AŞKA BEDEL ÖDEYEN YARIM ADAM
Biliyordum yokluğumun hissedilmeyeceğini, varlığımınsa değersizliğini. Üşüyordum, içimde bir üşümek ki sormayın, dişlerim keman çalıyordu ayrılık çanlarının sesiydi duyulan ve elimde telefon sol yanımı hediye edeceğim bir aşkla bedel olarak benden alacak bir kadınla konuşuyordum. Ne çok sevmiştim onu ama sol yanımdan bir kalp vermiştim ona ben, sonrasındakileri saymazsam. Üşüyorum ruhum diye sesleniyordum, son hatırladığımdı bu sesleniş ve bu şiir. Oku diyordum bak oku da gör içimdeki kışı…
Sabah olmak bilmedi, üşümelerim git gide arttı ve nedense içimi ısıttığım kadın geçmişinin kendisini Allah rızası için çağırdığını söylüyordu. Canım yanıyordu, boşuna giden sevdaların ardından ağlayasım vardı ve ben o gecenin sonunda ona her zaman dediğim gibi, ismiyle hitap edecek “Hadi evlenelim” diyecektim. O ise sevgilisine döneceğinden bahsediyordu, sahne hayat sahnesi, oyun aşk oyunu ve son perdeydi gözlerimizin önünde izlediğimiz ve o ne güzel oyuncuydu ki beni benden alırcasına hayatımın nehrinin akışının yönünü değiştirircesine oynamıştı son oyununu… Geçmişimizde birileri hep vardı, olmuştu ve olacaktı geçmişimizdekiler ama sevda ne geçmiş tanırdı ne gelecek.
Yıllar öncesinde yine yaşadığım bir anımı anımsıyordum canım acıyarak; bir kadınla konuşmuştum, bir şiir getirmişti o kadını bana, işsizdim, çaresizdim, doktordu kadın ve “Ben senin yüreğini seviyorum” demişti bana, her sözünde yineliyordu, mesuttum. Sonra bir sihirli değnek değdi sanki hayatıma, müdürlükler yapmaya başladım, işimde vardı artık, çocuğumuz olacaktı kız hem de, onun ismini koyacaktık biz, ben İclal diye tutturmuştum nedense ve bir akşam tam yüzüklerimi cebime koyup ertesi günü yola çıkacağımın akşamı, mesai arkadaşı aramız beni “Başımız sağ olsun” diyerek kaybettiğimi bir cümle ile anlatmıştı. Yeğenlerim vardı yanımda ve sanki evden cenaze çıkmışçasına çırpınışlarını gördüm en son, sonrası karanlık…
Gittim, kendi ellerimle toprağa verdim onu, 4 senelik aşk, mutluluğa gebe derken benden daha çok sevenler vardı ki onu almıştı elimden. Geri döndüm yalnızlık kokan hücreme ve kapattım perdelerimi, karanlığa gizledim ruhumun acılarını, gömdüm sevgileri, ruhum darağaçlarında sallandı. Kimseyle konuşmadım aylarca, kimsenin yüzünü görmedim, kalemi almadım elime, yazmadım. Ölümden çok konuşurduk biz, sanki kaderimizi kendimiz yazmışçasına ve ben ne zaman bir şeyler karalasam geleceğe dair, o anı yaşamışım gibi hisseder ve belirli bir süre sonra yaşardım. Hatta öyle ki ayrılıktı bizim canımızı acıtan derdik ki hani bir başkasıyla evlensek, yarım kalsa sevdamız, zamanı gelir unutur muyuz? Hep bu sorunun ardından gelirdi sözleşmiş gibi o dizeler;
Unutmak kolay mı deme,
Unutursun mihribanım,
Oğlun kızın olsun hele,
Unutursun, unutursun mihribanım.
Canımızı acıta acıta söylerdik o türküyü… Ama geri kalmazdık aşkımızın gerisinde, ayrılıklar yaşanacaksa beklemezdi. Ne zaman bu cümleyi söylesem, canımı acıtan bu cümleyi sevmediğini söylerdi. En son ellerime baktığımda, gözyaşlarım damlıyordu mezarının başında ve ellerimin ortasında iki yüzük duruyordu, son defa yumdum ellerimi ona sarılırcasına ve toprağını ellerimle okşarken, yüzükleri koydum toprağa, kapattım toprağı gözyaşlarımla ıslatarak. Ne zaman ellerime baksam, o iki yüzüğü görüyordum. Sonunda birileri çıkmış bana hayata dönmem için haykırıyordu.
Döndüm, yeniden başladım savaşa ama biliyordum bu savaşta bir darbe daha alsam tutunamayacak hatta beynime hükmedecektim ölüme seslenmek için. Yeniden yazmaya başladım. Şiirler derken yorumlar ve bir gün mesaj kutusunda kendini diğerlerinden fark ettiren bir yorumla karşılaştım, kerem alışık gibiymiş yorumum ama yanlışlarımda varmış. Sonrasında bir şiir getirdi onu, tekrar dedim sevebilir miyim bu acının üstüne, tekrar bağlanabilir miyim hayata? Bağlandım, hem de ne bağlanış, bilmiyordum ben gündelik sevmeleri, aşkın yaşı, zamanı yoktu yanımda, sevecekse insan adam gibi sevmeliydi, her şeyiyle, getirdikleri gibi götürdüklerine de göz yumabilmeli, göze alabilmeliydi. Geceleri ateşe verdim, yaktım. Biliyordum tek taraflı değildi bu istek.”Tek taraflı istekler, karışık harf dizileri gibidir, tek başına anlamsızdırlar ve bir cümlede kullanılmaya kalkılırsa o cümlenin de anlamını bozarlar.” Diye söylerdim her zaman. Nasıl sevdiğimi tahayyül bile edemezsiniz ama siz ölümüne sevip kalbinize gömdüklerinizden pay biçip anlayabilirsiniz sanırım beni.
Ona olan aşkımı anlatmayacağım, olmadığı anlarda nefessiz kalıyor en azından sesini duyduğumda yaşadığımı anlıyordum ki anlayın işte nasıl bir aşk ötesi tutkuya dönüştüğünü ve anlayın ne kadar temiz duygularla sevildiğini o kadının, eğlenilecek bir kadın değildi o evlenilecek bir kadındı. Siz sol yanınızla aşka bedel ödeyeceğiniz ve sonunuz olacak kadını tanıyabilir misiniz? Ben o gece tanımıştım, görmüştüm duygularımla ruhumun ne derecede oyuncak olduğunu, izlediğim aşk filminin sonun mutlu bitmeyeceğini hissetmiştim. Ben gidecektim, o benim yokluğumu bile hissetmeyecek, kendi şuh kahkahalarını atacak, geçmişindeki adama ruhunu, bedenini sunacak, delice sevişecek, kendini teslim edecekti benim onu delice sevmeme inat. Sizler fark ettiniz mi Allah aşkına yokluğumu? Biliyordum etmeyeceğinizi, ancak size verdiğim değerin ötesindeki bakışımı benim gözlerimle görebilmeniz lazımdı farkına varabilmeniz için.
Ayrılık sessizce gelmişti, canım sıkılıyordu, artık vaktini bile ayırmıyordu, değersiz hissediyordum kendimi, anladım ki geçmişiyle konuşuyordu. Bende hala “İşin mi var, o zaman zamanını çalmayayım hayatım”lardaydım. Hayatım, ne güzel bir kelimeydi bu, hayatı uğruna verilecek kadına söylenebilecek kadar değerli. Ağlıyordu, ağlama dedim, konuşuyordu ve ben kendimi düşünmüyordum acım git gide büyüyordu içimde anlattıklarına dair, onun acısı var diye onu sakinleştirmeye çalışıyor, onun acısını hafifletmeye çalışıyor ve yine o nevnihalin mutluluğu için çabalarken kendimi hiçe sayıyor, güçsüz, aciz, değersiz oluşumu görüyordum. Düşünüyordum, geçmişi de midesi azdığından onunla birlikte acı çekebilecek miydi? Geçmişi de onun canı yandığında nefessiz kaldığında onunla birlikte nefessiz kalabilecek ya da, onu hayata döndürmeye çalışarak “Tamam hayatım, derin derin nefes al şimdi, tekrar, tekrar, bak düzene dönüyor her şey, harikasın bitanem, iyileşiyorsun” diyerek telkinler verip her şeyini unutturabilecek miydi? Yine o eline neşteri alıp kıyım kıyım kıyarken yüreğimi, ben onu düşünüyordum, nefes alamayışımla birlikte, o anlamasın diye sıkıyordum ama tek ruh olan insanlar için bu imkânsız bir şey. Aşk bu değildi de neydi?
Hayatımda ilk defa sabaha karşı boş sokaklarda ağladım üstüme gelen köpeklere bile aldırış etmeden, korkmadan ilerleyerek ve yürüdüm uzun uzun… İçimdeki acım dinmiyordu. Ona sürpriz olsun diye, araba kullanmasını öğrenmiş hatta haberi bile olmadan ehliyet bile almıştım yoksa o olmasaydı düşünmüyordum bile… Fransa’dan drama hocam gelmiş, gözlerimi ışıl ışıl görünce bir aşkın beni sardığını anlamış ve sevinmişti bir an, neden sonra yıkılmışlığımı izleyecek olacağını hiç hayal etmezdim.
Eylül sanırdım hüznün habercisi, nice şiirler yazılmıştı eylüle dair ama bir ekim ayrılıklarla gelmişti, sadece ayrılık mı Azrail canıma, ekim yarıma kastedmişti aşkla. Ne kadar içki şişesinde balık oldum kahrımda bilmiyorum, arabadaydım, en yakın arkadaşım vermişti bir sözümle arabasını senden kıymetli mi dercesine… Son sürat gidiyordum, sana geliyordum, seni sevdiğimi son kez söylemek için, her seferinde daha da hızlanıyordum. Bir an seni gördüm, ben sana vardıkça sen benden uzaklaşıyordun. Sonrası koskocaman bir karanlıktı. Dünya dönüyordu, ben dönüyordum, ellerimde kanlar içinde kalan iki yüzük görüyordum, gözlerimi yumdum.
Geriye kalan hikâyeyi başkalarından dinledim. Beni kurtarmaya çalışmaları, aşkın kanına bulanışım, ablama haber vermeleri… Doktorları bile şaşırtan bir reddediş bedenimin ve beynimin. Ümitlerini yeşil tutmaya çalışmaları, yirmi beş yıl sonra bana karanlık sislerin arasından gelen ablamın beni yanına aldırtması, gözlerimle göremediğim Almanya, sonra hocama haber verişler gözlerimi açtığım Fransa La Paix Hospital hastanesi.
Gözlerimi açtım, canım hocam vardı karşımda, ağlıyordu. Ben gülümsemeye çalışıyordum ona ölmedim ben dercesine… Sonra kıpırdanmaya çalıştım, hani yıkılmadım hocam ayaktayım dercesine, ama hissedemiyordum. Sol yanımı hissedemiyordum. Garip bir duygu bu, sol yanımı aşka bedel ödedim ben, önce kalbimi verdim sana, sonra tertemiz duygularımı, sonra sol yanımı… Hocama baktım, ağlama dedim. Yüzümde acı bir gülümseme ile… Dil bilmez, yol bilmez, elin memleketinde gözlerimi açmak, sol yanımı alan kadına, memleketime hasret kalmak acıtıyordu canımı… Neden sonra yeğenim Ayşe Hülyanın sesini duydum.
—Amcacım, senin yokluğunu hiç belli etmedim amcacım, biliyordum yenilmeyeceğini, biliyordum aşkı yine senden dinleyeceğimi, yazdığın o günlükleri buldum, sonra o son günlüğünü getirdiler bana kanlar içindeydi, kanla yazılmış gibiydi ve orada yazdığın son şiirleri hepsini yayınladım birer gün arayla, işlerin yarım kalmasın sevenlerin yokluğunu hissetmesin diye şiirlerini yazılarını yayınladım amcacım. Burayı hiç düşünme, her şey yolunda, hiç üzülme amca, bundan sonra sen söylersin ben yazarım yine yayınlarız beraber, sevdiklerinle yüreğini paylaşırız amcacım… Amca keşke şimdi yanında olabilseydim sana sarılabilseydim. Senden hiç bu kadar ayrı kalmamıştık, sesini duyamadım belki ama şiirlerini dinledim amca, şiirlerinin hepsini okudum ve senin gibi bir insanın yeğeni olduğum için gurur duydum. Biliyor musun ben de şiir yazdım amca hem de sana yazdım. Kimi zaman günlüklerinde sakladığın o insanı gördükçe nefretimi kusmak istedim ama sen geldin aklıma, kızardın bana, o nedenle ona yazmadım bile hiç yazmadım kötü bir söz bile söylemedim. En kötü sözüme bile layık değil o biliyorum amca. Sen iyileş gel, bak sana ne şiirler okuyacağım yazacağım. Çabuk iyileş ha! Kızarım bak sonra, öptüüüüüüüm.”
Bülbül gibi hayat dolu şakıyordu canım, ben yokken benim yokluğumu kimselere bildirmemiş, o aşkın kanına boyanan ve içerken sana yazdığım günlüğümü almış, şiirleri yayınlamış, kendi adına yapmış belli etmemek için ama olsun. Canım Ayşem sağ olasın. İyi ki senin gibi bir yeğenim var. Ama artık şiirlerimi yazılarımı sen yazacak, bana katlanacaksın bir süre, çünkü ben aşka dair hesabı ödedim sol yanımla… Beni ne çok sevdiğini biliyorum. İyi ki varsın gülüm.
Hüzün çiçekleri açıyordu yüreğimde, her hüzün çiçeğim beni bir kez daha ihanetperver kırmızı rengiyle öldürse de, hayata tutunmaya çalışıyordum. Artık aşkın savaşından yenilmiş, bu savaştan mağlup çıkmış yarım bir adamdım ben. Hocam çok destek oldu bana, ne çok sevildiğimi anladım. Kim kendi kanından olmayan birini alır da elin oralarda baktırır, kahrını çeker. Sende sağ ol hocam. Şimdi yazımı kaleme alıyor, demek o kadar çok sevilmişim ben ya, ben söylüyorum, o yazıyor ve teknoloji denen o alette temize çekecek duygularımı, Ayşe’ye yollayacak. Ayşe kız, idare et bir süre daha ben gelene dek, sana kimse kızmaz bebeğim bunları yaptığın için daha takdir ederler çünkü oradaki herkes mükemmel birer insan, güngörmüş, acıyı bilen insanlar ve eminim amcana ne kadar bağlı olduğunu anlayacaklardır. Sana döneceğim bir tanem ama sadece sana, çünkü yokluğumu bir tek sen anladın.
Ölümden dönmüş olsam da, gözlerimi açar açmaz bak yine karalatıyorum kâğıtlara yüreğimi kanatsa da. Şimdi sesleniyorum o nevnihal siluetli aşka, mutlu ol, hayatını geçmişinle kur, enkazımın üstüne inşaa et mutluluğunu, öldüremedim bu sefer ama içinden hiç çıkmayacağım ve içinde yarım kalan bir baki olarak kalacağım. Beni unutamayacaksın. Benden unutmamı bekleme ya da isteme, içimde hüzün çiçekleri açarken ve ben böyle yarım kalmışken, her hissetmeye çalıştığımda sol yanımı, seni unutmayacak bu aşkın bedelini ödeyen yarım adam. Mutlu ol!
BAKİ EVKARALI
Ayşe hülya tarafından bulunan ve yayınlanan aşk günlüğünden;
MUSTAFA HAKKINDA HER ŞEY
Sen baştan kaybettin,
O sevilecek bir kadın değildi,
Aldın onu kendine eş ettin,
Gönlün söz dinlemedi,
Yaş ektin gözlerine,
Ağladın geceler boyunca,
Adam gibi adamdın kendince,
Neden gitti Mustafa?
Fazla huzur azdırır insanı,
Fazla para gibi,
Kimileri alsa da ahını,
Üç kuruşa satar kimileri,
Sonra terk edilirsin,
Oturur bir pencereye,
Azrail’in yolunu gözlersin,
Yağlı ilmeği boynuna,
Takıp itersin sandalyeyi,
Neden böyle oldu Mustafa?
Hak etti mi sevgine?
Layık mıydı aşkına,
O kendi eğlencesinde,
Sen oyuncağıydın onun,
Yanacağı düşlerinde,
Sana derken seviyorum,
Aklı hep geçmişinde,
Sen sandın yakıyorsun,
Sevişti o başkasıyla,
Ne için yanıyorsun Mustafa?
Düştün yataklara,
Can veriyorsun şimdi,
Onun değil umurunda,
Bilmiyor ki öleceğini,
Göremiyor o âma,
İhanet kör etmiş gözlerini,
Kaç defa dedim sana,
Düşer demedim mi maskesi?
Ne yaptın sen Mustafa?
Aldırdın elime kalemi,
Kulaklarım da o ses,
Yüreğime işler ince ince,
Bu kadar aşka da pes,
Ne yaptın sen kendine,
Al makası kefenini kes,
Ölüm yakışır mı sana,
Bak nasıl da inliyor,
Senin için ağlıyor ney,
Sonunda yazdırdın ya bana,
Mustafa hakkında her şey,
Helal olsun Mustafa.
GEÇMİŞİNLE GİT SEVİŞ
Nasıl öldürdüysen ellerinle,
Seven bir kalbi,
Hangi silahla vurduysan,
Seni delice seveni,
Son nefesinde bile,
Sayıklarken seni,
Ölüm işgal ederken,
Kaybolurken diriliş,
Üç kuruşa sattığın,
Geçmişinle git seviş,
Sana söylenen gerçekleri,
Yalan ettiğin gibi,
Aşkın mecnunu adamı,
Torağa gömdün belli ki,
Sanma gelmez sana,
Biçmezsin ektiğini,
Ağrıyor bu sevda,
Zonklayan bu diş,
Seni sevmeyen adamla,
Geçmişinle git seviş,
Yazıklar olsun,
Sana verilen emeğe,
Yere batsın artık,
İnancım kalmadı sevgiye,
Sana ne yaptıydı canım,
Düşündün kendini yine,
Şimdi yatıyor seni seven,
Gurbet ellerde,
İsmini sayıklıyor,
Ona ihanet etsen de,
Ağlattın bizi, ağlattın,
Aklım ermiyor,
Bu nasıl aşktı,
Bu nasıl iş,
Seni yapayalnız bırakan,
Geçmişinle git seviş.
****İhanet eden kadın, ihanetine ortak olan adamın yanında kaza geçirdiğinde ölürken radyoda çalan müziği duyar ve şunları söyler.
“Bu Mustafa’nın en çok sevdiği parça. Ne güzel…”
****Mustafa hakkında her şey filminden…
TEŞEKKÜR:
ALİ HOCAMA: Canım hocam, beni en kötü günümde yalnız bırakmadığın ve o değerli gözyaşlarını bana verdiğin değeri göstererek akıttığın için, bu güne kadar o desteğini esirgemediğin için sana çok teşekkür ederim. Ağzımdan çıkan her cılız kelimeyi soluk kâğıtlara kulağını dayayıp yazdığın için binlerce kez teşekkürler ve gönlümü paylaştığım dostlarıma ulaştırdığın için.
AYŞE HÜLYAYA: Canım yeğenim, ne mutlu ki senin gibi bir yeğene sahibim, öncelikle günlerce hiçbir şey belli etmeden ellerimle yazdığım sonumu şiirlerimi arkadaşlarıma bile belli etmeden, telaşa sürüklemeden ama gözlerim kapalıyken beni yaşatmak adına elinden geldiğince yaptığın ve yayınladığın için sana çok teşekkür ederim. Sana kızmam biliyorsun, çünkü tüm çaban amcan içindi. Çaresiz kaldığımda gönlümü dostlarıma ulaştırdığın için teşekkürler. Buranın nesi meşhur bilemiyorum ama her gelişimde bu yurtdışından, bu ellerden ne istersen sana onu göndereceğim canım. Sağ ol bebeğim.
O KADIN: Aslında sana çok teşekkür etmeliyim ki bunlar azdır sana, sana saman yollarından daha kalabalık yıldız kümesinden bir teşekkür demeti gönderiyorum gurbet illerden, iyi ki sevdim seni, aşka sol yanıma bedel olarak ödesem bile, inan bana senin için ölmelerinde güzelliğini tattırdığın için. Bana seviyorum yalanını söyleyip en azından düşlerimi bir an için de olsa tozpembeye boyadığın ve sana evlenme teklif etmeden saniyeler önce öldürdüğün için. Aşkımın yirmi birinci yüzyılda bile bulunamayacak bir aşk olduğunu gösterip bana, aşk yok diyenlere inat bunu kanıtlamamı sağladığın için. Geriye kalan ağarmamış, saçlarımın bir günde ağarabileceğini gösterdiğin, öğrettiğin için. Biliyorum çok uzaklarda bile son nefesimi versem bile, bir azap olarak ben sende sonsuza dek yaşayacağım. Artık burayı seçtim, burada yaşayacak ve bu elde öleceğim. Sahne aynı sahne, oyun aşk oyunu ve son perde. Sağ ol.
DOSTLARIMA,
Size olan teşekkürümü, okyanuslar mürekkep olsa ve ormanlar kalem yine yazamam. Hepinizi çok seviyorum. Yüreğimi sizinle paylaşacağım an gelecek ve ben o günü bekliyorum.
Sizi sonsuz bir sevgiyle seviyorum.
BAKİ EVKARALI /Reims/ 13. Ekim.2008 23:55
YORUMLAR
hani sanki bir sahnede oynanan oyun gibi .. öyle seyrettim sanki .. gözümün önünde Bakican ... canim kardesim ....
ne yazsam simdi kafi gelmeyecek .. biliyorum ...
canim kardesim , tekrar büyük gecmis olsun ... ne olur unutma ....
seni cok seviyorum ...
bir an önce sagligina kavusman icin duaciyim ...
yine babalar gibi okuyacagiz de mi can siirleri ...
hani Canakkale siirini senden istemistim seslendirmen icin .. ne de güzel okumustun ...
biliyordum zaten ... biliyordum öyle güzel okuyacagini ...
onu yayinlayacagim blogumda en yakin zamanda ...
cok selam olsun .... sevgilerimle .............
_ZERRE_ tarafından 10/14/2008 3:36:13 PM zamanında düzenlenmiştir.