- 447 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HÂL İLE KÂL BİR OLMAZSA....
Toplumda değişim, toplumun canlılığının bir göstergesidir. Bu değişim kendini kendi yapan değerlerden kopmadan, taviz vermeden olursa değişim, gelişim olur, yok eğer köşelerimizi yuvarlayarak, taviz vererek olursa aşınırız, değerlerimizi yavaş yavaş kaybetmeye başlarız. Toplum insanları bir garip olmaya başlar. Yapma çiçek ne kadar başarılı bir benzetme ile gerçek çiçeğe benzese de gerçek çiçeğin özü ve canı kendisinde olmadığı gibi insanlar da yapmacık olmaya başlarlar. Dostluklar menfaate göre şekillenir, yapmacık olur. Üzüntüler yapmacık, sevinçler yapmacık; yediğimiz yiyecekler, giydiğimiz giyecekler gibi doğallıktan uzak olur. Değerlerimiz, verimli toprakların erozyona uğradığı gibi erozyona uğrar. Bununla da kalmaz saflığa, temizliğe zehir karışmaya başlar. Karışan zehir etkisini göstermeye başlayınca da yaşantımızda çelişkiler, çatışmalar başlar. Yaşantımız demek olan hâlimiz, söylemlerimiz demek olan kâlimizle çelişkili olmaya başlar. Bunun adı; "deforme oluyoruz, bozuluyoruz, yozlaşıyoruz!" diye konulmaya başlar.
Kimine göre mevcut durum; olmadık güzelliklerin, müspet değişimlerin yaşandığı bir devirdir, kimine göre de; kıyas edilemez yeniliklerin, müspet değişimlerin ve pek çok alanda secdeye kapanıp şükredilecek çok güzelliğin varlığını görmekle ve kabullenmekle beraber ciddi bir risk taşıyan manevi aşınmaların var olduğu bir devirdir.
Acaba biz Müslümanlar ne haldeyiz ve hangi devirle yüzleşiyoruz?
Cevabı hepimiz kendi yaşantımıza ve çevremize bakarak bulmaya çalışalım:
Manevi yozlaşma içinde miyiz, özden, manadan uzaklaşıp sloganlara sığınan bir tip mi olmaya başladık? Ya da ismi tutup manaları mı boşaltıyoruz? Mesela şehitlik kelimesi gibi. Şehit; Allah’ın, kendi yolunda canını verenlere verdiği bir makam olmasına rağmen bir bakıyorsunuz "Devrim Şehidi, Demokrasi Şehidi" v. b. Şehitlikler tanımlanıyor. Halbuki şehitlik İslâm!a özgü bir makamdır ve kriterleride bellidir. Bunun yanında isim olarak şehitleri tanımlamak ayrıdır; Bedir şehitleri, Uhut şehitleri, Çanakkale şehitleri, On Beş Temmuz şehitleri gibi. Şehitlik, yazımızda bir konu değil sadece bir örnekleme olup bu örnekler çoğaltılabilir.
Sevinçlerimiz, hüzünlerimiz, eğlencelerimiz, kutlamalarımız ne halde acaba? Hz. Peygamber(sav) i önemseyip onun sünnetini baş tacı sayarken düğünlerimiz ne kadar sünnete uygun yapılıyor?
İslam için, vatan için canımız feda derken ne kadar samimiyiz? Malımızı feda edip zekatımızı verebiliyor, fakirin fukaranın yanında olabiliyor muyuz? Meşhur bir ifade ile domuz etini yememekte gösterdiğimiz hassasiyeti kul hakkını yememede de gösterebiliyor muyuz?
Kur’an ifadesiyle " Allah’a ve Resulüne harp ilan etmek" demek olan faizi hayatımızdan ne kadar uzak tutabiliyoruz?
Kredi çekip hacca giden veya yine krediyle kurban kesenler olabiliyorsa ,cami inşaatını faizli kredi ile tamamlayanlar çıkabiliyorsa ya da Allah rızası için hizmet yürütmeye kalkan insanlardan hizmetin giderlerini karşılamakta zorlandığında veya hizmetin gecikeceği söz konusu olduğunda kredi çekerek hizmet yoluna devam etmek gündeme gelebiliyorsa; daha net ifade ile Allah rızasını Allah’a ve Rasülü’ne harp ilan ederek kazanmaya çalışıyorsak ve bunun da farkında değilsek biz neyin derdindeyiz ve yaptığımız nedir?
Yine mana ve özden uzak olarak; ; Hz Peygamber (sav) i anma programı yaparken Hz Peygamberin lanet okuduğu kılık kıyafetle programın icra edildiğine şahit oluyorsak, bu hâllerdeki sahtecilik normalleşmeye başlamışsa mesele bireysellikten ve tek tük olmaktan çıkar, hastalığa dönüşür. Bu hastalıktan numune alınarak “toplumun geleceği laboratuvarı” nda incelenmeli ve ilaçları üretilmelidir.
Bu yaşananlar genelleme yapılamayacak kadar olsa da iyi gelişmeler var diye bunları normal mi göreceğiz? Bu haller özden, manadan uzaklaşmak değil midir?
Evet bu olaylar bireysel ve genelleme yapılamaz gibi görünse de ortama sıkılan kokunun üzerimize sinmesidir. Bu durumlar normal görülürse artık bu kokulardan kokmaya başlanır.
Toplumdaki değişimlerde yüz değişimin içinde 80 i müspet değişim var diye 20 menfi değişimi görmemezlikten gelip normalleştiremeyiz. 80 oranındaki müspet değişime seviniriz, alkışlarız, omuz veririz, destek verir sahipleniriz ; ancak yanlışa da yanlış deyip normalleştirmeden düzeltmeye çalışmak Müslümanın erdemidir, vebalidir.
Sonuç olarak; dosdoğru bir imana ve inandığımız gibi yaşamaya mecburuz. Yaşantımız olan hâlimiz, söylediklerimiz, konuştuklarımız demek olan kâlimizle çelişmeden çatışmadan uyumlu olmalıdır.
Doğrularımızı yüceltip yanlışlarımızı düzelteceğiz. Özümüzden, inancımızdan kopmadan değişime ve gelişime yönümüz hep dönük olacak. Aşınan değerlerimizi inançla tamir edeceğiz, kompleks yapmadan, dışlamadan. Yanlışları normalleştirmeden tespiti ve tamiri normal göreceğiz. Yapabiliriz, yapmalıyız ve başarmalıyız. İnançla var olmuş bir milletin varlık ve bekâ davası için başarmaya mecburuz. Zor değil! Çünkü bizler hayırlı olanı seven, kötülüğü istemeyen, Allah’ı ve Resulü ’nü çok seven, güzellikler isteyen bir toplumuz.
Hâlimiz kâlimizle bir olsun, barışık dursun, dosdoğru olsun inşallah.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.