- 2502 Okunma
- 2 Yorum
- 4 Beğeni
Pera'ya MektuplarII
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Birilerinin aşk diye diye yakmaya çalıştığı fitil
benim günlük en olağan kavgamdır Pera
-sonrası bildiğin yaşamak denen o akıp giden nehir sesidir..
Yıllar bir çınar gibi devrildikçe içimde
bir şeyi daha iyi anladım Pera, kırmızıdan kurtulamadığımı, sanki kan benim ikiz kaderim, ne zaman hayat deklanşörünün tetiğine dokunsam, yaşam fotoğrafımın her karesine mutlaka kan sıçrıyordu. Biliyor musun? ben hiç damarda duran kan görmedim, sadece duruyormuş gibiydiler, her an damarda bir pencere açılıp, oradan oluk oluk akacak gibiydiler toprağın o acı ile kavrulmuş tenine ve peşinden birçok göz yaşını sürükleyerek akıp gidecekti tarihin sarımtırak sayfalarında ve o kan aktıkça bir başka kan taşıyıcısı güç devşirerek devam edecekti, kurdukları çarkı döndürmeye, yüzlerce, binlerce bahanesi olacaktı ve tüm dünya insanı bu bahaneler ninnisi ve kendilerine verilmiş bir avuç yaşam standardını kaybetme korkusu ile uyutulacaktı, o ağır kafeslerle örgülü döşeklerinde. fakat asıl sebep ne biliyor musun Pera “güç iktidarlığı” yani kim daha çok tanrı ve kim hangi tanrının en sadık kölesi..
Anlayacağın Pera, aptalca ve vahşice bir savaşın aynasında akıp gidecek bütün izler ve tarihe düşülmüş bir iki not kalacak gelecek nesillere “21.yüzyıl katliamları” Şimdi sen bu savaşı, benim savaşlarla olan savaşımı ve beni anlayamazsın Pera, hele o savaşın avlusunda kurşunlarla saklambaç oynayan çocuklar ve annelerine ben öldüm diyemeden, hatta son kez bakamadan, yüzlerindeki o sobelenmek korkusu ile toplu cenaze merasimlerinde, bir başka çocuk ile toprak altında, birdirbir oynar gibi, üst üste gömülerken, dünyaya nizam veren insanların evlerindeki çocuklarının, babalarından duydukları gurur ile aynı kareyi tek bir deklanşör sesiyle ve tek bir fotoğrafta anlatabilmektir, bendeki yaşam labirentlerini anlayabilmen
-bu yüzden aşk; bende, büyümemiş bir çocuk sesidir Pera
öyle uzak, öyle imkânsız..
Tüm dünya insanını izliyorum Pera, yarısı umurundaymış gibi yapıyor
diğer yarısı körmüş gibi davranıyor, oysa onların vicdanları sağır ve dilsizdi
ve onlar sadece yaşayan çocukları tanıyordu, ben ölen çocukları. Onlar babalarından, mevkisinin verdiği güçten dolayı gurur duyan çocukları, ben ise komşusu için ölebilecek bir yürek taşıyan babalarından gurur duyan çocukları tanıyordum. Yüreğindeki kir, saçlarındaki pastan daha az olan çocuklar. Onlar şarkı söylediklerinde alkışlanan çocukları tanıyordu, ben yanık türkülerini kalabalık dağlara alkış karşılığında değil, hatta tüm alkışları bastırarak acılarına karşı sahne alan çocukları tanıyordum, çünkü alkışlar, acılar gibi samimi değiller Pera
ve o esrarengiz bakışlarında, dörtnal koşarak çelikten orduları barındıran, doğunun varoş yüzlü çocukları, acıyı, açlığı ekranlarda değil, hayatın ekranlarında sancı ile kan ile dokuyarak ruhlarına giydirdikleri ateşten bir gömlek gibi, hem de kendi coğrafya gömleği içinde, başka gömlekleri de giyerek..
Peki bize ve değerlerimize ne oldu Pera,
hani müminler kardeşti, hani bunca ıslah edici Allah sözleri, şimdi hepsine neden birer antikaymış gibi bakıyoruz, neden her Habil’in bir Kabil’i olmak zorunda ve neden, ülkelerde insanlar gibi, birbirlerine zülüm edip yok etmeye çalışıyor, neden diye hiç sordun mu Pera, kaç yıllık krallık için bunca zulüm. İnsanın ömrü ile ülkelerin ömrü tarihsel açıdan bakıldığında birbirlerinden çok farklı değiller, kan, zulüm ve iktidar sevdası.
Bunlar ölümü ne zannediyorlar Pera, bir balığın oltada can çekişmesi mi?
yok yok, bunlar ölümsüzlüğü kendi bünyelerinde var edemeyeceklerini biliyorlar, o yüzden kendilerine ölümsüz bir zırh bulmalılar ve O’na tanrıymış gibi hizmet etmeliler, evet sonunda buldular Pera, “Kutsal devlet Tanrısı” vatan için yaşamak ve ölmek, çünkü ülkeler ölmez sanrısındalar
ve ülke tanrısına verilen her kurban, dökülen her kan, bu gücü daha da kutsal bir mekanizmaya dönüştürüyor
İşte Pera, çocuklar ve babaları ölürken
kısacası insanlık, insanlığımızın kollarında can çekişirken
aşk’a şahlanmaya mecali yok yüreğimin
-anlayacağın ölüm yaşarken sevemem seni..
Abdulkadir Bostan
Kültür Ajanda Dergisi - Sayı: 14 - Aralık 2015
YORUMLAR
Günde görmek güzeldi zira daha çok insana ulaştı.
Bu anlamda kutluyorum efendim ayrıca teşekkürlerimi sunuyorum zira son yazıma vesile oldu paylaşımınız.
Nicelerine İnşallah.
Dostluk adına ve edebiyatın nüansı yine bizleri mutlu kılan.
Saygılarımla, efendim.
Abdulkadir BOSTAN
Güzel şeylere vesile olmak mutlu etti şahsımı
teşekkür ederim hürmetle kalın..
İnsan ilk başta kendisini affetmeli. Kimseden bağışlanmayı ummamalı. O zaman ağırlaşan kalp hafifliyor biraz. İnsan kendisi ile yaşamayı öğreniyor. Kendisine katlanmayı, kendisine alışmayı, kendisini kabullenmeyi becerebiliyor. Bütün yorgunluğumuz, içimizde bizden bağımsız halde yaşayan, o başına buyruk diğer insanlardan kaynaklanıyor. Bir adamın içindeki onlarca adam, bir kadının içindeki binlerce kadın, hepsi birbirinden başka..
Aklımızda olanlar ve kalbimizden geçenler..
Hiçbir zaman ikisini birarada tutamayacağımızı bildiğimiz için kıvranıp duruyoruz belki de. Akıl ve kalp birbirine ezeli düşman bu yüzden. İkisi de iktidar olmak istediğinden, diğerine hep muhalefet..
Hayatın anlamını çözmekte biliyorum sen de zorlanıyorsun. Tutunacak bir dal ararken, her seferinde kelimelerin arasında buluyoruz kendimizi. Cümleler devasa labirentlere dönüşüyor. Peynirin peşinde dönüp duran fareler gibi, büyüsüne kapıldığımız hayatın etrafında, küçük mutluluklar umarak dolaşıyoruz. Ömür geçiyor, 'Pera' uzak ülkeler kadar uzak bir düş oluyor gittikçe. Gittikçe uzaklaşıyor, imkansızlaşıyor, hevesimiz kursağımıza yapışıp kalıyor. Peranın artık bizi duyamayacak kadar uzaklaştığını fark ediyoruz, biraz buruk. Yaşlanıyoruz. Anılar giderek uzaklaşıyor, bulanıklaşıyor, siliniyor..
Peraya varmak neden mühim olsun ki zaten.
Pera bir hayal olarak hep güzel, hep erişilmez, dokunulmaz, eskitilmez..
Sesin hiç kısılmasın, mektupların da..