- 646 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ateistler de Allah'ı seviyor
Güçsüzlüğümüz bir nimettir. Nasıl? Herşey güçsüz olduğu için güçsüz olan herşeye ulaşır. Bir bebeğin, sûretini gören hemen her gönülde, aynı şefkat hissini çağrıştırması elbette tesadüf değildir. Eşyanın da bir kanı vardır. Eğer acizliğinizin bilincine varırsanız eşyanın damarlarına girmiş olursunuz. Herşey sizinle konuşmaya başlar. Herşey sizi ilgilendirmeye başlar. Herşeyle bir empati yaşarsınız. Evet, ben böyle düşünüyorum, empatinin kaynağı da şu acizliktir. Nasreddin Hoca’nın "Damdan düşenin halini ancak damdan düşen anlar!" sırrıyla fısıldadığı şey belki de budur. Damdan düşme acizliğini yaşamış bir insandır benzer bir acizliğe yol bulup varabilen.
Herşeyin özünde olduğu şey olduğunuz zaman bu sizi bir açıdan herşeyleştirir. İnsanın evrenin küçük bir nümunesi oluşu bu sırdandır. Şu şuur denen şey, öyle kısmetli birşeydir ki, insan ancak onun vasıtasıyla kainatın ne iş yaptığını anlar. Hatta iş orada kalmaz. Kainatla aynı işi yaptığı da anlar. Parça, bütünün şuurunda olmadığı amacın farkına vardığında, yine parça kaldığı halde, bütünden aşkınlaşır. Ustanın kıymeti, her ne kadar asıl işi makine yapıyorsa da, makineyi geçer. İnsanın ibadeti işte böyle bir şuurun ifadesidir. Böyle bir bilişin fotoğrafıdır. Evet. Farkındadır. Farkındalığını eylemleriyle de farkettirir. Çünkü, şu farkındalık öyle ince vücutlu birşeydir ki, farkında olunduğu farkettirilmediği sürece, farketmemekle birdir.
Bunu çok önemsiyorum. O yüzden üzerinde biraz duracağım. Hiçbir canlı farkında olduğunu bunu farkettirmeden isbat edemez. Mesela: Falanca değerinizin farkındaymış diyelim. O, bu farkındalığı size (veya size taşıyacak başkalarına) farkettirmediği sürece, farkındalığının varlığı/yokluğu birbirinden seçilip ayrılamaz. Hiçkimse bir farkındalığa, izhar edilmediği sürece, inanamaz. Çünkü farkındalık, değil yalnızca muhatabı tarafından, sahibi tarafından bile tezahürsüz okunamaz. Görünmezliği yokluğunun delili olur. Bir insan, sevdiği kişi için (yalnız kendi içinde kalıyor olsun) bir emare doğuramamışsa, iddiası yalandan ayrılamaz. İsmi anıldığında kim olduğunu dahi hatırlayamadığınız bir insana büyük bir ilgi duyduğunuzu söylemeniz kimi inandırır? Siz bile inanmazsınız. Bu nedenle ben diyorum ki: Farkındalık ancak görünmekle varolur.
O zaman görünme, velev yalnız kendi içimizde olsun, farkındalığın ayrılmazlığı haline geliyor. Tezahürsüz iddiaların içi (görünmezliği ölçüsünde) boşalıyor. Göründükçe de doluyor. Blind filminde "Sevginin zıttı nefret değil ilgisizliktir!" dedirten şey de buydu belki. Özü ilgi olanın varlığını yoketmek ancak özündekini yoketmekle mümkündür. Yoksa nefret dahi bir ilgi ifadesi sayılabilir.
Hatta biraz cüretle denilebilir ki: Şiddetli bir sevgiden şiddetli bir nefrete dönüşen aşklar, aslında zıtlarına dönüşmüyorlar, aynı aslın farklı bir tezahürüne bürünüyorlar. Duygular değiştiğinde özleri de değişmiyor. Yalnızca yüzleri değişiyor. Bir çatlağı aşamadığında başka bir çatlaktan patlayan volkanlar gibi. Sönmesine ancak çıkmak istememesiyle inanabiliriz. Yoksa, Allah’tan nefret eden ateistler bile, aslında onun varlığıyla ilgileniyorlar. Yokmuş gibi yapamamaları bu ilgilerinin delilidir. İbadetlerimiz de Allah’ı sevdiğimizin delilleridir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.