GÜLÜMSEMENİN GÜL YÜZLÜ GÜLENDAMI
“Hayallerin hayatlaştığı, hayatların taçlaştığı, taçlaşmışlıkların olağanlaştığı; zinde koşuların yorgunluk vermeyen tatlı duraksamalarında, yansıların sevgi davetleri üşüştürdüğü hoşgörünün el uzatmışlığına el vermek gerekmez mi? El vermek ve gönül vermek…”
"El uzatmışlığın verdiği mutlulukları kuşanarak mevsimler boyu;
Karların korluğundan cemrelerin sekmelerine doğru,
Kırkikindi yağmurlarından hıdrellez canlılığına ıpıl ıpıl mor ve koyu,
Bir ’ömürkonuğu’ salınımında yürümek…"
Hoşgörünün el uzatmışlığına uzanmanın, el vermenin ve gönül vermenin; gönül ikliminde ve güz güzelliğinde güzellemeyi gerçekleştirmenin önemli bir ayağı da; “ötekini adam etme”ye harcanacak zamanın önemli bir kısmının, her canın kendi adamlığına hasretmesi. En yakın, en kolay, en kestirmeden, en etkili, en hükmedilen can; her canın kendi canı olduğundan eli öpülesi “en”lerin enine boyuna canlandığı alan da herkesin kendi canı olacaktır.
Gönül ikliminin güz dinginliğiyle peri sarmaşığı kaynaşmışlığında hemhallendiği yağmurlarda, ruhumuzu sele serpe, iticilikten yıkanmaya aday göstermek gerek. Ve gerçek üstü bir çizgide, sonuç almada kuvvetli aday olmak.
Dibi delinmişçesine gökten yağan yağmurların, kirlenmişlikleri yıkamadaki gayretkeşliğini kendine yoldaş etmenin asil telaşında, gönlü ferah etmenin duruluğuyla gülümsemeli çehrelere odaklanmak gerekir. Hem odaklanmak, hem de odaklanmayı tılsımlı sürüklemelerle hayatın gündelik tazeliklerine endekslemek. Yağmur sesini gönül sesine, gönül sesini kalp ritmine uydurabilmenin mekik dokuduğu gürlüğe coşan kervansaray katarlayarak yanı başında can revan olmak. Can sıkıntılarının bayraktarlığını yaptığı; körkütük somurtuk çehreleri ve onların kaynağı ruhları, gülümsemelerle, şimşeklerle arındırmanın yollarında kolları sıvamalı.
Çıplak iyimserlik duygularına gelinciklerden taçlar giydirerek, güz kokulu toprak yollarda izlerini bırakarak, yağmur sularının biriktiği çukurlardan sekerek, sevinç yaylalarının yamaçlarına yollanmalı. Yamaçlarda gülümseyen güz çiçeklerinin selamıyla, payandalanan gülümsemelere otağ kurmalı.
Gülümsemesini bilmeyenlerin, insanlık panayırında yeri yoktur. Gülümsemeden nasibini almayanların da can pazarında ve cananlık bezirgânlığında pastası olamaz. “Gülmesini bilmeyenler dükkân açmamalı” ve hatta gülmesini bilmeyenler müşteri de olmamalı. Hayatı dar etmeye höykünenleri beyaz dilekçe sunmaya, hayata dur demeye çalışanları dur duraksız bir ivmeye gönül kanalından sızmaya zorlamalı.
"El uzatmışlığın verdiği mutlulukları kuşanarak mevsimler boyu;
Karların korluğundan cemrelerin sekmelerine doğru,
Kırkikindi yağmurlarından hıdrellez canlılığına ıpıl ıpıl mor ve koyu,
Bir ’ömürkonuğu’ salınımında yürümek…"
Lafı çok kendi yok çizgisinde bunalmış veya çok anılmaktan asilliğinden eser kalmayarak silinmiş; en güzel duygunun durulmuş ve dürülmüş özelliğinde, nereye bulaşsa fosforlu beyazlık kalıcılığıyla duygu yollarını beleyecek bir kalıcılığa davetiye çıkarmak gerektir.
Gülümseme fenerlerinin aydınlattığı, onca hırpalanmasına rağmen hala başı dik ve mağrur sevilere dilbazlık yapan güllerin çiy toplamış taç yapraklarındaki renklerin gerçekliğinden daha sahici güzellemelerle güzlenmiş, kuşku süzgecini kapı kilitleri kaybolmuş depolara atmış, “keşke”leri en aza indirmiş yüreklerle yüreklenmeli… Yüreklenmeli ve yürümeli.
S. Edip Yörükoğlu/Ömürkonuğu
GÜLÜMSEMENİN GÜL YÜZLÜ GÜLENDAMI Yazısına Yorum Yap
"GÜLÜMSEMENİN GÜL YÜZLÜ GÜLENDAMI" başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.
YORUMLAR
12 Ekim 2008 Pazar 00:14:25
El uzatmışlığın verdiği mutlulukları kuşanarak mevsimler boyu;
Karların korluğundan cemrelerin sekmelerine doğru,
Kırkikindi yağmurlarından hıdrellez canlılığına ıpıl ıpıl mor ve koyu,
Bir “ömürkonuğu” salınımında yürümek…
ne güzeldi...
kutlarım saygıdeğer yazar anlamlı yazınızı gönül güzelliklerinizi ...
sevgim saygım selamlarımla..