- 835 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
Buzdan Çocuk
“Çocuğumuz olsun istiyorum…” demiştin, gözlerimdeki isteksiz ve sert cümleler karşısında birkaç adım geri giderek yüzüne düşen kaygı ve hüzünle bakmıştın gözlerime. Kendini anlatmaya çalışırken yoruluyordun. Sanki içinde kendi volkanını söndüren dağ gibi bakıyordu gözlerin. Kararmış bir kül yığınının kalbinden dışarı taştığını görebiliyordum.
Ben yorgundum, yorulmuştum… Kendimi anlatamıyor olamamanın çaresizliğiydi bu. Hangi çocukluğumu anlatayım sana, nereden başlamalıyım ki henüz yaşanmamış yılların sorgularını tamamlamamışken. Henüz onlu yaşlardayken kendi kardeşlerime annelik yaparken unuttuğum beni mi anlatayım sana, okul dönüşü beni bekleyen zorlu annelik görevinin yorgunluğumu? Çok yorulmuştum… Hiç anlaşılmamıştım… Soğuk bir oda gibiydi kalbimin odacıkları. Sinen yağ kokusu gibi ısındıkça katmanlaşmıştı ölmüşlüğümün gerçekliği… ben hiç çocuk olamamıştım. Ben hiç babasından para alıp ta o parayı çocukça harcayamamıştım. Sorunların kişiliğime açtığı kocaman yırtıkları hangi el onarabilirdi ki? Hiçbir el çözemezdi kendim çözemediğim müddetçe o sinen yağ katmanlarını. Belki sevgiye açlığım o yırtıklarda üşüyen ruhuma aitti.
Çocuk… ne kadar masum bir kelime. Çünkü öyle masum ki elleri pamuk gibi. Minik sevgi dolu gözleri… ismini Yağmur koymak isterdim ya da Eylül… Çünkü bereketi simgeliyordu yağmur olgunluk hasattı eylül… Rüzgar olurdu oğlumun ismi… Ama içimdeki o kocaman kesikler boydan boya yarılan kalbim hala kanıyordu. Kan damarlarıma değil içime akıyordu. O yokluk o dışlanmışlık hissi, benim tüm varlığımı sarsıyordu.
İlkokul birinci sınıfa yeni başlamıştım. Henüz inşaat halindeki evimize zor bela sığınabilmiştik. Pencerelerin camları dahi takılmamıştı, o yokluk günlerinde tüm dostları terk etmişti babamı. Her şeyi görebiliyordum. Annemin mutsuzluğunu, babamın çabasını… ama onlar beni asla görememişti. Onların gözlerine baktığımı acılarını paylaştığımı… Görebilselerdi şimdi o derin izler ve kesiklerim olmazdı… ne zor sevgiyi böyle hissederken sevgi bulamadan sokaktaki itler gibi inleyerek ağlayarak uyumak… çocuk kalbini nasıl kırılır bilir misin? Un ufak kalır ve çocuk hızla olgunlaştırılan meyveler gibi henüz çocuk yaşlarında yetmişlik ruha sahip olur.
Annem olmadı, hiç dokunmadı elleri saçlarıma… ben varken yitirdim annemi. Onlar yokluk denilen zorluklarla mücadele ederken unuttu beni. Hiç olmamışım gibi itildik öylece köşelere. Şimdi o ağladığım köşelerde kaldı gözyaşlarım. Çocukluğum yastığıma aktı. Hala o odaya girdiğimde irkilirim. Buz gibi odaya dağılmış iniltili sesim. Bunları nasıl anlatabilirdim ki sana? Kim benim çatlayan ruhuma kanat gerebilirdi ki?
Ağlıyordum… oysa hangi kadın istemezdi ki erkeğine aşkını, bedenini ve çocuğunu verebilmeyi?
Sırtın bana dönüp uzak dağlara bakarken, yorgunluğunu görebilmiştim. Kapıdan çıkıp o yoklukta aradığım kendi çocukluğum muydu? O hala niçin ağlıyor aşkım? Niçin?.. hiç susmayacak mı, durmayacak mı? Bir gün mutlu olup ikinci gün yine mi ağlayacak içimdeki kayıp parçam?
Bul beni demek çok zor, bunu istemek adaletsiz bir istek gibi geliyor. Aşkı bulup gitmekte çok zor… ama kalıpta anlatmadan susmakta. Ben sustukça sen yenileceksin bu yorgunluk ve mutsuzluk karşısında… konuşmak en güzeli anlatmak bu sızının kaynağının kendim olduğunu ve muhtaçlığımın ne kadar derin olduğunu.
Bul beni, tüm bunlara rağmen… bul beni… sığınmak ve uyumak istiyorum yüreğinde… çocukluğumun derin kesiklerini sende tamir ediyorum. Diniyor sızım… sevgi ancak onarır beni.
Yüreğimde buzdan bir çocuk sarılsan sırılsıklam, özgür bir yok oluş.
Yasemin YILMAZ
22.09.11
YORUMLAR
Yasemin YILMAZ
Güzel bir gün dileğiyle...
Yasemin YILMAZ
Bu aslında özümseyip sempati ve emphati kurarak aktardığım bir denemeydi. Değerli yorumunuza içtenlikle teşekkürler.
arıkan
okuduğum duygusal hisleri görünce icimden geldi yorum . ve güzeldi gercekliği anlatım tarzı düşündürdü beni bir hikaye yahut bir roman gibi gercekliğin masum ritimleri ...
yüreğine sağlık ve her zaman yazın
saygımla...