KUYRUKTA HÜZÜN TUTAN ADAM
Günlerden 31 Aralık akşamı.
Gün yeni batmıştı. Yolum bir markete düştü. İçerinin kalabalık oluşuna önce şaşırdım. Sonra o yılın son gecesine girmeye saatler kaldığının farkına varınca şaşkınlığım geçti. Çünkü nerede bir özelliği olan gün veya gece olursa ona göre hazırlık yapmak adettendi.
Tabiri caizse millet kıtlıktan çıkmış gibi alış-veriş yapıyordu. Ellerindeki seleler dolmuş, markete ait sepetli el arabalarının içi daha çok yiyecek içecek sınıfından mamullerle dolup taşmıştı. Hatırı sayılır nüfustaki bir ailenin birkaç hafta idare edebileceği kadar ürünler dakikalar içinde sebeplere istif edilmişti.
Alış-veriş işini bitirenler hesap ödemek için kasaya yönelmiş ve sıraya giriyordu. Markete ait hesap kasalarının başında bulunan elamanlar büyük bir gayret ile vatandaşların ödeyeceği ücreti hesaplıyor ve sırası gelen hesabını ödeyip dışarı çıkıyordu.
İlk bakışta her şey normalmiş gibi görünüyordu. Öyle ya bir izdiham ve keşmekeşliği önlemenin en adil yolu sırada beklemekti. Böylece “sözde” kimseye haksızlık olmuyordu.
Hesap ödemek için sıraya giren vatandaşların ne aldıkları ve neyi ne kadar aldıkları önemli değildi. Olamazdı da. Anca sıraya girenlerin aldıkları ürünleri azlığına ve çokluğuna bakılmadan sıraya girilmesi yazılı olmayan bir kuraldı.
Ben kendimce alış-veriş işini bitirdikten sonra daha kısa olan bir sıraya mı gireyim, yoksa toplam ürünü daha az olan sıraya mı diye düşünürken gözüm gayriihtiyarî sırada bekleyenlere ilişti. İlk görünüşte bir şey yokmuş gibiydi. Ancak dikkat kesildiğimde durumun hiç de öyle olmadığını gördüm.
Herkes ellerinde tıka basa dolmuş alış-veriş sebepleriyle sırasını beklerken bir vatandaşın da elinde bir ekmekle sıraya girdiğini gördüm. O da diğer “müşteriler” gibi hesabını ödeyip evine gidecekti. Peki, ne ile? Tabii ki “bir adet” ekmekle…
Hesap ödemek için aldığı malın fiyatı ve âdeti önemli değildi. Bir ekmek de olsa o da sıraya girilecekti. Buraya kadar bir şey yok. Ancak ben önce kendi aldıklarıma sonra da o bir adet ekmek alan vatandaşa bakınca bir tuhaf oldum. İçimden tarif edemediğim bir şeyler geçti. İçimden geçenleri ne kelimelerle izah edebilir, ne de kaleme alabilirdim. Bir bakarsın ağlamaklı bir hal, bir bakarsın kasırga…
Ne sayarsan say.
Hayat böyle bir şey, dünya böyle bir yerdi.
Kimi bakar kimi yerdi.
Elbette varlıklı olmak suç değildi. Ancak içimdeki “tuhaf insan” farklı düşünüyordu.
Üzülüyordu…
Herkes bir bir hesabını ödedi. Sebeplerdeki mamuller marketin adı yazılı naylon kaplara konuldu ve herkes evinin yolunu tuttu.
Daha sonra bir sitede kapıcılık yapan –işi var sayılıyor- ve elinde ekmek ile sırasını bekleyen kişi de evinin yolunu tuttu.
Mutluydu…
Evine ekmek götürmüştü.
Millet neler götürüyor…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.