- 593 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KARARSIZ KASIM'IN KARARI
Okuldan mezun olur olmaz meslek hayatına atılmış; Kırıkkale, askerlik, Seydişehir derken Yarımca Kompoze Gübre Fabrikası kuruluşunda çalışmaya başlamıştım. Kompoze Gübre Fabrikası yapımını Alarko A.Ş,anahtar teslimi olarak yüklenmiş, beni de kadrosuna alarak bu fabrikanın montaj şantiye şefliğine getirmişlerdi. Evimi fabrikaya yakın Derince’de bir eve taşımış, kızım ilkokuluna devam ederken ben de montaj işlerini taşeronlar eliyle yürütmekteydim. Bazen de pazar günleri Beykoz’da baba evini ziyaret eder bu arada üyesi olduğum Kanlıca’da yapını devam eden Şimşek Yapı Kooperatifi inşaat alanını gezer ve inşaat hakkında bilgi alır ve kooperatife ödemelerimi yapardım. Bu arada babam ve kardeşim Kemal artık kendi işimin başına dönmemi isterler ve ısrar ederlerdi..Ben ise daha lisedeyken sinek ve elek teli üreten atölyemizi fakülteden mezun oluncaya kadar yönettiğim için zorluğunu biliyor,mühendis olarak çalışmaktan gurur duyuyor ve mutlu oluyordum.Babam ise bir seferinde bana iyice kızmış:
-Ulan seni yıllarca okuttum ve evlendirdim. Evine dön de, bu topal halimle yine sana da çocuklarına da aynı şekilde bakar okuturum, diye serzenişte bulunmuştu. Ben ise iyi bir konumda olduğumdan ve iyi bir ücret aldığım için şirketten ayrılmayı hiç düşünmüyordum. Hatta şirkette çalışanlarca kurulmuş olan Alarko Villaları Yapı Kooperatifine üye olmayı dahi düşünüyordum. Babam ve Kemal ise birçok tel dokuma atölyelerinin fabrika haline geldiğini, benim yönetmem halinde kısa zamanda fabrika kuracak duruma geleceğimizi ısrarla söylüyorlardı. Ben ise bir türlü karar veremiyor, o günlerin tanınmış deyimi ile “Kararsız Kasım” haline gelmiştim.
Günler bu şekilde geçerken1978 yılının yaz aylarına gelinmiş, fabrikanın montaj işleri tamamlanınca işletmeye alma çalışmalarına başlamıştık. Havanın güneşli bir hafta sonu tatilinde hanımı ve çocukları baba evine bırakmış Kanlıca’da kooperatife uğradıktan sonra eve dönüyordum. Beykoz’dan Yalıköy’ü geçip Beykoz Çayırına doğru gelince peşimden gelen son model bir Mercedes soluma yanaştı ve kornasını çalınca o tarafa baktım. Benim yaşlarımda şık giyimli artist gibi yakışıklı bir yaşıtım bana gülerek selam veriyor, bazı işaretler yapıyordu. Anarşinin kol gezmeye başladığı o günlerde hiç tanımadığım bu kişi ile muhatap olmak istemiyordum. O ise bazen ilerleyip bazen geride kalarak işaretlerine devam ediyordu. Bu şekilde Ortaçeşme Camisi önüne kadar geldik. Bu adamdan kurtulmak için bazen uğradığım cami kahvesinin park yerine arabamı park ettim. Bahçede bir masaya otururken Mercedes’çi de benim arabamın yanına park etmez mi? Ama eski mahallemde olduğum için artık çekinmiyor ve bu vatandaşı izliyordum. Vatandaş arabasından indi ve kilitlemeye gerek duymadan gülerek bana doğru hızla gelirken:
-Ula Fevzi kaç yıllık mahalle ve sınıf arkadaşını tanımadın, aşk olsun sana dedi. Mahalle arkadaşım deyince ayağına kalktım ve masama buyur ettim, çayları söyledikten sonra:
-Kusura bakmayın gerçekten sizi hiçbir arkadaşıma benzetemedim. İsminiz ne? Dedim. O da gülerek:
-Sen 1956 yılında şu yandaki Haci Numan İlkokulunun ilk mezunlarından Fevzi Durmuş değil misin?
-He, evet.
-Aynı sınıftaydık, sen sınıfın en çalışkanıydın. Ben ise sınıfın en tembeli veya kafası hiç çalışmayanıydım. O halde kim olduğumu şimdi anladın herhalde, diyerek gülümseyerek gözlerimin içine baktı. Ben ise bir onun arabasına bir de benim 15 yaşındaki arabama bir göz gezdirip 5.sınıf arkadaşlarımı anımsamaya çalışarak:
-Valla, efendiliği ve terbiyesi ile hepimizin sevdiği Adnan diye bir sınıf arkadaşımız vardı. Konuşması güzeldi ancak derslerde pek başarılı sayılmazdı.. Bir onu hatırladım, deyince:
-Evvveet!..Hatırladın, teşekkür ederim, ha işte ben o Adnan’ım dedi. Bunun üzerine bendeki çekimserlik geçti. Arabalara ve giysilerimize tekrar bir göz gezdirerek:
-E ee !..Adnan bu ne hal,bu ne zenginlik Ulan?Hatırladığım kadarı ile baban Kundura Fabrikasında çalışan ve bizim bakkaldan veresiye alış-veriş yapan bir işçiydi. Bir piyango falan mı vurdu, yoksa bilinmez bir dedenizin mirasına mı kondunuz?
-Yok, Fevzi hiç biri değil. Sadece kafayı çalıştırdım. Bu sefer benim kafam attı:
-Ulan, Lise, Üniversite ve 10 senelik mühendislikte ben kafayı değil de nere mi çalıştırdım? Diye biraz sesimi yükseltince durumunu kısaca anlatmaya başladı.
-İlkokuldan sonra birlikte Beykoz Ortaokuluna yazılmıştık. Sonra sen parasız yatılı olarak Haydarpaşa Lisesin gittin. Ben o sene sınıfta kaldım, Okuduğumu anlamadığım gibi öğretmenlerin anlattıklarını da anlamıyor veya biraz sonra unutuyordum. Okumak istiyor ancak kafam basmıyor, sınıfın alay konusu oluyordum. Ertesi sene okula gitmedim. Utancımdan sokağa çıkamıyor sizlerin okula gidiş gelişlerinizi pencerede perde arkasında gözyaşlarımla izliyordum. Daha sonra babam beni Aksaray’da bir otomobil galerisine götürdü. Orada çırak olarak çalışmaya başladım. Temizlik yapıyor müşterilere çay kahve ikram ediyordum. Eminönü’ne vapurla, oradan işyerime de tramvay ile gidiyor, dönüşte de aynı vasıtalara biniyordum. İşe giderken sefertasında yemeğimi de götürüyor soğuk havalarda ise galeride geceyi geçiriyor ve haftalıklarımı biriktirerek ay sonunda Cumhuriyet altını alarak saklanası için anneme veriyordum. İşyeri sanki kendi işyerimmiş gibi benimseyerek çalışıyor ve patronumun takdirini de kazanıyordum. Zamanla işi kavradım ve kalfa oldum. İşimde başarılı oldukça haftalığım da artmaya başladı. Askerlikten sonra tekrar aynı yerde işe başladım. Biriktirdiğim para ile patronumla ortak başka yerde bir galeri daha açtık. Orada çalışmaya başladım. Patronumun çok yardımını ve iyiliğini gördüm. Zamanla hisse bedelini ödeyerek iş yerimin tek sahibi oldum.Şu anda da aynı işi yapıyorum. Fatih’te dairelerim var. Ayrıca Kilyos’ta yazlığım vardır. Çocuklarım kolejde okuyorlar. Bazen de bizimkileri ziyarete geliyorum. Bugün olduğu gibi. Diyerek arkadaşım sözünü tamamladı. Bu arada tanımadığım birçok kişi yanına geliyor hoş geldin diye hal hatır soruyorlardı. İnadına benim akraba ve dostlarımdan ise kimseyi göremedim. En az 15 seneden beri görmediğim ilkokul arkadaşımla bu şekildeki tanışmamız ve sohbetimiz sona erince arabaların yanına gittik ve dostları ile birlikte kendisine el sallayarak veda ettik. Ben de arabama binerek evin yolunu tuttum. Ancak içimde sıkıntılı bir sevinç oluşmuştu. Bu mahalleye 12-13 yaşlarında köyden geldiğimdeki acemiliklerimi ve aşağılandığım durumları anımsıyor bugünkü halime şükür ediyordum. Hele bisiklete binmesini öğrenmek için kiralık çocuk bisikleti ile alaylı bakışlar arasında gezdiğim yollarda kendi otomobillimle ilerlemek bana büyük bir haz veriyor sanki bulutlar üzerinden uçuyordum. Ancak sınıfın en tembel çocuğunun geldiği durumu ile durumumu kıyaslarsam maddi bakımdan hiç de iç açıcı durumda olmadığım da görülüyordu. Bu bakımdan babamın ve kardeşimin önerilerini ciddiye almamın faydalı olacağını düşünmeye başlamıştım. Kararsız Kasımlığıma son verip eski ticaret hayatıma sanayici kimliğimi de ekleyerek yeniden serbest hayata atılmak istiyordum.
DEVAM EDECEK
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.