Tımarhane Dünlüğü(40)
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
40
Gözlerimi karanlığa açıyorum. Kulaklarımda yağmurun sesi… Sırtüstü yattığım yerden doğruluyorum. Cebimdeki kutuyu çıkarıp içinden bir kibrit çakıyorum. Alev birden parlıyor, dalgalanıyor, ateşten bir kadın oluyor. Kendimi ondan alamıyorum. Dansı elimi yakana kadar… Bir kibrit daha çakıyorum. Ateşten küçük bir kız gülümsüyor. Eliyle beni çağırıyor. Kaybolurken dışarısını işaret ediyor. Gömleğimin cebinden bir sigara çıkarıp yakıyorum. Derin bir nefes çekiyorum. Ateş Kadın ve Küçük Kız rehberliğinde çadırın açık kapısına yöneliyorum. Adımımı atıyorum. Beton zemin ıslak ve soğuk… Çıplak ayaklarımda hissediyorum. Yağmur kesiliveriyor. Gecede önce kurbağa sesleri yankılanıyor. Ardından gürültü… Suya bir şey düşüyor. Bir kadın çığlık atıyor. Başımı seslerin geldiği yöne çeviriyorum, kibrit canımı yakıyor; elimden fırlatıyorum. Kendimi bir anda ateşten bir yolun ortasında buluyorum. Yürüyorum. Yolun sonunda duruyorum. Önce göğe bakıyorum. Kapkaranlık. Sonra ateş yolun aşağı ilerleyişini, tüm şehri kuşatışını izliyorum. Yanıyor. Her şey yanıyor. Bir gökdelenin tepesindeyim. Kendimi boşluğa bırakıyorum.
41
Uyandığımda rüzgar yüzüme perdeyi çarpıyordu. Ellerimi siper ettim. Düşmanı savurdum. Gözlerimi güçlükle açtım. Başım zonkluyordu. Tekli koltukta belim tutulmuştu. Açık pencereden göğe baktım. Tek yıldız yoktu. Ay da yoktu. Kalktım. Pencereyi kapattım. Tekrar açtım. Ağır ağır. Üç beş metre aşağıda, caddeyi aydınlatan dev mumlardan birinin ışığında volta atan iki kurbağa kafayı izledim. İkisinin de siyah takım elbiselerinin altında beyaz gömlek ve kırmızı kravat vardı. Elleri arkada, hızlı büyük adımlarla mumdan birkaç metre uzaklaşıp geri dönerlerken, tam mum hizasında yüz yüze geliyor, birkaç saniye birbirlerine bakıp devam ediyorlardı. Pencereyi tekrar kapattım. Perdeyi çektim. Kendimi koltuğa bıraktım. Ellerimi içki şişeleri arasında sehpaya saplanmış iki bıçağın keskinliğinde gezdirdim. Kan aktı. Şişeleri elimin tersiyle devirdim. Bir sigara yaktım. Ağzımda bir süre hapsettiğim dumanı üfledim. Sigarayı odanın karanlığında sallamaya başladım. Boşluğa bir ev çizdim. Bir göl. Ve hemen kıyısında oturan bir kadın… Ve bir kız çoc… Dışarıdan sesler geliyordu. Gözlerimdeki yaşları sildim. Perdeyi araladım. Cenaze alayı geçiyordu. Kurbağa kafalar hazır ol pozisyonunda dururlarken, ıslıkla çaldıkları hüzünlü melodi ağlama seslerine karışıyordu. Koltuğa sakince oturdum. Sigaranın ucunu perdeye değdirdim. Delik açıldı. Bir delik daha açtım. Bir delik daha… Bir kibrit çaktım, perdeyi tutuşturdum. Bıçakları kavradım ve odadan koşarak çıktım.
Caddedeydim. Kurbağa kafaların hemen yanında durdum. Uçsuz bucaksız alay bir sürü tabut taşırken az önce ıslıkla çalınan hüzünlü melodiyi giderek yükselen bir sesle söylüyorlardı. Yanımdakilerin mırıltısını duyabiliyordum.
“Bizim yüzümüzden oldu, hepsi bizim yüzümüzden.”
Gözlerimi tabutların üstündeki iki fotoğraftan ayıramıyordum. Eşim ve kızım.
Kurbağa kafalar tekrarlıyordu.
“Bizim yüzümüzden oldu, hepsi bizim yüzümüzden.”
Aniden döndüm ve ellerimdeki bıçakları hırsla boyunlarına sapladım. Gözlerimi tekrar alaya diktim. Binlerce ben tabut taşımaya devam ederken, ardımdan gelen alevlerin sesini ve rüzgarla dağılan yanık kokusunu duyabiliyordum.
YORUMLAR
Perdeyi araladım Barbara geçiyordu. Geri çekildim küçük bir masa, boya fırçaları, kağıt havlular. Perdeyi yeniden araladım. Düğün alayı geçiyordu. Gerisin geriye döndüm. Küçük bir masa cenaze arabaları, ölü kurbağalar, beni doğurtan ebenin gözü.. Pencereye koştum her taraf alev almıştı. Geriye koştum küçük bir masa, bir kova su. suyu alıp kafamdan aşağıya boşalttım. Her yanım ateş oldu. Pencereye koştum Barbara yoldan geçiyordu. Geriye koştum kedinin elinde tabanca. Pencereye koştum...
Ne koştum ama...heheheee.
olricx
TIMARHANEDEN SEVGİLİYE MEKTUP 4
Gülüm,
Aklımın tımarhanesinden
Çıldırmanın ötesine geçtim
Seni kaybetme korkusu sardı bedenimi…
Neyim var ki bu dünyada senden gayri
Senide kaybedersem
Haram sayarım yaşamayı…
Artık ne ilaçlar acımı dindiriyor
Ne de narkozlar…
Feryadımdan doktorlarda muzdarip
Hemşirelerde…
Adını haykırdım biraz önce
Bütün hastane feryadıma döküldü…
Yokluğun o kadar dayanılmaz,
Hasretin o kadar çekilmezdi ki,
Bedenim yer ve gök arasında sıkıştı…
Seni çok seviyorum gülüm
Seni çok seviyorum
Ne olur gitme
Gitme…
Dayanamam…
Gülüm,
Siyahlar âlemi burası
Nereye baksam karanlık…
Bir duvarda yankılanan hayalin var
Birde kalbimdeki aşkın aydınlık…
İçtiğim su
Gördüğüm rüya,
Göremediğim güneş bile siyah…
Rüya dedim de,
İlk defa dün aydınlık bir rüya gördüm…
Sen ve ben mutluluklar içindeydik
Dünya eski dünya
Zaman bizim zamanımızdı…
Rüya işte gülüm rüya
Bir rüyanın mutluluğunda bıraktık
Vuslatı…
Offfffff gülüm offfffff
Zaman ne çekilmez zaman
Yokluğun ne zor…
Dayanacak halim de yok
Seni kaybedecek zamanım da…
Gülüm
Bir korku kapladı bedenimi
Nereden girdiyse içime…
Senle dolu karanlık odamda
Sensizliğe dayanamam…
Seni çok seviyorum gülüm
Seni çok özlüyorum…
Hadi sil gözyaşlarını
…ve gitme…
Gidişin ölümüm olur…
Bu güzel yazınıza bu şiirimle yorum düşmek istedim. saygılar...
yilmaz16 tarafından 3/10/2018 6:11:08 PM zamanında düzenlenmiştir.
Herkesin timarhanesi ne cokkk ayri degil mi ?
Olicim kalbine tatli bak hasta etmeeeee ziraaaa
Kalbin ilk dogdugun gibi hepppp sütttttt
Sevgimle❤
olricx
içimde deliler yaşıyor.
sevgiler