- 2071 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
“HÜLAGÜ HAN” BABEK'İN İNTİKAMINI SAPKIN ARAP'TAN ALAN TÜRK HÜKÜMDARI
“HÜLAGÜ HAN”
BABEK’İN İNTİKAMINI SAPKIN ARAP’TAN ALAN TÜRK HÜKÜMDARI
(tarihi-mistik hikaye)
1257 yılı Kasım ayı... Bağdat yakınları… Büyük Türk Hükümdarı Cengiz Hanın torunu Hülagü Hanın kampı... Hava her zamankinden daha sakin ve yumuşak idi. Fakat buna rağmen dik başlı sonbahar soğuğu yavaş yavaş kendini gösteriyordu. Hektarlarca büyük arazide Türklerin askeri kampı kurulmuştu. Havanın ılımlı olmasından yararlanan İlhanlı birlikleri askeri tatbikat yapıyor, biraz sonra yaşanacak kanlı savaşa hazırlanıyorlardı. Fakat havanın, öğleden hayli geçmiş olmasına rağmen henüz açıklığını koruyan gökyüzünün sakinliği oldukça gizemli ve bir o kadar panikli izlenim yaratıyordu. Evet: Bu fırtına öncesi sessizliğin alameti idi. Türk’ün yüzyıllar öncekinden bu yana sapkın arap istilasından, asimilasyonundan kurtuluşunun intikam simgesi…
Oldukça kesin ve gurur verici bakışları ile dikkat çeken Hülagü Hansa kendi çadırında oturmuş, ellerini dizlerine koymuş düşünüyordu. Net ne ve hangi konu hakkında düşündüğünü ise etrafında oturmuş komutanları, eyalet yöneticileri, Türk beyleri o kadar derinden düşünüyorlardı ki, gözleri uzun süre onlardan daha düşünceli hükümdarlarından ayrılmıyordu. Hülagü Han’ın düşünceleri onu geçmişe - atası Ulu Türk Kumandanı Babek’in zamanına götürdü…
Babek son kez Afşinle gizli görüşmesinden sonra vatanın, Azerbaycan’ın, tüm Turan’ın kaderi hakkında düşünürken böyle, şimdiki Hülagü Han gibi kendi kalesinde oturup düşünmüştü. Bu düşünceler vatan, millet, din ve en çok da halkın sapkın arap istilasından nasıl kurtulması hakkında idi.
Atası Babek gibi Hülagü Hanı da en çok ilgilendiren halkın bağımsızlığı idi. Uzun yıllar arap, fars, roma vs. işgaline maruz kalan Türk ulusu işte şimdi daha rahat nefes almış olacaktı. Çünkü Hülagü Han’a göre, Araplar askeri ve ekonomik güçlerini kaybettikten sonra işgali daha kolay ve tehlikeli yolla (aynı zamanda uzun vadeli) - propaganda yoluyla sürdürmüşlerdir. "İslam" adı altında dinin değil, Arapçılığın (son Halifeler Abbasilerin zamanında ise farsçılığın – persçiliğin ) propagandası ile ilgilenen Araplar Bağdat Hilafeti zamanında bu görüşlerini daha sert, radikal, yobaz derecede yayıyorlardı. Sırf onların asimilasyon harekatı sonucunda yüzyıllarla Türk yurdu olan Anadolu, Azerbaycan ve Ortadoğu arap zihniyetinin, arap gelenek görenekleri ve dilinin baskısı altında kalmıştı. En çok da arap erkeklerinin Türk kadınlarının namusuna dokunma çabaları. Evet. Saymakla bitmiyordu Abbasi Hilafetinin iğrençlikleri…
Şimdi Hülagü Han Şemseddin Eldeniz (Atabeyler - Eldenizler devletinden) sonra buralara hakim olan ve bilinmez bir gelecekte birçok tarihi kaynaklarda "Moğol" adlandırılan, Türk olmadığı ispat edilmeye çalışılan, hatta kişisel amacı, karakterinin tam tersine sürekli "vahşi, barbar" sayılan, aslında ise dedesi Ulu Hakan Cengiz Han gibi derin bilgilere, yüksek kültüre, Türk ahlakına ve mahir askeri yeteneğe sahip bir Türk hükümdarı idi…
Gözcüler kötü haber getirmişlerdi. Halife, Hülagü Hanın barış ile teslim olmak önerisini reddetmiş, hatta bunun göstergesi olarak yedi kişiden çok olan bir heyetin son iki üyesinin dışında kalanlarını uyudukları zaman boğazılarından kesmekle, diğer ikisinin ise gözlerini çıkarttırmakla bildirmişti… Şimdi Büyük Hanı düşündüren şey kanlı bir intikamdan daha çok arap vahşetinin, ahlaksızlığının ve sapkınlığının anlaşılmaz derecede çok olması idi. Gerçi Halife Mutasım (9. yüzyıl) zamanından bu yana orduda ve sarayda Türklerin sayısı artmış, temel askeri yönetim onlara verilmişti, ama hala propaganda ve devlet yönetimi Araplarda ve sürekli onların aldata bilen şeytan karakterli farslarda idi. İşte şimdi Hülagü Han çok büyük bir etkinlik yapmak ve bu toprakları tamamen arap zihniyetinden temizlemek kararı almıştı. (Fiilen, Peygamberin sülalesinden sonra iktidara gelenler (Emeviler ve Abbasiler) İslam değil, arap (bazen fars) milliyetçiliği propagandası yapıyorlardı…)
Bağdat’a son ölümcül saldırıdan önce Han askeri toplantı ile birlikte, dini, felsefi ve ulusal toplantılar düzenledi. Ta binyıllar önceden tüm Türk devletlerinin temel taşlarını temsil eden, güçlü propaganda, siyasi ve istihbarat faaliyeti ile uğraşan Dervişler (Maglar, Kamlar ve Şamanların takipçileri) İlhanlılar devletinin de derin tabakalarında varlıklarını sürdürüyor, ulusun ve halkın varlığı, geleceği için canlarını seve seve feda ediyorlardı…
Hülagü Han "Büyük Şaman Meclisi" niteliği taşıyan Dervişlerle görüştü ve onların görüşlerini almakla birlikte, ayinlerine de katıldı. Dervişler her zamanki gibi Türklüğü, Tanrıçılığı kendi ulusal törelerinde yaşatıyor, tebliğ ediyorlardı:
Tanrı hakkı için varız,
Yerde, Gökte aşikarız,
Biz ölümden korkmadan
Yüce ulus bekçisiyiz…
Bilge Handan esinlendik,
Göytürklüyü anladık,
Sanmayın ki, ayrıldık,
Kıpçak’la Oğuz olduk…
Biz bir idik her zaman,
Velimiz o Hızır Sultan,
Onunla Ulu Tanrı’ya
Varıp dolaştık yedi cihan…
Kutlu Ruhu idrak eyleyip,
Bu dünyayı terk eyleyip
Biz "La-mekan" diyenleriz,
Tasavvufla erk eyleyip...
"Enelhak" sırrın başardık,
Hak için çok yol kat ettik,
Biz kırk kapıyı açtık,
Yerə-göğe nur saçtık…
Sekiz ilde "Turan" deyip,
Kılıç ile "vurun!" deyip,
Biz sazı terk etmedik,
Ruhu ile "arın”" deyip...
Biz hak bilen dervişleriz,
Birkaç bin yıl yol geliriz,
Güney, Kuzey, Doğu, Batı
Tanrı için "el çalarız"…
Hanlık büyük addır, Dedem,
Han’a teklik yaddır, Dedem,
Gel bir otur, düşün derin,
Bize düşün çattır, Dedem…
Dervişlerle görüşmeden sonra Hülagü Han eyaletlerin hâkimleri ve birkaç Hristiyan, Yahudi, Müslüman din adamları, bilim adamları ile görüşmeler yaptı. Sadece Bağdat fethini değil, İlhanlıların bundan sonraki kaderi, geleceği hakkında görüş alışverişinde bulundu. Ve nihayet uzun süreden sonra asker planlar kuruldu, Büyük İlhanlı ordusu Bağdat’a doğru yürüyüşe çıktı…
En yakın komutanları ile sohbetleri sırasında elin büyük oğlu, ulu dedesi Babek (not: Babek burada tüm Türk hükümdarlarının ulu dedesi gibi öngörülüyor, bu sadece Hülagü Hana şamil edilmiyor.) hakkında, onun askeri, siyasi, milli düşünceleri hakkında, Araplar, Bizans ve diğer halklar, devletlerle ilişkilerinden, vatan, millet ve töre için verdiği mücadelesinden bahsediyordu Hülagü Han. Ve O, görüşmelerin birinde buyurdu:
- Ben atamız Ulu Babek’in, ona karşı savaşmaya mecbur edilmiş, Büyük Türk kumandanı Afşinin hatalarını tekrar etmeyeceğim. Onların milli mücadelesini tarihi vasiyet kabul edip tüm ulusun intikamını sapkın Araplardan alacağım. Bırak, bundan sonra Bağdat asıl Türk şehri olarak anılsın. Bırak pis halifenin başı cesur askerlerimin atlarının ayakları altına atılsın... İlhanlılar, Büyük Selçuklular, Eldenizler devletleri gibi kudretli, hatta onlardan daha güçlü bir imparatorluk olarak tarihe geçecek! Ben başta olmak tüm Türk yiğitleri hep bunun için çalışacağız. Ve dedem Büyük Hakan Cengiz Han gibi Tanrı yolundan uzaklaşmış tüm korkakları, ulusun iç ve dış düşmanlarını yok edeceğim… Arap’ın pis kanını bu yerlerden sileceğim... Elimin sınırlarını Batıya ve Güneye doğru genişleteceğim! Büyük Cengiz Han imparatorluğunu daha uzun ve ezel kılmak için çalışacağım… Atalarımız Kıpçaklar, Oğuzlar gibi askeriyede ve siyasette daima kazanmak için savaşacağım! Yüce Tanrı sesimi duysun ve kalbime kuvvet, başıma akıl, kollarıma güç versin… Ulu bilgemiz Bilge Kağan’ın sözleri gerçek olsun! Üstte Mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe yüce elimiz var olsun! Kılıçlarımız keskin, kalbimiz kuvvetli, dileklerimiz gerçek olsun! Daim Türklüğümüz, Tanrıçılığımız ve Töremiz yaşasın! Turan aşkıyla kılıç çalalım! Ulu Bozkurda sadık olalım!
Hülagü Han şehrin yakınlarında Dicle’nin doğu ve batı kıyılarından şehri ablukaya almak için orduyu iki kısma ayırdı. Halifenin ordusu batı taraftan olan bazı saldırıları bertaraf etti, ancak sonraki savaşta mağlup oldu. Saldıran İlhanlılar bentleri yıktılar ve tufan yaratıp halifenin ordusunu tuzağa düşürdüler. Ordunun büyük bir kısmı ya öldürüldü ya da boğuldu...
Biraz sonra Hülagü Han kişisel bilgileri ve birkaç cesur komutanının çabası sonucunda İlhanlı birlikleri çitler ve hendekler inşa ederek ve abluka teknikleri ve mancınıkları getirerek 29 Ocak 1258 yılında şehri ablukaya aldılar. Şubatın 5’ne kadar Hülagü Hanın ordusu duvarın alanına kontrol ediyordu. Halife sonunda uzun süreden sonra ölüm korkusundan mecburen görüşmeler yapmaya çalıştı, ancak bu sefer de İlhanlılar imtina ettiler. Onlar 13 Şubat’ta şehre girdiler ve bir hafta kentin Arapların olan kısımlarını dağıttılar. Tıptan astronomiye kadar birçok konu hakkında değerli tarihi belgeler ve kitapları olan Bağdat’ın Büyük Kütüphanesi yıkıldıysa da, Hülagü Hanın büyük devlet politikası ve aklı sayesinde dünya bilimine ait olan onlarca kitap ve kaynak İlhanlıların başkentine götürüldü. Ayrıca hükümdar, sanatçı, bilim ve kültür adamlarına değmedi. Onları gelecekte İlhanlılar için çalışmaya davet etti...
Halifenin sağ kalan akrabaları, ardıçları ise Mısır’a kaçtı. Uzun süre Memlükler belli siyasi amaçlar yüzünden onları korudu…
Nihayet, esir alınmış Halife, Hülagü Hanın huzuruna çıkarıldı. Baktıkça haline bir gram bile acımayan Hülagü Han sanki hayalinde bu sahnenin yüzyıllar önceki (837 yıl) aksi tekrarını görüyordu. O zamanlardan farklı olarak bu kez Halife, Hülagü Hanın esiri idi. Halifenin 9. yüzyıldaki atası Mutasım`ın pis, alaylı bakışları şimdi yoktu yüzünde. Torun dedesinden farklı olarak, düşmanın karşısında elini kolunu sallaya gen-gen açarak emir veremiyordu. O, şimdi acizlikle düşmanın kendisine vereceği cezayı beklerken Hülagü Han bir anlık tahtından indi ve esir alınmış Halifenin karşısına geldi. Kendine özgü asil bakışları ile sapkın Arap`ı süzerek:
- Ant olsun Tanrıya, seni sana layık bir ceza bekliyor. Atalarının atalarıma ettikleri ve ulusunun ulusuma yaptıklarının cezasını aldınız. Bağdat’ı alıp yerle-bir ettim. Tüm orduyu toz gibi ezdim. Pis ayaklarınızı bu diyarlardan sildim. Ve şimdi bil ki, ben İlhanlılar devleti hükümdarı Hülagü Han sen sapkın Arap’tan Atam Babek’in intikamını alacağım! Ama sen o şanlı Babek gibi idama layık değilsin. Sen ve senden öncekiler ulusuma, kadınlarımıza, yaşlı-çağa bilmeden genç çocuklarımıza yaptığınız insanlık dışı hareketleriniz, iffetsizliğinize göre kendin ve karakterin gibi de öleceksin!
Hülagü Han emretti, Halifeye dansöz kıyafeti giydirildi. Önce en yakın adamları ve diğer esirlerin karşısında dansa mecbur edildi. Sonra birkaç İlhanlı askerinin atlarının ayakları altına atılarak canı çıkana kadar çiğnetildi.
Kendi askerlerine dönen Hülagü Han Halifenin pis leşini onlara göstererek:
- Bakın ve anlayın. Babalarımız zamanında düşmanlarımıza merhamet etmiş, onların bazılarını bağışladığına göre bugün ulusumuz tam özgür, elimiz huzurlu değildi. Ama ben ve benden sonra gelenler, Tanrımıza ant olsun ki, bir düşmanımı bile affetmeyeceğim. Arapların, farsların din bahanesiyle halkıma yaptıklarının intikamını daha sert ve bizden sonraki nesillere ibret olacak şekilde alacağım. Bundan sonra soyum, elim ve ulusum Tanrı hakkını, adaletini ezel kılmak için savaşacak. Halifenin şahsında zamanında halkıma, ulusuma düşman olmuş, zulüm etmiş, esir almış kimse varsa ve bundan sonra olacaksa, onlardan daha korkunç bir intikam alacağım. Bırak, tarih beni "acımasız, vahşi, barbar" yazsın. Ama bilinen tek gerçek var ki, benim yaptıklarım Arap`ın, Fars’ın halkıma yüzyıllardır açtığı yaradan daha korkunç değil…
Elşen İsmail
Yazar
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.