BİR SAPİENS EVRİMİ
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Bu yaşadığınız son günse! Bunu hiç düşündünüz mü? Yani ciddi ciddi düşündünüz mü?
İnsanın ömrünün son günü olduğunu bildiği bir günü yaşaması nasıl olur? Ben bu yazıyı yaşadığım son günün yazısıymış gibi kaleme alarak o duyguyu hissetmeye çalışacağım.
Bunca zamandır zaten öyle çok umursanacak şeyler yaşamış sayılmam. Ege dışında kendimle gurur duyacağım pek fazla başarım yok. Şimdi ben yarın olmasam Ege dışında hayatında bir eksiklik hissedecek pek az kişi var. Onların yüzü gözümün önüne gelince biraz telaşlanır gibi oluyorum. Onlar için üzülüyorum. En çok Ege için…
- Anne biliyor musun ben büyüdüğümde bilim adamı olacağım.
- Hımm bu çok güzel. Neden bilim adamı olmayı seçtin?
- Sen anneannem gibi olma diye.
- Nasıl yani?
- Şimdi o yaşlanmış ya. Bir de arkadaşım bana yaşlı insanlar ölürler demişti.
- Eee
- İşte sen yaşlanma diye.
- Nasıl yani Ege? Sen bilim adamı olursan bunu nasıl başaracaksın?
- Genç kalma şurubu yapacağım. Hergün sana içireceğim.
- Bak bu genç kalma fikrini çok sevdim Ege. Böyle bir şey icat edersen bütün kadınlar ona sahip olmak isterler.
- Yok ben sadece sana içireceğim. Yaşlanırsan ölürsün.
- Ama bazı insanlar yaşlanmadan da ölebilir oğlum.
- Ölmez… Atatürk bile yaşlanınca öldü.
- Bence bu konuyu biraz büyüdüğünde yeniden konuşalım.
Biraz büyüdüğünde demiştim. Sanırım sözümü tutamayacağım. Ama en azından insanların yaşlanmadan da ölebildiklerini bir şekilde öğretmiş olacağım. Onun hayatı çok zor olacak. Ama inanıyorum ki ayakta kalmayı başaracak. Ben ailemin beni sürekli hayatın dışında tutup korumaları yüzünden zayıf ve korkak bir insan oldum. Belki de Ege için böylesi daha iyi olacaktır. Benim gibi kötü bir örnekle yaşaması onun kişilik gelişimi için iyi değil.
Sevilmek, sadece öylece sevilmek duygusu ile sürekli hata yaptım. Çıkarsız ve saf bir sevgi için öyle çok şey feda ettim ki. Çaldığım neredeyse bütün kapılardan eli boş döndüm. Güzel insanlarla tanışıp onları belki de ben çirkinleştirdim. Bazen düşününce insanların bana katlanmak zorunda olmadıklarınının farkına varıyorum. Herkes yakınında güvenebileceği ve güçlü birini ister. Ben öyle biri değilim.
Mesela arkadaşlarımı adliye koridorlarında yalnız bıraktım. Onlar hak etmedikleri halde bulundukları görevlerden alındıkları için savaştılar. Bense kaderime razı olup bana biçilen yeni ama birkaç beden dar olan elbiseyi kabul ettim. ‘’korkaksın sen’’ dediklerinde üzülmeyi hiç hak etmediğimi şimdi görebiliyorum. Onların bana olan güvenlerini boşa çıkardım. Konuşurken mangalda kül bırakmadığım devrimci hak aramayı ilk zorlukta terk ettim.
Şimdi burada salya sümük ağlıyor olmanın geçen zamana ve yitirilen fırsatlara hiçbir etkisi yok. Bu benim son günümse sıradan şeyler yapmalıyım. Bunca zaman öylesine,bir görünmez gibi yaşayıp şimdi son günüm diye olağan dışı ne yapabilirim ki? Yazmayı çok istediğim kitabı mı çıkaramam. Ege’nin büyüdüğünü göremem. Gitar çalmayı ve resim yapmayı öğrenemem. Okumak isteyip de bir türlü fırsat bulamadığım listedeki kitapları bir çırpıda bitiremem. Lanet olası tek bir günde olmak isteyip de olamadığım ne varsa onları olamam.
Ama biri için bir iyilik yapabilirim. Sanırım bunu başardım. Bu iyilikten burada bahsetmeyeceğim. Onu benden önce gömdüm.
Tutunamıyorum. .. Olmuyor… Gücümün bir mum gibi eridiğini hissediyorum. Selim neredesin? Kelimelerin acıyı dindirdiği koca bir yalan. Sen de bir yalancısın.
İzlediğim bir filmde duvardaki saatin sesinden başka hiçbir sesin duyulmadığı bir sahne vardı. O anda hissetiklerimi şimdi hatırlıyorum. Karanlıkta sakince uyuyan bir kadın vardı. Bir de saat… O anda aslında insanların neden hep karanlıktan korktuklarını düşündüm. Aslında ben en çok aydınlıktan korkarım. Bütün gürültünün ortasında size ne olduğu kimsenin dikkatini çekmez. Bir ışık yakıp yardım çağırsanız,bağırsanız bile kimse sizi duymaz. Bütün kötüler iyilik maskelerini takıp sıradan insanlar olarak yanınızdan geçip giderler.
Oysa gece öyle değildir. Bir küçük ışık hemen kendini ele verir. Bir saatin sesi bile karanlığı ve sessizliği bozmaya yeter. Karanlık tüm sahtelerin göründüğü zamandır. Kötüler öyle olduklarını artık gizlemezler. Sıradan bir evin içinde bütün gün iş yerinde sıradan davranışlar gösteren bir adamın maskesini çıkardığı andır karanlık.
Ölü bir bebeğin karanlık bir banyoda ağladığını annesinin duyduğu zamanlardır karanlık.
Karanlık korkunç değil sadece hüzünlüdür. Ama sabah olunca aynada gördüğünüz yüz ile yüzleşmek korkunçtur. Kelimelerin bıçak gibi kestiği satırların arasından kendi kanımı akıtırken son günüme böyle veda etmek istemezdim. Ama bilirsiniz ki hep böyle olur gitmeler. Buruk bir emanet bırakır kalanlara. Kalmak zor muymuş? Kalmak konusunda yeterince deneyimliyim. Sanırım bu kez benim gitme vaktim. Ezgi’ye çizdiğim yüz bana gülümsüyor. Bu kez gitmek aynı zamanda bir başkasına varmak demek belki de. Ahiret konusunda ki tereddütlerimi yüreğime tıkıştırıp huzura çıkacağım anlara doğru yaklaşıyorum. Gerçeği öğreneceğim ama üzgünüm ki sizleri olan bitenden haberdar edemeyeceğim.
Sevmekten bahsetmek suçmuş diye öğrendim.Bu gerçek! Birini sevmeye çalışmak bir insanın işleyebileceği en büyük suç.Siz ona sevginizden verdikçe karşınızda yarattığınız canavarın büyüdüğünü ve sizden hep daha fazlasını istediğini görürsünüz. Bu canavar sizin eseriniz se suçlu sizsiniz.
Elimde olsa idi bana dair tüm izleri silerdim şu yeryüzünden. Tek bir fotoğraf,anı,geçmişe ait tek bir iz kalsın istemezdim. Bütün bütün unutulup kendime kalmak isterdim. İnsanların hüzünlü birkaç cümle içinde adımı geçirip sonra da günlük hayatlarına devam ettikleri bir bayağılı benim yok oluşum ardından yapmalarını engellemek için her şeyi yapardım. Ben yaşarken,aranızda can çekişirken,tek tek kapınızı çalıp sevginizi dilenirken bu kadar cömert değildiniz. Defolun gidin. Siktirin gidin. Hiç biriniz ben gittikten sonra ardımdan tek laf etmeyin.
İnsana dair sadece bir iki kez doğru seçimlerim oldu. Onlardan sonuncusuyla bugün vedalaştım. Çok güzel bir veda olmadı ama onun için böyle olması gerekiyordu. İnsan! Bu kelime ile kendimi sürekli bir boks ringinde gibi hissettim yaşadıkça. Yanıldıkça (yumruk yedikçe) hep bir adım geri gittim. Ellerimi yüzüme kapatıp bana istediği kadar vurmasına izin verdim. İnsan bıkmıyor. Hep yeni tekniklerle ringin kralı oluyor. Arada sırada birkaç yumruk savursam da boşluklarıma aldığım ağır darbeler ile yere düşüyorum. Geri sayılırken yeniden ayağa kalkıyorum ve maç devam ediyor. İnsan! Ben kanadıkça daha da güçleniyor. Ben kaçtıkça keyifle yumruklamaya devam ediyor. Tüm maçların galibi olan İnsan asla zafere doymuyor. Anti-sosyal bir ünvanla maça devam etsem de köşeme çekilip mola alsam da İnsan beni o ring de mutlaka ama mutlaka bulup bir darbe daha indiriyor.
Artık yorgunum. Çok …! İçim de ölen onlarca Deniz artık beni çağırıyor… Uyandığımda sıradan bir gün yaşamayacağım. Tüm insanların gözlerinin içine bakacağım. Bir tek gün gözlerimi onlardan kaçırmadan bakışlarımla hesap soracağım. Her zaman gittiğim o kafedeki en arka masaya oturmayacağım. En ortada oturup her zaman içtiğim kahveyi ısmarlamayacağım. Değişik bir tadı bile denemeye cesaretim yokmuş benim. Sahi ben bunca yıldır kendime nasıl tahammül etmiş olabilirim? Kimseye kızmıyorum. Kimseyi suçlamiyorum.
Akşama doğru günün bu saatlerine yaklaşırken zaman yine aynı şekilde mi hissedeceğim bilmiyorum. Ama şu anda kendimi bu zamana kadar hiç hissetmediğim kadar cesur hissediyorum. Bu kez hayatın istediği zaman değil kendi istediğim zaman bir şey yapmış olacağım. Altın vuruş dedikleri bu olsa gerek.
Sevgili Kafka bir dönüşümün bu kadar muhteşem olabileceğini neden daha önce söylemedin ki? Biliyor musun benim çaresizliğimse insanlarla dolu. Keşke yanlızlık kadar basit şikayetlerim olsa idi. Biri ile dünya arasında bir kavgaya giriştim. Son gücümü onun için kullandım. Bil bakalım ne oldu?
Koca bir deniz olduğunu sanmak hadsizliğim için tüm İnsanlardan özür dilerim. Bir damla kadar var oluş sebebimi alıp buharlaşıyorum. Sahip olmadığım şeylere ait olmak duygusunun boynuna geçirilmiş bir ilmekten farkı olmadığını biliyor olman ve daha pek çok sebepten seni yıllar sonra bulup çok sevdim. İçimde buz tutmuş olan bir Deniz var ve onun çözülmesi artık imkansız.
‘’İnsan birini sevmiyorsa uyuyor demektir’’ diyen kitap sözlerini nasıl sevmez insan. Hiç uyumadım. Zamanla uzaktan sevdim sizi ama hiç uyumadım. İnsanı sevmekten vazgeçmiş olsa idim belki de bu kadar zayıf düşmezdim.
Aşk ile yanan onca insan ona varmak için hiç acele etmiyor. Belki de benim hepinizden daha çok ihtiyacım vardır Ulu olana. Huzur…
"Yüreğini kolla, Aurelino" dedi,
"Ölmeden çürüyorsun"
Bin yıldır aynı yerde duruyor gibiyim. Bin yıldır köklerim çürüyorken ısrarla çiçek açmaya ve meyve vermeye çalışan bir ağaç gibiyim. Bedenime yamadığım deriden kabuk boşalmış içimi çok iyi gizliyor. Bin yıldır orada öylece duruyorum ve yavaş yavaş öldüğümün kimse farkında değil.
‘’Anneme söyleyin, insan öleceği zaman değil ölebileceği zaman ölür.’’
Son olarak ‘’Kağıt Ev’i’’ okumanızı rica ediyorum. Lütfen bana öyle bir mezar yapın. Duvarlarım kitaplardan örülsün. Baş ucumda ise Virginia olsun.
Sevgilerimle…
Deniz...
YORUMLAR
Sevgili Deniz Hanım;
Hepimiz burada yazmasak da zaman zaman içgörümüze dönüp, kendimiz ile hesaplaşarak ne yapıp ne yapamadıklarımıza bakarız. Lakin kimse bu kadar samimi kendi kendini eleştirip sonra da ölüme hem de duvarları kitaptan mezara terkedemez. Yaşayan ölüler mezarlığı dünyada bizlerden onlarca klonlamışlar. Ha her birimizin eline folyo ince kağıttan yol tarifi vermişler tıpkı güzel bir yemek tarifi gibi. Sanki her birimiz o yolun sonunda nefis şeylere dönüşeceğiz. Bilmiyorlar ki uykusuzluktan her birimizin göz altları mor, yaşayan ölü bakışlı zombiden farklı değiliz. Hayat yaşanması gerekli olduğu için yaşanıyor.
Lakin Egeye de bir şans vermek lazım değilmi? Kimbilir belki o ölümsüzlük şurubu mezarlığı da değiştirir.
Güzel yazınız için tebrik ediyorum. Güne gelmesini de kutluyorum.
Sevgilerimle.....
Fatma Oral tarafından 5/14/2018 3:06:55 PM zamanında düzenlenmiştir.
Fatma Oral tarafından 5/14/2018 3:07:36 PM zamanında düzenlenmiştir.
Den(iz)
Her zaman güzel ve etkili yorumlarla sayfamda olmanızı seviyorum. Teşekkür ederim.
Sevgilerimle...
Den(iz)
Sevgilerimle..
Okuyanın; hayata ve aşka dair çok şeyler bulabileceği bir yazı…
Ben alttaki bölümü çok gerçekçi, çok yaşanmış buldum.
“İnsana dair sadece bir iki kez doğru seçimlerim oldu. Onlardan sonuncusuyla bugün vedalaştım. Çok güzel bir veda olmadı ama onun için böyle olması gerekiyordu. İnsan! Bu kelime ile kendimi sürekli bir *oks ringinde gibi hissettim yaşadıkça. Yanıldıkça (yumruk yedikçe) hep bir adım geri gittim. Ellerimi yüzüme kapatıp bana istediği kadar vurmasına izin verdim. İnsan bıkmıyor. Hep yeni tekniklerle ringin kralı oluyor. Arada sırada birkaç yumruk savursam da boşluklarıma aldığım ağır darbeler ile yere düşüyorum. Geri sayılırken yeniden ayağa kalkıyorum ve maç devam ediyor. İnsan! Ben kanadıkça daha da güçleniyor. Ben kaçtıkça keyifle yumruklamaya devam ediyor. Tüm maçların galibi olan İnsan asla zafere doymuyor. Anti-sosyal bir ünvanla maça devam etsem de köşeme çekilip mola alsam da İnsan beni o ring de mutlaka ama mutlaka bulup bir darbe daha indiriyor.”
Ve bana göre; bu bölümle örtüşen bir şiirimden, bir bölüm paylaşacağım. Sürçü lisan eyler isen affola
…
Giderken, yarım ağız “mutlu ol” demiştin ya…
Bütün mutluluk dileklerini, sen daha köşeyi dönmeden harcadım
Sen, kanlı bir dövme gibi ayrılığı kazırken etime…
Ben, kendini jiletleyen hapçılar gibi tırnağımla uçurumlar açtım tenime
Sustu rivayetim, sustu söylencem
Tutuşmadıysa sesim, yanmadım sanma
Çığlığımı sakladım gök kubbeye
Avuçlarımda, cehennem narı köz biriktirdim
olur ya bir gün gelirsen, nasıl yaktığını gör diye.
Den(iz)
Sevgilerimle...
Yazının içinden geçenler senden değerliyse git geber. Yok değilse otur oturduğun yerde zira hiç kimse için değmez. Önce ' ben'
Kalk bakayım aç bir roman havası kız😃
Den(iz)
Sen böyle güpgüzelsin...
Sevgilerimle...
Yazıyı okurken neler hissettiğimi buraya aktaramayabilirim ama denemek istiyorum;
Okuyan herkes özellikle hemcinslerimiz bir parça kendini görmüştür bu yazıda, en azından ben gördüm. Şekilsiz, hissiz ve renksiz kocaman bir taş kütlesine bakıyordum uzaktan, baktığım bendim. Bir gözümle yazıyı takip ediyorken diğer gözüm o devasa taş kütledeydi. Ben okuyordum taştan mütemadiyen parçalar düşüyordu yere. Her cümlede bir parça, her kelimede bir ayrıntı, her harfte biraz törpü. Yazıyı sonlandırdığımda bir gölge gibi süzülerek şekillenmiş taşa yaklaştım ve giydirdim kendimi üzerine. Ne küçücük bir pot, ne de herhangi bir kusur, tastamam geldim kendime. Şimdi karşımda deniz ve ben denize yürümeden önce Deniz'i kucaklamak istiyorum. Mümkün müdür sence?
Sevgiyle...
Den(iz)
Sevgilerimle...
Açıkçası kafamda oluşturduğum sana ait profil dışında bir duygu aktarımı idi okuduğum. Kurgu gibi geldi.
Bugüne kadar hiç bir şeyi bırakacak biri gibi gelmedin veya çekinik tutularak hayattan, faunusta yaşatılmış. Hep tam tersi edindiğim izlenim. Mesela çok istediğin bir şeyi elinde tutmak için mücadeleden vazgeçmezsin ve yapılabilir/ yapılamaz her şeyi denersin gibi geliyor halen. Tabii sanal ortamyanılıyor olabilirim .
Annem " şu an senin ölmeye hakkın yok çünkü yetiştirmen gereken iki evladın var" demişti ciddi bir operasyona girerken ben. Ben de sana aynısını demek istiyorum; yeniden doğuş iyidir de Deniz, Ege için kırık parçalarıyla, sevi'si, hırsı ve ele geçirme arzusu ile hayata sımsıkı sarılan Deniz 'i miras bırakabiliyorsan, kendin için bahsettiğin faunusu O'na neden yaşatma ihtiyacı hissediyorsun. Unutma ki çocuklar yaşantılarındaki değişikliği çabuk kabullenemez ve kabul etmiş görünseler bile içte ne fırtınalar koptuğunu tahmin etmek güç olur.
Sen böyle iyisin Deniz. Boşver Ege ve senin dışındakileri.
Sevgilerimle
Den(iz)
Sevgilerimle...
bu şehir
tanrısız,
keşke öldürmek zorunda olmasaydın
pencere kenarına tutunmuş çocuğu
çoğunluk terk edersin kendini
olduğum yerden zaptiyeler kazıyor beni
uyumak ve rüya
dönüşümü geciktirir
tercih ve seçim söz konusu değil
Den(iz)
Sevgilerimle...
Şşşştt! Sakın ölümden bahsedeyim deme ve lütfen seni bir kez olsun görmeden bir yere gideyim deme! (Bu, burada kalsın böyle)
Hayat uzun gibi görünen bir andır sadece; kendimizi bir halt sanmakla geçiriyoruz onu da ne yazık ki!
Son zamanlarda beni en çok sarsan sey bu yazı oldu inan; hele o saatle başlayan kısım; tüketti beni; ne çok şey vardı orada!
Görmedim seni hiç; bir şey ifade eder mi ya da ne ifade eder senin için bilmiyorum; ama seni seviyorum Deniz; başına her ne gelirse gelsin; burada sana dost elini uzatabilecek biri var; çünkü o biri, sendeki "yüce" yüreği gördü, bildi...
Bunu unutma olur mu?
Öpüyorum seni ve Ege'yi güzel yanaklarınızdan; uzun ve dolu bir ömür diliyorum size...
Den(iz)
Seni seviyorum.
kendimi tanırım
çoğunluk az sonra gideceğim yoldan
az önce dönmüşümdür
kendini tanıyan insanları tanırım
diğerleri
düğün havasında yaşarken
onlar bekler,
bekler
beklerrrrr
az önceden daha mutsuz olmak için
sana ölümden başka söz veremem
yanımda götüremem mutsuzluğunu
yanımda olmanı isteyemem
sadece en sevdiğim çiçeksin
diyemem
sevdiğim şey öyle kıskanç ki
diyemem
diyemem işte
,,,,
hayatımı son verecek kudretin parmaklarımda olduğunu hissettiğimde
sonsuzluk anlamını yitirdi
yine de ölümden sonrasını merak ediyorum
aslında bir *ok yok
sonsuz karanlık
hiçbir şeyin olmadığı karanlık bir vadi
sen olduğun yerde kal
Bu yaşadığım son gün olabilir diye bazen düşündüğüm olur benim de. farklı bir şey yapmazdım sanırım daha çok dua eder ve tamamen Allah'a yönelirdim.
Yazın çok güzel Denizciğim, insanın kendisiyle ve hayatla yüzleşmesi gibiydi.
Çok samimi ve içtendi.Eminim bir çok kişi kendinden izler bulacaktır bu yazıda benim gibi.Kutluyorum içtenlikle.
Umarım bir gün kitabını okumak da nasip olur, çok isterim.
Sevgilerimle
Gamzelimm tarafından 5/11/2018 2:22:37 AM zamanında düzenlenmiştir.
Den(iz)
Sevgilerimle...