- 2356 Okunma
- 26 Yorum
- 6 Beğeni
KANAT
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
KANAT
Perdeyi başımızın üstünden aşırdık, sokağa bakıyoruz.
“Ne düşünüyorsun” diye soruyorum.
“Sence de yaz gecikmedi mi?” diyor.
Sokak dediğim iki sıra eski yapı. Arkası sarı bir düzlük. Ufka yakın bir yerde iki akasya var. Bu muhitin Tanrıya yakaran elleri onlar.
“Sadece yedi aydır sonbahardayız.” diyorum.
Parmağıyla bir şeyler çiziyor cama.
“Daha çürümedik” diyor. “Er ya da geç bulacaklar bizi.”
Birazdan hava kararacak. Kimselere görünmeden akasyalara gideceğiz.
O kuş yine aynı yere konuyor. Yuvarlak, siyah bir kuş. Sarı gözleri var. Pencereden uzaklaşıyoruz. Geri geri ve yavaşça. Kuş, ani hareketleri hiç sevmiyor.
Oturacağı sıra arkasını dönüyor bana. Ona fark ettirmeden sırtındaki yaraya bakıyorum. Her geçen gün daha da büyüyor oyuk. Yaradan sızan sarı sular beline doğru süzülüyor.
Karşılıklı oturuyoruz. İkimizin de elleri koynunda bağlı.
“Üstüne bir şeyler giymelisin artık” diyorum.
Ayaklarına bakıyor.
“Sence hangimiz için geldi” diye fısıldıyor.
Kuşun birimizi almak için geldiğinden emin. Rüyasında görmüş. Kuş, ikindi üzeri biz uyurken bacadan içeri girmiş. Evvela sofraya konmuş. Öğleden kalan kırıntıları yemiş. Masanın muşamba örtüsünü gagalamış. Tıkırtıya uyanmış bu.
Korkma, demek istiyorum. Fakat bunun bir anlamı olmayacağını biliyorum. İkimiz de çok korkuyoruz. Sol ayağının başparmağıyla sağ ayağının baş parmağındaki tırnağı yerinden oynatıyor. Tırnak düştü düşecek. Artık acı hissetmeyişine seviniyorum. İniltileri duyulmasın diye ağzına çarşaf tıkadığım günler geliyor aklıma. Bazen ellerini karyolaya bağlamak zorunda kalırdım. Kriz anlarında saçlarını yoluyordu. Hala sağ tarafın saçları çıkmadı. Avuç içi kadar bir boşluk var başında.
Tuvaletin suyu sürekli akıyor. Dün bütün gün musluğu tamir etmeye çalıştım. Bir ara başardım sandım. Fakat on dakika geçmeden su yeniden akmaya başladı. Üstelik paslı bir su. Bütün ev demir kokuyor şimdi. Su gibi bir şeyin tuvaletten geçip denizlere kavuştuğunu düşünmeden edemiyorum. Sonra o su buharlaşıp yağmur oluyor. Barajlara doluyor. Şebekeye karışıp musluğa geri dönüyor. Ne zaman su içecek olsam bardağın içinde yüzen en ufak zerreciği insan derisi gibi algılayıp kusuyorum.
Akşam karanlığıyla hava buz kesiyor. Zeloş titriyor oturduğu yerde. Onu battaniyeye sarma saati geldi. Nenemden kalma iki yün battaniyeyi ona ayırdım. Biri artık kullanılmayacakkadar irinlendiğinde, diğerini kullanıyoruz. Battaniye kurutmak bu evdeki en zor iş.
“Battaniyeyi ben alırım” deyip yerinden kalkıyor. Koltuğu kurumuş yara lekeleriyle dolu. Onu battaniyeye sarılı halde dışarı çıkarmak hiç kolay olmuyor. Herkesin evine çekildiği saati beklemek zorundayız. Sokaktan en son geçen yatsıyı okuyan cami imamıdır. Cemaati yok hocanın. Arkasından seğirten ihtiyarları beklemek mecburiyetinde kalmadığımız için şanslı bile sayılabiliriz. Hocadan sonra bizim akasyalar altına yolculuğumuz başlar.
Nenemin kullanmaya kıyamadığı aslanlı battaniyeye sarılmış vaziyette karşımda dikiliyor. Yüzünde aptal bir gülümseme.
“İçerideyken aklıma ne geldi biliyor musun?” diye soruyor. “Hani Roma mezarını eşmiştik de içinden iki yüz yıllık şarap şişesi çıkmıştı ya…”
“Ee!”
“Bizdeki talihe bak. Koca şehirde gittik şarapçının tekini bulduk.”
O zamanlar sırtında bu yara yoktu. Öleceğini biliyordu fakat yine de içimizdeki en neşeli kişi oydu. O gece mezardan çıkan şarabı da tek başına içti. Sabaha kadar ağladı. “Anne” dedi ağladı. Karışmadık. Biz ağlamayı unutmuştuk. Onun da birgün unutacağını biliyorduk.
Diğerleri birer gün arayla öldüler. Zeloş hayatında ilk defa ölü görüyordu. Sırtındaki yara ilk cenazeyi çukura koyarken çıktı. Bütün gece sırtını duvara sürte sürte kaşıdı. Sabah uyandığımda duvar kan içindeydi.
Yatsı ezanı az önce bitti. Perdenin arkasından hoca efendinin evine doğru seğirtişini seyrediyoruz.
“Çocukken imamların öpüşmediğine inanırdım” diyor gülerek.
“Belki gerçekten öpüşmüyorlardır” diyorum. “Hem sen çocukken bunu nasıl düşündün? Ben o yaşta televizyonun içinde insanlar var sanıyordum.”
“Ben de öyle sanıyordum. Babam televizyonu annemin başında kırana kadar.” İyice sarılıyor battaniyeye. “İçinden hiçbir şey çıkmadı.” diyor.
“Annen için üzgünüm.”
Karanlıkta gözlerini göremiyorum. Ama artık hiç ağlamıyor. Eskiden anne kelimesine bile dayanamazdı.
Dış kapıyı dikkatlice açıyoruz. Sokağın bütün ışıkları kapalı. Herkes Tanrı’nın yatın çağrısına uymuş. Yalnız bir kedi merdivenin dibinde sessizce oturuyor. Bizi görünce bile kalkmıyor yerinden. Üzerinden atlayıp geçiyoruz.
Bu gece çok soğuk. Ayaklarımız çıplak. Hiç ayak sesimiz yok. Böylece yollar bile bizi fark etmiyor.
“İstersen eve dönebilirsin” diyorum Zeloş’a. “Artık sadece ikimiz varız. Yapıp ettiklerimizi bildirmemiz gereken bir merkez yok.”
Durup yüzüme bakıyor. Gözüne dökülen kaküllerini geriye sıyırıp, bir adım daha yaklaşıyor bana.
“Biz bunca eziyete merkez için katlanmadık” diyor. “Bu gece öleceğim varsa da son işimizi bitirdiğimizi görmeden ölmemek için direneceğim.”
Onunla gurur duyuyordum. Sırtındaki yara sebebiyle en önce onu kaybedeceğimizi düşünürken, on altı işin tamamına katılmayı başarmıştı. On yedinci ve son iş tamamlandığında o belki de güneşi göremeyecekti ama bunu umursamıyordu.
Bize geldiğinde, çöp kutusunun kenarına bırakılmış bir çift merhum ayakkabısına benziyordu. Yaralı bakışları ürkekçe dolandı her birimizin yüzünde. Sıra bana geldiğinde hafifçe gülümsedi. Korku hala gözbebeklerindeydi. Fakat küçücük de olsa müteşekkir bir ışık da o korkunun hemen yanı başında tutunmuştu. Beni birine benzettiğini düşündüm. Belki annesine. İnsana daha yakın kimse gelmedi aklıma. Fakat çok geçmeden yanıldığımı anladım. Ürkekçe araladığı dudaklarından “Burnun tavuk gagasına benziyor” cümlesi çıkıverdi. Evvela ne dediğini anlamadım. Ona daha yakın duran kadınlardan biri “Tavuğa benziyormuşsun” diye tekrarladı. Herkes kahkahayla gülerken itiraf etmeliyim ki ben biraz bozulmuştum. Öteden beri sevemediğim burnumun bir tavuğun gagasına benzetileceği hiç aklıma gelmemişti. Kendimi hep padişahların burnu da böyle diye teselli ediyordum. Zeloş elimdeki bu biricik teselliyi paramparça etmişti. O günden sonra hiç yanımdan ayrılmadı. Bazen gönüllü bazen gönülsüz onu bir bohça gibi sırtımda taşıdım.
Küçük ve çelimsiz bir kızdı. Fakat o kadar hevesliydi ki kısa zamanda hepimizden daha soğuk kanlı bir katil oldu. Hiçbirimizin girmeye cesaret edemediği evlere girip çoğunlukla silah kullanmadan görevini tamamladı. Sadece tek bir işte ağladığını gördüm. Israrla sormamıza rağmen neden ağladığını hiçbir zaman öğrenemedik. İki gün hiç odasından çıkmadı. Üçüncü günün sabahında, sırtındaki yara daha da derinleşmiş bir vaziyette yanıma geldiğinde mavi gözlerinin içi gülüyordu.
YORUMLAR
Sevgili arkadaşlarım. Cevap veremediğim yorumlar var. İlk fırsatta herkese tek tek cevap vereceğim inşallah. Lütfen cevapsız bırakışımı nezaketsizlik olarak algılamayınız. Hepinizin her kelimesi benim için altın değerinde. Hepinizi çok seviyorun. Yeniden karşılaşıncaya kadar Allah'a emanet olun.
bu yazar arkadaş niye yazmıyor ya? bilen varmı ? Özledim yazılarını.
emirhan.efe1985 tarafından 5/14/2018 10:42:56 PM zamanında düzenlenmiştir.
Aynur Engindeniz
Aynur Engindeniz
Teşekkür ederim. Mutlu oldum.
Kız Zeloş Kimmeryalı Conan gelmeden bir an evvel kaçın oradan, zira tam diyagonalden o taraf doğru gelmekte (uydudan baktım)
Yeaani !
Hımm. Siz burada yenisiniz galiba (deermişim) :-D
Batı Cephesinde Yeni (değişen) Bir Şey Yok ;-)
Tebrikler, selamlar
Ağyar tarafından 3/29/2018 10:24:17 PM zamanında düzenlenmiştir.
O qué
Merhaba. İyi misin inşallah :)
öyküleri şiirlerini, şiirleri de öykülerini besleyip büyüten bir kalem erbabı bulurum bu sayfada
sıkıntılar, acılar, sorunlar, sevinçler, neşeler gerçekçi bir duruşta aktarılır
detaylar nakış nakış işlenir
olumsuzlukların, acıların resmedilmesi bile umut telkin eder insana
iyimserlik duyurur inceden
murphy/polyanna sapağından her iki yöne de kıvrılmadan rotamı korurum
kuşkusuz birey ve toplum hayatının sancılarından gerekli gıdamı almış olarak
güne gelen eseri ve emeği tebrik ederim
saygı ve selamlarımla...
Zorlu bir metin...
İnsanlığa dair anlatılması gerekeni yoğunlaştırmış...
Bu yoğunluğun ağırlığı hissedilebiliyor ama kolayca ifade edilemeyeceği de anlaşılıyor...
Basitleştirmek mi olur, bilemiyorum ama empatinin, hemhal olmanın imgesi yansılanmış, bence...
Gerçekten çok etkilendim...
Saygılarımla.
tuğla gibi üst üste örülen yaralar vardır...aralardaki boşlukları doldurmak için günün akışına uygun bir karışımlık sesinin sulu çimentoyla taş kesilmeyi beklediği ve buna raģmen sertliğini koruyamadan suda eriyip gittiği...işte böyle ağırdır bazen konuşmak gülüm...
seni görmek ne güzel...sevgilerimi bıraktım yüreğine...arada bir sulamayı unutma, saksıdaki bu kaktüs çiçeğini...
Gule tarafından 3/26/2018 3:25:46 PM zamanında düzenlenmiştir.
Senin bu " görünmek için" yazdığın şeyler var ya... savurup atıyor insanı oradan oraya! Bilinçli ya da bilinçsiz; ne şekilde olursa olsun; severim ben hikâyedeki boşluk ve sıçramaları ve sen bunu en iyi yapansın bu defterde.
Daha önce de söylemistim sana; senin yazı bildirimini görür görmez göğsüme bir kaya oturuyor! Biliyorum ki yine kendime bile itiraf etmekte zorlandığım bir yarayı kanatacak yazı ya da yeni yaralar ekleyecek muhakkak! Ama cok iyidir bu Aynur'um; kendiyle, toplumla ve bilumum yaralarla derdi olması insanın iyidir. İyidir kanaması bir yerlerin; o anlamda hep yeni bir farkındalık yaratır senin yazdıkların; bilirim..
Okudukça okuma isteği uyandırması da bundan işte; seviyorum kanamayı; hele ki sensen müsebbibi...
Çok sevgimle can'ım...
Bazen okuduğum metinlerde ya da izlediğim filmlerde bir derinlik ya da beni çok etkileyen birçok ayrıntı
olur;ama okuduğum ya da izlediklerime dair sonuç istenecek olsa yanıt veremem.
Bu yazıda da biraz öyle oldu.
Devamı yoksa okuyucuyu yoracak denli derin.
sevgiyle kalın Aynur Hanım..
Aynur Engindeniz
Okuru bir sonuca mahkum etmek sevdiğim bir tarz değil. Ben sadece anı gösteren kesitler paylaşırım. Okur benle görsün isterim. Film izler gibi.
Bu hikaye bitmedi. Biter mi emin değilim. Sayfam uzun zamandır boştu. Millete bir selam edeyim dedim. Öykü bahane.
Sevgilerimle.
Dün de okumuştum bu yazıyı, onuncu kez okusam da en son izlediğim Kutsal Geyiğin Ölümü filmini beşinci kez izlediğim gibi anladıklarım dışında hala boşluklar kalıyor arada dolduramadığım ya da her izlediğimde çoğalttıpım gibi filmş okuduğumda yazınızı sanki bana vermek istediğini çoğalttığım.
Çok farklı ve çok özeldi bence yazınız.
Yüreğinize emeğinize sağlık,Aynur Hanımcığım
Sevgilerimle
Aynur Engindeniz
Sevgilerimle.
En sevdiğin bir o kadar huzur bulduğum gönül sayfalarından biri belki de birincisi.
İçine düşüp yine tutunmak yazarın uzattığı iple çıkmak tepeye ve kurtulmak hayatın kıskacından.
Hikaye kahramanları hep farklı sunumuyla kalemin derinlere çekiyor okuyucuyu ve genelde karakter analizi yapmak adına derin derin soluyorum cümleleri.
Bu gizemi seviyorum sevgili Aynur Hanım ve her yazıyı sahiplenmek asla mümkün değil.
Güne eşlik etmesini dilerim ki daha çok insan çeksin içine saklı tutulan ne ise çözümü de kendi sunsun.
Hissettiğim yazmak belki de yazılanı hissetmek sanırım değişmeyen rotamın bana sunduğu bir fakındalık aslında kişilik çözümlemesi adına beyin fırtınası yapmak da vazgeçilmezim.
Dün bir dostumla konuşurken anladım ki bu duygu çoğu insan için de vazgeçilmez.
İnsanları tanıdıkça-özellikle kurgu mahiyetinde ya da tanımaya çalıştıkça- güzelliklere rast geliyoruz.
Tüm sevgimle çok sevgili yazarım.
Aynur Engindeniz
Verdiğiniz değer onurdur. Kalpler karşılıklıdır.
Teşekkür ederim.
Hikayede bir takım boşluklar var, bu da zihinlerde cevabsız kalan bir takım sorulara sebep oluyor. Sanırım hikayenin tamamı bu kadar değil. Yine de etkileyici ve capcanlı bir anlatımdı. Sanki bir tiyatro oyunundaymışım gibi pek çok duyguyu kahramanla bir yaşadım. Güzeldi yüreğinize sağlık. Yaradan çıkacak kanatları görmeyi ümit ediyorum en kısa zamanda hadi bakalım :)
Aynur Engindeniz
Yaradan ksnat çıkmayacak bu arada. Bu denenmiş bir şey. Tekrarlamak istemem.
Okuduğunuz için teşekkür ediyorum. Var olun. Sevgilerimle.
Ayşe GUBAR
Aynur Engindeniz
Çok sevgiler.
Aynur Engindeniz
Çok teşekkür ederim.
Sevgilerimle.
O qué
Yazık değil mi bana? :D hala seviyosun de mi beni? :))
Tebrik ediyorum günde böyle her zaman okumak nasib olunmayacak güzel seçkiyi :) Sayfana gelir okuruz tabi tekrar tekrar, orası ayrı.p