- 906 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Anılara Yolculuktan Bu Güne…
Bir kaç gündür herkesin derdi salgın hastalıkla mücadele ediyorum. Hani deriz ya, ya da aklımızdan geçiririz ‘’Ah! bir hasta olsam da hep yatsam, dinlensem.’’ öyle olmuyormuş. Üç gündür yatıyorum. İlk iki gün sen istemesen de uyuyorsun zaten. Hastalık, vücudun kendini toparlama süreci ve dinlenmeye ihtiyaç olduğundan hiç zorlanmadan uyuyabiliyorsun. Ama iyileşme sürecine girince işler değişiyor. Halsiz olduğun için ayakta duramıyorsun, yatakta yatmak zorundasın ama gözünde bir damla uyku yok.
Ne yaparız bu durumlarda biraz telefon karıştırır uzun zamandır aramadığımız arkadaşlarımızı arar konuşuruz ve o da biter. Kitap okumak en iyi çözüm galiba diyerek okumakta olduğum kitabı aldım elime. Kitap bitti, benim uykunun geleceği yok. Pes etmek lazım diye düşünürken hayallerim yetişti imdadıma. Uyuma yöntemlerinden biri daha, denemek lazım.
İkinci kitabımı hayal ederken nasıl oldu anlamadan kendimi ortaokul ve lise zamanımda buldum. Bir bir arkadaşlarım geçti gözümün önünden. Yüzüme mutlu bir tebessüm yerleşti. Her sabah okula gitmek için yürüdüğümüz yol. Ha! tabi bizim zamanımızda mahallemizde ki okulda okurduk. Başka semtteki okullara gitmediğimiz için servis olayını bilmiyorduk. Kapıdan çıktığın an çoğalarak varırdık okula. Her geçtiğimiz sokağın apartmanlarından arkadaşlarımız katılırdı. Ya da yolda biz onları yakalardık. Bir gece önceki TRT deki hangi dizi yayınlanmışsa onun hakkında konuşurduk. (Charlie’nin Melekleri, Zengin Ve Yoksul, Aşk-ı Memnu, Dallas, Çalı Kuşu, Doludizgin, Kökler vs.) Farklı farklı görüşlerde olsak da kavga çıkmazdı, espriyle, şakayla birbirimize takılırdık.
Defterlerimizi çantada taşımazdık. Onları iki elimizle göğsümüze bastırarak yürümek ayrı bir zevkti. Ne kadar çok olurlarsa olsunlar fark etmiyordu. Defter ve kitaplarımızı da kaplamazdık. O zamanlar Hey ve Ses dergileri çıkardı. Bizim bloktaki kızlarla sırayla alırdık. O ay kim aldıysa dergi onda kalırdı. İçinde ki resimlerde onun olurdu. İşte o resimlerle kaplardık defter ve kitaplarımızı. Gazete her eve girmezdi. Gazete giren nadir evlerden biriydi bizim evimiz. Arkadaşlarımın defter ve kitapları çeşitli sanatçılarla doluyken benim defter ve kitaplarımda sadece iki erkek sanatçı vardı. Biri sinemanın çirkin kralı Yılmaz Güney, diğeri ise sinemanın en yakışıklısı Tarık Akan. İkisine de hayran ve âşıktım.
Radyo dinlerdik o zamanlar. Televizyon her saat açık değildi. Plak, teyp herkesin evinde yoktu yine. Şanslıydım her ikisi de vardı evimizde. Üstelik birde araba teybi vardı kolonlarıyla. Ama arabamız yoktu. Babam bir gün arabamız olursa takarız diye almıştı galiba. Evde olduğum sürece plakları çalar ya da kaset dinlerdim. Türk Sanat Müziği, Türk Halk Müziği plak ve kasetleriyle doluydu evimiz. Babamın müziğe olan sevgisi sayesinde istediğim müziği dinleyebiliyordum.
Yıllar önce komşumuz olan, taşındıktan sonrada irtibatı kesmeden sürekli ziyaretimize gelen Arif Sağ ve yanında getirdiği arkadaşları sayesinde Türk Halk Müziğine olan sevgim zaman içinde çoğaldı. Kendini müziğe adamış, bağlama çalarken kendinden geçen insanlar beni büyülüyorlardı. Bazı türkü sözlerini o zamanlar tam kavrayamasam da içime işlemeyi başardılar. O dost meclislerinde ve kişiliğimi oluşturacak anları yaşadığım için çok şanslıyım.
Okullar tatile girdiği sene babamı ikna etmiş araba teybini kurdurup hoparlörleriyle mahalleye yayın yapabilecektim. Babam birkaç renkli yıldız alıp ekleyerek müziğin ritmine göre yanıp sönmesini sağlayan bir düzenekte kurmuştu. Duvardan duvara, yerden tavana kadar olan büfemiz müzik çaldıkça ışıl ışıldı. Sonunda istediğim olmuştu. Gündüz perdeleri çeker ışıkları izleyerek, akşamda ışıkları kapatarak dinlerdim. Eve gelen arkadaşlarımda bu müzik şöleninden nasiplenirlerdi.
Sabah kahvaltıdan sonra evi temizlemek biz kızların göreviydi. Temizliğe başlamadan önce hepimiz pencerelerimizi sonuna kadar açardık. Teybe yerleştirdiğim kasetten ezgileri bütün arkadaşlarım dinleyebiliyordu artık. Hatta istek yapmaya başlamışlardı. Her istedikleri şarkı ve türküyü çaldım.
Çalmadığım arabesk şarkılardı. Çünkü bizim evimize girmezdi. O günde hiç sevmemiştim, bu günde hiç sevemedim arabesk denen şarkı türünü.
Hele Orhan Gencebay’ı hiç sevmedim ama emeğine ve dinleyenine saygı duyardım. Ve son günlerde ki yaşadığımız, düzene ayak uydurup, taraf olup insanları ötekileştirerek (MESAM’ı Aleviler yönetiyor.) diyerek gerekli yere mesaj yollayarak amacına ulaşması halk sanatçısı olmadığının kanıtıdır.
Ne kadar haklıymışım sevmemekte bir kez daha kendimi takdir ettim.
Ve inanıyorum ki ne olursa olsun, gün gelecek halk ve halkın sanatçıları kazanacak…
Halktan büyük güç yoktur…
Hayaller, anılar, şimdi ki zaman derken uyku iyice kaçtı…
10.03.2018____Seher_Yeli
Seher Zerrin Ceviz Aktaş
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.