- 358 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Eksen Çağı 3
İnsanımsılar feno tip olarak benzerimiz olmakla, yüksek sosyal yaşamları ve yüksek soyutlama güçleri yoktu. Bu toplumsal yapı kuramamış olmalarından kaynaklanıyordu. İnsanımsılar ilk groteski mana anlayışının sahibi olan kuşaktı. Groteski bir ruh dünyası içinde sağlama yapan bizimle hemcins olan tiplerimiz insanımsılardı.
İradeleri yoktu. İradeyi istediği zaman ağaca çıkma, çıkılmış kayadan istediği zaman inme gibi yönelimler olarak anlamayınız lütfen. Bu irade inşacı ve doğayı değiştiren bir irade olmamakla kolektifi değildir.
İnsanımsılar çeşitli salınım veren türlü gelgitlerden birileri ya da birkaçı nedenle kendilerini bir bölge yalıtması içinde kıldılar. Bu doğada sağlama yapma dışında, sürü hareketi içinde olmamakla ve diğer insanımsılarla olacak temasları olabildiğince kesmekti. Bu türü koruyan ama hızlı gelişmeyi önleyen bir yansımaydı. İyi özellikler de kötücül özellikler de korunuyordu.
Grubun o tecridi olunan etki alanı içinde (totemi etki alanı içinde) dış dünya ile ve diğer insanımsılarla kendisinin tecridiydi. Bu süreç içinde groteski mana anlayışından da ilhamla ilk kes sözlü totem yasa ortaya koydular. Somut şekilde groteski mana anlayışlı yaşamdan totem sözlü yasalar elde etmiştiler.
Bunların da iradeleri yoktu ama sosyal bir yasaları vardı. Çok güçlü bir yaptırımdı. Bu yalıtıma ortamını tekrar eden sözlü totem yasalarıyla “çevrime kılan” insanımsılar; “totemi kişilerdi”. Kapalı bir biyo gen havzası ile kapalı bir sosyo kültür birikimleri vardı. İlk totem soy kardeşliğin aitlik ilişkisi içindeydiler.
Totem dönemin sonuna doğru, totemiler bir totem mesleği edinmekle ”üretim” yaptılar. Bu ilk kes bir iradeli oluşun ve kolektif iradenin belirmesiydi. İrade grup iradesi ve kolektif üretim kaynaklı iradeydi. Dünyayı değiştirecek olan iradenin hüküm oluşuydu. İlk kes doğaya karşı olan toplum sal egemenliğin uç veren belirmesiydi.
Zamanla üretim ilişkisi nedenle, totem gruplar kendi dışındaki totem gruplarla ilişkisel temaslar kurdular. Bu temaslar sonunda üreten totemilerin üreten ilişki üzerinde, totemi grup kültürleri birbirini etkiledi. Kapalı gen havuzu açık gen havuzuna dönüştü. Toplumcu güç aktarımı nedenle birkaç totem mesleği bir kişinin bilgi beceri ve mesleki icrası şeklinde yansımalara dönüştü.
Kısaca bu sentez uygarlıktı. Uygarlığı yaratanlar önce ilahlardı. Uygarlığı sürdürecek olanlar da ilahlar melezi olan insanlardı. İnsanların mana anlayışı ilahi mana anlayışıydı. Elbette alt düzlemdeki bilinç alttı groteski mana anlayışıyla, totemi mana anlayışı üzerine girişen “ilahi mana” anlayışıydı. Üretim yapmaları nedenle ön ittifaklar ilk kez uygarca olan irade sahibi yapılardı.
İlahi mana anlayışı çok daha somuttu. Üreten, iş gören, iş görme bağdaş lığı içinde sentez olmuş; meslek bilgilerinden mücehhez bir mana anlayışıydı. İlahların her biri insana göre bir meslek bilen ve insana mesleğini; ittifaklısını öğretendi. Yine işleri düzenleyen ilahtı bir ilahi mana anlayışıydı.
Köle ya da kul; kolektif ligi ve kolektif iradeyi kaybeden insanın; kolektif iradeyi kişilere kaptırmasıydı. İnsan kişisi mal sahipliği nedenle ve maldan yoksunluğu nedenle insanlığını yitirdi. Bu bir kısım insanın efendi ve bir kısmının da köle olmasıydı. Efendiler iradesi olan sahiplerdi. Kul ya da köle irade sahipliği olmayanlardı. Köle üretse bile ne kolektif emek sahipliği vardı. Ne kişisi emek gücü sahipliği vardı.
İşte efendi köle ilişkilerini düzenleyen bu süreç insanın kendisine yabancılaşma durumuydu. Kolektif güç kolektif gücü kolektör (toplaç ve dağıtıma) edip kişilere toplumsal bilinç ve toplumsal yetenek kazandırıyordu. Ama toplumsal bilinci ve toplumsal yeteneği kazanan kişi toplumsal gücü toplum gibi geliştirememekle sürecin gelişmesi yine zorunlu olarak kolektif irade ve kolektif güçle oluşuyordu.
Kolektif ligin ve kolektör lükün birikme ve dağıtımı üzerine illüzyonlu oturmakla ilişkileri düzenleyen mana anlayışı El mana anlayışıydı. El; sahipliği olan (toplama-kolektör) irade olmakla, El mülkünü dilediği kişiye veren bir takdir hakkı kullanmakla zengin fakir olma kaderlerini yarattı. El İllüzyonunun adı buydu. Kadere göre rızkları verendi.
El’in bu mutlak monarşisi, oligarşi tevhitle meşruti oligarşiye dönüştü. Bu dönüşmelerden düzenlenen herkese merhamet edip acıyan herkesin Rabbi oldu. Herkesin Rabbi olan da herkesi aynı halife ya da imparatorlar güdümü içinde çağırıyordu. Oligarşiyi ve kulları bir rabbin kulu olmaya zorlayan Rabb mana anlayışı, tevhit ve imparatorlukların da âleme hükmetmesini düzenleyen saltanatçı birçok dini öğretilere dönüştü.
İşte Rab mana anlayışlı sistemin, dini öğretilerini oluşan bu çağ; Eksen çağıydı. Dinler çağıydı. Giderek Yahudilik, Budacılık, Zerdüştlük, Konfüçyüs lük, Hristiyanlık, Müslümanlık gibi feodaliteye dayalı birçok dinlerin doğuşuydu. Bu dinleri ne kadar evrensel yaparsanız yapınız; dört bin yıllık birçok sosyo toplumsa katmanlardan oluşması nedenle, dinler; o kadar evrensel olmamakla direnç verirler.
Dinler backgrounduyla birlikte (geçmiş köleci geri bağlanımıyla birlikte) asla oluştuğu sistemin öğretisi olmaktan kurtulamazlar. Eksen çağ içinde toprak sahipleri olan feodaliteyi savunup düzenleyen dinler sermaye ya da para adamlığı denen burjuvaların yeni yeni ortaya çıkmasını da yaşamış görmüştü. Bu nedenle sonraki dinler konusuna para adamlığı belirtisi olan faizi de ekleyeceklerdi.
Burjuva bankerler feodal efendileri borç, faiz, kira, rant kıskacına almıştı. Para adamlarının pençesine düşen feodaller inim inim inilesi oluyorlardı. Bu nedenle feodalite ürünü olan bu dinler faize, ribaya çok karşıydılar. Ama ganimete, köle edinmeye karşı olmak bir yana, açık açık taraftılar.
Dinler burjuva demokratik devriminden sonra el değiştiren efendilerle birlikte eski tutumunu yumuşatmak zorunda kaldılar. Değişmezlik, zamanlar üstü olurlun bir kez daha değişmişti. Burjuva egemenliğinde faiz normaldi! Hatta enflasyon kadar faiz caizdi! Bunun değişmezliğe karşı değişen hülle adı içtihattı. Rasyonel olması da içtihattı.
Aksi halde içtihatla olmayan dinler; tam böyle olmasa da oluştuğu zaman içinde kalmakla ortadan kalkarlardı. Dinlerin oluştuğu zaman içinde şiddet ile karşı olduğu faiz vardı. Burjuva demokratik devrimi içinde dinler ne yazık ki yeni bir hülle ile oldular. Enflasyon sonuçta para adamlığının bir oyunu ve para adamlarının para kazanma şeklidir.
Dinler para adamlığının kazancı içinde sesiz sedasız içtihadı olacaktı. Yuvarlak lafla enflasyon üzerinde veya enflasyona denk (ne demekse) bir oranla “ enflasyon kadar faiz” meşrudur diyecekti. Enflasyon neydi? Enflasyon oranı nasıl belirlenecekti. Ne kadarı oran enflasyon, ne kadarı oran deflasyondu? Ne kadar orandan sonrası enflasyon değildi bir sınır var mıydı?
Enflasyon üretim hareketinin temel bir enstrümanı mıydı? Akla mantığa bilmeye gerek yoktu. Dinler illüzyonuyla kendisini burjuva anlayışına göre meşrulaşıyordu! Burjuvalar da buna karşın abdest alıyordu. Bu bile burjuvanın kendi kendisini kutsama ritüeliydi.
Günümüz süreci, Rönesans ile yeniden doğan insanın sınıf mücadeleleri içinde kendi “insaniliğini bulup”, üretim gücüyle “dış dünyalara açılan insanilik olmakla”; yeni insan "insanlık çağını başlatmanın insanıdır".
Yeni insan; “insanlık çağı insaniliğidir”. İnsanilik, insanlık çağını başlatanlardı. İnsanlık çağı kolektif güçle evrene açılmanın sentezini yapmakla ve yine insanlık çağı iştirakle paylaşımlı olma düşüncesini kutsayan insanilik çağıydı. İnsani ligin mana anlayışı evrensel mana anlayışlı Yüce Tanrı anlayışıdır
İnsan doğa içinde ama doğada olmayan; organik toplumsal devinimle insan olmuştu. İnsan toplumsal üretim gücünü inşa etti. İnsan; toplumsal inşacı insanın, toplumsal bilincinden insan kendisini kavradı.
Kendisini kavrayan bu anlayış toplumsal bilinç kadar aktarımla Yüce Tanrı’nın önce kişi anlayışı içinde sonra da toplumsal gelişmişlik içinde; sınırlı olması demekti. İşte Yüce Tanrı insanın kendisini kavrar olmasından dış dünyaya doğruydu. Geleceğe doğruydu. Kişinin kendisi toplumdan yansımalar alıyordu. Toplumların ve konjonktürün kişilere yansıttığı toplumsa inşacı ve toplumsa bilinçli bir mana anlayışı vardır. Bu anlayışın eşlemine paralel (koşut) kişi kavranmalı, toplum kavramalı belirmeleriyle Yüce tanrı sonsuzdu. Kişi ile sonlu olan; toplumla sonsuz oluyordu. Toplumla sonlu olan, evrenle sonsuz oluyordu. Evrenle sonlu olan; her gün yeniden ve yeniden inşanın tekil olay ve olgularıyla, olay ve olguların bilinmesiyle, sonlu sınırlı olurken; art arda akışlı olaylar ve olgular sürekli ligi içinde yeni bağıntı oluşlar bitimsiz ligi ile sonsuzluk oluyordu.
Yüce Tanrı kavranması, bizim algı ve düşünmemizdir. Yüce Tanrı kavranmalı anlaksal süreç kolektif bilinçli güç yansımalı kişi kavramasına koşut (paraleldi) belirmedir. Bunun dışında beliremez. Siz atomu ve molekülü bilmeden suyu bilemezsiniz. Yani suyun iki hacim hidrojen ile bir hacim oksijen olduğunu bilemezseniz.
Bu bilmelerimiz olan atomu ve molekülü ve suyu sonuçta toplumun bilinç gücü içinde kavramakla ortaya koyarız. Suyun yapısını davranışını anlamamız, toplumsal bilinçli güç gibi dolaylı bir yolla kişiler bilmesi olurlar. Toplumsal bilinçli güç ortaya konana kadar siz bilmeseniz de su bu özellikleriyle zaten vardı.
İşte Yüce Tanrı düşüncesini de toplumsal bilinçli, dolaylı yollun bize yaptığı yansımaları içinde yapacağımız bakışla eşleşen bir anlam olmasın ancak anlaşılır ederiz. Nasıl bizim anlam ve anlatışımız düşüncemiz su değilse; su da bizim anlam ve anlatımımız olan değildir. Bu nedenle ne Yüce Tanrı bizim anlam ve anlatımımızdır: ne de bizim anlam ve anlatımımız Yüce tanrıdır. Yüce Tanrı eşlemin kendisi değildi.
Yüce tanrı anlama ve anlam yaptığımız eşlemle koşuttu çünkü eşlemin anladığı ve anlattığı kadarla koşut alan bile Yüce Tanrı’nın tümelini değil de kolektif insanın anladığı anlattığı kadar belirimleri veriyordu. Nasıl tüm geleceği bilip anlayamıyorsak geleceğin bakışımı içinde ki olaylar bilmesi ile de eşlem olacak Yüce Tanrı anlaması tam anlamıyla konjonktürün dolaylı bakışı içinde de bilinir değildir.
Bu anlayış, insanın kendisini; toplumsa kolektif ilikle birlikte anlama ve bilmesiydi. Yüce Tanrı tecellisi kişi de kişinin kendi ihtiyacı kadarla, toplumsa kolektörle kavranması içinde, kişiyle de kişiye bir mana oluşmasıydı. Ama bu tecelli insan olmayacak kadar; insanın içiyle sınırlı kalmayacak kadar; insanın bu kendi içsel anlamasından ilhamla; bu ilhamca olan anlayıştan çok çok daha ötede muazzam oluşla; dolaylı inşacı bakışın ve insanın dışındaydı.
Bu bölümdeki anlatımı özetlersek: 1- Ön ittifaklar senteziyle birlikte meslek bilen, meslek öğreten ilahlarıyla insan kendisinde bilip tanıdığı bu manayı; haliyle ve tarihi zorunlulukla ilahlardan yansıma olukla görüyordu. İnsan kendisini ilahta görüyordu. Kendisini ilahın bir parça sureti olmakla görüyordu. Zaten öyleydi de.
2- Köleci insan ve köle sahibi efendi; insanın ilahi kolektif güce sahiplikle kendisinde bulduğunu; efendi kendi nefsi içinde olan nefsiyle kişisi sahipliğini ve nefsini El mana anlayışı olmakla gördü. Bu hiçbir şekilde tarihsel olan değildi. El mana anlayışı kişi sahipliği kadar iradeyle sınırlandı.
3-İnsanlık çağı Yüce Tanrı’yı insanın kendisini doğaya ve uzaya açılan kolektör ve kolektif bilinçli gücün muktedirliği içinde (yapabilirliği içinde) gördü. Toplumsal bilinçli kolektör güç tıpkı teleskopla uzaya bakmak gibi Yüce Tanrı anlayışına dolaylı bir bakış yapmanıza aracıydı. Bu muktedirlikle baktığında kişi toplumsa bilinçli kolektör güç üzerinde önce kendisini tanıdı. Sonra bu kendisini tanımayla içinde oluşan Yüce Tanrı anlayışından çok daha fazlası olan cazibe dıştaydı.
4-Bu nedenle kişi; toplumsa kolektörle, toplumsa güçten içine yansıyandaki, içine sığmayanı fark etti. İşte bu toplumsa kolektörle, toplumsa güç insanımsılarda olmayandı. Bu nedenle İnsanımsıların Yüce Tanrı düşünmesi içinde olmaları olanaksızdı.
İnsanımsılar El mantığı içinde de değillerdi. Ki en azından Yaratıcı bir El mana anlayışını ifade ede bilesinlerdi. Yani insanımsılar ve totemiler Yüce Tanrı anlayışından tümden mezundular. Çünkü insansılar ellerinde toplumsal kolektörle, kolektif güç ile bakış yapacak bir aracı kompartımandan yoksundular. Bu yoksunlukla insanımsılar bin beş yüz kez içlerine baksalar da, binlerce tekrarlarını yapsalar da içlerinde olmayanla Yüce Tanrı’yı bulmaları olanaksızdı.
İnsan Yüce Tanrı’yı kendisinde olanla bulmamıştı. Kendisinde olan som bencilliğiydi. İnsanın Yüce Tanrıyı anlayıp kavraması; kendisine dıştan yansıyan, kendisinin de dâhiliyesiyle; kendisine yansıma olan; toplumsa kolektörle ve kolektif bilinçli güçteki, muktedirlikle; yapabilirlikti.
Kişi kendi katılımıyladır ki toplumsa kolektörle kolektif gücü anlamıştı. Kişi kolektif kolektörle anladığı gücü kendi anlamasına aracı bakış yapmıştı. Bu kolektifi çoğul gücü kişiler kendisine trans edip kuplaj yaparken kişi süzeni “anlama prizması” bu çoğul modülasyonu beyaz ışık gibi tekil görülü algı yapıyordu.
Ama kişinin kendisine yapılan kuplaj ile çoğul gücün, dıştan içe girişi; tekil modülasyon yükleniyordu. Kişinin kendi prizma tayfında içten dışa doğru çıkan tekil modülasyondu Bu tekli modülasyon ( birçok bindirişlerle oluş) bu kes ters bir kırınımla çoğul anlam datalarını (bilgi akış verilerini) oluşuyordu.
Tekil modülasyon kişiselleşmiş olan kolektif veridir. Çoklu girişme olan modülasyon da zaten kolektif ve kolektör olan toplumsal güç olmakla çoklu bilgi akışıydı. Kişiye transfer olurken tekil olan veri; kişiden dışa doğru çıkarken yine modülasyonu oluşan girişmelerine ayrılırlar.
Kişiden çıkış yapan anlama ve anlatım kavranması olan mana düşünceli modülasyonu kırınım yapınca bileşenlerinden ayrılan modülasyon saçılımları ayrı ayrı salınımlara dönüşüyordu. Bu tür tayf salınımı olan her bir atımlar dışarıda kendi eşlemlerini bullurlar. Böylece içimizle kendimizi bilme ve anlama olan tekil veri aktarımlı modülasyon; dışımız da yeniden çoğul düşünce aktarımlı veri girişenle çoklu salınımlar veren tayf salınımlarına ayrılıyordu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.