- 3714 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KLASİK EDEBİYATTA AŞIKLIK ABDALLIK
KLASİK EDEBİYATTA AŞIKLIK VE ABDALLIK
Abdulsamet ÇAMLICA
Kocaeli üniversitesi
Giriş
Abdal kelimesi için Türk Dil Kurumu sözlüğü; gezgin derviş; dilenci kılıklı, üstü başı perişan kimse anlamlarına gelmektedir. Bir tasavvuf terimi olarak Arapça kökenli abdâl sözcüğü XIII. Yüzyıldan günümüze kadar anlam ve ses bilgisi açısından değişikliğe uğramıştır. Bugün abdal ve aptal olmak üzere aynı sözcüğün iki ayrı söyleyişi ve iki ayrı kavramı yansıtır duruma gelmiştir. Birinin yerine geçmek, birini, bir şeyi başka birinin, başka bir şeyin yerine koymak, değiştirmek anlamlarına gelen ‘’bedel’’ ve ‘’bedil’’ sözlerinin çoğulu olan ‘’abdal’’ (Gölpınarlı 2004:5) derviş anlamında özellikle şiirlerdeki yaygın kullanımı sözcüğün anlamının günümüze kadar geldiğini gösterir. Abdal sözü, tasavvufta ulu insanların ölmesinden sonra, tanrı tarafından onun yerine geçirilen bir bölük insana verilen isim anlamında da kullanılmıştır. XIII. yüzyılda ‘’derviş’’ , XV.yüzyılda ise ‘’divane, meczup’’ sözleri Abdal kelimesiyle eş değer tutulmuştur. Abdallar, nefisleri köreltmek, kibirden kaçınmak için dilenmeyi kendilerine caiz görüp gittikleri kaza ve köylerde bellerine zincirle taktıkları boynuzdan yapılma nefirlerini üfler, kudümlerine vurarak nefesler söyler, zikir ve sema ederlerdi. Mal mülk edinme kaygısından uzak, günü birlik yaşayan, çoğu, saç, sakal, bıyık ve kaşlarını usturayla kazıyıp ‘’çar-darp’’ yapan(Gölpınarlı 2004:72) bu dervişler halkın yadırgadığı bir hayata sahiptirler.
Hakk’a ulaşmak üzere yola çıkan abdal dervişlerin meslek ve meşreplerinin en belirgin özelliği aşıklıktır. Eski şiirde ‘’aşık’’ tipi, şairin şahsıyla özdeşleşmiş bir yapı arz eder ve hangi meşrepte olursa olsunlar şairler kendilerini ‘’abdal’’ olarak tanımlarlar. Aşık kelimesi için Türk Dil Kurumu sözlüğü; Bir kimseye veya bir şeye karşı aşırı sevgi ve bağlılık duyan, vurgun, tutkun kimse; Sevişen bir çiftten kadına oranla genellikle erkeğe verilen ad; Halk ozanı; Dalgın, kalender kimse anlamlarına gelmektedir. Aşıklık Osmanlı kültür geleneğinde bütün mesleklerin âdeta vazgeçilmez bir meşrep ve gereği idi. Öyle ki bu edebiyatta âşık tipinin idealize edildiği ve sürekli benzetilmeye çalışıldığı tip ‘’abdal’’ olduğu gibi, abdallar hakkında geliştirilen yorumların bir kısmı da öncelikle onların âşıklığı ön plana çıkarılır. Klasik şiir de aşık; avare ve divanedir. Gamlıdır, dertlidir, gönlü kırıktır, hastadır; fakat bunlardan endişe duymaz sadece sevgilinin yüzünü arzular. Aşk şarabı ile sarhoştur, çaresizdir. Abdal zümrelerine mensup bütün derviş grupları melâmet gereği kendilerini halka hor göstermek ve riya kirinden korunmak adına zahirde şarap içme ve dinin yasakladığı işleri icra etmek yolunda birçok işi yapmış görünüyorlar. Edebi metinlerde abdal, meyhanede yahut şarap kavramlarının birlikte geçtiği ve bunların aynı zamanda ‘’rind’’ tipinde ki gibi birer meyhane müdavimi oldukları yönünde imalı ifadeleri rastlanmaktadır. Aşık tipi klasik şiir de zahidin nasihatlerine rağmen ayıplanmaktan ve halka eğlence olmaktan dolayı üzülmemektedir(G. 288/4). Aşık olan herkes ezelden beri sarhoş ve meyhane düşkünüdür(G. 139/4) Aşık, aşk kadehinden içerek vahdete erişmekte, zâhid ise hâlâ ahretin sıkıntısını çekmektedir.
Klasik Türk edebiyatında aşıklığın abdallıkla olan ilişkisini bazı beyitler üzerinde incelemek gerekir.
Âşık ki sûz-ı ‘aşk ile ‘üryân olup gezer
Abdâldur ki ‘âlemi hayrân olup gezer g.138/1
Kalenderiler ve benzeri derviş gruplarını ifade eden Âbdallar başları açık yalın ayak ve yarı çıplak dolaşırlardı. Çoğu zaman bellerinde ki örtüden başka üzerlerinde kıyafet bulunmazdı. Bâkîye ait olan bu beyitte aşk derdinin yakıcılığıyla çıplak gezen aşığı, âlemi hayrân olan yani dünyada kendinden geçerek gezen Âbdala benzetmiştir. Beyitte ki ‘’ âlemi hayrân’’ kelimesiyle Âbdalların esrar kullanmalarına ‘’ âlemi hayrân olup gezer’’ ibaresiyle abdalların gruplar halinde diyar diyar dolaşmalarına vurgu yapmıştır. Bu gezginlik aşıklık tipinde de sıkça karşımıza çıkmaktadır.
Abdâl-i ‘ışk olup yalın ayak başı kaba
Sahrâye düşdi ’aşık-i şûride-vâr serv
Beyitte abdalların elbise giymemeleri geleneği ile aşıkların tipik sembolü olan ‘’Mecnun’’un çöllerde çıplak dolaşması vb. müşterek haller bu iki tipi adeta birbirine kaynaştırmıştır. Âbdalların yalın ayak ve başı çıplak dolaşmaları onları diğer insanlardan ayıran en önemli özelliklerinden biridir.
Klasik edebiyatta ki temel karakteri oluşturan en önemli tiplerden biri olan aşık tipi çoğu zaman şairin şahsıyla özdeşleşmiş olur. Toplum tarafından ayıplanmasına rağmen ve ‘’Acaba insanlar ne düşünür?’’ düşüncesini geride bırakması bakımından ‘’abdal’’ şairler için temel noktalardan biri olmuştur. Başka bir açıdan şairler abdal ve Kalenderileri anlatırken aslında dolaylı olarak idealize ettikleri ‘’aşık’’ tipinin de ana hatlarını ortaya koymaktadır.
Dil kaçan ol âfitâbın sînede dâğın çeker
Mâh-ı nev tahsîn edip göklerde kulağın çeker (HBD, G86/1)
Hayalinin bu beyitinde her dağa elif çekip ve böylece aşk makamlarını teker teker kat etmektedir. Bütün bu davranışlar klasik edebiyatta ki şiir bağlamında aşk ve aşıklık ile ilgili önemli noktalardır. Şairler şiir kurgusu içinde aşıklıklarını ve içtenliklerini bu şekilde ifade etmeye çalışmışlardır.
Sonuç
Klasik Türk edebiyatında işlenen aşık tipinin ve sürekli benzetilmeye çalışıldığı tip olan abdal tipinin aralarındaki ilişki çeşitli yönleriyle ele alınmıştır. Osmanlı kültür geleneği ve Klasik şiirde ki aşık tipinin avare, divane, gamlı, hasta, gezgin ve sarhoş gibi çeşitli özellikleri ve abdalların ve bazı derviş gruplarının sarhoş, avare, gezgin ve hayran özellikleri arasında çeşitli beyitlerde ilişki kurulmuştur. Aşık tipi klasik şiir de zahidin nasihatlerine rağmen ayıplanmaktan ve halka eğlence olmaktan dolayı üzülmemektedir. Abdallarında başları açık yalın ayak şekilde dolaşıp nefisleri köreltmek, kibirden kaçınmak için dilenmeyi kendilerine caiz gören klasik şiirde ki aşık tipinde olduğu gibi toplum tarafından ayıplanmasına rağmen üzülmeyen ve bunun böyle olmasını isteyen tipler olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kaynaklar
HARMANCI Mahmut Esat, ‘’Fütüvvet-Melâmet İlişkisi’’,Alevilik Araştırmaları Dergisi, S:7(2011), s.117-124
ŞENTÜRK Ahmet Atilla, ‘’Manzum Metinler Işığında Bir Kalender Dervişinin Profili’’, (2015), s.142-218
HARMANCI Mahmut Esat, ‘’ A[pt]al’ın Velice Görünümü’’, Modern Türklük Araştırmaları Dergisi, (2006) s.77-90
ZÖHRE Armağan, ‘’ Muhibbî Dîvânı’nda Aşk ve Âşığa Dair Benzetmeler’’, Türük Dil, Edebiyat ve Halk Bilimi Araştırmaları Dergsi, (2014) s.84-98
GÖLPINARLI A. (2004) Tasavvuftan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri. İstanbul: İnkılap Kitabevi
ŞAHİN Esma, ‘’ Baki Divanı’nda Tasavvufi ve Batıni Kültür’’, Uluslar Arası Sosyal Araştırmalar Dergisi (2014) s.262-273
TÜRKÇE SÖZLÜK: www.tdk.gov.tr/TDKSOZLUK erişim: 16.04.2018
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.