- 1147 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
Müzikler ve Kadınlar
müzik ve kadın diyorduk ya, birbirini ne çok beslediği unutulmamalıydı..
müzikle var olan kadınlar vardır örneğin, kadınla var olan müzikler de olduğu gibi..
yazının bu evresinde şımarık yazar yeni bi paragraf başı yapıp konuya girmek için daha ne kadar saçmalayabileceğini düşünür..
düşünür de düşünür..
şimdi bi er kişi edasında düşünüp müzik ve kadını damağımda eritebilirim..uvv az şekerli sütlü kahve tadında.. bitter tatlardan hoşlanan baylar için müziği biraz hard ritmlere taşıyıp hatun kişiyi soyabiliriz..
yanyana harika giden güzide değerlerimizdir müzik ve kadın, bunlara bi string atasam iyi olacak
, kamü demek istedim..çay sigara, tavla nargile, rakı balık, şarap ve seks gibi..
birlikte çekilemeyeceği durumlarda olur..
misal, minibüsler şehrimin en seyrek bindiğim ulaşım araçlarıdır, fünikülere bile daha çok binerim tasavvur edin, bi minibüsün en ön koltuğunda oturduğunuzu hayal edin..şöfor amcalar bayılırlar minibüs ahalisine arabesk ezgiler sunmaya..fonda cengiz kurtoğlu çalar iken bi arkanızda oturan orta yaşlı iki hanım teyzenin konuşmalarına bilerek isteyerek ama bunu hiç de istemediğinizi dinlerken kendinize anlatırken başkalarına binlerce kez savunarak teyzeleri dinlersiniz..
-aman da filanca hanım evinin perdelerini mi değiştirmiş..
öyle ya, bütün minibüs ahalisi selma teyzenin perdelerini ne zaman değiştirecğini merak ediyorduk..
-ay sorma sorma, filancanın kocası karısını aldatıyormuş duydun mu..
rezalet, dedikoduyu hiç de sevmezken(!) bunları da neremizden uyduruyorsak..
o sırada minibüsçü amca vites değiştirir, biz bi hoplarız, yan şeritten geçen bi başka minibüsçüye bozuk parası olup olmadığını sorarız ki o sırada cengiz baba da içimizi dağlamaktadır..
artık hangi önemli iş için o hattı kullanmak zorunda kaldıysanız, bi o yana bi bu yana bakar durursunuz minibüste, ne teyzeler susar
ne cengiz baba keser..arada nida atar, ’yakarım bu şehri’ tarzında, şöfor amca vitese bi yumruk atar:
’yak anasını satayım!’.. müzik de kadın da çekilmez durumdadır.. bi an önce inilecek durağa varabilmek için içten içe yakarılır..
fakat bi podyumu düşleyin..hemen ama..evet evet hiç zor olmadı değil mi..zaten beynimizde çıplak uzun bacaklarla yaşamıyor muyuz kaç zamandır..
müziksiz podyumda yürüyebilen kaç manken gördünüz.. çünkü kalçaları sağlı sollu devirmenin bile bi ahengi vardır, kafamızdan atmıyoruz ya..
ayak bileklerinin keskinliği ve neredeyse bi bütün halinde kıvrılan vücut hatları size dinlediğiniz müzikle daha etkileyici gelir..manken kişi kendini müziğe verir, siz de kendini bişiye vermenin insanlığın geri kalanını ne kadar da mutlu ettiği fikrine kapılırsınız..evet evet herkes kendini bişiye vermeli..
restoranda yemek yiyen bi hatun hayal edin, fonda bi klasik müzik vardır, hatun kişi tabağındaki rostosunu büyük bi nezaketle keser, o sırada serçe parmaklar havadadır, sonra minik parçalar halinde ağzına aldığı besinini yine aynı nezaketle öğütür..
sanatsal şeyler bunlar, bayılırım böyle insanları izlemeye.
evet evet müzik ve kadın çoğu yerde harika birer ikilidir..
bi türkü düşündüm şuan nedensiz..
aslında çok da severim sözlerini de ezgisini de, zira söz konusu hatun kişiyi hayli kıskanıyorum..
burnunun fındık ağzının kahve fincanı olup da şeker mi şerbet mi olması konusunda bi kanıya varılamayıp en sonunda ’bal’ olduğu kabul edilen bi dişi düşünün..harika! ahh kadın diyip iç geçirebilirsiniz..
daha önce kimsenin bal’ı olmadım örneğin..çok iyi değil mi, sanatsal yetiyi besleyen hatun modeli..müziğin ruhu onda gizli işte..
ikisini yanyana almak çoğu zaman daha güzel olsa da, bazen birine sığınmak zorunda kalabilirsiniz..
hatun kişi terkeder gider örneğin, sabahlara kadar ağlamak fikri saçmadır..ki bunu yapacaksanız da mutlaka besleyici bişiyler olmalıdır..
işte size müzik.. sabaha kadar ağlatır..ohh mis gibi..gözleriniz patlayıncaya kadar ağladıktan sonra öyle de rahatlarsınız ki, içine lavabo açıcı dökülmüş lavabolar gibi..
mis mis..
ikisinin de istenmediği dönemler olur..
bunla çok karşılaşılacağını düşünmüyorum ama, olur olur..
sadece kendinize kalıp yalnızlık dışında hiç bişiy arzu etmediğiniz anlar.. o nasıl bi psikolojidir tasavvur edemiyorum ama, iyi bi yazar olsaydım o an’ı yaşamışım gibi yazabilirdim ama ortadayım işte, sezercik daha iyi şartlarda yaşasın diye onu zengin annesine yollayan baba modeli ayhan ışık’ı düşünün: git ulan piç, sevmiyorum artık seni..
böyle bişiy olabilir..
aman diyorum, gösterişten uzak durun..
kamü güzeldir, ben arasında seçim yapmam, yapamam..
bol müzikli ve kadınlı günler diliyorum..
bi de okuyucumu doyurabilmiş olmayı..
ah okuyucu, çok eksik bu yazar bozuntusu çok..
seviyorum sizi..
YORUMLAR
ben o anı anlatabilir miyim? müziğin içine girdiğimiz zaman onu duymaya gerek duymadığımız, dış seslerin kendini yitirdiği anı? odanıza geldiniz ve duvarda o izi gördünüz, duvarlar yanlış izlenim verir diyordu iz size, ardına bakın diyordu hani.. kadının içine bakın diyordu, ondan sütten fazlası var, süt rahmine akıyordu kadının, ölmeyen bebeği kanıyordu süte hani, sonra bebek düşüyordu yere, şair oluyordu ve birgün sizi gözyaşlarına boğuyordu, bunu hissettiniz ve müziğini dinlediniz işte.. yaşayarak ifade ettiniz, yazmaktan, söylemekten, tınıdan daha büyük birşey..
Kliplerden de esinlenerek, kliptekileri taklit ederek, kadınlı erkekli duygularımızı kendi harflerimizle bir türlü yanyana getiremeyerek, mevcut özgüven eksiğimizi nota ile sıvamaya çalışarak, hayatımızda fon yaratmaya çalışıyor, aslında dinlemiyor, dinletiyoruz müziğimizden çok içindeki sözleri. Oysa müzik dinlenir. Bizim yaşadığımızsa film değil hayat ve hayatların sauntrackları olmaz değil mi?
Ben belki bugünlük belki bundan sonra bu açıdan baktım/bakacağım. Tabii ki yazın ve kalemin sayesinde ve belki birazdan Sevgili Dostum Bİnyıl'a da aynı şeyleri yazacağım ama önce tabii ki okuyacağım.
Saygılarımla...