- 333 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Eksen Çağı 2
Eksen çağına ilişkin birkaç sosyal ve toplumsal anlayışla olan süreç olaylarını belirtmeden önce sürecin geri bağlanımı olan ön mantığını iyi kavramak gerekiyor.
Başlangıçta insanımsıların (humanoidler) kendi sağlama zorluğu nedenle; sağlanıştı düşünce ve eylemlere yönelir olduğu kendi süreçleri vardı. Bu süreçler içindeki zamanın çok büyük bir bölümünü açlığın karşılanmasıydı. İnsanımsıların davranışları, dinlenme, uyku, oyun, yavru bakımı vs. dışında kalan kısmı açlığın giderilmesi olan gayret tabiyesi tutumlara endeksliydi.
Bu süreç açlığı, karşılanma zorluğu nedenle de en temel sağlama düzeyine de indirir. Çünkü düşünce eylem ve diğer kaygılarınızın hepsi de birer enerjidirler. Bu düşünce ve eylemlerin hepsi de bir enerji sağlamasıyla karşılanırlar. Bunlar enerjinin kaygı şekline, algı ve düşünce şekline dönüşmüş biçimleri olmakla hepsi de birer enerji halleridirler.
Enerji de açlığın giderilmesi olan besin ve yiyeceklerle sağlandığına göre; açlığın birincil bir temel kaygı olmasında şaşacak hiç bir şey yoktur.
Açlığı giderilene kadar, kazınan midenin tahayyülü ile güne başlayan insanımsıların; açlığını gidermesi ile birlikte birden korunma, savunma, güvenli yere çekilme, evladı koruma gibi diğer paralelce olan kesikli sürekli kaygıların içinde olurlardı. Bu tespitler olmayınca diğer tespitler de olmaz.
Çevrim: açlık, açlığın giderilmesiydi. Giderilen açlıkla elde edilen enerji dönüşümleri üzerinde; diğer kaygıların ve eylemli düşüncenin ve düşünceli eylemlerin bu enerji ile giderilmesiydi.
Tehdit karşısında kaçarken enerji harcayacaktınız. Kaçmayı ve kaçma şeklini, stratejiyi düşünürken enerji harcayacaktınız. Kaçarken kaçma stratejisini eylem olukla uygularken enerji harcayacaktınız.
Pekiyi de bu enerji nereden gelecekti? Hiç kuşkusuz ki yiyecek ve besinlerden gelecekti. Sizi yiyecek ve besin bulmaya yönelten duygu neydi? Yine hiç kuşkusuz ki kimyasal etkilerden oluşan açlık duygunuzdu.
Bu çevrimi yapamayan; Bu çevrimin oluşma süreci olan bir gün içinde çevrimi oldurup bitirdikten sonra artık zaman kazanamayan hiçbir insanımsı; öyle kolay kolay fantastik düşüncelerin içinde olamazdı. Aksine insanımsının kaygı içinde oluşu, insanımsının daha çok tetikte olucu hareketi ile çok daha güdülü oluşudur.
Ki böylesi ürkek ve tetikte oluş insanımsıyı değil Tanrı anlayışı içinde olmasını, groteski düşünmeye bile huzur edecek olan hormon salgılarını dahi oluşamazdı. Groteski nedir? Araç olarak güzelin daha güzel, çirkinin daha çirkin veya elemin daha elemli haz verenin daha haz verir kılınmasıdır. Varlıkları sıra dışı biçimiyle yeniden betimleme ya da tasvir etmekti.
Ya da şöyle söyleyelim Dünyayı yabancılaştıran algılarla dünyayı eğlenceli biçimde hayali bir alana götürme işiydi. Eğlenceli korkulu hayal dünyasına götürülen bu hayal dünyası; içinde güvenli olmayan belirip kaybolan yani esrarengiz varlıkların cirit attığı bir hayali algı dünyasıdır. Adi olanla adaletli olan, komikle trajı komiğin birlikte eğlence edildiği, kimi kes korkuların bastırıldığı bir yansıma alanıdırlar.
Temel çevrim üzerinde “artık zamanı olan insanımsıların” kişi anlayışlı groteski yansıtmaları vardı. Bu nedenle insanımsıların groteski düşünme olmak dışında; iştirakçilik dışında ve sürekli sahipliği de hiç bilmeyen insanımsının; evrene sahiplik ve evreni yaratan güç gibi tasavvurları da hiç yoktu.
Şunu unutmayın insanımsıların olduğu dönemde insan da yoktur. Ve insanın olmadığı dönemde insanın groteski düşüncesi de yoktur. Fenotip olan insanımsıların sadece geleneğinden aktarılan biyo sosyolojik algılar vardı. İnsan kavramı salt biyoloji ve fizyoloji olan bir belirme tanımı hiç değildir. Yani insanımsılar insan değildi. İnsan da insanımsılar değildi.
İnsan ile insanımsılar arasında; sosyal birliğin sözlü yasa çevrimleri içinde; sosyal birliğin yasalarını zirveye çıkarmış olan totemiler vardır. Üretim hareketine geçen totemiler vardı. Üreten totemilerin, dıştaki diğer totemlerle ittifak edip; ilk kes teması vardı. Totem grupların biyolojik sentezli girişmeleri vardı.
Sosyolojik kültür sentezleri vardı. Ve üreten meslekler sentezli girişmelerden kaynaklı akılcı kültürleri vardı. Tüm bunların sentezi ile bütünleşmiş olan insan melezi bir durumdu. Melez kuşak tüm bu sentezlerin duyuşuyla oluşan bileşke ağırlığı yüklenen "feno tip insandı". Fenotip oluş dışında bu özellik insanımsılarda ve totemiler de yoktur.
Tanrı anlayışı insanla da ortaya çıkmamıştır. El mana anlayışı içindeki köleci ya da kul dediğimiz efendi köle ilişkisi içinde oluşacaktı. İleri doğru iletilen folklorik aktarımlı bilgi ve tutumdular. Köleci yapı içinde oluşan birikimlerdi. Dünya bu birikimlerle yeni bir emperyalist sosyo toplumsal sahiplik dönüşmesi içine geçmişti. İşte bu yeni dönüşmelere eşlik eden oluşmanın Eksen çağda tevhit dini olarak belirmesine de eşlik eden düşünceydi.
Aslında Yüce Tanrı düşüncesi bu da değildi. Ama Yüce Tanrı düşüncesi bu tür dini duygulara eşlik eden bir imgesi olmayı hep algılatıla gelmişlerdir.
Yani köleci sistem öncesinde: groteski anlama içinde, sahipliği olmakla; sahipliğin gücü olan bir mana anlayışla oluşan bir düşünceleri yoktu. Ben neyim? Ben nasıl varım? Diyebilmişse de, ben nasıl yaratıldım dememiştir? Çünkü insanımsının üretim yapması yoktu. Üretimi yapılan şeyler üzerinde kişi sahipliği yoktu.
Ve olmayan bu sahipliğini hülle yoluyla kaderleri yaratan mana gücü olukla tanımlayan bir anlayışı da hiç yoktu. İnsanımsı fenotip birçok evre ve evrimler içinde geçerek köleci düzen içine gelene kadar kişisi sahiplik ve yaratma düşüncesini de hiç bilmiyordu.
İnsanımsı fenotipler kendisini, dış dünyayı ve kaygılarının eşikler oluşan üçlü girişmesini; verili dış dünya üzerinde her şeye temel aldı. Bu verili düzlem üzerinde giriştirdiği kaygılarından yansımakla groteski bir mana ve algıyı edinmiştiler. Bu düşünce tam bir neden sel olan düşünce olmayıp nefsi ya da egosantrikti (ben merkezli düşünce).
İnsanımsılar ekmeği unla, unu değirmen ve buğdayla; buğdayı ekilen tohumla emekle, toprakla, güneşle, yağmurla vs. bağıntı açıklayan neden seli oluş gibi bir algıdan yoksundular. Bu nedenle, nedenli düşünemeyen, düşündüğünü birbiri ile iletilmez olan insanımsıların nedence bir “ilk neden” tasavvurları; aklın alacağı bir şey değildi.
Verili düzlem içinde açlığına denk gelen elmayı ve elma ağacını; çölde açlığını giderememe yokluğu ile kavrıyordu. Bütün yokları ve yokluğu var olan düzlem ilişkilerine bağıntı oluşla söyleyen insanımsıların var olan verili ve algısal düzlemin yokluğunu, neye göre belirteceklerdi ki? Böylesi bir ileri düzeyde bir soyutlama gücü ile bunu birbirine tartıştıkları anlaması komik bile olmaz. Dünya gibi var olanın aksi olmadıkça, yok olduğunu hayal edemezdiler bile.
Üstelik iki milyon yıldan buyana gelen diyalektik içinde var olan düzlem boyuta, insanımsıların, dünya "yaratıldı" demelerinin de hiç bir akli ve nesnel delili de yoktur. Kendilikten, somut karşılığı olmadan “yaratıldı demek” tamamen komiktir. Bu ancak; malı, mülkü, rızkı El verdi, diyen anlayışın kaderleri El yarattı deme kavramla oluşan illüzyonun sonrasında Dünyanın yaratılması fikrine sıçrama olabilecekti.
İnsanımsılar değil; insan üretmişti. Ama insan bir gün baktı ki ürettiği, emeğim dediği, kolektif kutsaması olan tüm şeyler birden bire rızk oluvermişti! Rızk kavramı; emeği, kolektif ligi kısaca ekseni düşünceyi yok etmişti. Rızk olan kendisine takdirle verilen bir mana anlayışına dönüşmüştü. Rızk diye verilenleri, kişilerin kaderlerini El var etti diyordu. Var olma ilk kes böyle ortaya atılıp, tedavül oldu.
Bu söylemin kapsamı olan anlam ve anlatım, kendi üretimi olan kolektif çalışmaydı. Ama El manalı nefsi taksimle (dağıtımla-paylaştırmayla) rızk denen bu mana olmuştu. Oysa rızk diye üzeri örtülen mana; birinci derecede kendisini ilgilendiren somut görünümlü durumsal ve temel bir anlayışı güden imgeydi. Kendisini birinci derecede ilgilendiren ve üretim olan bu somut oluş; ancak ve ancak rızk denen mana kırılması içinde geçen prizma tayfı nedenle ileri olabilecek mantık ve mananın açılımıdır.
Bu nedenle insanımsının, toteminin ve ön ittifaklı insan olan kişinin, istese bile "yaratıcı mana düşünceli betimlemesi yoktur". Risk veren anlayışça düşüncesi yoktur. Kaderleri belirleyen anlayışla düşüncesi, merhameti, acıması vs. yoktur.
Bunların tümü köleci ya da kul dediğimiz kişi tiplerin, köleci düzen içinde zamanla oluşturulan efendi-köle biçimlendirilmesi içiyle olan düşüncelerdir. Kolektif olana karşı veya iştiraki olana karşı; ya da ortaklık olana karşı; kişisi sahipliğinin ve efendiliğin oluşmasıydı. Efendi sahipliğinin ortaya konup, ortaya konanı sürdürecek olan öğretinin uzun zaman içinde Eksen çağla derli toplu söylenmesi içinde yaratma efendilerin kişisi sahipliğini açıklamakla, ortada olacaktı.
Böyle olunca ön ittifaklarda ve ön ittifaklar öncesi tarihsel oluşta üretim olmadığından, üretimin sahipliği ve rızk anlayışı da yoktu. Yaratan ve yaratılanı dile getiren anlayış ta yoktu. Ve yaratanın hizmetinde ne bir tapınak, ne de din adamları vardı. Kendilerine "Ben El Şaddayın sahibi olan El’im" diye seslenen bir de yoktu.
Gün geldi İbrahim’e "ben El Şadday dağlarının sahibi olanım" diye seslenen El; "sahipliğim olan yeri ve gözünün gördüğü şu yerleri sana ve yıldızlar kadar çoğaltacağım senin soyuna verdim" deyince işin rengi hepten değişecekti.
Artık köle-efendi sahipliğini açıklamak için El vardı. El’in sahipliği vardı. El’in sahipliği olan malını, mülkünü dilediği kişiye rızk olarak vermesi vardı! Rızkı, takdir vardı. Herkesin rızk kaderi olan alın yazısı ya da El mana anlayışlı, El yazısı denen fataliteyi (kaderi, kısmeti, şansı-bahtı vs.) yaratan vardı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.