inancımızdan asla vazgeçmemeliyiz. Bu yüzden pes edersek eğer, kaybımız başkasının zaferi olacaktır ki; soracak olursanız kaybeden kötüler olsun.
Memleket meselesini yazmak kolay olmadığı için bir aile dolayısıyla Güney Yaşam’ın şehir ile tanıştığı yıllardan başladık ama bu sefer karşımıza dağ gibi büyüyen bir hikâye çıktı. Soracak olursanız ne olduğunu, birlikte okumaya başlayalım…
Aslında her şey anlamsız korkulardan gelen bir düşünceyle başladı yoksa F Klavyede haberciliği öğreten erdem sahibi insanlar, büyük bir cümle olduğu için “Türkiye Büyük Millet Meclisi” yazdırmazdı ama ülkemizde gerçekleri söylemek suç olduğu için Burhan, uzaktan haber veren mülteci bir sunucu oldu…
Aynı adı taşıyan, Doğulu olmanın zorluğunu “Kepez’de büyüdüğüm için biliyorum” diyen Batman doğumlu Burhan, “Kütüğümüz yüzünden çok sıkıntı çektik. O zamanlar doğuda çok çatışmalar vardı ve yol kontrollerinde, nasıl söylemek gerekiyor bilmiyorum ama bizi, sırf doğulu kimliğimizden dolayı türklerden ayırdılar” diyerek konumuza önemli bir söz ekliyor…
Ama nerde kaldı o eski yol hikayeleri! Şimdikiler, çocuk oyuncağı gibi dokunmatik bir ekrandan ibaret ve kontrol tamamen kullanıcıya ait. Kişi, ne isterse onu yapıyor. Bu anlamda zevkine göre öldürmekte, hatta isterse esir alır ama biz bu oyunları gerçek bir sahnede yaşadığımız için biliyoruz yoksa Türkiye’de karşılaştığımız barikatları bilmez, yolumuza devam ederdik…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.