- 817 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
HÜZNÜN MUTLULUĞU
Abdülaziz, Yozgat’ın Saraykent ilçesinde 2005 Şubat soğuğunda gözlerini dünyaya açtı. O, ailesine düşkündü. Sevgi, sıcacık evlerinde büyüdükçe büyüyordu. Abdülaziz’in altı kardeşi vardı. Okuması için ailesi kendisine çok destek oluyordu.
Abdülaziz beş yaşından itibaren resim sanatına ilgi duymaya başladı. Bu konuda yeteneğini kısa sürede gösterdi. Katıldığı yarışmalarda art arda dereceler almaya başladı. Resmini gün geçtikçe geliştiriyordu. Bu konuda da kararlıydı.
İlkokuldan sonra bulunduğu ilçede İmam Hatip Ortaokuluna kaydoldu. Yedinci sınıfa kadar öğrenimini burada gördü. Abdülaziz’in kafasında şu vardı: “Hafız olmak” Ailesi ona bu konuna destek olacağını söyledi. O, bu yöndeki adımını Yozgat merkeze gelerek sürdürmek için adın attı. Abdülaziz, yatılı Kur’an Kursunda kalıyor, İmam Hatip Ortaokuluna da devam ediyordu.
Yozgat merkeze ilk geldiğinde derslerinde bir düşüş yaşandı. Memleketine gidiş gelişlerde zorluklar çekiyordu. Aile özlemi yüreğinde büyüdükçe büyüyordu. Bu da derslerine yansıyordu. Ailesi, asgari ücretle geçindiği için aile maddi sıkıntılar çekiyordu. Babası hem çocuklarına hem de dedesi ve babaannesine bakıyordu. Dedesi felçti Abdülaziz’in. O, bütün zorluklara rağmen yılmadan okumaya ve resim yapmaya devam etti. Bütün zorluklarla mücadele etti. Zorluklar kendisini asla yıldırmadı. Zorluklar karşısında çelikleşerek yürüdü.
Okulun ilk zamanların okul arkadaşları, kendini küçümseyip alay etti. Anacak o hep sevecen davrandı. Okul müdürünün, yatılı kurs hocalarının, öğretmenlerin ve bazı okul arkadaşlarının desteği Abdülaziz’i ümitlendirdi. O, bu yolda bıkmadan usanmadan yürümeye devam ediyordu…
Abdulbaki, Abdülaziz’in kardeşidir ve ondan bir yaş küçüktür. O, abisinden bir yaş küçük olmasına rağmen Abdülaziz’le aynı sınıfa devam ediyordu. Abisinin resme ilgisinden etkilenen Abdulbaki de resim sanatına ilgi duymaya başladı. Bu konuda o da kendisini geliştirdi.
Abdulbaki, yedi yaşında talihsiz bir kaza geçirmesinden dolayı gözünde rahatsızlık oluştu. O, bu rahatsızlığından dolayı çok zorluklar çekti.
İlçede eğitimine bir süre devam ettikten sonra eğitimini ilerletmek ve hafız olmak için Yozgat’a geldi. O da abisi gibi Diyanetin Kur’an kursuna yerleşti. Kursta yatılı kalıp İmam Hatip Ortaokuluna devam etti. Bu esnada resim yapmaya da devam etti. Ufkunun genişliğini resimlerinde gösterdi. Abdulbaki’nin bir hedefi vardı, hafız makine mühendis olmaktı. Abisi ona bu konuda destek oluyordu. Abisiyle aynı sınıfta olması onu mutlu ediyordu. Göz rahatsızlığından dolayı bazı öğrencilerin yanlış hareketleri oldu. O, bütün bunlara aldırmadı. Zamanla arkadaşları onu sevdi. O, zaten ilk geldiği günden beri arkadaşlarını seviyordu.
Okul idaresi, öğretmenleri ve kurs hocaları ona desteklerini kesmediler ve onun daima yanında oldular. Abdulbaki, Allah’a (c.c.) tevekkül etti. Yaşının küçüklüğüne rağmen bu dünyanın bir imtihan dünyası olduğu bilincindeydi. O, hem bu dünya hem de ahiret yurdu için çalışmaya deva ediyordu. Asla pes etmeyecekti ve hafız mühendis olacaktı…
Hafız olmaya karar verenlerden biri de Ramazan’dı. O da bir ilçede okula başlayıp eğitimini ileri götürmek için Yozgat merkeze gelen bir öğrenciydi. Amcaoğullarının Yozgat’ta Kur’an kursuna gelmesi ve İmama Hatip Ortaokuluna nakilleri Ramazan’ın hayatının dönüm noktası olmuştu. Onun bu konuda en büyük destekçisi dedesiydi. Maddi ve manevi desteği esirgeyemeyen Ahmet dedesiydi. Ona ne kadar teşekkür etse azdı…
Ramazan ilk geldiği günlerde çok üzülüyor ve ağlıyordu. Gözleri bir çeşme gibiydi. Suyu hiç bitmeyen bir çeşmeydi bu. Okulda, yurtta, çarşıda, pazarda durmadan dinlenmeden ağlıyordu. Onun en büyük arkadaşı ağıttı. Anne, baba özlemi onu bitiriyordu. Ramazan okuldan kaçmayı bile düşündü. O, kaçmak yerine sabretmeyi tercih etti.
Ramazan; zamanla okula, öğretmenlerine, arkadaşlarına ve yatılıya alıştı. Okul idaresi ve ders öğretmenleri onun en çok yardımcılarıydı. Ramazan artık okulun ve kursun aile ferdiydi. Çok mutluydu o…
Samet, ilçede eğitim yapan diğer bir öğrenciydi. Onun da bir hedefi vardı hafız olmaktı. O da il merkezinin yolunu bu yüzden tutmak istiyordu. Yozgat merkezde yatılı bir Kur’an kursuna kaydolup İmama Hatip Ortaokuluna naklini yaptıracaktı. Samet, şimdi altınca sınıftaydı. Babası Samet’in hasretine dayanamam diye onu il merkezine göndermek istemedi. Samet babasının bu olumsuz cevabı karşısında ağladı. Samet’e dayanamayan babası, oğlunun eğitimi için onu il merkeze göndermeye karar verdi…
Samet il merkezine geldiğinde ilk gün çok heyecanlıydı. Anne ve bası Samet’i il merkezine bırakıp gittikten sonra o hiç zorluk çekmedi. İkinci gün Samet için zor bir gündü. Hasret yüklü bulutlar Samet’i sarmıştı. Göz çeşmesi yağmur gibi boşalmaya başlamıştı. Samet ikinci gün dört saat aralıksız ağladı. Sanki göz pınarlarında yaş kalmamıştı…
Okul idaresinin, kurstaki hocaların ve öğretmenlerin telefonunda hep Samet konuşuyor, hasretlik gideriyordu. Okul müdürü telefonla Samet’in babasıyla konuştuktan sonra telefonu Samet’e verdi. Samet ağlamaktan konuşamıyordu. O, babasıyla konuştuktan sonra biraz rahatladı. Birinci hafta zorluklarla geçti. İlk hafta bir yıldan uzun sürmüştü. Samet, ikinci hafta bir kere ağladı. Üçüncü hafta hiç ağlamadı. Samet, bulunduğu ortama alışmıştı. Artık kendisini, sınıf ve okulunun bir parçası gibi hissediyordu. O, anne ve babasının yüzünü kara çıkarmamıştı. Yılmadan, usanmadan okuyacaktı ve hafız olacaktı. Şimdi Samet okulunu öğretmenlerini, yaşadığı şehri çok ama çok seviyordu…
Abdülaziz, Abdulbaki, Ramazan ve Samet yaşadıkları ilçeden heyecanla il merkezine gelmişleridir. Dördünün kaderi de birdi. Ufacık yaşlarında kocaman hayaller yüklüydü. Hepsinin yaşı küçüktü. Anne, baba, kardeş ve yakınlarının sevgisi yüreklerini kuşatmıştı. Bulundukları ve alıştıkları ortamdan uzaklara gitmek herkes için zordu. Küçükler için ise bu daha da zordu. İşte bu ilim yolcuları ilk adımlarını il merkezine yaptılar. Yatılı kaldıkları sürede hasretlik yüreklerini yakıyordu. Acaba aile hasretiyle yanıp tutuşan genç yürekler nasıl mücadele edeceklelerdi? Günlerce ağladılar. Uyku bazı günler haram oldu onlara. Çünkü onlar, sıcacık aile ortamından ve sevgisinden uzaklaşarak şehre gelmişlerdi.
Hafız olmak hedefi vardı ilim yolcusu gençlerin. Bunun için fedakârlık gerekiyordu. Hem okul derslerini ihmal etmeyeceklelerdi, hem de bu esnada hafızlıklarını tamamlayacaklardı.
Abdülaziz, Abdulbaki, Ramazan ve Samet’in küçük yaşlarına rağmen beş sıcak yuvaları olmuştu. Hepsi de birbirinden sıcaktı. Birinci ve en önemli yuvaları ailesinin bulunduğu ortamdı. Bu yuvanın sevgisi bitmek tükenmek bilmeyen bir hazineydi. En çok destek de bu yuvadan yükseliyordu.
İkinci yuvaları ilkokuldu. İlkokul öğretmenleri onların dört yıl boyunca hem anneleri hem de babaları olmuştu. Sınıflarındaki öğrencilerle tanışmak, arkadaşlık kurmak ve paylaşmayı öğrenmek ilk önce buradan başlıyordu. Çocukların her biri bir hazine ve dünya idi. Onları anlamak ve onların dünyasına girmek gerekti. Onların küçücük sevgi yüklü dünyalarına ilkönce ilkokul öğretmenleri girmişti...
Üçüncü yuvaları bulundukları ilçedeki İmam Hatip ortaokulu idi. Burada ders adedi çoğalmış öğretmenlerinin sayıları da artmıştı. Yeni bir arkadaşa, yeni bir öğretmene alışmak hiç de kolay değildi. Ama zamanla bu ilim yolcuları bunu da yenmişlerdi…
Dördüncü sevgi yüklü aile ise hafızlık yapmak için yerleştikleri yatılı Kur’an kursuydu. Kendileri gibi çeşitli yerlerden gelen öğrenciler burada toplanmışlardı. Hafız olmak için harıl harıl çalışıyorlardı. Gece, gündüz Kur’an okuyup ezberliyorlardı. Bunun yanında okul derslerini de ihmal etmiyorlardı. Bu ailede, aile içi kurallar vardı. Namazlara devam etmek, Kur’an-ı Kerim’i ezberlemek, okul derslerine çalışmak, belli saatlerde yemek, sabah kalkış ve diğer ihtiyaçlar gibi gündelik kurallar vardı. Bu kurallara uyulması gerekiyordu. Başarılı olmak için başka çare yoktu. Öğrencilerin yurda alışmaları hiç de kolay olmadı. Günlerce ağladılar, uykusu kaldılar… Nihayetinde sabrederek bu ailenin bir parçası olmayı başardılar.
Öğrencilerin beşinci ailesi nakil geldikleri ve halen devam etmekte oldukları İmam Hatip Ortaokuluydu. Okulun mevcudu geldikleri okuldaki öğrenci sayısından kat be kat fazlaydı. Yeni bir okula, öğretmenlerine ve arkadaşlarına alışmak hiç de kolay değildi. Bulunduğu çevrede bu kolay olabilirdi. Yaşadıkları ilçeden il merkezine nakil giden bu öğrenciler için hayatın yeni bir sayfası daha açılıyordu. Burada okul müdürünün, müdür yardımcılarının ve öğretmenlerin yardımıyla bu süreci atlatmaya çalışıyorlardı. Okul onların şimdilik son sevgi yüklü aileleriydi.
Hüznün mutsuzluğu hâlâ geçmiş değildi. Kendilerine yapılan maddi ve manevi destek onları mutlu kılıyordu. Sabrederek yılmadan eğitimlerine devam ettiler. Okulun ilk günlerinde inanılmaz zorluklarla karşılaştılar. Okulu bırakıp kaçmayı bile düşündüler. Arkadaşları okulun ilk günlerinde kendilerini dışladılar ve alay ettiler ama onlar bütün bunlara aldırmadan devam ettiler. Kendilerine verilen destekle bu süreci atlattılar. Şimdi okulun en sevilen öğrencilerinden oldular. Bu öğrencilerde hüznün yerini mutluluk sarmıştı. Hayat cıvıl cıvıldı ve yaşamaya değerdi onlar için. Yaşam sevinci bütün vücutlarını iyice sarmıştı…
Onların nihai hedefleri vardı, hafız olmak ve buradan diğer mesleklere yönelmekti. İyi bir hafız ve aynı zamanda iyi bir ressam olmak vardı hayallerinde. Yine iyi bir hafız ve iyi bir mühendis olmak vardı hayallerinde. Hafız olup iyi bir doktor olmak vardı hayallerinde. Hafız olup iyi bir üniversite hocası olmak vardı hayallerinde. Kısaca hafız doktor, hafız mühendis, hafız pilot, havız hâkim, hafız savcı, hafız mimar, hafız öğretmen, hafız veteriner, hafız ilahiyatçı, hafız felsefeci, hafız siyasetçi vb. olmak için çabalıyorlardı. Bu dört ilim yolcusu, bu yolda yürüyen diğer hafız öğrencilerin öncüleriydi. Onlar bu yolda çığır açmak istiyorlardı…
İlim yolcularının üzüntüleri mutsuzlukları artık bitmişti. Üzüntünün yerini kocaman hayaller ve mutluluklar kaplamıştı. Dönüşü olmayan ilim yoluna girmişleri. Bu yolda hedeflerine ulaşmak için ellerinden geleni yapacaklardı. İnsanlığa faydalı bir fert olmak için üzerlerine düşeni yapacaklardı. Onlar büyük hedeflerine; bıkmadan, usanmadan, sabırla tevekkül ederek koşuyorlardı. Anadolu’nun bağrından çıkan bu gençler hak ve hakikatten ayrılmadan hedeflerine yürüyorlardı…
20.01.2018
Yozgat