- 1137 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
HAVA ATAYIM DEDİM...
Dostum,
Bak doğruyu söyle; Ben havalı değil miyim?
Gitti gitti. Gitti gül gibi karizmam sabun köpüğü gibi. Bu günlerde neye elimi atsam fünyesi çekilmiş bomba gibi patlıyor yahu... Bir de sana uzatayım kalemimi "Laf deviren" ler memleketinden bir selam edeyim. Hani belki sende kalmıştır o meşhur havamın bir etkisi.
Geçen salı her üç ayda bir olduğu gibi düştüm yollara. Tabii bir farkla. Bu sefer hastane faklıydı. Ya, biliyorsun sen sebebini... Yolu, farklı, vasıtaları faklı hastane yolculuğu için yine rutin başladı gün aslında. Yine erkenden kalktım. Saçlar fönlendi. Makyajlar yapıldı. Tırnaklara savaş rengi ojeler sürüldü. Son alınan gümüş takılar bileğe dizildi. Yani herşey rutindi. Çok artistik bir gün olacaktı. Bir havalı çıkışım vardı evden; görme. Uçuyorum yürürken. Kulaklığımda Greece filminin müziği. Sordum otobüs kahyasına, gösterdi bir yer oturdum bir kır saçlı adamın yanına... Hava balonumun ilk sızıntısı daha o dakika başladı. Selamlaştım. Hastaneyi sordum. Cevap şu: "Ben kanser yendim de, doktoruma bir ziyaret edeyim, peynir helvası götüreyim dedim. Yolumuz aynı. Ben tarif ederim" Kaldımı yutkunmam içimde. Gitti mi havalı giriş cümlelerim içime. Neyse dedim. Tesadüftür tesadüf. Bak sen keyfine. Otobüs bizi limana getirdiğinde dedim kızım topla kendini. Kaldır başını bir havalı giriş yap vapura dikişlerini göstere göstere. Sabah rüzgarı vapur güvertesinde savurunca saçlarımı içimde yine Greece çalmaya başladı.Oh be dedim içimden. Az cilası gitti ama karizmam yerli yerinde. Derken bir tatlı çift oturdu karşı koltuğa. Şöyle yetmiş- yetmişbeş gibi... Amca Bey takım elbise, sinek kaydı traş ve cilalı ayakkabılarıyla parlıyordu adeta. Eşi, ona bakanın ilk saniyde algılayacağı kadar öğretmendi. Benden daha süslüylü yemin ederim. Fuşya ruj sürmüştü sabahın köründe. Selamlaştık. Havaların gidişatını sorguladık. Derken Hoca Hanım "Ne iş için karşıya geçiyorsunuz?" diye sorduğunda biraz gizem katmak için muhabbete "MR çektireceğim" demekle yetindim. Halt ettim. Bir delik daha yedi balonum göz göre göre. Çünkü o tatlı emekli öğretmen hanım "Ben de" dedi. "Kadın hastalıklarından kanser oldum. Rutin kontrol için istedi doktor..." "Allahım" dedim "sana geliyorum". "Ben de" ne yaa? Hem de MR... Yok dedim. Olmaz bu kadarı. Yönetmen Bey! Rol çalıyorlar! Alın bunları setten dışarı!... Ben şimdi nasıl anlatacağım da hava atacağım kanserimle? Nasıl övüneceğim, iki tane birden yendim diye? Off dedim içimden düştü karizmacığım yerlere...
Hastane yolunda hayal kurmaya başladım. Her zaman olduğu gibi; doktor çok iyi göründüğümü, böyle büyük bir ameliyattan sonra çok hızlı iyileştiğimi, çok güçlü olduğumu söyleyecekti. Hep öyle olurdu. Ben de çift madalyalı bir gazi gibi vakur, iltifatları dinleyecektim. Olmadı. Doktorlar daha otuzunu bulmamış, taze beyaz önlüklülerdendi. Bilgisini göstermeye çalışırken öküzleşenlerden. Dedim ben başka hastanenin hastasıyım. Ameliyat oldum iki yıl evvel. Rutin MR kontrolü için geldim. Oğlan başını kaldırdı, boynuma baktı ve şöyle dedi "Komando yöntemiyle mi yaptılar?"... Ben kalakaldım... Sonra beynim vızıldamaya başladı. E doğru, komandolar gibi boğazımı bir kulaktan öbürüne ikiye yarmışlardı. O çok bilmiş velet, yüzüme sürdüğüm ışıltılı allığı bile şok etkisiyle çatlatmıştı. Ne iltifat ne de başka birşey duydum sonra. Belki dedi ama bendeniz duymadı. Sanki dünya elinde kastanyetlerle benim balonun üstünde flamenko yaptı.
İşim bittiğinde, otobüs durağına gittim. Yüz metre öteden kemoterapi aldığı anlaşılan ben yaşlarda bir kadın bana dönüş için otobüs gösterdi. İçimdeki kızgın kız çocuğu başını kaldırıp " Yolla yolla. Daha var mı gözüme sokacağın" diye isyan etti.
Ya kuzum!..
Ben gerçekten artık havasız mıyım?
Artık sıradan mıyım yani?
Yahu sen biliyorsun kaç kez kestiler beni. Kemosu, ışını uzaylıdan beterdi hallerim. Boynumdaki dikişleri estetik atmasalar bildiğin korku filmi karakteriydim. Ama yatmadım hiç. Ayakta kustum, ayakta ağladım, ayakta düştüm, ayakta kalktım. Onca övünesi hatıra biriktirdim kanser yenmekle ilgili. Ne yani şimdi hepsi mi gitti?
Benim biraz toparlanmam lazım. Sağlam aparkat yedim. Senin bana gaz vermen lazım. Buzumu değiştirmen lazım ağzımdan. "Sensin! Büyüksün! Kahramansın sen kızım!" demen lazım.
Dostlar böyle günler için lazım.
Görev seni bekler
Hava atayım derken, havası sönen dostuna bir arka çık.
Hadiiii. Lütfen.
YORUMLAR
Hoş geldiniz, uzun sürdü gelmeniz ve yazılarınıza kaldığınız yerden devam etmeniz. Büyük geçmiş olsun. Gerçi küçük bir şey de değil hastalık.
Kastanyet kelimesini ilk kez duydum ve derhal anlamına baktım googleden. İyi ki googlemiz var, ya olmasaydı? Gerçi bir kaç tane daha arama motoru var, ben google takılıyorum. Alışkanlık işte. İşte dediysem,evde de aynı.
Hani merak filan ederler bu kelimeyi, kopyalayayım da okusunlar : Fransızca castagnette "İspanyol müziğinde avuç içinde tutularak şakırtı sesi üreten ritm aleti" sözcüğünden alıntıdır. Fransızca sözcük İspanyolca castañeta "kestanecik" sözcüğünden alıntıdır.
Havanız batsın diyeceğim de, hastalık bu. Alay da edilmez,tebessüm de edilmez.
Ne diyeceğimi bilemedim. Sekiz kere yediyi şaşırırım da, yedi kere sekizi asla şaşırmam. Duralarım hemen 8 çarpı 7 de. Matematiğim halen zayıf. Zayıfın da en dibi. Sitede sıkıntı var, son şiirinizi okudum ama, yorum yapamadım sayfanızdan. İnmiyor kör olasıca aşağıya buton. Ben de bir taşla iki kuş vurayım dedim.
Sağlıcakla.
SERPİL ŞEN
Yaşanmamış Aşkların Şairi
Umutlarınız çiçek açsın, bahar da geliyor zaten.
Sağlıcakla.