- 460 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KURAN'I ANLAMAK
Kuran ve islam anlayışındaki yorumlar peygamber (as) zamanında başlamıştır. Hz. peygamber vali tayin ettiği Muaz’a orada ne ile hükmedeceksin diye sordu. Allah’ın kitabıyla dedi . Peygamber O’nda bulamasan peygamberin sünnetiyle dedi.Onda da bulamasan diye sordu Kuran ve sünnet doğrultusunda kendi reyimle ictihat ederim diye cevabını verdi. Bu cevabı duyan Rasul Allah’a hamd etti. Kuranın ve İslamın her çağa her zamana sözü ve çözümü vardır.Bu çözüm yaşanılan yer sahip olunan bilgi,kültür ve çevre gibi etkenlerin yol göstericiliğinde kişinin anlayış ve kendini ifade ediş tarzıyla şekillenir. Kişilerin ulaştıkları sonuç ve çıkarımlar mutlak sonuç ve son söz değildir. Zamana şartlara göre değişiklik gösterir. Bu dinde reform değil yorum ve anlayışta tekamüldür. Kişinin anlayış ve kanaati kendini bağlar diğer insanlar için ise yol gösterici ve ufuk açıcıdır hiçbir zaman mutlak somuç değildir. Dini beşyüz altıyüz yıl önceki yorumlara hapsetmek dine zulümdür. İnsanların kendi anlayış ve yorumlarının hak olduğunu söylemeye hakkı vardır. Ancak hak benim anlayışım ve yorumumdur demeye hakları yoktur. Bu anlayış ve bakış açısı kişi yorumunu din haline getirmek yorum sahibini ruhbanlaştırmaktır . Oysa islamda ruhbanlık yoktur. Yahudi ve hıristiyanlıkta olan ruhbanlık haşa Allah adına konuşmak ve hüküm vermektir. Bu anlayışa göre rahip ve hahamlara itiraz Allaha itirazdır. İslamda ise görüş ve yorumlara itiraz dine, Allah’a itiraz değil yorum ve görüş sahibine itirazdır. İnsanlara din anlatanların benim anlayış, yorumum ve ulaştığım sonuç doğrudur demeye hakları vardır. Ancak kimsenin benim anlayış ve yorumum ulaştığım sonuç dindir, din budur, Allah bunu söylemiş emretmiştir demeye hakkı yoktur. Bunu şöyle ifade ederse kişi daha doğru olacağı kanaatindeyim; benim Kuran’dan anladığım budur naslarla ulaştığım sonuç ve yorumumdur. Sizde Kuranı ve hadisi okur sizde anlarsınız. Elbette bu anlayış alınan eğitim, yaşanılan ortam, sahip olunan kültür ve kişinin zeka kapasitesi ile orantılıdır. Dinin muhatabı akıllı insandır. Akıl nimetinden yoksun olanın dini sorumluluğu yoktur. Akıllı olmak tek başına yetmez akletmek gerekir. Akletmek her zaman sonuca ulştırmaz. Doğru bilgiyle şekillenen tefekkür gerekir. Tefekkürle kanaat oluşmazsa konu üzerinde yoğunlaşıp tedebbür gerekir. Akledip tefekkür ederek, tedebbürle doğru anlayışa tefakkuha ulaşılır. Ulaşılan sonucun gündeme taşınılması gündemin hakla şekillenmesi için tezekkür gerekir. Tezekkür edip gündemde tutarak ulaşılan sonuç elbette doğrudur. Ancak din değildir. Bu sonucun değişmeside, dinde reform olmaz ancak tekamül olur.
Sonuç, akıl sahibi olarak Kuranı okumamız, anlayamadıklarımızı bilenlere(Allah’ın kitabına , Rasullullah’ın hadislerine ve dinde rusuh sahibi ehli zikre sormamız)okuduğumuz ayetleri akletmemiz, aklettiğimiz ayetlari tefekkür etmemiz, tefekkür ettiğimiz ayetleri dönüp dönüp anlamaya çalışıp tedebbür etmemiz; bütün bu çabalar neticesinde tefakkuh ederek yani işin özünü anlayıp, kavrayarak ulaştığımız sonuçla gündem oluşturmalıyız.
SEYFULLAH SUBAŞI
21/03/2018 KAYSERİ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.