- 561 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
POLONYA GÜNLÜKLERİ / BİLET KARMAŞASI
BİLET KARMAŞASI
Havaalanından 175 numaralı arabaya binerek Dworzec Centralny tren istasyonuna gideceğiz. 18. Durakta inip oradan da Wroclaw İnter city Expres treninden bilet alıp Wroclaw’a gideceğiz. Bu tren 14.25 te kalkıyormuş. Eğer havaalanından tren garına otobüsle çabuk gelebilirsek bu trene yetişebilirmişiz. Eğer yetişemezsek bir sonraki tren 15.35 te yani bir saat sonraydı. Trene binince Ferhat’a telefon edecektik. Wroclaw’da tren istasyonunda bizi bekleyip alacaktı.
Aksilikler daha havaalanında başladı. Çantaları, bavulları, bilgisayarları yüklenip Warşova havaalanından çıktık. Otobüs durağı 100 m. Kadar ilerdeydi. Durağa gelip 175 nolu arabayı beklemeye başladık. Nereden bilet alabiliriz diye şöyle bir etrafa bakındık. Bilet alabileceğimiz bir otomat makinası vardı ama ondan nasıl bilet alabileceğimizi bilmiyorduk ve üstelik üzerimizde hiç Polonya parası Zloty, bozuk para yoktu. Durak çok sakindi. Bizden başka sadece birkaç kişi vardı. Çok geçmeden araba geldi. Herkesle beraber biz de bindik. Polonya’lılar orta kapılardan binip bilet milet göstermeden geçip boş koltuklara oturdular. Şoför de onlara bilet milet sormadı. Keşke biz de öyle yapsaydık! Ama biz Türk’üz. Yanlış yapamayız. Ali Bey ve Şerife hanım bavulları çok büyük olduğu için orta kapıdan bindiler. Ben ön kapıdan bindim. Şoförle konuşup bilet meselesini halledeceğim. İşte böylece yoğun İngilizce konuşacağımız anlar başlamış oldu. Şoföre İngilizce ile, 3 kişi olduğumuzu, biletimizin olmadığını, Dworzec Centralny’ye gideceğimizi söyledim. Bizdeki şansa bak, şoför de İngilizce bilmiyordu. İçerdekiler de derdimizi anlayıp bize yardımcı olmadı, şoför de otomattan bilet alabileceğimizi anlatıp bizi arabadan indirdi.
Bizim Türkiye’de olsa dışardan gelmiş yerli veya yabancı herhangi birine mutlaka yardımcı olurlar. Biletsiz bile olsa gideceği yere kadar götürürler. Gözünü seveyim yurdum insanlarının. Daha şimdiden gözümde tütmeye başladınız.
Akşamın karanlığında 3 Türk yine duraktayız. Bir sonraki araba gelinceye kadar, nereden nasıl bilet alabileceğimiz veya biletsiz nasıl Dworzec Centralny’ye gideceğimiz hakkında projeler üretiyoruz.
Ali Bey Ankara’ya Murat Bey’e telefon açtı. Murat Beyle konuştu, derdimizi anlattı. Murat Bey; otobüse binin, thre ticket (üç bilet) deyin, o size 3 bilet verecektir, dedi. Çok kolaymış ya... Önceki şoför niye bize 3 bilet vermedi ki?...
Biraz bekledikten sonra bir sonraki 175 nolu otobüs geldi ve biz tekrar hep birlikte otobüse bindik. Ben şoföre gidip three ticket, dedim. Şoför 3 bileti verdi. Ben de 3 erden 9 Zloty tutan biletler için 10 Zloty verdim. Şoför bize 1 Zloty iade etmesi gerekirken, üstüne 1 Zloty daha istiyor. Bu ne için dedim? Baş parmağıyla kendini göstererek, for me (benim için) dedi. 1 Zlotynin önemi yok, olsa vereceğim, ama hiç bozuk Zloty’miz yok. Ceplerimi karıştırdım, al sana 1 TL dedim. 1 TL 2 Zloty ediyor. Şoför bunu kabul etti, biz de geçip boş koltuklara oturduk, rahat bir nefes aldık. Bilet meselesini halledip Dworzec Centralny’e doğru yola çıkmıştık.
Ali Bey ve Şerife Hanım otobüsün gittiği yöne doğru oturdular. İleriyi görebiliyorlar, durakları görebiliyorlardı. Ben onların karşısına ve ters yöne doğru oturmuştum. Bundan dolayı durakları saymak ve isimlerini takip etmek Ali Bey ve Şerife Hanım’ın göreviydi.
Ali Bey Ankara’dan Murat Bey’in verdiği durakların sıralı listesini eline aldı, duraklara geldikçe isimlerini okuyor ve kaç durak kaldığını takip ediyordu. Yarım saat kadar gittikten sonra Dworzec Centralny’ye geldik.
Dworzec Centralny büyük bir tren istasyonuydu. İnsanlar telaşlı telaşlı sağa sola koşturuyorlardı. Buradan trene binecektik ve 6 saatlik de tren yolumuz vardı. Asıl bilet karmaşasını da burada yaşadık.
Bilet gişelerinin her birinin üzerinde “KASA” yazıyordu. Demek ki Lehçe’de Kasa Gişe demekti. İlk öğrendiğimiz sözcük bu oldu. Her kasanın önünde uzun kuyruklar vardı. Biz biletlerimizi hemen alıp trene binmek istiyoruz. Bir yandan bekleyenlerin az olduğu bir kuyruk, bir yandan da güler yüzlü sempatik bir gişe memuru arıyorum. Biz en sağdaki Kasaya yöneldik. Biraz bekleyip ilerledikten sonra sıra bize geldi. Ben önce kendi biletimi almak istedim. Gişe memuresine; (One ticket for me to Wroclaw) Wroclaw’a benim için bir bilet, dedim. Bilet paraları 118 Zloty demişlerdi. Ben 120 Zloty verdim, 2 Zloty geri almayı beklerken benden 10 Zloty daha istedi. 10 Zloty çok bir para değildi. Bunu tartışacak kadar da vaktimiz yoktu. Arkada sırada bekleyenlerin de vakitlerini almak istemedim. Biliyorum ki onların da aceleleri vardı. 10 Zloty daha verdim ve arkadaşlarım için de 2 bilet istedim. 118 X 2= 236 Zloty için 240 Zloty verdiler. Üstünü alıp almadığımızı hatırlamıyorum? Biletleri alıp gişenin yan tarafına geçtik. Biletleri kontrol ediyoruz. Benden niye 10 Zloty daha istediğini bulmaya çalışıyoruz. Bunları bulmaya çalışırken ne bulduk dersiniz? Gişe memuresi bize 1 bilet fazla vermiş. Üç bilet yerine elimizde 4 bilet vardı. Aldırmayıp trene binip gitseydik olabilecekti.
Türk’üz, Müslümanız, dürüstüz bu bize yakışmazdı. Bu durumda tren işletmesi 118 Zloty zarar ederdi. Sıradakilerden özür dileyip tekrar gişeye gittik. Ben durumu anlattım. 4 Bileti iade ettim. Gişe memuresi ne yaptı dersiniz? Bir bileti iptal edip 3 biletimizi vermesi gerekirken biletlerin hepsine de el koydu, bizden 118 Zloty daha istedi. Ya ben anlatamadım, ya o anlayamadı, işler uzayınca arka sıralardan İngilizce bilen biri gelip bize yardımcı olmaya çalıştı ama nafile. Gişe memuresi 118 Zloty de ısrarlı. Biz de Dworzec Centralny’de kalamayacağımıza göre, sırada bekleyenleri de daha fazla bekletmemek için ve de dürüstlüğün cezası olarak 118 Zloty daha verip 3 biletimizi aldık. Kasanın yanındaki merdivenlerden dolana dolana 10 m kadar derine indik. Trenimiz orada hazırdı.
Zor güç biletlerimizi alıp trene binebildik. Oturacak yer bulamadık. Girişte kapı aralığında ayakta 6 saat yolu tamamladık.
Tren durdu. Tüm yolcular inmeye başladı. Bizim vagon en sondaydı. Biz de indik. Ferhat’ın işi çıktığından bizi karşılamaya gelememişti. Onun yerine Ula ve eşi gelmişlerdi. Onlar istasyonun başındaydılar. Bizse en son vagondan indiğimiz için en sondaydık. Ula ve eşi yolculara tek tek bakarak arkaya doğru, bizler de ellerimizde bagajlar herkesin gittiği yöne, çıkışa doğru ilerliyorduk. Ula ve eşi belki de bizi resimlerimizden, üç kişi oluşumuzdan, giyim kuşamımızdan tanıyabileceklerdi. Ancak işini ihtimallere bırakmadı. Bana telefon etti. Ben de arkada olduğumuzu, çıkışa doğru gelmekte olduğumuzu söyledim. Bir iki dakika içinde de karşılaştık. Sanki birbirimizi önceden tanıyormuşuz gibi hissettik. Ula ve eşi yeni evli bir çiftti. 30 Lu yaşlarındaydılar. İkisi de çok sıcakkanlı, çok tatlı insanlardı. Arabalarıyla bizi istasyondan alıp bir eve getirdiler.
MUSTAFA UZELLİ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.