- 635 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Eksen Çağı 5
Şimdi yine Enuma Eliş’teki ilahiye dönelim.
Apsu (An) –Göktü. Tatlı su yöresi olan yer ve o yerdeki gruptu.
Tiamat (Ki) Aşağı yer olan tuzlu su ile bataklık yöresinde oturan gruptu.
Mummu; sentezdi. Sentez ürünüydü. Doğan melezlikti. Birleşmeyle melez iliğin doğumu olan ilkeydi.
Bu hem yeri gökten ayırmanın mana diliydi. Kendi bölgesi dışında olanı tanıma ve girişme olmakla olay latan gelecek oluştu. Bu sözcükler hem ittifaklı olanı, hem sosyal mantığın anlama şekli olması ile
1- Apzu ve Tiamat ya da An ve Ki’nin her biri bir grup temsilcili olan söylemdi. Yer, yön ve grup adı olan söylemdi. İttifakla yansıyan ve ittifakın anlatım dili olan ilk söylemdi.
2- Bu sözcükler ilerleyen ittifak ilişkili zorunlulukları nedenle; yeniden bir sınırlı anlam ilişkisine dönmekle ayrıntılı (teferruat) durum ilişkilerine dönüştü.
3- An sözcüğü bu yeni anlamıyla birçok olan beş anlamdan sadece bir anlama dönüştü. Yıldızlı gök anlamına söylendiği zaman eski beş anlamından eser kalmamıştı. Yer toprak, kara, tarım yapılan otlak olan vs. biçimiyle yaşanan yer, yeryüzü gibi bir anlamla sınırlanma oldu.
4- Bu durum karşısında bu sözcüklerin eski anlatımlardaki grup tanımı, ittifaklı oluş tanımı ortadan kalktı. Gök anlatımlı ilk aktarımlar içinde olan kavramalar şimdinin yıldızlı göğü olan gökten sözcüğünden “grup”, “ittifak”, “ilah”, “temas” vs. tanımını çıkarmak akla bile gelmez.
5- Ama o eski anlatımı veren cümleyi yeni anlamlı cümleyle söyleyiş içinde o eski anlatımları belirten zorlama anlam ilişkileri nedenle yeni anlam içindeki cümlede birçok karadelikler oluştu. Bu kara delikler “İlkelin hayal gücü!” sanıldı. Yorumdan yoruma sokuldu. Mitolojik ve hayali denen bu kavramlar ister istemez kişinin soyutlama gücünü de ortaya koydu. Yani diğer yandan da bu karadelikler mucizesi nedenle masal anlatma yetisi ortaya kondu.
6- Kolektif yapının mana anlama ve anlatım dili ilk kolektif ilişkilere göreydi. İlk kolektif yapı, kimi kişilerin özel mal mülk sahipliği olma kişi mal sahipliği üzerinde paylaşılan kolektif ilik oldu. Böyle olunca Apsu, An, Ki anlamları da kolektif anlamdan çıktı. Köleci sisteme göre olan anlamla da kullanıldı. Bu eski anlatım içinde olan sözcüklerin; yeni anlatım içinde olan söylenişçe okunuşları nedenle, tümden perspektif kaymasına uğraması olacaktı. Zaten kendisi gök demek olan yeryüzü ilahı An, şimdinin yıldızlı göğü demek olan “gök” sözcüğü çevirisiyle ilah gökyüzüne çıkacaktı. Gökten yere, yerden göğe oluşla yıldız gezmelerine başlayacaktı!
7- Kuşkusuz ki El mana anlayışı da uzun süreçler sonrasında herkese mal mülk vermese de! Rab anlamıyla herkese acıyıp, merhamet eden; herkesi kulu kabul eden olmasıyla; ilah gibi kolektif olacaktı. El anlayışı bu kolektif oluşu yanında, kimi kişilere bol bol mal, mülk ve rızk veren An, Apsu anlamına da bürünecekti. İlah El mana anlayışına büründüğü gibi El de ilah anlayışına bürünecekti. Bunları birbirinden ayırt etmek gerekecekti.
8- El bir yandan ilah kavramıyla savaşıp, kendisini ortaya koyacaktı. Ve kendisine göre de yeniden karşıtını tanımlayacaktı. Kendisi tanımlama olan tanımladığını kendisine göre tanımlayacaktı. Bu kavramlardaki anlaşılmazlığı bir kat daha artacaktı.
9- Bu haliyle birçok ilahi anlam işlevli olan, ilahtan; El manalı bir karşılamanın söylenmesi de olacaktı.
10- İttifaka göre ilah söylemi, başta üreten ve bir totem mesleğiydi. Temasa geçen totem grup içindeki kişiler dişi ve erkek olan kişilerdi. Bu dişi ve erkek kişiler kavramı tıpkı bölge kavramı gibi grubuna anlam olan kavramdı. Yani bir A totem grubunun kadın ve erkeği B totem grubunun kadın ve erkeğine hiçbir şekilde anlam (mana ) değildi. Yani “Ve Adam kadını bildi” değildi.
11- Bir anlatımla “ve Âdem havayı bildi” diyen anlatımla Âdem olan grup, eğer Anu ise Anu da grup erkekleri olmakla erkektir. Anu hem erkek, hem de Ki grubu karşısında tekildir. Eğer “ve Âdem, Hava’yı bildi” diyen grup Ki ise Ki erkek, karşı grup temsilcisi, ilah olan Anu; bu kes de dişidir. Yan İlahedir. Birbirini bilenler grup olmakla hem tekil hem çoğuldur.
12- Yani bir tane grup tüzel ligi olmakla tüzel tekildir. Tüzel oluş grup kişilerinden oluşan hükmü şahsiyet olmakla da çoğuldur. Burada dikkat etmemiz gereken bir şey de “ve Hava Âdem’i bildi” demediğine göre bu sözü söyleyenler grubun erkek ilahlarıdır.
13- Ve bu söz bu nedenle erkek egemence köleci sistem içinde söylendi. Yazıya geçti. Köleci sistemde genellikle mal sahipliği erkeklerde olmakla bu sözü El söylemiş gibi olmaktadır. Erkek egemence El, ilahi dönemden kendisine gelen bu aktarımı köleci sisteme göre söyleyip bu sözü kendi belirlemesi olmakla ifade eder. Bu söz son haliyle El tarafından söylenmektedir.
14- Bu tıpkı bir ön ittifakın mummu üzerinde insan olması ile ittifak kendisini hep insan olmakla söyleyecektir. Karşıt ittifakı ilk zamanlar insan saymaması ittifakın insanı olmamalarındandı. İle benzeşen anlamaydı. Kendisine insan diyen bir ittifakın; karşıt ittifakı insan saymazdı. Çünkü insan denmeyenler kendi ittifakından aitlik değildiler. İttifak kendi kişi bileşenlerine insan diyordu. Bu söylem, zıtlaşan anlamlarla; yani insan ve insan olmayanla müsemma oluyordu. Anu veya Anunnaki olanlar Anu tekilliği ve Anunnaki çoğulluğu içinde olmayanlardı. Tiamat ve kingular biçiminde olmayanları ifade ediyordu.
15- İnsan olmama anlamı bir ittifak yapmayan ya da o yapı içinde o yapıya göre yetkinleşmemiş olanlardı. Yetkinleşme olanla yetkinleşme olmayan arasındaki anlamın kırınım veren manası ve yetkin olanla yetkin olmayanın karşıtlık olma kavgasıydı. İşte böylesi anlatım ve anlaşılma yanında bir zamanlar anlaşılır olanlar; köleci sistem içinde yeni anlamlarla anlaşılmaz oldu. Mal sahibi olan efendiyle, maldan yoksun, iradesiz kölelerin aynı olmasından doğan yorum ve soyutlama güçlerini ortaya koyacaktı. İnsan kavramı adeta ortadan kalkacaktı. Söylenmeyecekti. Bir oligarşin zıtlık olan İbrahimi millet olma, Nemrudi millet olma söylenecekti.
16- Kolektif olanla (genel yarar olanla), kolektif olmayan (özel yarar olan) arasında amorf yapılı mana ve ifade anlayışları biçimlenecekti. Süreç böyle böyle kimlik kazanacaktı.
17- İlah tanımı (An-Ki tanımları) başlangıçta yeri; yönü, yaşam alanlarını, grup mesleğini ve grubu söyleyen anlam ve söyleyişti. Yer yerleşimli ve gök yerli tanımlar grupları belirten anlamlardı. Her bir ittifaka göre aynı anlamla oluşan, Apsu ve Tiamattı.
18- Bir başka ikili ittifaka göre Lahmu, laham ittifakıydı. Yine dıştaki başka bir ikili ittifaka göre “gök” olan “Anşar” ve “yer” olan Kişardı. Veya “gök” olan “An” ve “yer” olan “Ea’ydı”. Böylece gök ve yer sözcükleri yeriyle, yönüyle, grubu ile grup mesleğiyle, zorunlu olarak birbirinden farklı tanım ve anlamlar oluşmaydı. İlk ön ittifaklı sözcükler bir söz ile o söze ilişkin eylem ve düşünce olanların birçoğunu o kelime ile eşletip, anlatmaydı.
19- İkili ittifaklar üçlü, dörtlü, onlu, yüzlü ve de çok daha büyük ittifaklar oldu. Bu tür dönüşmeleri içinde olan ittifakların farklı anlamlı olan anlam girişmeleri oluştu. Bu girişmelerden yansıyan kırınımlar ortaya kondu. Bu kırınımdan yansıyan değişim ve dönüşümlerine uğrayan sözcük ifadeleri ile sözcükler de bir mana evrimine uğrayacaklardı.
Bakınız: pek çok anlatımı olan bu ilahinin bir anlatım versiyonu ile
“Birleştiğinde tatlı ile acı
Ne yeşeren ot ne suyu bulandıran sazlık
Tanrılar isimsiz, kimliksiz, geleceksiz…” söylemli altı bin yıl öncesinin bu ittifaklarla var oluşu anlatan destan içinde belirtilen söylemler; ileri süreçli zaman içindeki sistemlerin kendilerine gelen hafıza aktarımıyla, ne şekle dönüştüğü sadece bir örnekti
“O, iki denizi salmıştır; bu taze ve tatlıdır, şu tuzlu ve acıdır. Her ikisinin arasına, karışmalarını engelleyen sağlam bir engel koymuştur.” Bakınız biri Fırat Dicle boyu olan, tatlı nehir suyu civarında yaşayan Akad grupla; diğeri bataklık alanı, ekilebilir hale getiren Sümerlerdir. Sümerler tuzlu deniz suyu olan Basra körfezi civarındadır.
Siz Enuma Eliş’ten habersizsiniz. Geçmiş uygarlıkların nasıl başlayıp; nasıl süreçlerle gelişip; bu güne geldiklerinden habersizsiniz. Üstelik rızkı keyfi veren kaderleri yaratan El anlayışı yüzünden de köleci olmayan süreçler aklınızda bile geçmiyordu. Düşünce ve anlatımlarınız içinde olunan köleci sisteme aykırı olamazdı bu da normaldi.
Sadece içinde bulunduğunuz köleci sistemi açıklayan anlatımlar doğrultusunda süreci açıklayıp belirte biliyorsunuz. Aktarım olanları hiç bilmediğiniz bir geçmiş zamana göre anlatmakla değil de Enuma Eliş’i M.S ki yüz yıllar içinde tanınan, bilinen köleci yeryüzü zamanına göre anlatmak zorundaydınız.
Bu anlatımlar eski isimsiz olan, hayatlarında temas etmek nedir? Hiç bilmemiş. Teması ve nedenini duymamış. Bu özgün sürecin özgün olumsuzluklarını ve olumlu yansımalarını gelenek etmemiş süreçleri; isimsizle olan tarihi geçmişi bilmemekle; bu nedenle aktarımlar içindeki söylemlerden oluşan anlamsızlıkları durumu kurtarmakla uydurulan yorumlardı. Bu nedenle acı ve tatlı suyun her ikisini de, grup olarak; ilk temaslı gruplar ittifakı olarak bilip anlayamayınca Milat sonrası yıllarda bu aktarımlardaki söylemleri açıklayabilmek için hayal güçleri harekete geçiyordu.
İki deniz dil oluyordu, kıstak oluyordu, engel (berzah) oluyordu. Yasak oluyordu. Görünmez perde oluyordu. Hele de en uçuğu; tuzlu, tatlı sular yorumunu şuur-bilinç-beden sayanlar, hızını alamamakla bunları orijin benlik sayıyordu. Daha tanımlamanın hayvan diye belirtilmediği dönemde, kendisini hayvana göre tanımlamanın anlatımı olmayan dönemde, “insani mana; tuzlu suyu kendisini hayvani hayvani beden sayan, “hicri mahcur” ile zıtlık, düşmanlık vs. saymakla bir yandan yorum yapan izah; cehalet karşında cehaleti bir hayranlık olmakla birlikte; gerçek tarihi bilgi karşısında bir akıl tutulması olmaktadır.
İsim veya adların; geleceğinin (yani iletiştin dil olarak tedavülde olmalarının); henüz oluşmadığı ön ittifak öncesinde (temas öncesinde) bahsedilmektedir. Köleci döneme hiç benzemeyen totemi döneme göre ve yine köleci döneme hiç benzemeyen ön ittifakı dönemleri betimleyen travma, çalkantılı süreçlerin güçlü vurguları vardı. Köleci dönemde bilinmezlikle söylenen bu aktarımlar içinde dönemler girişmesi ile yapılan ittifak ve bunlara dayanakla bu süreçlerin güçlü vurgulu anlatımları vardır.
İttifak kendisini ilk kes söylediği iki sözcükle tanımlıyordu. Bitişik zaman algısını isim ve mana ile anlam ederek, bitişiklik algısı içindekileri birbirinden ayırıp, normal akışlı süreci bu eksenlere göre gelecek ediyordu.
İlk ittifakı yer ve gök olarak verdiği isimle tanımlamaktadırlar. Eş deyişle yer ve gök sözcükleri: bir oturulan yeri söylemektedir. İki bu yeri en belirgin coğrafya özelliklerinden biri olan bataklıkla, deniz ile akan tatlı nehir suyuyla sadece o civar olarak söylenmektedir. Üç, bu sözcükler bir grubu belirtir olmaktadırlar. Dört bu sözcükler o grubu mesleği ile söylemekteler. Beş; bu sözcükler bir grubu diğer gruba göre olan “yönle” eşlemekle; yer ve gök diye bu beş durumu aynı sözcükle söylenmektedirler.
Unutmayın bunlar ilk temas eden algılardır. Yoksa Sümerlere göre gök topraklarda olup ta illa Akadlar gibi çoban olmayıp, çiftçi olan başka gruplarda vardı. Gök grup; aşağıdakileri acı su olan körfezin deniz suyu ile bataklık alanla, gördükleri işle eşleşen sözcük olan “yer” adı ile tanımlamaktadırlar. Yerdekiler de yukarı toprakta olan grubu, tatlı su civarındaki hayvanların efendisi olan çobanlar olmakla gök adı ile tanımlı temas eden birleşmeler olarak tanımlıyorlardı.
Bu bir travmadır. Bu bir dirençtir. Bu bir bileşme ve sentez. Bu bir büyüme. Bu bir grupların, grup mesleği girişmesi olmakla; gruplar arası “farklı kullanım alanı” yeteneği olmakla; gruplar sentezli durum; gruplar üzerinde özgürleşmeydi. Bu girişme bitişik algılı süre boyutu, “gök ve yer topraklar diye yukarı toprakları “gök” ve aşağı toprakları “yer” diye “birbirinden ayırıp” süreci akışlı ve “gelecek” etmekti.
Bu birleşme yaklaşık 4000 sene sonraki bir anlatımda “iki denize dönüşmekle” kalmamış; Enuma Elişin anlatımındaki “tatlı suya” sadık kalınmış olmakla tatlı olmayan deniz suyu, iki deniz kavramıyla zoraki bir anlamsız yorumla tatlı deniz suyu yapılmış. Bu anlamsız yorumlar deniz olmayan golfistrim akımlarından tutun da; günümüze yakın dönemle belirtilen çok yoğun Akdeniz suyu ile ona göre biraz daha az tuzlu olan Atlantik suyunun derişim farkından oluşan; şekerli su üzerine yavaş yavaş eklenen dem çayın birbirine karışmaması gibi durumlarla acı ve tatlı suyun izahına çalışılmıştır.
Şunu da vurgulamadan geçmeyeyim. Enuma Eliş’ten bir parça olan yukarıdaki ilahi de geçen “Tanrılar isimsiz, kimliksiz, geleceksiz…” söylemindeki Tanrı kavramı bana göre ki öyle; tamamen bir çeviri hatası olup çevirenin ön yargısı olan bilme ile yapılan çeviridir.
Groteski süreçlerden beri oluşan animizme mana anlayışını, totemi manayı, ilahı manayı hatta El olan manayı Tanrı sayma, dini anlayış sanma yanılgısıdır. Dördüncü bölümde belirtiğim gibi bu süreçlerde henüz Tanrı kavramı hiç yoktur. Hele mal sahipliği nedenle hırsızlık darp, ahlaksızlık vs. olmadığından ölünce dirilme, hesaba çekilme, mahşeri ilik duyuşu hiç yoktur.
Tanrı ilah olmadığı gibi İlah ta, tanrı değildir. Bu hastalık her bir mana anlayışını, her birinin toplumsal girişmeli süreçler içindeki kırınımlarla farklı düzey ve düzlem ilişkilerini izafe eden anlamlar olduğunu bilmemekle anlatım ve çeviri yanılgılarına düşerler. Farklı bir toplumcu düzey ve düzlemin mana anlayışı olduğunu, kategori etmezler. Toptancı mantıkla hepsini tanrı ve tanrı gölgesinde put sayma hastalığıdır. Bu nedenle ilahilerdeki okuma ve anlamalarda pek çok çeviri hataları yapılmaktadırlar.
Çeviriye konu olan sözcüklere bu günkü sözcüklerin anlamları verilmekle o çevirilerde çok büyük yanılgılar ortaya konur. Buna rağmen geri bağlanım yasalı temel referanslı bağıntılardan hareketle; doğal olandan yansımalarla, tarihi sürece dikkatli bir bakış yaptığınız zaman durum anlaşılırdır. Nesnel ve öznel süreçli anlayışıyla, aktarımlarda oluşan kara deliklerle olup biteni söylediğiniz zaman; olması gereken en yaklaşık en doğru anlatımı ortaya koyabiliyorsunuz.
İlahide geçen Apsu ya da An veya Anu, bir grubu ve bu grupların oturduğu yeri belirtmekte olan bir isim ve mana anlayışının kendisidir. Hem de ittifak eden üretici totem grup olmakla eski totemi mana üzerine bir yeni manası irade eden ilah olmakla bir inkişaftır (gelişmedir). Tatlı su Anşar ilahı ile Tuzlu su Kişar ilah grupları birleşmesi söylemi birbiriyle ilk kez yüz yüze eden ilk temaslar olmakla duyulan tedirginlik ve zorunlu ilişkiden bir araya gelip müşterek kararlarla birleşen bir senkronize oluştur.
Bu temaslar grup aitlerinin karşı grup aitlerinden olan her bir kadınını ve erkeğini tanınmasıydı (…ve Âdem Hava’yı bildi…). Ya da “… Ve Havva o zaman ilk kes adamı bildi”. Yani “tatlı olan acı ile birleşti” Bu temaslar karşı grup kültürünü vs. tanımaydı. Bu temasça girişmeler zıtlaşmalar olmakla bir arada olan, birbirine uygun (senkronlu) giden anlam ve isimlendirişleri belirtmeydi. İttifakla insan (Hava, Eva kadın ve Edım, Âdem, adam) olmuşlardı.
İsimlerle tanıdığı girişmeler içinde ortaya koyduğu harmoniyle (uyumla) gelecek, ortaya çıkıyordu. İttifaklı karaktere göre geleceği; hiç te alışığı olmadığı, geleneği olmadığı bu girişmeler belirliyordu. Yarın kavramı alışığı, biliştiği olmayan bu girişmelerle anlam kazanıyordu. “Birleştiğinde tatlı ve acı” anlatımlı bu söylemde ilkin acı tatlıya bağlanmakla, bu söylem göğe göre olan yerin tanımlamasıydı.
Ve bu tanımlamada ben merkezli anlatımı yapan grup, gök grubu olmakla; gök grubun anlatısı olduğu besbelliydi. Ve birleşenler de gruplar olduğuna göre isimler de; oturulan topraklara, yöne göre durum tanımı olmakla ardında da tatlı ve tuzlu su söyleminde "grup" anlamı çağrışır. Grup ta bu yer ve yön anlamı içinde olmakla zorunlu bağdaştırıcı meslek tanımlarını da birlikte su yüzüne çıkarıyordu.
"Gökten yere indi" söyleminde inen, eylemi yapan kim? Grup. Neredeki grup? Gök yer; yukarı yerdeki grubun tatlı su çevresindeki grup olması eşleminde üstelik çobandı da. Bu söylemdeki yer, yön meslek adı öncelikle “grup olarak" belirtilmektedir.
Sonra da inilen yer neresi? Diye sorduğumuzda acı (tuzlu) su dolayı olan YER denen çevredir. Yer; gök olana, göğe göre olan yön adıdır. Grup ismidir. Gök söylemi yerden ve inme eyleminden önce gelmektedir. Unutmayın ki inilen yer de bir grup adıdır. Tarımcı yani kâfir denilen bir grup adıdır. İnen de, inilende grup ve yer adı olan beşli bir eşleyimdir.
Aynı biçimde ilahideki Tiamat ilahı da hem "yer, yön" adı. Hem "grup", “meslek” adı olmakla aşağı taraf yerde, tuzlu su civarındaki karada oturan Sümerli gruplardı. Tatlı su ve tuzlu su olan iki gruplar ittifaklı sentezin birleşmesi olan ortaklık girişmesi yeni ürün Mummu’ydu. İttifakın doğum alanıydı. Mummu ittifakın merkeziydi. Gelecekle olanı verip meydana çıkarandı. Kybele, İnanna, İştar vs.dir.
Apsu (Anu) grup olarak "gök grup"" yer olarak yukarı yer, yüce yer ve tatlı su çevresi ve çobandı. Tiamat (Ea) grup olarak "aşağı yerde, tuzlu su civarı, bataklık yerde olan gruptu". Çiftçi, tarımcı veya kâfirdi. Yön olarak aşağı yerdi. Çevre olarak ta tuzlu su ve bataklık civarıydı.
İttifak öncesinde Apsu veya Tiemat diye söylenen bir sözcük yoktu. Bu sözcükler ittifak öncesine göre anlamsızdır. İttifakla birlikte anlamdı. Ve ittifakla bu gruplar artık, birbirini bilen, birbiri ile girişen, bir birine göre farklı iş ve mesleği olup, iş ve mesleğini düzenleyip; iş ve mesleği birbirine göre anlama ve anlatım dili yapanlar olmakla artık bunlar geleceği belirleyen kararları almanın ilahi gruplarıydılar.
İttifak eden grupların adı An, Ki de olsa; ittifakı girişmenle olan salınımlar müşterek (ortaklaşa) manayı belirten anlamıyla söylenmesi ise ilahilikti. İlahın anlamını bilmezseniz; ittifakı da ittifak içindeki iki ayrı iş ve iki ayrı üretimi de bilmezsiniz. Gruplar ittifakının birbirine göre olan işi, üretim bağı oluşunu da bilmezsiniz. İlahi sürecin en az iki ayrı grup sahipliği oluşla başladığını da bilemezsiniz.
İki ayrı grup ve mesleğin, iki ayrı irade, iki ayrı mantık ve en az iki ayrı mantığa göre oluşan bileşke bir karar (fikri onaylama) olduğunu da, bilemezsiniz. İrade; geleceği de belirleyecek olan, çok sihirli bir bilinç kavramıdır. Yani ittifakı olan karar ve kararlar ne tek başına yerden geliyordu. Ve yine irade olan karar ne tek başına gökte geliyordu.
Her bir grup, birer totem mesleği olan, iradesini kullanıp; birleşmenin kararını alan ilahi gruplardır. Yani An da Ea da hem bir karar alıcı ilah, hem de bir iş gören, iş öğreten, işleri düzenleyen, ittifakı tasarım eden ilahi grupturlar. İlah tanımı ilk anlatım biçimleri olmakla tekil ve çoğul kullanımı karşılıyordular. Gruplar birbirine göre tekildi. Bu bağlamda ilah grup adı olmakla tekildi. Ama bir tekil grubun içi kişilerden oluşmakla grup çoğuldu. Grup içi kişilerden oluşan çoğulluk olmakla da; grup kişisi kadın ilahe, grup kişisi adam da eril olmakla ilahtı. Kısaca birden iki, üç, dört vs. olmuştu.
Apsu (tatlı nehir suyu) Tiamat (deniz suyu-tuzlu su, acı su) mummu (kaos-birleşme) ittifak olmakla yeni bir anlam ve anlatımdır. İlah totemi oluşa karşı kolektifle olan totemi ana zemin üzerine totem gruplar bağdaşmalı bir anlamdır. Yani totemi oluş bölgenin totem merkeze göre anlam oluşuydu. Bölge de yer anlamına göre bir anlamdır. Oysa İlah artık tüzeli olan ilahlar merkezli kült eksenine göre bir anlamdır. Bu aynı zamanda ön ittifaklı çekim ekseni olan ilahi merkezlerin ikizleşmesiydi. İkizleşme üreten grupların birleşme yapmaları durumunda kendi iradi kararlı yönetimlerinden ileri geliyordu.
İlah, ön ittifaklarla birçok yer yön ittifaklısı olan gruplardandı. İttifaklar birçok ilahlarla olmakla bu ikizleşme politeisti bir mana; politeist bir mesleki girişmeli ortaklaşa (iştiraki) karar almaları süreciydi.
Olgunlaşmasını tamamlayan ön ittifaklar yansıması içinde kimi yansıma “kişisi egoyu” öne çıkaran salınım olmanın büyütülmesine çok çok uygundu. Bu heva ve hevese kapılan kurgu düşünce zaman içi ortam girişmeli kendisini tartıştıran tartışmalarla kendi salınımını veya kendi bencil salınımlarını iyice büyüttü.
Büyüyen bu mana anlamlı süreç enerjini olan sinerji El mana anlayışlı bir çekim ekseninde birikişti. Bu birikişe göre oluşan mana anlamasına göre kimi kolektifi olanlar kişilerin özel mülkiyeti sayılacaktı. Bencil oluşa göre, bu kişisi sahipliği herkes kendi üzerine ve kendisine mal ediyordu. Diğerini bu mal edişten yoksun kılmayı hayal ediyordu. Kolektif olup bitene göre bencil oluşun büyüsüne kapılındı.
Hele bu sahiplikle oluşacak yeni süreç senin çevrende ve senin iradenle dönecekse; sürece kapılmamak için hiçbir neden yoktu! Çünkü böylesi bir sürece kapılmamak bencil oluşa aykırı olurdu! Bu sizle oluşan bencilliğe göre doğruydu. Ama sizin dışınızda oluşan kolektif akla göre akılcı değildi.
Sizinle ve sizde oluşan bencilliğe kapılmak en az enerji harcayan durum olmakla kolaydı. Oysa kişisi bencilliği grup hareketi üzerinde kolektif oluşa göre düzenlemek hem kolektif bilinçti. Hem daha zor olan bir akıllanmaydı. Ama kişisi bencilliğe göre kolektif oluşun kat kazancı küp olarak artıyordu.
Kolektif olan akıllanmayı kavrayamıyorsanız bencil olan aklın peşine takılmak çok çok daha yeğdi! Bu yeğleme türün kişiye yüklediği bir kaygıydı ama kolektif te bu kaygıyı kendi üzerinde çevrime etmekle aslında türü çok çok güvenceye almıştı. Kolektif ilik kişi yararlanması olsa da, ideası; mana düşüncesi tür içindi.
İşte kişinin kendisini aşamamakla direnç koyduğu zorluk kişisel olanla, türsel olanı kavrayamamaktı. Kişi tür değildi. Kişinin kendisini aşamaması olan bu neden ile türün kolektif sahipliğine karşın kişi sahipliğin bencil düşüncesi, kişiye çok cazip geliyordu.
İyi de bencil sahiplik, kolektif oluşu bilmeden de üretim hareketi olmuyordu. Tür kişi üzerindeki gücünü dayanışma, sosyal olma, birlikte hareket etme, yardımlaşma, iş birliği gibi birlikte oluştu sentezin yasaları üzerinde duyuruyordu. Kişi sahipli bencil oluşa geri dönüş, ittifakı kolektif öğrenme içinde oluştan ötürü çok dar ve sınırlı olmakla geleceği parlak olamayan bir güdük kalıştı.
Süreç tür çevrimli baskı ve basıncın tür olmakla hayatta kalmasını kişi üzerinde evlada bağlılık olmakla da kişilere icbarla yaptığı dıştan bir eğimdi. Bu nedenle kişi bencilliği yanında zorunlu olukla kolektif güç üzerinde kolektif güçle çevrime olacaktı. Ama El mana anlayışla kişi bencilliğine çöken bu kişisi bencil tutum bu kolektif olan çevrimi gözlerden ve akıldan gizledi.
Gizleme işinde kolektif oluş bilincinin üzeri El mana anlayışlı şal ile örtüldü. Yani kişisi sahipli bencil oluş heyecanı ile iyi bir illüzyon veya göz bağı kurnazlığı yapılacaktı. El mana anlayışı içinde de birbirini takiben ilahlardan yansımayla, ilah yerine monark El mana anlayışlı El’ler ortaya çıkacaktı.
El, kolektif tüze ligi, kolektif gücü ve kolektif aklı kendisine irade edecekti. Bu tür tekil iradeyi oluşan bencil süreç, bütünleşmiş olan kolektif sürecin bütüncül bilinçle; bütüncül güç bağıntıları üzerindeki muktedirliği kendisine mana ve zihniyet zemini yaptı. Böylece ilahi süreç kişi mülk sahipli bencil oluşa göre parçalandı. Bu durum içinde ön ittifaklı İlahi evrim ilerledikçe, ilerleyen zaman açılımlı gelecekle; her biri bir öncekinden daha belirgin bir kimlikle El olanı ortaya çıkardı.
Kimi kişilerin sahipliğini ön gören bu El mana anlayışıyla ilk ortaya çıkan yapı tipi, mutlak El monarşisi olacaktı. Sonraki süreç yeni bir El sentezini öngören birleşmesini yapan büyüme ile meşruti monarşiye dönüştü. Meşruti monarşi de kendi merkezinde çifter çifter yeni oligarşin El’lerden oluşan politeisti bir görünümle ortaya çıktılar. Ön ittifaklı ikizleşen yapılarla söylenilen ilahlar yerine şimdi oligarşin tevhitle ikizleşen oligarşi egemenliği olan Rab oluşlar ortaya çıkacaktı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.