- 1357 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
YA SEVECEĞİM YA SEVECEĞİM...
Sözcüklerin kehanetinde bir yangın olmayı reddettiğim gün doğdum ben.
Öfkemi öldürdüğüm günü şerh düştüm tarihe lakin gelecekte olan bir geçmişi nasıl dillendirebilirdim?
Yüksünmeyi lav ettim akabinde: ya sevecektim ya sevecektim.
Gücüne gitti öteki güçlerin ve şahitlerin mezarlarında beslediği kini ve nefreti yok saydım sevginin görmeme gücü ile.
Sonlanan bir hikâye idi arzuladığım aslında hikâye babında bir şiirdi damarlarımda dolaşmasından haz duyduğum.
Bir şiire düştü ilk yolum.
Sene bilmem kaç.
İlk şiirimdi aslında okuduğum ilk şiir ve aşka düştüm o gün o an.
Cemal Süreya idi aşkın adı aslında şiirin gücü idi yine mimlediğim her yüreği şiir bildiğim belki hayatı şiir tadında yaşamaya doyamadığım.
Sarhoş olmuştum.
Şaibeli bir dize olmuştum.
Aşka tutsak olmuştum hele ki tutsaklığın yaşama gücüne tav olmuşken ne de olsa tutsak olmayı öğrenmiştim büyüdüğüm cephede ve her şiir siperimdi; her hikâye, neferim ve aşk, varmayı umduğum hidayetin birincil koşulu idi.
Suretsizdim bir zamanlar ve insanlar mesnetsiz ithamlara pek bir düşkündü aslında hala da lakin bu beni asla alıkoyamazdı yolumdan.
Bir şarkıya da düşebilirdi yolum ve düştü de derken başka şarkılara kesişti yüreğim yine kimselerin duymadığı ve bilmediği oysaki aşikâr idi her bir şarkı yine de sadece ben sahiplendim.
Şiirleri de sahiplendim.
Aslında aşkı ve evreni sahiplenmiştim zaten insanlar küçük hesaplar peşindeydi ve ölümlü aşklar üreten bedenlerinde ölümsüz aşklardan asla medet ummuyorlardı ötesinde anlatmaktan imtina ettiğim ne ise satır satır döşedim beyazın ruhunu aslında ruhumla yıkadım her boş sayfayı aslında boşluğa asıldım ve tutundum kelimelere.
Ya sevecektim ya sevecektim.
Yansıyan ne ise Allah’ın varlığından bana katılan her manevi olguyu ve ülküyü edindim yine bir derviş kadar sıra dışı belki bir kazan yine kaynayan için için.
Teferruatlara düştü yolum bu sefer ve öykündükçe genele mutsuzluğa seğirtti düşüncelerim.
Detaylarda ölmekti aslında enginlerde yüzmek kadar erişilmez mutluluğun alfabesi.
Sığlarda bir gölge olmayı reddetmiştim madem ve aslıma düşkündüm yine inkârsız ve iddiasız.
Sonramı sunmadım öncemi aklarken aslında içimi pembeyle boyadım yine aksayan bir yürekten koşan nameler üretirken.
Edimlerde aşk vardı hep.
Aşka eren yol ise mubahtı ve lakayt tavırlardan payıma düşeni yok saydım aslında pay ettim içimdeki umudu ve çocuk neşemi.
Anlayan anlıyordu ya gerisi… gerisi de vardı ve kim ise bıyık altından gülen ya da pervasız kahkahalar atan.
Bir öğle vakti es verdim hayata aslında yazmaya düştüğüm bu girdapta ben bir ebeydim yine hayal gücüne girgin ve donanımlı bir sunumla gerçekleri boykot etmenin esnekliğini doya doya yaşayan.
Bir sunumdu madem hayat aslında hoyrat rüzgârlarla yıkanmayı mademki meşk edinmiştim.
Cesaretimi toplamama gerek de yoktu ne de olsa yel değirmenleri ile savaşan tek şövalyeydim yine günden düne kayan aslında kadın kimliğine sahip çıkmakla insanlık arasında seçim yapmaya gücü yeten kim ise.
Sonlanmasını dilediğim bir hayatım vardı öncesinde ve Rabbimin bildirgesinde bendim bana sunumu yine yürek sesi ile iflah olmaz hayallerinden alan gücünü.
Mutluluğu perdeleyen ihanetleri yok saydım.
Beni yok sayanları var bildim.
Beni var bilip nefret edenleri bile sevebilirdim hatta sevdim de.
Sevgimin cirosunda bir dünya yarattım: adı var mıydı yok muydu, bilemedim önce sonra yüzler belirdi sayfalarda aslında yokluğumu hiç bildim aslında gölgemi bile sahiplenmeyi öğretebilirdim insanlığa yine de yok saydım yine var saymayanları bile var saydım yoksa içimdeki öfke nasıl sonlanırdı? Nasıl lav ederdim yoksunluklarım ve nasıl kuramlar yaratırdım satırlara düşmüşken yolum?
Heybemde yoktu tek azığım ilk yola çıktığımda ne de olsa bir ömür yediğim kazıklardan azık ayırmaya hiç yeltenmemiştim kendimce.
Bilemedim.
Yeni öğrenmiştim.
Neyi öğrendiğimi ise sonra çözdüm.
Aslında bir ömür başkaları tarafından çözülmeyi dilemiştim.
Dilemması ömrün sadece huzurdu yine yeltendiğim ama bulamadığım ama ansızın kavuştuğum ve sonlanmasını arzulamadığım yine de bir nakkaş titizliğinde nakşettiğim duygularımın patronuydum ve tav olduğum hiçliğimle palazlandığım aslında bir sancıdan çıkıp da yola yıldırım olup düştüğüm yüreğimde saklıydı her maruzat aslında nedensiz her yok oluş.
Kuruyan bir çiçeği üreyen bir sarmaşığa dönüştüren ve duyguların Tanrısı sevgiyi yine bahşeden Yaratıcıyı andığım her an’ımla her anı’mı da güne uyarladım ki her an yine dünden mütevellitti sadece zamanın ve mekânın yeknesak tınısında bizlere düşen rolü gerçeğe uyarladığımız ve içimizin şevk ile dolduğu tıpkı ölümün huzura tekabül eden varlığında yaşayarak ölümü sadece tehir ettiğimiz gerçeği.
YORUMLAR
Gülüm Çamlısoy
Ömrün çok olsun dostum.
Selam ve dua ile...
Merhaba, sevgili gönül dostlarım.
Ben yazımı asmıştım ki ve ne yazık ki; şimdi fark ettim zira iki yazıdan birini ekleyecektim aklımda olmayını eklemişim bu anlamda başlık ve yazı elbette uyuşmadı.
Affınıza sığınıyorum sanırım hayatın düzensizliğinde ben kendi düzenimi kendimce uyarlayıp hala da kafa karışıklığı hasıl olurken...
Sevgilerimle.
Hayırlı akşamlar.
Şimdi yazı da başlık da eşleşti sonunda.
Kusura bakmayın ve mutlu kalın.