- 794 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
DOKTOR ÇILDIRDI
DOKTOR ÇILDIRDI
YAZAN: İSMAİL MALATYA
TEK PERDE
TÜRÜ: KOMEDİ
Sahne bir muayenehane olarak düzenlenir. Sahnede iki tane doktor masası ve hemşirenin masası, bir paravan, bir de hasta muayene yatağı bulunmaktadır. Oyuncular tanıtılır. Müzik çalmaya başlar. Müzikle birlikte perde açılır. Sahnede üç doktor, bir hemşire, bir ebe bulunmaktadır. Hasta bakıcı masaları silmektedir. Hazırlık yapmaktadırlar. Evraklar ve dosyalar üzerinde çalışmalar yaparlar. Ebe, hemşirenin masasındaki sandalyede oturmaktadır. Ozan Bey’in masası ortada, Funda Hanım’ın ve Berna Hanım’ın masası solda, hemşirenin masası sağda, hasta muayene yatağı hemşirenin masasının yanında bulunmaktadır. İki bayan doktor aynı masayı kullanmaktadır. Müzik bitene kadar hazırlıklar yapılır.
İKİ
KARAKTERLER:
1. Doktor Ozan Bey -Başhekim- Genel Cerrah- (EMİRHAN ARMAĞAN)
2. Doktor Funda Hanım- Göz Doktoru- (Zeynep DEDECAN)
3. Doktor Beril Hanım -Psikolog- (Firdevs BAYLAN)
4. Deniz Hanım -Hemşire- (İlayda BİÇER)
5. Sevgi Hanım -Ebe- (Hilal GÖRÜM)
6. Fortçu Sülüman -Kamyoncu- (Emir TEMİZ)
7. Başak Hanım -Hakim- (Madine Havva KÖSTERELİ)
8. Hasta Bakıcı Kumsal (Büşra BİR)
9. Buse Hanım -Bilge’nin Annesi- (Aleyna YILMAZ)
10. Bilge -Öğrenci- Buse Hanım’ın Kızı (Melis TURUNÇ)
11. Kasap Hüseyin- Suflör- (Furkan DEDECAN)
12. Şule Hanım- Hostes- (Zeynep Naz KİN)
13. Cahit Bey -İş Adamı- (Efe Kaan BAKIR)
ÜÇ
DOKTOR ÇILDIRDI
Müzik biter, Doktor Ozan Bey elindeki bir tahlil sonucunu büyük bir dikkatle incelemektedir. Aynı zamanda masaları gösterir: “Kumsal, şu masaları güzelce sil. Deniz sen de hasta kayıtlarını tamamla. Hastalar girer girmez muayene barkotlarını hazırla, hastaya ver. Bayanlar sizden de hastalarınızla daha iyi ilgilenmenizi istiyorum. Yeni Sağlık Bakanımız çok titiz. Kurumlara ani denetimler yapıyor biliyorsunuz. Sağlık İl Müdürümüz de ondan aşağı kalmaz.
Kumsal:” Emredersiniz Hocam, hemen siliyorum masaları. Pırıl pırıl yapacağım.” Der, eline bir bez alır, silmeye önce Ozan Bey’in masasından başlar.
Hemşire Deniz Hanım önündeki bilgisayarı gösterir: “Bütün kayıtlar hazır Hocam. Tahlil ve ultrason verilerinin girişlerini de yaptım. Biz işimizi düzgün yaptıktan sonra istedikleri kadar denetlesinler Hocam.”
Ebe Sevgi Hanım: “Benden yana da sıkıntı yok Hocam. Her türlü operasyona hazırım. Bizler görev insanlarıyız. Halkın sağlığı için varız. Dünyaya gelen her çocuk yeni bir umut, yeni dünya hocam. Annelerin ve babaların gözlerindeki o ışıltıyı görmek çok güzel. Onların heyecan ve mutluluklarına ortak olmak müthiş bir şey Hocam.”
Doktor Funda Hanım: “Her gün kırk hastaya bakıyoruz Hocam. Bizden daha ne istiyorlar bilmiyorum. Tabi denetim yapmak kolay. Ben de olsam akşama kadar gezer, denetim yaparım. İlgi, iltifat görmek çok güzel tabi. Şuraya gelip bir saat çalışsınlar da onları göreyim.”
Doktor Beril Hanım:” Sağlık Bakanı olduğumda denetimleri iki yılda bir yaptıracağım. Doktorlar günde en fazla on hastayla ilgilenecek. Doktorların da özel hayatı var. Bizim de sosyalleşmeye ihtiyacımız var. Değil mi Funda?”
Doktor Funda Hanım: “Tabi ki tatlım. Ama sen Sağlık Bakanı olacaksın da biz de rahata kavuşacağız. Çok bekleriz çok. Ölme eşeğim ölme, yaza yonca bitecek. Desene sonumuz umutsuz vaka. Hep buna benzer avuntularla geçiyor zaten günlerimiz.”
Doktor Ozan Bey: “Bırakın sohbeti, muhabbeti. (Kumsal’a döner.) Hadi be Kumsal, sallanıp durma. Çabuk ol. Sırayla çağır muayene olacak hastaları. Ben ne diyorum, sizler ne yapıyorsunuz? ”
Kumsal iki elini beline koyar: “Ama hocam zaten dışarıdaki ekranda hangi hastanın içeri gireceği yazıyor ya.Bir daha çıkıp bağırmaya gerek var mı? Gürültüden başka bir şey olmaz Hocam. Bence sırası gelen ekrana baksın girsin içeri.”
Doktor Ozan Bey sinirlenir: “Ya öyle mi? İnanmıyorum, gerçekten yazıyor mu? Ben ne diyorsam yapacaksın Kumsal, canımı sıkma. Bana akıl öğretmeye çalışma, -alaycı- olmayan aklınla yani. Çıkıp bağıracaksın, nostalji yaşatacaksın bize. -yanındakilere döner, elleriyle onları işaret eder- değil mi kızlar?
Doktorlar, hemşire ve ebe aynı anda: “Evet hocam, çok haklısınız. Nostalji iyidir. İnsanın hafızasını dinç ve dinamik tutar.” DÖRT
Kumsal, Deniz Hanım’a sorar: “İlk hastanın adı soyadı ne Deniz Hanım? Söyler misiniz lütfen?”
Hemşire Deniz Hanım bilgisayarın ekranına bakar, hemen söylüyorum güzelim: “Süleyman ROTBALANS.”
Kumsal kapıya doğru gider bağırır: ”Süleyman ROTBALANS, Süleyman ROTBALANS, Süleyman ROTBALANS. Yok mu Süleyman Bey?”
Fortçu Sülüman deri mont omzunda, beyaz gömleğinin ilk üç düğmesini açmış, siyah ayakkabılarının tabanına basmış, beyaz çoraplı, elinde tesbihle içeri girer: “Buradayım hanımefendi, sabahtan beri bekliyorum. Randevu alana kadar iflahım söküldü. Burada olmayıp da nerede olacağım? Merhaba Hocam, merhaba hanımefendiler. Nasılsınız? Afiyettesiniz inşallah?”
Hemşire Deniz Hanım elindeki küçük kağıt parçasını Fortçu Sülüman’a uzatır Doktor Ozan Bey’in Masanın önündeki sandalyeyi gösterir: “Buyurun Süleyman Bey barkotunuzu alın, şöyle oturun.”
Fortçu Sülüman barkotu alır: “Teşekkür ederim hanımefendi, çok kibarsınız. Ne kadar ilgilisiniz, maşallah maşallah.” der gösterilen sandalyeye oturur.
Doktor Ozan Bey elindeki tahlil sonuçlarını incelemektedir, Fortçu Sülüman biraz bekler, canı sıkılır: “Ben geldim doktor Bey.”
Doktor Ozan Bey onu duymazdan gelir elindeki kağıdı incelemeyi sürdürür. Fortçu Sülüman biraz sinirlenir: “Doktor Bey ben geldim, bakabilir misiniz?” der Doktor Beril Hanım’a döner, Doktor Bey sağır mı hanımefendi?”
Doktor Beril Hanım: “Olur mu öyle şey. Gayet iyi işitir. Hem de biraz daha dikkatli konuşun lütfen. Hocamıza böyle hitap edemezsin. Ağzınızdan çıkan sözleri kulağınız duysun. Çok ayıp, çok.”
Fortçu Sülüman: “Ne bileyim duymuyor da beni. Deminden beri hocam Hocam diyorum, tık yok. Almış eline bir kağıt parçası, bir o tarafa çeviriyor, bir bu tarafa çeviyor. Gören de önemli bir şey yaptığını sanacak.”
Doktor Funda Hanım: “O işine konsantre olunca kimseyi duymaz. Ayrıca hasta mısın sen? Hocamıza nasıl öyle dersin? Senin böyle konuşmana izin vereceğimizi mi sanıyorsun? Biraz terbiyeni takın.”
Fortçu Sülüman: “Evet, bildiniz. Ben hastayım. Çok zekisiniz çok. Hasta olmasam ne işim var burada? Şimdi yollarda olurdum.”
Ebe Sevgi Hanım: “Siz bayağı hastasınız fark ediliyor zaten. Tip falan, bir acayipsiniz yani. Bir anlam veremedim. Yine de Hocamıza karşı hitabınızı düzeltin lütfen. Hocamızı tanımıyorsunuz. Çok sinirli. Asabi asabi.”
BEŞ
Fortçu Sülüman: “Hem de nasıl hastayım. Ben doğuştan hastayım zaten. Yolların ustasıyım, gözlerinin hastasıyım.”
Ebe Sevgi Hanım şaşkın: “Üzerime iyilik, sağlık. Şimdi ayağımdan ayakkabıyı çıkarıp kafanıza fırlatacağım. Neler saçmalıyorsunuz siz be adam? Siz harbiden kafayı yemişsiniz. Edepsizsiniz, edepsiz.”
Fortçu Sülüman: “Sana demedim abla, Benim kamyonun arkasında yazıyor bu söz. Ben kamyoncuyum. Sen gökyüzünde bir güneş, ben yollarda çilekeş. Şoförsün dediler, istedim kız vermediler. Trabzon’un lazına, fordun ara gazına hastayım. Yollar gidişime, kızlar duruşuma hasta. Rampada yavaş, düzlükte savaş.”
Ebe Sevgi Hanım sinirli: “Sen harbiden contayı yakmışsın kamyoncu. İyice saçmaladın çünkü. Haddini bil, haddin.”
Fortçu Sülüman kızar: “Nazar etme ne olur, çalış senin de olur. Çıldırtmayın ulan adamı. Sen de beni görmüyor musun Hocam. Bırak şu elindeki kağıdı da benimle ilgilen.” der. Doktorun elindeki kağıdı alır.
Doktor Ozan Bey: “Ne yapıyorsun? Sen de kimsin? Neden alıyorsun elimdeki kağıdı? Ver onu çabuk. Hasta mısın nesin?”
Fortçu Sülüman kağıdı tekrar doktora verir: “Evet Hocam, hastayım hasta. Hem de nasıl hastayım.”
Doktor Ozan Bey elindeki kağıdı masanın üstüne koyar: “Neyiniz var?”
Fortçu Sülüman: “2009 model fort kamyonum var. Çift kabinli. Yüksek kaliteli malzemeleriyle herkesi kendine hayran bırakıyor. Kullanışlılığı ayrıntılarıyla desteklendi. Trent seviyelerde sunulan müzik sistemi harika. Işıklandırması mis gibi. Atıyorum otuz ton yükü vuruyorum rampaya bana mısın demiyor.”
Doktor Ozan Bey Fortçu Sülüman’ın sözünü keser: “Hasta olan siz misiniz, yoksa kamyonunuz mu? Anladık kamyonunuz çok güzel, sizin neyiniz var.?”
Fortçu Sülüman: “Bir de Kazımiye’de dededen kalma tek katlı bir evim var. Allah seni inandırsın başka da bir şeyim yok.”
Doktor Ozan Bey: “Peki peki, anlaşıldı sen iyiden iyi yakmışsın contayı. Sevgi Hanım haklı.”
Hemşire Deniz Hanım: “Bence de öyle. Lastik kokusu geliyor adamdan. Yakmış yakmış. Bu adam kesinlikle normal değil.”
Fortçu Sülüman: “Ne diyorsunuz siz yav? Ne çontası? Ben kamyon muyum? Sizde bir sıkıntı var galiba?”
Doktor Ozan Bey: “Tama tamam uzatmayın lütfen. Süleyman Bey ağrıyan bir yeriniz var mı?” ALTI
Fortçu Sülüman: “Var Hocam, hem nasıl bir ağrı? -kalbini gösterir- tam şurama saplanıyor. Kalbim ağrıyor Hocam kalbim.”
Doktor Ozan Bey hasta muayene yatağını gösterir: “Buyurun şöyle oturun, açın üstünüzü çıkarın, sırtınızı dinleyeyim.”
Fortçu Sülüman: “Sırtım demedim Hocam. Kalbim dedim. İnsan aşkı kalbiyle mi, yoksa sırtıyla mı hisseder? Siz hiç aşık olmadınız mı hocam? Siz kalp taşımıyor musunuz? Sizin duygularınız yok mu?”
Doktor Ozan Bey: “Anladım. Sizi ben Doktor Beril Hanıma havale edeyim. Psikolojik destek almanız şart.”
Doktor Beril Hanım: “Aşk yarasının tedavisi zordur Süleyman Bey. Size terapi uygulamamız gerekecek. Hiç sorun etme altı ayda düzelirsiniz. Ne umutsuz vakaları tedavi ettim ben.”
Fortçu Sülüman: “Bakın benim tedaviye ihtiyacım yok. Anlatamıyorum galiba. Tedaviye ihtiyacım yok diyorum.”
Doktor Funda Hanım: ”Bir şeyiniz yok da neden buraya geldiniz beyefendi? Şimdiye kadar bir hastanın muayenesini yapmıştık. Devletin memurlarını boş yere oyalıyorsun. Devletin kurumunu meşgul ediyorsun.”
Ebe Sevgi Hanım: “Siz en iyisi gidin aşık olduğunuz kişiye aşkınızı ilan edin. Sizin kalp ağrınız başka türlü geçmez.”
Fortçu Sülüman mutlu olur: “Hay Allah senden razı olsun. Ben de onun için geldim buraya.”
Hemşire Deniz Hanım: “Onun için mi geldiniz? Burası hastane Süleyman Bey. Neler söylüyorsunuz siz?”
Doktor Ozan Bey: “Bir şey anladıysam araba olayım.”
Doktor Beril Hanım: “Araba mı Hocam? Mersedes mi? BMV mi?”
Doktor Ozan Bey: “Yok Hundai İ 20”
Fortçu Sülüman: “Doktor çıldırdı Hanımlar. Doktor çıldırdı.”
Doktor Ozan Bey: “Doktorda akıl mı koydun? Neden geldin buraya? Senin için ne yapabilirim be adam? Söyle çabuk, yoksa polis çağırıp, attıracağım seni dışarı.”
Fortçu Sülüman: “Bakın Hocam. Ablaları, yengeleri de alalım, gidelim şu kızı bana isteyelim. Dindirelim benim şu kalp ağrısını.”
Doktor Ozan Bey yerinden kalkar, çok sinirlenir: “Çabuk çık dışarı, arayın polisi alsın şu arıza adamı! Çıldıttı beni sabah sabah.” Fartçu Sülüman’ın omzundan tutar, kapıya doğru sürükler.” YEDİ
Fortçu Sülüman bir yandan sürüklenir, bir yandan da bağırır: “Doktor çıldırdııııı! Doktor Çıldırdıııı!”
-Bu arada Doktor Funda Hanım ve Doktor Beril Hanım, Doktor Ozan Bey’i tutar ve yerine oturtur. Deniz Hemşire bir su bardağı dolusu su getirir, Ebe Sevgi Hanım Doktor Ozan Bey’in yüzüne eline su döker ve azar azar su serpmeye başlar.-
Doktor Funda Hanım: “Sakin olun Hocam, sakin olun.”
Doktor Beril Hanım: “Hocam iyisiniz değil mi?”
Doktor Ozan Bey: “Yok bir şeyim. İyiyim iyi. Diyebilsem keşke. Çıldırttı adam beni, Yedirtti kafayı bana. Teşekkür ederim kızlar. -Kumsal’a bağırır- Kumsal, diğer hastayı çağır. Gelsin sırdaki hasta.”
Hasta Bakıcı Kumsal -sahnede perdenin arkasında oturmaktadır- Hemen Doktorun yanına gelir: “Emredersiniz Hocam. Hemen çağırıyorum. Deniz Hanım, sıradaki hastanın adı soyadı ne? Bu arada acil servisten aradılar Hocam. Bir doğum olayı varmış ve anne adayı biraz sıkıntılıymış. Psikolojik destek lazımmış. Beril Hanım’ın ve Sevgi Hanım’ın acil servise gitmesi gerekiyormuş. -Doktor Beril Hanım ve Ebe Sevgi Hanım hemen kalkarlar. Kumsal, Hemşire Deniz Hanım’ın yanına gider- Sıradaki hastanın adını soyadını söyler misiniz Deniz Hanım? Sırada kim var?”
Hemşire Deniz Hanım bilgisayarındaki listeye bakar: “Hemen bakıyorum. Sıradaki hastamız, Başak Adaletoğlu.”
Doktor Beril Hanım hemen yerinden kalkar: Haydi Sevgi Hanım gidelim, kurtaralım şu hastayı.”
Ebe Sevgi Hanım: “Ben hazırım zaten, kurtaralım anne adayını ve bebeğini.” der ve Beril Hanım ve Sevgi Hanım dışarı çıkar.
Kumsal kapıya gider bağırır: Başak Adaletoğlu, Başak Adaletoğlu.”
Hakim Başak Hanım hemen içeri girer: “Buradayım, bağırmanıza gerek yok. Ben sıramı takip ediyordum zaten.”
Doktor Ozan Bey: “Buyurun Başak Hanım. -masasının önündeki sandalyeyi gösterir- Şöyle oturun lütfen.”
Hemşire Deniz yerinden kalkar, hakim hanıma barkotu verir: “Barkotunuz Başak Hanım, geçmiş olsun.”
Başak Hanım: “Çok teşekkür ederim.”
Doktor Ozan Bey: “Şikayetiniz nedir hanımefendi?”
Başak Hanım: “Şikayetim falan yok. Şikayetim olsaydı zaten ben adliyede çalışıyorum, neden hastaneye geleyim ki?”
SEKİZ
Doktor Ozan Bey: “Hım, demek öyle? Ağrıyan bir yeriniz mi var?”
Başak Hanım:” Hayır şükürler olsun bir yerim ağrımıyor.”
Doktor Ozan Bey: “Ziyaretinizin sebebi nedir acaba, öğrenebilir miyim? Sadece merak ettim.”
Doktor Funda Hanım:” Geçerken uğradınız mı yoksa? Ben sorayım madem: Hasta mısınız siz hanımefendi?”
Doktor Ozan Bey: “Yoksa sizin de mi kalbiniz ağrıyor?”
Başak Hanım: “Göremiyorum doktor, göremiyorum.”
Doktor Funda Hanım hemen yerinden kalkar: “Göremiyor musunuz? O zaman ben sizi muayene edeyim.”
Başak Hanım: “O anlamda söylemedim. Gözlerim oldukça sağlam. Gayet de iyi görüyorum.”
Hemşire Deniz Hanım: “Göremiyorum dediniz ama hanımefendi. Şimdi de gayet iyi gördüğünüzü söylüyorsunuz.”
Başak Hanım: “İnsanlığın “İ” sini göremiyorum. Misafir severlik sıfır. Ne bir çay veriyorsunuz. Ne de kahve.”
Doktor Ozan Bey: “Sizi bana parayla mı veriyorlar be? Hadi gel de doktor çıldırmasın! Hanımefendi sizde bir anormallik var anladığım kadarıyla.”
Başak Hanım: “Sakin olun doktor bey, şaka yaptım şaka. Hemen dellenmeyin lütfen. Çıldıracak bir şey yok. Altı üstü şaka yaptım.”
Doktor Ozan Bey: “Sabır, sabır, sabır. Bana bir müsaade edin içimden yirmiye kadar sayayım. 1,2,3,4,5,6,”
Başak Hanım: “İçinizden sayacaktınız, hatırlatayım dedim.”
Doktor Ozan Bey yanındaki Funda Hanım’a ve Deniz Hemşire’ye döner: “Kızlar, şu kadını çıkarın dışarı. Rica ediyorum lütfen. Yoksa kendime hakim olamayacağım. Saldıracağım buradan.” der oflayıp puflama başlar.
Doktor ile hemşire Başak Hanım’ın kollarına girer, oturduğu yerden kaldırırlar, Doktor Funda Hanım: “Lütfen dışarı çıkın Hanımefendi. Biraz fazla oldunuz. Hocamız çok sinirlendi. Sizin için iyi olmaz.”
Başak Hanım direnmeye ve itiraz etmeye çalışır: “Hayır, ben muayene olmak istiyorum! Beni bu şekilde kovamazsınız! Sizi şikayet edeceğim!”
Hemşire Deniz Hanım: “Çıkın lütfen. Sırada onlarca hasta var. Çıkın da işimizi yapalım.” der, Başak Hanım’ı zorla dışarı çıkarırlar. Hemen Doktor Ozan Bey’in yanına gelirler.
DOKUZ
Doktor Funda Hanım eline bir bardak su alır: “Hocam sakin olun lütfen, çıkardık dışarı kadını. Alın bu suyu için kendinize gelin.”
Doktor Ozan Bey bardağı alır, ağzına götürecekken: “ Ramazan Gününde su veriyorsun. Orucu bozduracaksın bana. Al şu bardağı. -bardağı Funda Hanım’a verir. Funda hanım bardağı masanın üstüne bırakır- Çıldırdım galiba. Bana bir şeyler oluyor kızlar. İyi miyim ben Deniz, hiç iyi değilim?”
Hemşire Deniz Hanım: “ İyisiniz Hoca’m, gayet iyisiniz, bir şeyiniz yok. Sıradaki hastayı alalım mı içeri hocam?”
Doktor Funda Hanım: “ Yok yok hasta alma içeri. Hoca’m biraz sakinleşsin. Daha sonra alırız.”
Doktor Ozan Bey yerinden doğrulur: “Çağırın sıradaki hastayı. Şu an kendimi iyi hissediyorum.”
Doktor Funda Hanım: “Kumsal, çağır sıradaki hastayı.”
Hemşire Deniz Hanım: “ Sıradaki hasta Buse Çelik.”
Kumsal kapıya gider: “Buse Çelik, Buse Çelik.”
Buse Çelik ve kızı Bilge içeri girer, Doktor Ozan Bey bunları baştan ayağa iyice süzer: “Buyurun buyurun. Hoş geldiniz.”
Bilge annesinden önce söze girer: “Hoş bulduk, hoş bulduk.”
Doktor Ozan Bey: “Şöyle oturun, Buse Hanım.”
Bilge: “Ben Bilge Hocam. Buse Hanım ben değilim, annem.”
Doktor Ozan Bey: “Madem sen değilsin de annenden önce neden lafa atılıyorsun?”
Bilge kızar: “Ne zaman ne konuşacağımı size soracak değilim doktor bey. Dilediğim zaman konuşurum, dilediğim zaman susarım.”
Buse Hanım utangaç: “Kusura bakmayın Hocam. Bazen böyle şeyler yapıyor. Çocuk işte. Cahilliğine bağışlayın.”
Bilge: “Ne çocuğu anne ben liseye gidiyorum. Genç kız oldum artık. Hep böyle yapıyorsun. Bıktım çocuk muamelesi görmekten.”
Doktor Funda Hanım: “Siz değil de Buse Hanım, kızınız tedavi olmalı bence.”
Bilge: “Bunlar hepten sıyırmış yav. Ne diyorsun sen hanım abla?”
Hemşire Deniz Hanım: “Kızım sen ne yaptığını sanıyorsun?”
Doktor Ozan Bey: “Küçük Hanım sen çık dışarı. Anneni orada beklersin.Siz oturum şöyle Buse Hanım.” ON
Bilge: “Neden çıkıyor muşum? Annemin yanında duracağım. Çıkmıyorum. Çıkarabiliyorsanız çıkarın.”
Doktor Funda Hanım: “Madem çıkmak istemiyorsun, kapa çeneni de, biraz annen konuşsun.”
Buse Hanım Doktor Ozan Bey’in masasının önündeki sandalyeye oturur. Bilge ise Ebe Sevgi Hanım’ın önceden oturmuş olduğu sandalyeye oturur.
Doktor Ozan Bey: “Neyiniz var, Buse Hanım?”
Buse Hanım: “Kalbim ağrıyor Hocam. Eşim sağken ağrımazdı. Ayrıca ayaklarım da ağrıyor. Eşim sağken ağrımazdı. Omuzlarım nasıl ağrıyor, eşim sağ iken ağrımazdı. Kollarım kopuyor adeta, sırtımdan bir ağrı saplanıyor dayanılır gibi değil.”
Doktor Ozan Bey: ”Eşin sağ iken ağrımazdı, doğru mu Buse Hanı?”
Buse Hanım: “Bildin Hocam bildin. Ne iyi doktorsun maşallah. Hemen bildin derdimin ne olduğunu.”
Doktor Ozan Bey: “Evlendirelim seni o zaman buse Hanım.”
Bilge annesinden önce söze girer: “Olur mu öyle şey Hocam. Neler söylüyorsun. Hem de bu yaştan sonra. Tövbe tövbe…”
Buse Hanım, kızı Bilge’ye çıkışır: “Sus sen. Olur olmaz konuşma. Koskoca doktordan daha iyi mi bileceksin? – içeridekiler kahkahayı basarlar-
Doktor Funda Hanım: “Hocam beyni ortaya çıksın diye bu kızın boynundan turnike yapayım mı?” -kahkahalar devam eder-
Hemşire Deniz Hanım: “Bence de Hocam, kesinlikle katılıyorum. Bu kızın ay-ku’ oldukça yükseğe benziyor.”
Doktor Ozan Bey: “Ay ku’su ne durumdadır bilmiyorum ama dilinin çok uzun olduğu belli.”
Bilge cebinden bir çakmak çıkarır: “Bırakın dalga geçmeyi be! Kafamı bozmayın yakarım burayı.”
Buse Hanım korkuyla yerinden kalkar Bilge’nin elinden yanan çakmağı alır: “Ne yapıyorsun kızım. Yaptığın doğru değil. Sen var ya iyi huylu tümörümsün. Öldürmüyorsun ama ağrıya sebep oluyorsun.”
Doktor Funda Hanım ve Hemşire Deniz Hanım; Bilge’nin kollarına girerek zorla da olsa onu dışarı çıkarırlar.
Doktor Ozan Bey: “Kız size bir türlü fırsat vermedi. Şimdi rahat rahat anlatın derdinizi Buse Hanım.”
ON BİR
Sefa Topsakal’ın Doktor şarkısı çalmaya başlar. Buse Hanım kendisi söylüyormuş gibi canlandırır. Şarkının bitimiyle birlikte sahneden çıkar. Bir süre sonra Doktor Beril Hanım ile ebe Sevgi Hanım sahneye girer. Ebe Sevgi Hanım’ın elinde bir bebek vardır.
Doktor Beril Hanı: “Hastanızın sesi ta Acil Servise kadar geliyordu. Kadın harbiden de çok dertliymiş.”
Ebe Sevgi Hanı: “Evet sayın seyirciler doğum olayı gerçekleşmiştir. Mükemmel bir bebek mükemmel. Görüyorsunuz, anlatmaya gerek yok. Konuşmuyorum. Görüyorsunuz, anlatmaya gerek yok. Anlatmaya hiç gerek yok, görüyorsunuz. Vay şöyle olmuş, böyle olmuş, konuşmam. Kesin. Görüyorsunuz. Mükemmel. Anlatmayacağım. Ne kadar sevimli.”
Doktor Funda Hanım: “Evet, görüyoruz. Anlatmana gerek yok bence de. Çok sevimli bir bebekmiş.”
Hemşire Deniz Hanım: “Ne kadar da sevimliymiş.”
Doktor Ozan Bey: “Çok başarılı bir doğum gerçekleştirmişsiniz anlaşılan. Annesinin sağlık durumu nasıl?”
Doktor Firdevs Hanım: “annesini kaybettik hocam.”
Doktor Ozan Bey: “Ne annesini kaybettiniz mi? Öldü mü yani? Vah vah! Çok üzüldüm çok! Kurtaramadınız mı kadını? Vah yavrum, annesiz mi büyüyecek bu sevimli yavru! Verin şunu seveyim biraz.” -ebe bebeği Doktor Ozan Bey’e verir, doktor üzgündür sevmeye başlar-
Doktor Beril Hanım: “Hayır Hocam ölmedi. Kadın doğumdan sonra, lavaboya gidiyorum dedi gitti, bir daha da gelmedi. Hastanenin her tarafını arattık kadını bulamadık. Nereye gitti bilmiyoruz. Kayboldu anlayacağınız.”
Doktor Ozan Bey: “Kumsal al şu bebeği, Yeni doğan servisine götür. Sonra da sıradaki hastayı çağır.”
Kumsal gelir bebeği Ozan Bey’den alır, -Emredersiniz Hocam- der. Hemşire Deniz Hanım’a sorar: “Sıradaki hasta kim Deniz Hanım?”
Hemşire Deniz Hanı bilgisayarının ekranına bakar: “Hüseyin Keser.”
-Kumsal, dışarı çıkar “Hüseyin Keser, Hüseyin Keser.” diye bağırır, bebği dışarı bırakır ve tekrar yerine döner. Bu arada sahnedekiler yerlerinde oturmaktadırlar.-
Kasap Hüseyin kasap önlüğünü takmış elindeki bıçağı bileyerek içeri girer: “Geldim geldim. Ben Kasap Hüseyin. Nasılsınız, iyi misiniz?”
-içeridekiler bıçağı görünce tedirgin olurlar-
Doktor Ozan Bey: “Hoş geldiniz de.”
Kasap Hüseyin: “De’ si ne? Onu anlayamadım.”
ON İKİ
Doktor Beril Hanım: “Elinizde bıçakla gelince Hüseyin Bey.”
Doktor Funda Hanım: “Alışıldık bir şey olmayınca.”
Kasap Hüseyin: “Tırstınız değil mi? -kahkaha atar- Korkmayın korkmayın. Kesmeyeceğim sizi. Dükkanı aceleyle kapattım da. Hem de gelirken vaktimi değerlendireyim dedim. Bıçağı bilemem gerekiyor, biliyorsunuz.”
Hemşire Deniz Hanım elindeki barkotu Kasap Hüseyin’e uzatır: “Buyurun Hüseyin Bey, barkotunuz.”
Kasap Hüseyin: “Ne işe yarıyor o?”
Ebe Sevgi Hanı: “Hastasınız ya Hüseyin Bey.”
Kasap Hüseyin: “Ne demek şimdi bu ya. Hasta sensin. Canımı sıkmayın.”
Doktor Ozan Bey: “Yine çattık iyi mi?”
Kasap Hüseyin: “Pardon, anlayamadım.”
Doktor Ozan Bey: Yok bir şey Hüseyin Bey. Oturun şöyle lütfen. Hasta oladığınızı söylediniz. Neden geldiniz buraya? Söyler misiniz lütfen.”
Kasap Hüseyin: “Bak Hocam, bana bunlar hasta diyor. Ben hasta falan değilim. Bir şunu söyleyeyim. Ben Hatay’ı hiçbir zaman kendimde aramadım. Hatay çünkü Akdeniz Bölgesinde.”
Doktor Ozan Bey: “Hım, seni çok iyi anlıyorum. Biraz sonra Doktor Beril Hanım sizinle ilgilenecek.”
Doktor Beril Hanım: “Tabi hocam. Hemen ilgileniyorum.” der erinden kalkar.
Kasap Hüseyin: “Otur oturduğun yere doktor. Benim ilgiye ihtiyacım yok. Ne yapmaya çalışıyorsunuz? -seyircilere döner- Benim anormal bir halim var mı arkadaşlar? Bunları çözemedim. Ne yapmaya çalışıyorlar?”
Doktor Ozan Bey çok sinirlenir, yerinden kalkar Kasap Hüseyin’e saldırır: “Çık dışarı be adam! Çıldırtma beni! Bela mısınız siz be! Bir tane normal insan gelmez mi buraya?” der Kasap Hüseyin’i sahnedekilerle birlikte dışarı çıkarır. Dışarı çıkarken Kasap Hüseyin “doktor Çıldırdı! Doktor Çıldırdı! Doktor Çıldırdı!” diye bağırır. Doktor Ozan Bey’i sahnedekiler yerine oturtur-
Doktor Ozan Bey: “Teşekkür ederim kızlar. Sizler de olmasanız çıldıracağım bu çılgınlar yüzünden.”
Doktor Beril Hanım biraz alaycı: “Haklısınız Hocam. Biz olmasak kesin çıldırırdınız. Şu an çok sağlıklısınız. Psikolojiniz tavan yapmış.”
Doktor Ozan Bey alay edildiğini fark eder: “Beril Kafamı bozma. Dalga mı geçiyorsun benimle? Sağlıklıyım tabi, hem de gayet iyi hissediyorum kendimi. Kalkarsam yerimden on dakika döverim seni. Tüm stresimi atarım.” ON ÜÇ
Doktor Funda Hanım: “Sakin olun Hocam. Dalga falan geçmedi. Şaka yaptı sadece şaka yaptı.”
Doktor Beril Hanım: “Sizinle dalga geçmek haddimize mi Hocam. Tabi ki de çok sağlıklısınız.”
Doktor Ozan Bey: “Çağırın sıradaki hastayı da işimize gücümüze bakalım.”
Hemşire Deniz Hanım: ”Kumsal, bakar mısın?”
Kumsal hemen Deniz Hanım’ın yanına gelir:” Geldim deniz hanım.”
Hemşire Deniz Hanım: “Sıradaki hastanın adı, Şule Kanatlı, çağırır mısın lütfen.”
Kumsal kapıya gider:” Şule Kanatlı, Şule Kanatlı. Burada mı Şule Kanatlı?”
Şule Kanatlı gözlüklerini altından bakarak içeri girer: “Merhaba ben Şule. Şule Kanatlı. Hostesim. E sevdiğim renk mavi. Evimde bir tane kuş, iki tane de balık besliyorum. Hayvanları çok seviyorum. Bakmayın öyle, sizi de çok seviyorum. Memnun oldum. Nasılsınız bakayım? İyi misiniz?”
Doktor Ozan Bey: “Hoş geldiniz Ben Ozan. Doktorum. Evliyim, ellerinizden öperler, biri kız biri erkek iki tane çocuğum var. Müzik dinlemeyi severim, özellikle pop tercihimdir. Haftada iki gün yüzmeye gidiyorum. Çok karizmatik olduğumu söylerler. Aynı zamanda yakışıklı olduğumu siz de görüyorsunuz zaten.”
Hemşire Deniz Hanım: ”Şule Hanım, barkotunuz lütfen, -Ozan Bey’in masasının önündeki sandalyeyi gösterir, buyurun şöyle oturun.”
Şule Kanatlı: “Teşekkür ederim şekerim. Ben burada rahat edemem, şuraya oturmak istiyorum, der hasta muayene yatağına oturur.”
Doktor Ozan Bey: “Tabi hanımefendi, nerede rahat ediyorsanız orada oturabilirsiniz. Buyurun oturun. Otelimiz beş yıldızlıdır. Tam pansiyondur. Erken rezervasyonlarda yüzde kırkı aşan indirimlerimiz vardır.” der hasta yatağında oturan Şule Hanım’ın yanına gider.
Şule Kanatlı: “Zahmet ettiniz hocam yerinizden kalkıp buraya kadar geldiniz. Teşekkür ederim.”
Doktor Ozan Bey: “Anlatın Şule Hanım.”
Şule Kanatlı: Ne anlatayım bilmem ki.”
Doktor Ozan Bey: “Şikayetiniz nedir demek istedim.”
Şule Kanatlı: “Hiçbir Şikayetim yok, gayet iyi karşıladınız, hepinizn yüzünde güller açıyor. Şikayetim var dersem haksızlık etmiş olurum. İzin verirseniz size bir soru sormak istiyorum.”
Doktor Ozan Bey: “Tabi sorabilirsiniz.”
ON DÖRT
Şule Hanım:” Küçük su birikintisine ne denir?”
Doktor Ozan Bey: “Ne denir? Bilmem, hiç düşünmedim. Küçük su birikintisine ne denir Beril Hanı?”
Doktor Beril Hanım: “Ben bilmiyorum Hocam.”
Doktor Funda Hanım: “Ay ben de merak ettim küçük su birikintisine ne denir acaba?”
Şule Kanatlı: “Sucuk denir.” -herkes güler-
Doktor Ozan Bey: “Şimdi A dermişiniz Şule Hanım?”
Şule Kanatlı: “Neden?”
Doktor Ozan Bey: “sizi muayene edeceğim ya.”
Şule Kanatlı: “Bırak muayeneyi Hocam ne güzel sohbet ediyoruz.”
Doktor Ozan Bey: “Geçen gün arkadaşlarla fırında patates yiyorduk. “
Şule Kanatlı: “Eee Hocam?”
Doktor Ozan Bey: “Fırın çok sıcak oldu, bunaldık, bahçeye çıktık.” -herkes güler-
Doktor Funda Hanım: “Şule Hanım, gözlükleriniz numaralı mı?”
Şule Kanatlı: “Hayır, kale arkası.” – gülüşmeler olur-
Doktor Ozan Bey: “Kızlar ben çıldırdım da sizler de benden aşağı kalmazsınız. Ağlanacak halimize gülüyoruz burada.”
Şule Kanatlı oturduğu yerden kalkar, cebinden bir kartvizit çıkarır, Doktor Ozan Bey’ e uzatır: “Bana müsaade, hepinizin tedaviye ihtiyacı var. Tanıdığım iyi bir doktor var. Bakırköy’de. Ona gidin. Hostes Şule Kanatlı’nın selamı var, derseniz sizinle yakından ilgilenirler. Haydi hoşça kalın.” der dışarı çıkar.
Doktor Ozan Bey: “Deniz Hanım: Sıradaki hasta kim? Bir de ben çağırayım. Belki eli yüzü düzgün biri gelir.”
Hemşire Deniz Hanım bilgisayar ekranına bakar: “Cahit Paraiçindeyüzeroğlu.”
Doktor Ozan Bey: “Ne?”
Hemşire Deniz Hanım: “Doğru Hocam. Cahit Paraiçindeyüzeroğlu.”
Doktor Ozan Bey kapıya doğru gider, kafasını uzatır:” Cahit Paraiçindeyüzeroğlu, Cahit Paraiçindeyüzeroğlu.”
Cahit Bey içeri girer, elini Ozan Bey’e uzatır: “Merhaba Hocam. Ben İş adamı Cahit Paraiçindeyüzeroğlu.”
ON BEŞ
Doktor Ozan Bey: “Hoş geldiniz Cahit Bey. Merak ettim neden denizde değil de para içinde?”
Cahit Bey basar kahkayı: “O soyadım Hocam.”
Doktor Ozan Bey: “Ya öyle mi? Ben de evinin bahçesindeki havuzu parayla doldurdun, baban içinde yüzüyor. Sen de oğlu olduğuna göre.” -gülmeler başlar-
Cahit Bey: “Madem öyle ben de size bir soru sorayım Hocam.”
Doktor Ozan Bey:” Tabi bugün zaten işi gücü bıraktık geyik yapmaya başladık. Allah sonumuzu hayır etsin” -sahnedekiler hep bir ağızdan “amiinnn” der-
Cahit Bey: “Yerin kulağı var. Benim de kulağım var. Söyler misin lütfen. Ben yer miyim Hocam?
Doktor Ozan Bey: “Bilmem.”
Cahit Bey: “Yemeeemmm.” -gülüşmeler olur-
Hemşire Deniz Hanım: “Bakın ben de size mesleki bir bilgi vereyim. Bir insanın hayatını kurtardığında sana kahraman derler, sevecen yaklaştığında sana arkadaş derler, bilimsel, teknik yöntemleri kullandığında uzman derler, bunların üçünü de yaptığında hemşire derler.”
Doktor Ozan Bey: “Kafayı yediğinde sana doktor çıldırdı derler.”
Ebe Sevgi Hanım: “İyi bir sağlıkçı damarı çabuk bulan değil, damarı bulamadığında çabuk bahane üretebilendir.”
Doktor funda Hanım: “Tansiyon bahane, oğullarına kız bakmaya gelen teyzeler şahane.”
Doktor Ozan Bey: “Kumsal artık hasta alma. Açın müziği dans edelim. Kendimize gelelim. Madem doktor Çıldırdı. Madem sağlıkçılar çıldırdı. Çıldırmanın hakkını verelim bari.- dans müziği verilir. Oyuncular hep birlikte dans ederler. Dans bitiminde perde kapanır.
BİTTİİİİİİİİ İSMAİL MALATYA