- 692 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Denek "2"
Oda gördüğüm kadarıyla revir gibiydi. Kapının hemen girişindeki çöp kovası şırınga, ilaç kapsülleri ve illüzyon gösterilerinde kullanılan materyaller vardı. İlgimi çeken bu karmaşalıktı. Sessizce geri çekildim ve odada olanları çok gizlice sindiğim çöp bidonlarının olduğu karanlıktan izlemeye başladım. İçeride ne olup bittiğini hayatım pahasına öğrenmeliydim. Bu bekleyiş saatlerce sürdü. Odanın soluk ışıkları yerini karanlığa bıraktı ve bir kaç kişi ellerine çöp poşetlerini alarak basamaklardan yavaşça indi. Daha gerilere çekildim, çöp poşetlerini çöpe atmaktansa siyah minibüslerine almayı tercih ettiler. Bir giz ama çok tehlikeli bir giz vardı bu işin içinde.
-İçimdeki soruların bu denli sert ve günahkar yanıtlarla cevaplanıyor oluşu beni korkuya itti. Bala çöreklenen bu sineklerden arkadaşımı ne pahasına olursa olsun kurtaracaktım. Yaşamım pahasına bunu yapacaktım.
Sessizlik beyaz bir sis gibi gözleri kör edercesine bir pusuya yatmıştı. O artık huzura değil gizem ve karanlığa teslim etmişti kendini. Basamakların çelik zeminine çivilenmiştim. Beynimde çoğalan uğultular arasında tek seçebildiğim Burak’ı bu karanlık, zehirli sisten çekip alabilmekti. Derin bir nefes alıp, Burak’ın bulunduğu odanın resmini beynimde canlandırmaya çalıştım. Kendimi kastım, ilk gittiğimiz odanın birçok ayrıntısı değişmişti. Masanın yeri, arkadaki demir dolapları yönü… Paranın kirli yüzünde kaybolmak üzere olan ne çok insan vardı kim bilir? Aradan birkaç dakika geçmesine karşın sokağın nabzı değişmemişti. Sessizlik içimde irkilerek şahlanıyordu. Her geçen dakika belki de denizde vurgun yiyerek uzaklaşıyordu benden. Kaç kişiydiler? Burak yalnız mıydı? Of ne çok soru var kafamda, her biri yankısıyla karanlık bir akbaba. Sessizliğin kırılganlığını bilmeme rağmen bulunduğum yerden çömelerek ilerlemeye başladım. Kapı aralıktı. Aralık kapı beni neye davet ediyordu? Hangi giz alacaktı kollarına? Dışarıya taşan kokunun ağırlığıyla genzim yandı, Hiç kıpırtısız, ölü gibi duran benim en yakın arkadaşımdı. Ağzı kana bulanmıştı, masada oluşan küçük kızıl denizlerde boğulması gereken Burak değil onu bu oyuna kâğıttan gemilerle taşıyanlardı. Elleri ardından bağlıydı. Bunu tahmin etmiştim. İzlediğim filmlerdeki sahneler canlandı gözümde. Ama ben o filmlerdeki kahramanlardan biri olmayacak kadar korkaktım. İnsan en çok tanımadığı konularda ezik, korkak kalır. Ellerine dokundum sıcaktı, nabzını hissedemiyordum bir boksörün elinde parçalanmış kum çuvalı gibi dağılmıştı. Polisi arasam belki de etrafta sinsice bekleyen birileri o an oracıkta saniyeler içinde yok edecekti. Az ötede bulunan dolaptan kesici bir alet buldum, bileklerini parçalayan incecik beyaz plastikle vedalaşmıştı, sürükleyerek az öteye taşıdım ve sırtladım. Titremeye başlamıştı, vücudu yenik düşüyordu. Koşar adımlarla basamaklardan binanın arkasındaki aracıma kadar taşıdım. Yaşadığına dair tek işaret vücut ısısı ve titreyerek kasılan vücuduydu.
- Dayan biraz daha, senle biz nelere dayanmadık ki? Bak az ilerde acile servis var. Dayan aslanım…
Ne yapsam nafile kafasını kasılmanın şiddetiyle şiddetle çarpmış, koltuklardan yuvarlanmıştı. Duracak tek saniye yoktu. Aracımla servisin bahçesine daldım ve hışımla kollarından çekip sürükledim. Sesimin yettiği kadar bağırdım.
- Yardım edin, çok kötü durumda, yardım edin!
O an gözyaşlarım sağanak yağmurla yüzümü yıkamıştı, korku ve kaygılar dizlerimin bağını çözmeye yetti. Acil yardım ekibi yerde ikimizi de sedyeyle içeri taşıdı. Hikâyenin başını bildiğim için sinir krizi geçiriyordum. Aşkımın her gün eriyip, silikleştiği dünyada beni alsalardı ya… Paranın esaretinde et ve kemikten başka bir şey değildik, oysa insan yüce bir varlıktı...
Kana bulanan masa, ritüel heykelleri, koku…
Nasıl bir tezgahın şeytan tırnağı belirmişti yüreğimizde. Çok şey ilerliyordu geride kalanları rendeleyerek ve kendi hammaddesinde kaybederek.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.