ÇORUH'A GEM VURULMUŞ
ÇORUH’A GEM VURULMUŞ
Kafam karma karışık.
Tam kırk bir yıl bir ay sonra doğduğum, büyüdüğüm köyüme ve ilk gençliğimin geçtiği ilçeme gitmek için Bursa’da otobüse bindim.
Kırk bir yıl sonra oraları nasıl bulacağım?
Nelerle karşılaşacağım?
Neler usuma gelecek?
Yoksa bıraktığım doğa, yaşam izleri, andırma yapmayacak mı?
Kara kutumdakilerden farklı bir doğa ile karşılaşacağımı umuyorum.
En azından Artvin-Ardanuç ve Ardanuç-Aşağı Irmaklar yol boyları farklı olacaktır. Gelen gidenden edindiğim bilgiler, bende bunu uyandırıyor. Nasıl bir ayrıcalıklarla karşı karşıya kalacağımı betimleyemiyorum açıkçası.
Yolculuk için yanıma; Başın Önüne Eğilmesin (B.Coşkun), İçimizdeki Biz (E.Kongar). Çiçeklerin Vicdanı (E.Özdemir) ile Zülümname (M. Balbay) betiklerini aldım.
Ertesi gün sabah aydınlığı yayılırken Hopa Otogarında otobüs durdu. Yolcular indi. Demli çay içtim. Uyku sersemliğimi savuşturdum. Kurgum uyanık olup, yol boyu çevreyi gözlemlemekti.
Çayı içer içmez otobüs hareket etti. Kıyı şeridinden içe döndük. Otobüs yine durdu. Dışarıda insan hareketleri şöyle böyle seçiliyor. “Ya binen ya da inen var” diye düşünürken tenekeler gelip, gidiyordu. Hareketliliği algılamaya kafa yoruyordum ki yolcular arasında homurdanmalar başladı. “Niye durduk? Yeni hareket etmedik mi?” ….
Bu yol yolculuğunda deneyimli biri olsa gerek;
“Kaçak mazot alıyorlar. Bunu hep yaparlar. Benzinliklerde satılan mazot ateş pahası” söylemi ile aydınlatıldık.
“Hey gidi acınası durum hey… Yapılan yanlışa nasıl da ortak olup, hoş görüde bulunuluyor.”
Bu konuyla ilgili bir dergide makale okumuştum. Makalede akaryakıt girdi ve çıktı rakamları ile taşıt sayıları arasında karşılaştırma yapılmıştı. Ülkemizde aklımın kabul edemeyeceği tonda kaçak kullanım olduğu anlatılmıştı. İnanamamıştım.
Şimdi ise gözümle görüyorum. Hem de herkes biliyor. İlgililer bilmiyor.
1960’ın ilk yarısında Ardanuç’a ilk benzin pompa istasyonunu babam kurmuştu. İlçede adeta devrimdi yapılan. Faturasız mal gelişi olmazdı. Üsteliye de tırınk parayla...
Hareket ettik. Yeşillikler arasında Cankurtaran Geçidine doğru tırmanmaya başladık. Vadinin tepeleri sis kaplı… Etekler ise sanki ilk kez gördüğüm koyu bir yeşillik. İnsanın içini rahatlatıyor…
Vadiyi izlerken arka koltuklarda;
“Yakın gelecekte bu tepeyi tırmanmaktan kurtulacağız. Vadinin dibinden girip, Borçka’dan çıkacak tünel yapılacak” sohbetine kulak misafiri oldum.
Cankurtaran, Hopa-Borçka yolunun zirvedeki geçiş yeridir. Yaz kış Karayolları Kurtarma Ekibi burada nöbet tutar.Trabzon Öğretmen Okulunda okuyan arkadaşlarım anlatmıştı. “Karne tatillerinde bu çıkışı ve inişi yaya geçerlermiş. Boğulma ve donma tehlikesiyle karşı karşıya kaldıkları olmuş. Kurtarma ekibinin yardımlarını. Geceyi ekiple geçirişlerini”...
Dönemeçleri döne döne tırmanıyoruz.
Güneş, tepelerde kendini gösterdi. Sis kovuldu. Yamaçlardaki ormanın görkemliğini özlemle izleyerek Borçka’ya indik.
Borçka barajı tamamlanmış. Artvin’e doğru vadinin yamacı yarılmış. Tüneller açılmış, Deniz kıyısında gider gibi gidiyoruz. Çoruh’a gem vurulmuş. Akan deli su yerine duran su ile yan yanayız. Çoruh üzerindeki kemer ve asma köprüler su içinde ...
Artvin köprüsünü göremedim. Öğretmen okulu bitirme sınavına girip, mezun olduğum okulun doğusunda ki yeni köprüden Çoruh’u geçtik. Kent merkezine doğru çıkıyoruz.
Lise birde Korzul’da kalmıştım. Korzul, Çoruh kıyısındaki mahalle. Betonlaşmış. Konakladığım evden ana yola çıkan patika duruyor. Kent merkezine çıkan yol boyu, göze hoş gelmeyen planlama ve mimaride yapılaşmış. “Artvin de Türkiye’nin bir parçası. Toprak getiriminden uzak kalamazdı ya.. " Kalmamış da…
Korzul’da kirazlara göz düşerdi. Lise ve daha yukarı kısımlarda çiçekler yeni açardı. Kafasör kar altında olurdu. Üç mevsimi bir arada yaşardık.
Dolambaçlı yolda dönüşleri tükete tükete...
Otogara ulaştık.
Otogar, kent merkezine doğru dönüşün son dönemecine alınmış. Öğrenciliğimde bu alan oto onarım işyerleriydi. Otogar,Valilik önündeydi.
Otogarı; ilime yakıştıramadım.
Otogarlara kentlerin aynası diye bakarım. Hareket yoğunluğu taşıyan bu yerleri “insana” hizmet sunulan yerler olarak değerlendiririm. Ne yazık ki burada da“insan” ikincil kalmış. Bitişikteki benzinlik inşaatı insan ve taşıt hareketini kısıtlıyor. Uykulu bakışla yakıştıramadım. Üzüldüm.
Ardanuç minibüsüne bindik. Hareket ettik. Çoruh vadisi yamaçlarında sağlı sollu yoğun çalışma izleri var.
"Baraj inşaatı canlı bir şekilde devam ediyor anlaşılan."
Çıktığımız dönemeçleri bu kez indik. Çoruh’u geçtik. Karşıda ki dönemeçleri tırmanmaya başladık. Bu dönemeçleri indikten sonra bir daha çıkmadığımı anımsadım. 1964’de Çoruh kıyısı boyunca yeni yol yapıldı. Harhan yolunu bir daha kullanmadık. Baraj yapımı nedeniyle eski yol boyuna dönülmüş. Yol asfalt… Şoförümüz karşıdan gelen taşıta yol verecek yer arayışında olmadan gidiyor. Lise için ilk kez Artvin’e gelirken böyle miydi?...
Lise yıllarımda Çoruh üzerinde ölçüm çalışmaları yapılıyordu. O çalışmaların “baraj yapımı için” olduğu söylenirdi. Barajın elli yılda gerçekleşe bilmesini yadırgadım doğrusu… Amma yine de mutlu oldum.
Barajın tutacağı suyun Ferhatlı (Ahıza) Köyü altına değin çıkacağı söylendi. Tarihi Berta Köprüsünden son kez geçmekte olduğumu düşününce içimde oluşan duyuma sözcük bulamıyorum.
Yeni köprü yapılmış.
Oldukça da yüksekte… Şapka düşer.
Ardanuç’un meyve deposu Şurmak, harabe… Evlerin temel izleri görülüyor. Güzelim üzüm, şeftali, elma bahçeleri ...
Terk edilmiş.
"Birkaç yıl sonra göl kıyısı boyunca Cehennem Deresi Kanyonu’na ulaşılır."
Cehnnem Deresi Kanyonun’a tepeden bakar, taş atar sesini duyabilecek miyiz diye beklerdik. Derinliğine aklımız ermez, şaşırırdık. O, şaşkınlık veren kanyondan akıp giden çayın suyu yarı yarıya azalmış. Çay boyunca yarılmış kayada gidiyoruz.
"Aaa!…
Pıt diye Şeytan Köprüye çıktık.
Hamit’in değirmeni yok!...”
Şeytan Köprüsü, Ardanuç’un giriş kapısıydı...
Allah Allah sanki köprünün yüksekliği azalmış.
Yoksa çayın akağı doldurulup da yükseltilmiş mi? Elbette ki hayır. Ama ben de yıllar sonraki algı bu oldu.
Askerler, köprüde nöbet tutardı.
Köprübaşındaki nöbetçi kulübesi de yok.
Köprü beklenmiyor. Adakale tehditten kurtulmuş.
Köprünün çevresi konutlaşmış.
“Ardanuç Küçük Sanayi Çarşısı” tabelası uzaktan okunuyor
Minibüs, köprünün başına çıkınca beni bir coşku sardı.
Biraz sonra benzinliğimiz ve değirmenimin önünden geçeceğiz.
Nasıl coşkuya kapılmam?
Değirmen, Adakale’den Meydanlara inen patikanın Ekşinar Çayı kavuşumundadır. Değirmene suyu Ekşinar Çayın’dan gelirdi. Bugün olanaklı yollarla elektrik üretmek için HES’ler yapılıyor.
Köprünün karşı başında da değirmen vardı. Bu değirmenin bir bölümünde Şeytan Köprüyü bekleyen askeri tim konaklardı.
“A!…
Bizim değirmen evler arasında!...
Görülmüyor.
Toprak getirisi buraya da ulaşmış.
Belleğimdeki manzara yok.
Kos kocaman dut da yok. “
Değirmenin kapısı daracık bir sokağa açılan kapı gibi...
Benim yaşadığım değirmen çevresi değil.
Benzinliğimizin yerinde “Kara Yolları” levhası asılı.
Etrafı çeper....
Yerinin hazırlanışında akıtılan ter, unutulur mu?
Belediyeden kiraladık. Yamacı kazdık. Çıkan molozu dereye taşıdık.
İkinci köprü başındaki elektrik üretim binası da yok. İlçenin elektriği burada üretilirdi.
Köprüyü geçtik. Solda ortaokulumu gözüm aradı.
Göremedim.
Okulun altındaki tarlaya katlı konutlar konuk.
Okul görülmez olmuş.
Oysa ki kocaman iki katlı taş binaydı.
Parkta tanıdıklarla sohbet ederken bir ara sordum. Aldığım yanıt beni çok şaşırttı. “Bina duruyor ama mezbelelik… Bakan yok.”
Nasıl gözden çıkarılır?
Yoksul Ardanuçlu’nun kıt kaynakları ile Rus kışlasından dönüştürerek 1954 yılında ortaokul olarak açılan bina, nasıl mezbelelik olur?
1877-78 Osmanlı-Rus savaşı sonunda Ruslara savaş tazminatı karşılığı satılmışız. O kırk iki yıllık dönemde yapılan taş bina…
Belki de onun için bakılmıyordur.
Anlam veremedim.
Gezmeye de gitmedim.
"Emeğe ve yaratılan değerlere sahip olmasını ne zaman edineceğiz?"
Hizmete devam ettirilebilirdi. Başka amaçla da değerlendirilebilirdi. Vatandaşın oyunu almak için rüşvet verip, gözünü boyamak varken niçin var olan değerlerin değerlendirilmesi yoluna gidilsin ki… Savurganlığın ta kendisi…
Ardanuç ilçe merkezi Adakale ve Meydanlar diye iki mahalleydi. Adakale eski yerle-şim yeridir. Meydanlar yeni oluşmaktaydı. Planlı, yolları geniş, bahçeli, iki katlı konutlarıyla göze hoş gelirdi. Akarsu boyunca resmi daireler, alış veriş yerleri de ikişer katlıydı. Otel dört katlıydı. Karşılıklı dükkanlar arasında da park düzenlenmişti. Park çevresinde ki çınarlar gölgelerinde konuk ağırlayabilme yaşında değildiler. Şimdi ise Meydanlar’ın sıcaklığına izin vermeyecek değin görkemleşmişler.
Alış veriş binaları yaşlanmış. Otel ise sahipsiz izlenimi verdi. Park alanında büfeler yapılmış. Dinlenme, çay, kahve içme alanlarına dönüşmüş. Bölümlerin her biri eski belediye başkanlarının adı ile adlandırılmış. “Şevket Öztürk Parkı, Nazım Güven Parkı”.
Ardanuç, yerleşim alanı olarak genişlemiş. Çevre imara açılmış. Uzaktan görüntü yine de göze hoş geliyor. Derenin karşı tarafı, ortaokulun üstü, Odun deposu tarafı ve Boyalı Köyü altı konutlaşmış.
Bizim değirmen çevresi, imar dışı yapılaşmış görüntüsünde...
Değirmen kaybolmuş. Yanındaki görkemli dut bir abide idi. Şimdi bina yığını arasın-da kalmış.
Değirmen, bizim ekmek teknemizdi. Çevre köylülerin buğdaylarını öğütürdük. Şu anda dink (bulgur ve gendime taşı) ve bir taşlık iş oluyor ki yerlerinde... Üç değirmen taşı durmadan gece gündüz dönerdi. Taşların ikisi yerinden sökülmüş, kapı ardına atılmışlar. Yörede su enerjisinden yararlanmanın örneği olarak gelecek kuşaklara aktarılacak kalıt.
Şimdiki bilincimle kendi tükettiğimiz elektrik enerjimizi üretebilirmişiz. Bilgisizlik… Çarklar enerjilerinin çoğunu boşa harcamış.
BURSA -Ağustos 2011
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.