- 1571 Okunma
- 4 Yorum
- 1 Beğeni
ÇANAKKALE; UMUDUN DESTANI!
1915 yılının18 Mart sabahında din, devlet, vatan, millet, bayrak aşkıyla inancı, azmi, umudu elden bırakmayan kahramanların mücadelesinin adıdır Çanakkale.
“Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi? / En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.” Dünya savaş tarihinin ve Türk tarihinin en önemli zaferlerinden biri olan Çanakkale Zaferi’nin 103’üncü yıl dönümünü kutluyoruz.
Çanakkale; inancın, azmin, vatan sevgisi, birlik ve beraberlik duygularının, zamanın en güçlü ve donanımlı ordularına karşı koymadaki üstün başarısını gösteren büyük bir mücadelenin adıdır. Bu Savaş; ırkları, renkleri ve dilleri değişik milletlerden oluşan haçlı ordularının, milletimizi yok etmek amacıyla karadan, denizden ve havadan üzerimize saldırısıdır. Bu savaş; Türk’ü, Kürt’ü, Çerkez’i, Laz’ı, Arnavut’u, Arap’ı, Boşnak’ı, Gürcü’sü ile, bayrağını düşürmemek için yan yana şehit düşenlerin, büyük vatan savunmasının birlikteliğin, kardeşliğin, kahramanlığın, imanın nasıl yaşandığının da adıdır.
Çanakkale çağlara hükmeden, nesilden nesillere aktarılacak bir umudun, imanın, hürriyetin mücadelesidir... İnanmış, kahraman insanların, düveli muazzama ya karşı kahraman askerlerimizin din, devlet, vatan, millet bayrak, mukaddesat aşkına direnerek, yok olduğu sanılan bir milletten "varım" diyebilen bir milletin mücadelesidir. Çanakkale bir kurtuluş mücadelesinin en şanlı, en şerefli zaferidir. Tarihin gördüğü, destanlaşan en büyük bağımsızlık mücadelesinin kurşun, şarapnel yağmuru altında kanlı bir düğünü gerçekleştirenlerin zaferidir Çanakkale…
“Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor, / Bir hilâl uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor! Çanakkale, yüz binlerce Mehmetçiğin, kınalı kuzuların, yiğit insanların hayatlarının baharında seve seve şehitlik mükâfatına layık olarak cennet bahçesine girme yarışı içerisinde, düğüne gider gibi cepheye koşanların, korkusuzca kurşunların üzerine atılanların destanıdır…
“Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer/ O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaz-ı beşer... Çanakkale savaşı Türk tarihinin dönüm noktalarından biridir. Sekiz ay on dört gün süren Çanakkale savaşı, aynı zamanda mucizeler savaşıdır. Toprağın her bir metrekaresine altı bin merminin isabet ettiği, bütün Türk milletinin nabzının hep birlikte attığı, binlerce şehidin kefensiz yattığı yerdir… Ölüm döşeğinde inleyen bir milletten dipdiri, muzaffer bir millet doğuran davanın, hayata bakışın adıdır Çanakkale… Onun içindir ki, Çanakkale Zaferinin sırrı, büyüklüğü yeni nesiller tarafından tam manasıyla algılanmalıdır.
Çanakkale birçok enteresan olayların da yaşandığı yerdir. Kendi cenaze namazını kılarak Allah’a, milletine verdikleri sözü tutarak şahadete erenlerin destanıdır. Kendi yarasına ot tıkayarak, düşman yarasını gömleğinin parçasıyla saranların, onlara kendi suyundan verecek kadar mert ve yiğitçe savaşanların destanıdır. İşte Çanakkale ruhunun esası, onların nasıl şehit olduğundan ziyade, onların nasıl bir manevi ruha sahip olarak yaşadıklarını anlamak ve yaşamak olmalıdır…
Unutmamalıyız ki, toplumları ayakta tutan, diri kılan, milli şuurlarını oluşturmak, hedef ve idealleri etrafında toparlanmak, milli ruhun nesilden nesile aktarılmasıdır. Çanakkale ruhunu her zaman her yerde taşımak, diri tutmak, vatanın ve milletinin geleceği için şarttır. Bu ruhu Milli hayatımızın, devlet, siyaset hayatımızın, eğitim, kültür, medeniyet hayatımızın tüm alanlarına sokmamız gerekir… Bu ülkenin çocuklarına dinini, tarihini, dostunu, düşmanını anlatarak, dürüst bir tarih bilgisi vererek devlete, millete hayırlı nesiller yetiştirmek, değerler adına bugün daha çok ihtiyaçtır.
Bu zafer yalnız ülkemizin geleceği üzerinde etkili olmamıştır. Bu zaferin yarattığı sonuçlar milli onur ve bilinci canlandırmış, dünyanın tüm mazlum milletler için de halklarını ilgilendiren olayların savunulmasının başlangıcı olmuştur. İslam’ın bayraktarlığını yapan şanlı Türk devleti ve milletinin ‘Çanakkale destanı’ ve ruhu her an canlı tutulmalıdır.
Çanakkale destanı iyi anlaşılmalı ve bilmelidir ki, Türkiye; İslam ve Türk dünyasının ayrılmaz bir parçası olup aynı zamanda Ortadoğu’ya bağlı olduğu gibi geniş manasıyla da İslam ve Türk coğrafyasının kutup yıldızıdır. Dolayısı ile Türkiye’nin büyümesi, gelişmesi, varlığı bu dünyanın beklediği liderliği yapmayı da gerekli kılar…
Bugün kendimizi; Müslüman Türk milleti olduğumuz ve aslımızı unutmadan, tarihi yâd ederek değerlerimizi yaşatmalı geleceğe umutla bakarak, geleceğimize yön vererek büyük işlere imza atmalıyız. Yücelmemiz, büyümemizin anahtarı ve tüm dertlerimizin çözümü, Çanakkale ruhunu yaşamalı, yaşatmalı ve çağlara taşımaktır...
İnsanlarımız birbirine, inancına ve değerlerine sahip çıkarak Türkiye gelişecek, güçlenecek, büyüyecek, Çanakkale ruhu, şehitlerinin emaneti korunacaktır! Bu duygu ve düşüncelerle bizlere bu vatanı ve değerleri emanet bırakan aziz şehitlerimizi ve kahramanlarımızı rahmetle minnetle, dualarla yâd ediyor, ruhları şad olsun diyoruz…
YORUMLAR
TARIHI BILMEMEK MI TARIHI YALNIŞ AKTARAMAK MI DAHA BÜYÜK AYIPTIR?
ANAFARTALAR KAHRAMANI
“Bir tümen komutanının üç ayrı yerde tek başına giriştiği hareketlerle bir savaşın, hatta bir ulusun kaderini değiştirecek yücelikte bir zafer kazandığı tarihte pek nadirdir.” (İngiliz Aspinall Oglander)
9-10 Ağustos, Anafartalar ve Conkbayırı zaferlerinin 102. yıl dönümüydü. Bu vesileyle Çanakkale'deki Atatürk'ü, daha doğrusu son yıllarda silinmek, unutturulmak istenen “Anafartalar Kahramanı”nı anlatacağım.
ARIBURNU ZAFERİ
18 Mart 1915 deniz zaferinden sonra düşman bu sefer karadan Çanakkale'yi zorlamaya karar verdi.
25 Nisan 1915'te İngiliz-Fransız birleşik donanması Seddülbahir ve Arıburnu sahillerine çıktı. Sabah saat 05.30 civarında Arıburnu sahillerine ayak basan düşman çıkarma birliklerini ilk olarak o bölgeyi savunmakla görevli 27. Alay karşıladı. Onun yardımına, sabah 9.45, 10.00 civarında 19. Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal'in komutasındaki 57. Alay yetişti. Mustafa Kemal, komutanlara, “Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum! Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler ve komutanlar geçebilir” diyerek 57. Alay'ı düşmanın üzerine sürdü. Conkbayırı sırtlarında gün boyun devam eden boğaz boğaza çatışma sonunda düşman çıkarması sonuçsuz kaldı.
İsmet Görgülü, şöyle diyor: “Yarbay Mustafa Kemal, düşmana taarruz etmek için Ordu Komutanından gerekli izni almayı bekleseydi, düşman muharebenin ilk saatlerinde, bölgenin en hâkim tepeleri olan Conkbayırı ve Kocaçimen'i ele geçirecek ve Boğaz yolunu açmış olacak, Seddülbahir'i de savunan Türk kuvvetlerini de kuzeyden kuşatmış olacaktı. Aynı zamanda düşmanın çıkarma yaptığı Arıburnu ve Seddülbahir bölgelerine, muharebenin ilk gününde müdahale edebilecek mesafede Türk birliği bulunmadığından (M. Kemal'in tümeni hariç) Mustafa Kemal'in bu tarihi müdahalesi olmasaydı Çanakkale Muharebeleri, 25 Nisan günü kaybedilebilirdi.” (İsmet Görgülü, On Yıllık Harbin Kadrosu, (1912-1922), Ankara, 1993, s.83,84)
MADALYALAR, NİŞANLAR, TERFİ
Mustafa Kemal, bu başarısından dolayı “Arıburnu Kuvvetler Komutanlığı”na getirildi ve 25 Nisan 1915'ten 16 Mayıs 1915'e kadar, bölgedeki tüm kuvvetleri komuta etti.
3. Kolordu Komutanı Esat Paşa, 30 Nisan 1915'te Mustafa Kemal'e bir kutlama telgrafı çekti: “Geceli gündüzlü devam eden harbi, başarı ile yöneterek her an bir başka surette belirmekte olan fedakâr hizmetlerinizin devamını bekler, sizi yürekten kutlarım” dedi.
Mustafa Kemal, Çanakkale'deki başarılarından dolayı 30 Nisan 1915'te Gümüş İmtiyaz Madalyası aldı, bunu Altın ve Gümüş Liyakat Madalyaları izleyecekti.
10 Mayıs'ta, Mustafa Kemal'in Arıburnu muharebelerini yönettiği tepeye 3. Kolordu Komutanlığı'nın günlük emriyle “Kemalyeri” adı verildi.
17 Mayıs'ta Mustafa Kemal'e, padişah adına “Muharebe Altın Liyakat Madalyası” verildi.
23 Mayıs'ta, Alman İmparatoru tarafından “Demir Haç” nişanıyla ödüllendirildi.
1 Haziran'da albaylığa terfi etti.
15 Temmuz'da da, “Takfon” (nikel, bakır, çinko alaşımı) Harp Madalyası verildi.
GERÇEKLEŞEN ÖNGÖRÜ
Mustafa Kemal, düşmanın yeni taarruzunun Arıburnu'nun kuzeyinden olacağını üst makamlara tam üç kez söyledi: 1 Haziran'da Ordu Kurmay Başkanı Yarbay Kazım'a söyledi; 3 Haziran'da Kuzey Grubu Komutanlığı'na, Esat Paşa'ya yazdı; 9 Haziran'da da telefonla Yarbay Kazım'ı arayarak Liman Paşa'ya söyledi. Ancak bu istekleri sonunda bölgeye sadece bir tabur verildi. Mustafa Kemal, Arıburnu cephesinin, bunun kuzeyinin ve Kabatepe bölgesinin ayrı ayrı komuta edilmesini istiyordu. Bunu, 1 Haziran'da Ordu Kurmay Başkanı'na anlattığı gibi, 9-12 Haziran arasındaki yazışmalarla da gündeme getirdi. Sonunda Kuzey Grubu Komutanı Esat Paşa ile Kurmay Başkanı Yarbay Fahrettin, Mustafa Kemal'in Düztepe'deki komuta yerine gelerek arazi üzerinde tartışıp onu ikna etmek istediler. Mustafa Kemal'in ısrarla önemini vurguladığı Sazlıdere'nin yatağı tam ayaklarının dibinden başlıyordu. Hemen sağ taraflarında ise Sarıbayır silsilesinin üç önemli tepesi yükseliyordu. Bir süre Düztepe'den altlarındaki manzarayı seyrettiler. Sonra Yarbay Fahrettin, “Bu arazide ancak çeteler yürüyebilir” dedi. Esat Paşa Mustafa Kemal'e dönerek, “Düşman nereden gelecek?” diye sordu. Mustafa Kemal eliyle Arıburnu bölgesini göstererek “Buradan!” yanıtını verdi ve eliyle Arıburnu'ndan başlayıp Kocaçimentepe'ye kadar olan alanı göstererek “Düşman buradan hareket edecek” dedi. Kolordu Komutanı Esat Paşa gülüp Mustafa Kemal'in omzunu okşayarak, “Merak etme beyefendi, gelemez!” dedi. Artık daha fazla konuyu uzatmanın bir işe yaramayacağını anlayan Mustafa Kemal, “İnşallah sizin dediğiniz gibi olur” demekle yetindi.
Mustafa Kemal'in uyarılarını Esat Paşa dikkate almadı, ancak Albay Mustafa Kemal'in, Tümgeneral Esat Paşa ile yaptığı tartışmada söylediği her şey gerçekleşti: Anzakların geleceği yönü bildi, bu hattı tutamayan Türk ordusu, tam da öngördüğü gibi, gerileyip Şahinsırt'a kadar çekildi ve Anzak kuvvetleri Türk hatlarının gerilerine sarktı.
Lord Kinross şöyle diyor: “Seferin başından beri ikinci kez, Mustafa Kemal'in görüşü doğru, üslerininki ise yanlış çıktı. 6 Ağustos'ta düşman, tam Esat Paşa'ya söylemiş olduğu çizgi üzerinden saldırıya geçti…”
ANAFARTALAR GRUP KOMUTANI
General Hamilton'un “Anzak Planı”na göre General Goodly emrine verilen 20 bin kişi -tam da Atatürk'ün tahmin ettiği gibi- Arıburnu kuzeyinden yürüyerek Kocaçimen-Conkbayırı-Düztepe hattını ele geçirip Türk savunma hattını çökertecekti.
6 Ağustos 1915'te Conkbayırı-Kocaçimen'e yönelik düşman taarruzu başladığında Esat Paşa'nın bütün dikkati Kanlısırtta'ki düşman taarruzundaydı. Bu nedenle kuzeydeki taarruza müdahale edememişti.
Conkbayırı'ndaki düşman taarruzuna ilk olarak 19. Tümen Komutanı Mustafa Kemal müdahale etti. Mustafa Kemal, düşman taarruzunu duyar duymaz kendisine gönderilen 14. Alay 1. Tabur'dan bir bölüğü gece yarısı Conkbayırı'na ve 72. Alay'dan iki bölüğü de Şahinsırt'a gönderdi. Böylece Conkbayırı'nda ilk direniş hattını oluşturdu.
8 Ağustos 1915'te, Conkbayırı, İngilizlerin eline geçti. Mustafa Kemal, saat 19:00'da Kuzey Grubu Komutanı Esat Paşa'ya, Conkbayırı bölgesindeki kritik durumu anlatarak 5. Ordu Komutanı Liman von Sanders'i ikaz etmesini istedi. Durumun iyice kötüleşmesi üzerine, 5. Ordu Komutanı adına Kurmay Başkanı Albay Kazım (İnanç), Mustafa Kemal'i telefon başına çağırarak “Durumu nasıl gördüğünü?” sordu. Mustafa Kemal, “Bütün mevcut kuvvetlerin, komutam altına verilmesinden başka çare kalmamıştır!” diye cevap verince, şaşıran Kurmay Başkanı, “Çok gelmez mi?” dedi. Mustafa Kemal, “Az gelir!” karşılığını verdi. İşte o kritik aşamada Mustafa Kemal, gece saat 21.50'de Mareşal Liman von Sanders'in emriyle Anafartalar Grubu Komutanlığı'na getirildi.
Mustafa Kemal, böyle bir görevi severek isteyerek kabul etmişti. Kendi ifadeleriyle, “Böyle bir sorumluluğu yerine getirmek, basit bir iş değildir. FAKAT BEN VATANIM MAHVOLDUKTAN SONRA YAŞAMAMAYA KARAR VERDİĞİM İÇİN kemali iftiharla bu sorumluluğu üstüme aldım. Ve hemen, saatlerce uzakta bulunan Çamlıtekke Karagahı'na atla hareket ettim.” (Ruşen Eşref, Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal İle Mülakat, s. 15)
555
BİRİNCİ ANAFARTALAR ZAFERİ
Gece yarısı yola çıkarken Fırka doktoru Hüseyin Bey'i de yanına aldı, çünkü o sırada hastaydı. Kendi anlatımıyla: “Yaverim Kazım Efendi, o gün şehit olmuştu. Rasim Efendi adında diğer bir süvari zabitini de aldım. Dört aydır o yerde, yani ateş hattından üç yüz metre geride cesetlerin çürümesiyle bozulmuş bir hava teneffüs etmekte idim. O gece saat on birde zindan gibi zifiri karanlıklar içinde oradan çıkınca ilk defa temiz bir hava karşısında bulundum. Fakat bu güzel havayı zulüm ve şüphe içinde teneffüs etmek nasip oluyordu.” (Ruşen Eşref, age, s. 15)
88
Kaç gecedir uyumamıştı. Hem yorgunluktan hem sıtma nöbetinden dolayı halsizdi. Avurtları çökmüş, benzi sararmış, iki derin çukura yuvarlanmış gibi duran mavi gözleri kızarmıştı. Ancak kendine güveni tamdı. Lord Kinross'un ifadesiyle “sorumluluk onda uyarıcı bir ilaç etkisi yapıyordu”. Ne de olsa bölgedeki tüm kuvvetler emrine verilmişti.
Gece karanlığında saat 01.30'da grup karargâhına vardı. Gerekli hazırlıkları yaptıktan sonra sabah 04.30'da atına binip savaşı yöneteceği tepeye gitti.
9 Ağustos günü, 7. ve 12. Tümenlerin sabaha karşı başlayan taarruzunu, Anafartalar bölgesindeki bir tepeden başından sonuna kadar yönetti. Sayıca çok daha kalabalık olan düşman bozguna uğrayarak kaçtı. Böylece Birinci Anafartalar Zaferi kazanıldı.
CONKBAYIRI TAARRUZU
Mustafa Kemal Anafartalar Zaferi sonrasında Çamlıtekke'de, Liman von Sanders ile görüşerek akşam, Conkbayırı ile Suyatağı arasındaki 8. Tümen Karargâhı'na hareket etti. Büyük Anafarta kasabasının doğusunda tam tepelerinde bir İngiliz uçağı belirdi. Yanındakiler, hedef oluşturmamak için hemen ağaçların arasına dağılmalarına karşın Mustafa Kemal ve yanındaki bir asteğmen, hiçbir şey olmamış gibi yola devam etti. Uçağın takibinde Kurtgeçidi'ne yaklaştıkları zaman Conkbayırı tepesinden ve onun daha kuzeyinden Anzakların piyade ateşi altında 8. Tümen Karargâhı'na ulaştı. Buraya ulaştığında yanında bir tek Süvari Asteğmen Zeki (Doğan) vardı. Kurmaylarından ve yaverlerinden hiçbiri daha gelmemişti. Kötü koşullardan dolayı bir kısmı gece yarısına doğru, bir kısmı da ertesi gün karargâha gelebilecekti.
10 Ağustos'ta sabah saat 04.30'da Mustafa Kemal'in komutasındaki Türk birlikleri ( 23, 24 ve 28. Alaylar) Conkbayırı'nda düşmana saldırdı. 4 saat süren kanlı süngü muharebeleri sonunda Conkbayırı'nıın tamamı ele geçirildi.
Düşmana çok büyük kayıplar verdirilen bu savaş sırasında General Boldwin ve Kurmay Başkanı öldü. Mustafa Kemal de göğsündeki saate isabet eden bir şarapnel parçasıyla yaralandı.
Mustafa Kemal, Conkbayırı'nı geri aldıktan sonra öğleden sonra 8. Tümen'e veda ederek Anafartalar Grubu Karargâhı'na döndü.
5 gün süren Conkbayırı taarruzunda; resmi kayıtlara göre Türk tarafı 20 bin, düşman tarafı ise 25 bin kayıp verdi. Yani toplam kayıp 45 bin civarındaydı.
10 Ağustos Conkbayırı taarruzu hakkında, Fahrettin Altay Paşa'nın yorumu şudur: “Mustafa Kemal, 10 Ağustos'ta yalnız İstanbul'un değil, bütün bir memleketin işgalini önlemişti. Artık ümitleri kalmayan İngilizler, iki ay sonra Gelibolu Yarımadası'nı boşaltıp çekilip gitmeye mecbur kalıyorlardı.”
21 Ağustos'ta Albay Mustafa Kemal'in komutasında İkinci Anafartalar Zaferi kazanıldı.
1 Eylül 1915'te Mustafa Kemal'e Gelibolu'daki “üstün başarılarından” dolayı Gümüş Liyakat Madalyası verildi.
8 Ağustos 1915'te Anafartalar Gurup Komutanlığı'na getirilen Mustafa Kemal'in bu görevi, Çanakkale'den ayrılacağı 10 Aralık 1915'e kadar devem etti. Anafartalar Grup Komutanı olarak emrinde 3 kolordu (2, 15 ve 16. kolordular) vardı. Turgut Özakman'ın da belirttiği gibi, “Çanakkale Savaşı boyunca, Liman Paşa dışında hiçbir komutan, bu kadar uzun zaman, bu kadar çok birliği ve bu kadar geniş bir alanı komuta etmemiştir.”
Demem o ki, Atatürk'süz bir Çanakkale Savaşı tarihi yazılamaz. Buna teşebbüs etmek için ya kör cehil ya nankör ya da azılı bir Atatürk düşmanı olmak gerekir.
Demirden bir kitlenin aslanca saldırısı
Mustafa Kemal, hatıralarında, Conkbayırı Taarruzu'nu nasıl başlattığını şöyle anlatır:
“Gün doğmak üzereydi. Çadırımın önüne çıktım. Hücum edecek askeri görüyordum. Oradan hücumun yapılmasını bekleyecektim. Gecenin karanlık perdesi tamamen kalkmıştı. Artık hücum anıydı. Saatime baktım. Dört buçuğa geliyordu. Birkaç dakika sonra ortalık tamamen ağaracak ve düşman askerlerimizi görebilecekti. Düşmanın piyade, mitralyöz ateşi başlarsa ve kara ve deniz toplarının mermileri bu sıkı düzende duran askerlerimiz üzerinde bir defa patlarsa hücumun imkânsızlığından şüphe etmiyordum. Hemen ileri koştum. Tümen kumandanına rastladım. O da ve her ikimizin refakatimizde bulunanlar beraber olduğu halde hücum safının önüne geçtik. Gayet kısa ve seri bir teftiş yaptım. Önünden geçerek yüksek sesle askerlere selam verdim ve dedim ki: ‘Askerler! Karşımızdaki düşmanı mağlup edeceğimize hiç şüphe yoktur. Fakat siz acele etmeyin. Evvela ben ileri gideyim. Siz, ben kırbacımla işaret verdiğim zaman hep birden atılırsınız.' Kumandan ve subaylara da işaretimle askerlerin dikkatini çekmelerini emrettim. Ondan sonra hücum safının önünde bir yere kadar gidildi ve oradan kırbacımı havaya kaldırarak hücum işaretini verdim. Bütün askerler, subaylar, artık her şeyi unutmuşlar, bakışlarını, kalplerini, verilecek işarete yöneltmiş bulunuyorlardı. Süngüleri ve bir ayakları ileri uzatılmış askerlerimiz ve onların önünde tabancaları, kılıçları ellerinde subaylarımız kırbacımın aşağı inmesiyle demirden bir kitle halinde aslanca bir saldırıyla ileri atıldılar. Bir saniye sonra düşman siperleri içinde gökyüzüne yükselen bir sesten başka bir şey işitilmiyordu. Allah, Allah, Allah… Düşman silah kullanmaya vakit bulamadı. Boğaz boğaza kahramanca mücadele sonunda ilk hatta bulunan düşman tümüyle imha edildi”.
Çanakkale her şeyden önce Türk milletinin, bütün komutanlarıyla Türk ordusunun zaferidir. Ancak 8.5 ay süren Çanakkale kara savaşlarının en önemli anlarında, en büyük zaferlerinde Mustafa Kemal vardır. Mustafa Kemal eğer 25 Nisan'da Arıburnu'nda, 9 Ağustos'ta Anafartalar'da, 10 Ağustos'ta Conkbayırı'nda, 21 Ağustos'ta 2. kez Anafartalar'da o büyük zaferleri kazanmasa ne anlamı kalırdı 18 Mart Deniz Zaferi'nin? Mustafa Kemal'in kurtarıcı hamleleri olmasa, Çanakkale Savaşı 3 günde; 25 Nisan'da, 9 Ağustos'ta veya 10 Ağustos'ta kaybedilir; İstanbul düşer, Türkiye daha 1915'te paramparça olurdu.
Mustafa Kemal Atatürk “Anafartalar Kahramanı” olarak hep hatırlanacak ama bugün Atatürk'süz Çanakkale Savaşı tarihi yazmak isteyenleri yarın hiç kimse hatırlamayacak.
SINAN MEYDAN
( ALINTI YAZI)
Çanakkale' yi bir destana çeviren şehitlerimizin başında Mustafa Kemal ATATÜRK vardı! O olmasaydı, yoktuk!
Hâl böyleyken; bu yazının hiçbir cümlesinde O'nun isminin geçmemesi çok mânidâr! En azından minnet duymayı öğrenin; en azından!
İnsaf!!!
yahya demeli
Özlem Tarhan
Teşekkürler.
Okurken dahi insanın içini parçalayan olayların ne kadarını derinlerde hissedebiliyoruz ki...
Keşke lâyık olabilsek şehitlerimizin akıttığı bir damla kan'a.
Allah (C.C.) şehitlerimizden razıdır; bizden de razı olsun inşa'ALLAH.
Rahman ve Rahiym olan RABB'im, ecdadımıza lâyık torunlar olmayı nasip etsin bizlere.
Yazı için çok teşekkür ederek,
Saygı ve selamlar.