- 876 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Şeytanla nasıl kardeş olunur?
İsrâ sûresinin 27. ayetinde, kısa bir mealiyle, buyruluyor ki: "Muhakkak ki müsrifler şeytanların kardeşleridir! Şeytan ise Rabbine karşı çok nankörlük etmiştir." Ben bu kardeşlik meselesini biraz düşündüm. "Nedir ki şu kardeşlik?" diye kendi kendime sordum. Nihayetinde şöyle bir fikre vardım: Birşey başka birşeyle kardeş sayılıyorsa mutlaka bir paydada buluşuyorlar. Yani buluştukları paydanın aynılığı onları kardeş yapıyor. Kimisi neseben kardeş oluyor, kimisi din kardeşi, kimisi dava kardeşi, kimisi de ahlaken bir kardeşlik yaşıyorlar. (Ama illa aynılaştıkları bir zeminde buluşuyorlar.) Peki müsrifin şeytanla kardeşliği nasıl oluyor?
Ben, bencileyin, bu kardeşliğin biraz ahlakî biraz da itikadî boyut içerdiğini zannediyorum. Zaten ayet-i kerime de aslında bu zemini ifade ediyor. Yani: Müsrif ile şeytan ’nankörlükte’ kardeştir. Çünkü her nankörlük, sesli veya sessiz, bir ’inkâra’ dayanır. Doğru yanlış bulunmadan (yani doğruluğu inkâr edilmeden) yanlışla amel edilemez. Evet. İnsanın müsrifleri ile şeytan arasında, ta Hz. Âdem’in (a.s.) hilkati esnasında ortaya çıkan, bir ’bakış açısı kardeşliği’ vardır.
Öyle ya! İblis, nasıl ki Hz. Âdem’in (a.s.) yaratılışını (ve ona biçilen değeri) hikmete aykırı buluyor, müsrif de Allah’ın varlıkta takdir ettiği ölçüleri hikmetine aykırı buluyor. Kendisi yeni (ve aşırı) bir ölçü tayin ediyor. Yalnız, tam da bu noktada, birşeye dikkat çekmeliyim: Burada ’hikmet’ demekle kastettiğim aslında onların hevalarıdır. Hakiki bir hikmet değildir. Çünkü hikmet ancak bütüne göre (bütünün bilgisine göre) tesbit edilebilecek bir ’yerli yerindeliğe’ verilebilecek isimdir. Yani ’müsrifleri’ ve ’şeytanları’ yaşarken birbirlerine kardeş yapan bir ’hevaları’ vardır.
Heva ne demek? Heva da bir fayda algısıdır. Cenab-ı Hak, hikmeti gereği, insana birçok latife ve her latifeye özel bir ’fayda algısı’ yüklemiştir. Bunların yekünü, farklı hızda dönen fabrika çarkları gibi, insanı insan yapar. Nefis faydayı illa acele olanda arar. (Geç olanın faydasına zor inanır.) Akıl somutta. (Soyut olana zor inanır.) Kalp soyutta. (Somut olanla zor tatmin olur.) Vicdan doğru olanda. (Yanlış onu kolay kolay tatmin etmez.) Fakat, Âlemler Rabbi gibi sonsuz esması ile herşeyi kuşatamadığından, insanın fayda algısı da çapıyla sınırlıdır. Bazen menfaatine sandığı şey zararına olur.
Bazen de zararına sandığı şey menfaatine gelir. Bu sınırlı görürlük, esasında epey büyükçe bir körlüktür de, yine de âdemoğlu ondan vazgeçmek istemez. Elindeki feneri, nazarındaki ateşböceğini, göklerdeki güneşe tercih eder. Tevekkül etmez de tenkid eder. Çünkü hevası nefsine daha yakındır. Ulaşması daha kolaydır. Nefsin tabiatından ise az önce bir parça bahsetmiştik. Onun için doğru olan acele olandır. Eline çabuk ne geçiyorsa onu doğru bilmeye meyyaldir.
Nihayetinde Cenab-ı Hakkın verdiği nimetleri izni dairesinde kullanmayan müsrifin de Onun tayin ettiği ölçülere/değerlere bir itirazı vardır. Amelinde olanın itikadına uzanan bir boyutu vardır. Cenab-ı Hakkın yaratışının her yönüyle en isabetlisi, en güzeli, en doğrusu, en hikmetlisi, en gereklisi, en ölçülüsü, en ideali, en istikametlisi olduğuna inanan bir insanın israfla işi olmaz.
Bu imanı onu elindeki boşa sarfetmekte mütereddit kılar çünkü. Fakat kalbinde böyle bir itikadı taşımıyorsa bir insan (veya bu itikadı hayatına taşıyamıyorsa bir insan) o vakit elinde olanın tamamının kendisinin hakkı olduğunu düşünebilir. Allah’ın takdir ettiği ölçüler dışında kendi hevadan kıstaslarıyla başka bir maslahat hiyerarşisi düşleyebilir. Tıpkı şeytan gibi, kendisinden daha potansiyelli olduğu bizzat herşeyin Halıkı tarafından ifade edilen, bir insana secde etmeyebilir. "Onu topraktan yarattın. Bense ateştenim!" diyerek, hâşâ, Âlemler Rabbine ’rablik’ öğretmeye cüret edebilir.
Dağıttım, toparlarsam, şunu söylemek istiyorum arkadaşım: Birşeyi fazla ’eylemek’ ve ’eylememek’ değil mesele. Mesele: Allah’ın takdir ettiğini beğenmemek. Yoksa, beş vakit namazını terkeden de bir israf yapmış oluyor, yemesi gerekenden fazlasını tüketen de. Çünkü sonuçta Allah’ın takdir ettiği ölçü yerine insan kendi fayda algısını koymuş oluyor. İşte, bu ayet-i kerimenin verdiği ders ile, ben de kendime böyle bir hisse çıkarıyorum: "Yaratan neyden razı?" diye aranmadıktan sonra her işimizin şeytana bir kardeşliği vardır. Ve sorumuzun cevabı ise sünnet-i seniyyenin her köşesine dağılmıştır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.