- 624 Okunma
- 0 Yorum
- 3 Beğeni
Zina bir cinayete teşebbüstür
Her çocuk bir ömür (hatta ahirette de) beraber yaşamaya ahdetmiş bir ailenin evladı olmayı hakeder. Bu çocuğun ebeveynleri üzerindeki hakkıdır. O güçsüzlük şuna muhtaçtır. Belki biraz da bu nedenle, Cenab-ı Hak, nikahı helal ama zinayı haram kılmıştır. Çünkü cinsel ilişkide mesele hiçbir zaman ilişkiye girenlerden ibaret kalmamıştır. Bugün, evlilikdışı ilişkiyi en üst düzeyde normalleştirmiş toplumların sinema dünyasına gözatsanız, ebeveyni tarafından terkedilmenin (veya en azından birisi tarafından terkedilmenin) sancılarıyla büyüyen çocukların hikayelerine rastlarsınız. Senaristleri bunları yazar. Yönetmenler bunları çeker. Oyuncular bunları oynar. Zira hepsinin arkaplanında, hatta tüm bir toplumun arkaplanında, böylesi hikayeler vardır. Ve hayata böylesi bir yarım kalmışlıkla başlayan çocuklar sonraki dönemde yaralarını zorlukla kapatırlar. Zorlukla varoluş boşluklarını doldururlar.
Bundan da acı olansa çocuklardan alınan yaşam hakkı. Zinanın normalleştiği toplumlarda ikinci bir yara olarak buna rastlıyoruz. Zina peşinden masum cinayetlerini de sürüklüyor. Bebek katilliğini normalleştiriyor. (Cinsel suçlar ile cinayetler arasındaki ilginin oranını internette kolay bir aramayla öğrenebilirsiniz.) Bir ömür beraber yaşamaya ahdetmemiş çiftlerin birkaç dakikalık zevklerinin/temayüllerinin ürünü olarak varoluş aşamasına giren çocuklar, arkalarında sebatkâr bir niyet olmadığı için, kürtajla ve düşükle veya doğumdan sonra öldürülerek/terkedilerek ‘pek çabuk hayatlarından vazgeçilenler’ oluyorlar. Yani diyebiliriz ki: “Zina insan hayatının kıymetini azaltıyor.” Nikah ise hayatın dünyaya gelişini kudsîleştiriyor. Nikah akdi ile dünyaya gelen çocuk ’verilmiş sağlam sözlerin’ ve ’edilmiş uzun vadeli niyetlerin’ sonucu olarak dünyaya geliyor. Arkasında duruluyor. O da bunu hissediyor. Fakat zina, yeni bir hayatın doğuşu eylemini, bir çalıya pislemekle aynı seviyeye indiriyor. İkisi de birkaç dakikalık bir ihtiyacın giderimi oluyor. Fazlasına söz verilmiyor veya niyet edilmiyor. Bundan da zararı en çok çocuk görüyor.
İsrâ sûresinde şu üç ayetin ardarda gelişi beni düşündürür. 31. ayette buyrulur: “Fakirlik korkusuyla evlatlarınızı öldürmeyin.” 32. ayette emredilir: “Zinaya yaklaşmayın.” 33. ayette yine uyarılır: “Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymayın.” Bence bu ayetlerin birbirlerine böylesine takip etmesinde bugün ’üçüncü sayfa haberleri’ diye adlandırılan kemliklerin hissesi var. Yani bu dizilim bir mucize. Mucizevî bir insan okuması. Tüm zamanlara ’zaman ötesinden’ bir ihtar. İhtarın özü ise, Allahu’l-alem, şu: Zinaya yaklaşan bir toplum olduğunuzda, arkasındaki söz/niyet nikâhınki gibi sağlam olmadığı için, doğacak çocukların bakımı konusunda sebatınız da azalır. Geçimleri konusunda endişe edersiniz. Bakamayacağınız noktasında korkarsınız. Yüklerini taşımak istemezsiniz. Canlarına zarar verirsiniz. Bütün bunların başta işlediğiniz günahla ilgisi vardır.
Örnekler sıralayıp midenizi daha fazla bulandırmak istemiyorum. Hepiniz mebzul miktarda böylesi haberlere rastlıyorsunuzdur zaten. Basın da bu haberleri pek seviyor. Ve, dikkat edin, neredeyse tamamının arkasından bir zina hikayesi çıkıyor. Gayrımeşru olanın, sadece toplumsal onaydan mahrum kaldığı için değil, eylem sahibi bireylerin vicdanlarından da onay almadığı için, hatta ortaya çıkan sonuca dair öncesinde bir niyet/fikir/hazırlık da bulunmadığından, sonu kötü bitiyor. Halbuki daha önce konuşmuştuk. Niyetler amellerin ömrünü belirleyen şeylerdir. Niyeti kısa olan amelin ömrü uzun olmaz. Üç-beş dakikalığına girilmiş bir yolda (Allah ömür verirse) uzun yıllar yaşayacak bir çocuğun ağacı dikilmez, yeşermez, büyüyemez. Uyanık olalım. Kârımızı-zararımızı iyi hesap edelim. Allah’ın nikahı emredişi ve zinayı haram kılışı bizi zevkten mahrum etmek için değil. Geleceğimizi hovardalığımızdan korumak için. Allah cümle gençlerimizi bu fitnenin ateşinden saklasın. Âmin.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.