Son Siperine Dek İnsanın
Biz, göklerden inmedik yeryüzüne
Tanıktır su tanrısı
Ve Promete isyanı
Biz, dağ doğumuyuz tüm iklimlere…
Biz, dağ öykülerinden doğduk. O ıssız köy evlerinin taş duvarları içinde, ne mevsimler büyüttük. Mesela kışlarımız vardı, uzun ve uzak kışlarımız. Sesimizin duyulmadığı kimsesizlikler çağıydı. Yeminli suskunlukların, bir ustura ağzı kadar keskin bilendiği zamanlardı. Sonra kar yağardı. Hep kar yağardı kışlardan hatırladığım, toprak damlarına çocuk düşlerimin. Dengiza susardı..ve kalbimin ilk gerillası geçerdi geceden, zaman uzardı…
Bir bekleyişin en coşkulu kavuşmasıydı bahar. Dallarına filiz verirdi sevda. Dağlarına gelincik kızılı şarkılar açardı. Aynı memeden düşlerini içen, aynı sulara ömrünü veren tarih koşucuları olmaktı bize yazılan. Toprağa kavuştukça çoğalan tohum gibiydi yaşam. Kurşun seslerinde başlardı akşamın ilk saatleri. Kurşun seslerinden korku yağardı..umut kadar. Ve gidişler vardı. Meçhule uğurlanan uğursuz bir zamanı da işlerdi öykümüz. Ve gidişler vardı. Ve biz en çok bu gidişlerde büyüyen çocuklardık. Gitmek zordu bazen, kalmak daha da. Bu erkenci vedalara ezgimiz kalsın diye, bu yaralar üzeri acı halinden dönüşürdük zamana. Böyleydik Fikret abi. Kalmak zordu bazen, gitmek daha da. Sen anla beni…
Bozkır sarısında çatlayan bir kuraklıktı yaz. Gölgelere sığınırdı gülüşlerimiz. Sırtımızda güneşin terli elleri, biriktirirdik günleri. Tarla ve ev arası mesafedeydi yaşam. Gecelerde yıldız ve ayışığı toplardık dağlardan. Kalbimizde yasaklı çiçeklerle, konuk ederdik yazıcılarını tarihin. Muhbir suretinde gelirdi bazı sabah haberleri. En güzel yerimizden kırılırdık…
Sonbahar dökülürken gökyüzünden, yüzümüzde ağır ölümü başlardı sevinçlerin. Her solukta hüzünlü çocuklara dönüşürdü mevsim. Biraz yorgunluğa ve biraz da yeniden doğmaya birikirdi saatlerimiz. Hasrete borçlanan bir yıl daha kazınırdı takvimlere. Bekleyişin acıtan öfkesine geçerdik. Yağmurlarına teslim olurduk karanlığın ve çekerdik perdesini zamanın...
Biz ki; hiç eksilmedik yeryüzü ateşinden. Çünkü, umut yeryüzünden yükselirdi yaratan insanın adıyla. Ve dağlardan doğan kavmin laneti değildi böyle sürüp giden. Bunu bildik. Hiç susmadık. Duvarlarına aşkımızı şiirlediğimiz kentlerden seslendik sonra. Dedik: son siperine dek insanın..yürünecek. Bunu da kutsal ayetimiz bildik.
Ey kavmim! Duyun beni! Bu bir ezgidir yaşamak işi. Dili ve rengi çoğul bir ezgidir. Dün köylerimde geçen zulüm öyküleri, bugün kentlerime yerleşmiştir. Ve dün değilse bile bugün; ‘’Tanrı öldü’’ diyorum size. Bırakın artık o kitabi yalanları. Sığınmayın ezberine soluk alıp vermenin. Bu yaşamak, yaşamak değil!
Avaşîn
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.