Kuşlar Aşka Gidiyor
Mecrasını kaybetmiş aşk naralarıyla uyanıyorum bir sabah, felsefi kitaplar ters düz sorularla geçiyor göz uçlarımdan, susuz bir yaşamın soygun adlı kahramanlarıyız diyorum kendi kendime, hayat doğruyla yanlışın çekişmesinde bizi zaman zaman bozguna uğratan çetrefil bir manifestodan ibaret sanki, gaflet uykusunda ölümle yüzleşen bir adamın tedirginliğine bile alışıyor olsa gerek insan, halbuki o adamın ta kendisiyiz, her birimiz, ayağı altın kunduralı şahlar parmağında gümüş kıvrımlı nice sultanlar geçip gitti tarihten, krallar vardı burnu kaf dağının zirvelerinde takla atan, aşk bir zamanlar Kerem’in asasında dolaştı Aslı’yı bulmak amacıyla, Mecnun Leyla’nın yörüngesini çizmek için çölleri süpürürdu asırlar öncesinde, toprak kül oldu kül toz olup gitti, aşk harlanıp yandı yeniden yalnız yüreklerde, şizoit intiharlar çekti pimini sis meydan okudu çoban yıldızlarına, bir gecenin siyahına baş kaldırdı güneş ve devirdi karanlığı, meteorlar bıraktı kırmızı güller üstüne, kahverengi bulutlar, eğildi gök kuşağı şekilden şekle girdi, sağanak yardı vadileri ve kahkahasıyla pazarladı güzelliğini yol bekleyenlere.
Şuur altında şehvet tüketenler oldu,saldırgan ve sitemkar öfkelere yenik düştük, bilginin yetmediği duygularla doldu taştı uykularımız, özlemler döküldü pantolon ceplerimizden, özlemler saçlarımızın beyazına inat bekledikçe eskidi, düşler yırtıldı göğsümde, yaşandı elbet yüreği patlatırcasına yalnızlık, yastığa başımı her koyuşumda sevgilinin kara gözlerinde korkunç bir anafor oldu umutlar, artık şairler aşk şiirlerine küsmesin istiyorum, dilin eksilmesin cümlelerimde ve harfler mühürleniyor birden, dalgalar duruluyor denizlerde, tüm limanlar zamana yaslanmış gam yüklü gemileri gözlüyor, kuşlar çekilirken kıyılardan şehrin ışıkları tek tek yanıyor, sağanak yaşamlar kirlenmeye başlıyor vitrinlerde, sizli bir havada caddeler beni kaldırımlara davet ediyor, gri sular ayaklarımın altından kayarak kavuşuyor nehirlere, kibar bir saltanat konuyor tepeme, kör kuyular bakkal köşelerinde eziyor çiğniyor yalnızlığımı, zümrüt bir bulut silsilesi evlerin çatılarına iniyor ve zaman son oyununu sahneliyor, akasyalar anlamlı serzenişini finale saklamaya yeminli, gecenin alınganlığı derine inerken kentler ayrılık köprüleri örüyor sokak çocuklarına, bütün aşklar dibe vuruyor ve özlemler ayrık otlarına benzeşiyor.
Hayat kısır döngülerde devinirken mavi bir ırmak sana akıyor gözlerimin içinden, bir tutam heyecan besliyor öksüz dilim, loş ışıklar çember çevirerek yön arıyor yönümü bulmak için, pusulalar yitiriyor avuçlarım, ölüm çığlıklar eşliğinde yaklaşsa da geceme yaralarım ustaca hamlelerle ürkütüyor onu. acemice eldivenlerimi takıyorum ince ellerime, parmaklarım ıssız bir hezeyanın cambazlığıyla nara atıyor aynalarda ve yetim yıldızlar diz çöküyor ay ışığının önünde, herkes her şeye söz vermeye başlarken gerçekler bir bir devriliyor yanlışlar üstüne, yalanlar birikiyor insanlarda, en az doğrular kadar inat doğrular kadar gerçek, beyaz yalanlar okunuyor su başlarında, kıyılarda kesiliyor soluğum, bütün tembihler yol ayrımında alt üst ediyor gözlerimi,kuytu bir yalnızlık sahil kentlerde yakarak meşalesini falezlerden geceye atıyor oltasını, ağaçlar devriliyor, seyir vakti semaya boyun eğiyor güvercinler, kanatlarını aşka sürerken mesafe alıyor son yolculuktan.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.