- 290 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Tüketim Çağında AŞK
Tüketim Çağında AŞK
aşkı pazarlıyorlar hep
defalarca şiirlerde, kitaplarda
ve daha bilmem nerelerde
aşkı sadece yaşayanlar biliyor
hüzünlerde, ateşlerde
Kitapçı raflarında satışa sunulmuş, kapaklarında bolca aşk kelimesinin geçtiği, aşkı anlattığı için çok satan kitaplar sosyal bir yaraya merhem mi oluyor? İnsanları aşk konusunda eğitiyor mu bilmem ama ciddi bir pazarlama metası oldukları kesin. Başkasının yaşadığı aşklardan, başkasının aşka dair fetvalarından, şiirlerinden bu denli para kazanmayı, pirim yapmayı gayri ahlaki buluyorum. Aşkı anlatan tarihi romanlar, aşkı anlatan hikâyeler, şiirler, metinler kitap evlerinin başköşelerine kurulmuş durumda. Ayrıca çokça satan kişisel gelişim kitapları içerisinde de aşk teması olanları önemli bir yer tutmaktadır.
Kimi toplumlar kimi insanlar yaşantılarıyla destanlaşırlar, kimileri de yaşanmış destanları yazarlar. Leyla ile Mecnun, Aslı ile Kerem, Ferhat ile Şirin ve nicelerinden sonra aşkı yazan ve pazarlayan olduk. Efsanelerin, yaşanmış aşk hikâyelerin yazılı metinler üzerinden nesiller boyu aktarılmasına karşı değilim. Buna kim karşı olabilir ki. Hz. Mevlana’nın Mesnevisinde geçen aşk ve sevgi metinlerini alarak bunlardan yüz binler satıp isim yapmak ve büyük paralar kazanma işini anlayamıyorum. Mesnevinin şerhini yapan, ömrünü bu işe adamış Abdulbaki Gölpınarlı bu işten kaç kuruş kazanmıştır düşünmek lazım.
Türkçemizde, “tribünlere oynamak” diye bir deyim yer buldu son zamanlarda. Yazar okur arasındaki iletişimde okurun belli zaaflarından faydalanmak, okuru sürü psikolojisi içerisine sokmak, okuru adeta yolunacak bir kaz durumunda görmek ne kadar gayri adil ne kadar gayri vicdani bir durumdur.
Özellikle lise ve üniversite gençliği en önemli müşteri kitlesi olarak görülmekte ve oyunlar daha çok bunlar üzerine oynanmaktadır. Yazım kalitesini çok da yakalayamasalar da aşk ve gençlik üzerinden popülaritesini artırmaktalar ve bu alan üzerinden beslenmekteler. Bu yolu ve yöntemi seçmiş yazarlar için önemli bir kitleyi oluşturur bu gençler. Ne kadar da kalıcı bir durum değilse de bu alan hep aktif tutulmaktadır.
Kitapevleri sadece parayı, geliri, satışı öncelememeleri gerekir. Kaliteyi, güzeli, edebi olanı, emeği, faydalı olanı gözetmeleri de gerekir. Satış için öne çıkarılan kitaplarda, rafların düzenlemesinde, okura tavsiyelerde, satış fiyatları gibi birçok konuda okurlara karşı sorumlulukları vardır.
Aşk üzerine yazılan kitaplar çoğu tanınmış yazarların yerine piyasaya dayatılan yazarlarla sunulur. İşin komik tarafı bu eserlerin, acemi sayılabilecek bu yeni yetme yazarların değil de onların adına mahir editörler tarafından kaleme alınıp pazarlanmasıdır. Bu hoş olmayan pazarlama şeklini bir alicengiz oyunu olarak görüyorum.
Yaşadığımız kapitalist dünya tüketime endeksli, kullanıp atmaya şartlandırmış örneklerle dolu. Bu acımasız hâl, aşk dâhil birçok değerimizin içini boşaltıp, kullanıp atmaya alet ediyor bizi. Dededen kalan tarihi konağı birkaç daire karşılığı müteahhit de peşkeş çeken bir evlat veyahut torunun, başkalarının aşkları üzerinden büyük paralar kazanan bir yazarın ne farkı var Allah aşkına.
Biz şair ve yazarlar, dikkat çeksin diye kitap kapaklarımızda, yazı başlıklarımızda, hatta ve hatta yazı içeriklerimizde bu oyuna, bu metaya alet olmuyoruz mu?
Kim ne derse desin aşk ve sevgi çok değerlidir. Aşk ve sevgi yoksunluğunda bu değerler daha çok anlaşılır. Sevmenin çok kıymet taşıdığı günümüzde, aşkı elde etmek daha da zor olsa gerek.
Aşk, ocaktan yani yürekten çıkınca her tarafa yayılıyor. Kitaplarda, dergilerde, medyada, filmlerde ve birçok yerde yerini buluyor. Ya kaybetmenin acısıyla sürekli aranıyor ya da para eden iyi bir meta olmasından dolayı çokça satılıyor.
Benim eleştirim aşkı metalaştıranlara, aşkı pazarlayanlara, aşktan menfaat temin edenlere yöneliktir. Aşkın tılsımına, aşkın gücüne hepimiz inanırız. Aşkla yapılan işler hep güzel olur.
Hayat
tanışma, buluşma, konuşma kadar basit
savaşmak kadar zor
sevmek gibi güzel
aşk gibi özeldir çoğu zaman
İlkay Coşkun
17.02.2016
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.