AŞKİN ZARARLARİ
Bilindiği gibi maddî aşkın dinî ve dünyevî hiçbir faydası yoktur. Aksine dinî ve dünyevî zararları olabilecek faydalarından kat kat fazladır. Aşkın zararlarını şöyle sıralayabiliriz:
Bir: Mahlûkun sevgisiyle ve onu anmakla meşgul olup yüce Rabbin sevgi ve zikrinden mahrum olmaktır. Kalbte bunların ikisi bir arada bulunamaz. Eninde sonunda biri diğerini yener ve kalpten çıkarır, güç ve galibiyet kendinin olur.
İki: Kalbinin ondan acı duyması, işkence çekmesi. Çünkü Allah’tan gayrisini seven mutlaka ondan dolayı ızdırap ve acı duyar.
Nitekim şair şöyle demiştir:
Yeryüzünde aşıktan bahtsız kimse yoktur.
Aşkın tadını duyup yaşasa da
Onu her an ağlar görürsün
Ya ayrılık korkusundan veya hasretten.
uzaklara gitse hasretinden ağlar
Yakınlara gelse ayrılık korkusundan sızlanır.
Gözü ayrılık anında da yaşlıdır, yanıktır. Buluşma anında da.
Aşk sahibi onu tatlı görse de, aslında o kabir azabından da daha acıdır.
Üç: Kalbi başkasının avucunda esirdir, ona zillet azabını taddırmaktadır. Fakat aşık sarhoşluğundan dolayı başına gelenleri hissetmez. Kalbi, aynen onunla oynayan, çeşit çeşit acılar çektiren bir çocuğun elindeki serçe gibidir.
Nitekim bunlardan biri şiirinde şöyle der:
Kalbimi ele geçirdin düşmanlık ve cefayla.
Ben senin umurunda değilim, oyunda oynaştasın.
Evet... Aşığın yaşamı elleri kollan bağlı esirin yaşamıdır. Kafası aşkla meşgul olmayanın yaşamı ise serbest ve hür kimsenin yaşamıdır.
Boş gözüyle bakıldığında özgür Aslında esir, hasta, helak çarkında dönmekte Diri görünümünde gidip gelmekte olan bir ölü Tekrar dirilme gününe kadar yok ona dirilme. Sele kapılmış, kalbi onda kaybolmuş. Ölüme kadar kendine gelmek yok ona.
Dört: Aşık, aşkıyla meşgul olur ve dinî, dünyevî tüm işlerini alt üst eder. Onun dinî ve dünyevî maslahatlarını alt-üst eden aşktan zararlı bir şey yoktur. Çünkü dinî maslahatlar ve faydalar kalbin gücünü toplayıp Allah’a yönelme oranında elde edilir. Kalbi en çok dağıtan ve darmadağınık eden şey ise maddî aşktır. Dünyevî maslahatlar da hakikatte dinî maslahatlara bağlıdır. Dini maslahatları ve faydalan elinden kaçmış, daha çok kaybolmuştur.
Beş: dinî ve dünyevî belâ ve âfetler maddî aşıklara, ateşin oduna ulaşmasından daha çabuk ulaşır.
Bunun sebebi şudur: kalp aşka ne kadar yaklaşır, onunla bağı ne kadar güçlenirse Allah’tan (c.c.) o kadar uzaklaşır. Dolayısıyla Allah’tan en uzak kalpler maddî aşkın sahiplerinin kalpleridir. Kalp Allah’tan uzaklaşınca da kapısını belâlar çalıverir. Şeytan onu her yönden kuşatır, üzerinde hakimiyet kurar, ona yapabileceği her türlü eziyet ve işkenceyi yapar. Hal böyleyken; düşmanının ve onu saptırmak, yoldan çıkarmak için en büyük gayret içinde olan yaratığın hakim olduğu ve dostunun uzaklaştığı, mutluluk, sevinç ve huzur adına hiçbir şeyi olmayan kalbin hali nice olur, siz düşünün.
Altı: Aşk kalbi ele geçirip yerleştiğinde, ondaki yaptırım gücü arttığında zihni bozar, vesvese peyda ettirir. Bazen sahibini akıllarını kaybetmiş deliler güruhuna katar. Âşıkların bu konudaki hikâyeleri kitaplarda vardır. Hatta bunlara bazen bizzat şahit olunur. İnsandaki en değerli şey akıldır. İnsan diğer hayvanlardan onunla ayrılır; aklı olmadığından hayvanlar güruhuna katılır. Hatta bazen hayvanın hali onun halinden daha iyi durumda olur. Leyla’nın Mecnun’un benzerlerinin aklını aşktan başka ne götürdü? Bazen onun mecnunluğu normal delilikten kötü olur.
Şairin dediği gibi:
Dediler: Maşukunun delisi oldun sen.
Dedim ki: Aşk delilikten daha büyüktür.
Aşkın sahibi ebediyyen kendine gelmez.
Delinin aklı ise arada bir gider başından.
Yedi: Aşkın duyuların tümünü veya bazısını bozduğu olur. Bu bozulma bazen manevî bazen maddî olur. Manevî bozulma kalbin bozulması sonucu olur. Çünkü kalp bozulduğunda göz, kulak ve dil de bozulur. Kendisindeki ve mâşukundaki çirkin bir şeyi güzel görür.
Nitekim Müsned’de geçen bir hadiste Rasûlullah:
"Bir şeyi sevmen (Seni) kör ve sağır eder" buyurmuştur.
Aşk kalp gözünü maşukunun kötü yönlerini ve kusurlarını görmekten kör eder, göz onları görmez olur; kalp kulağını maşuk hakkında söylenen kötü şeylere karşı sağır eder, onlardan hiçbir şeyi duymaz olur. Sevgi ve aşk karşıdakinin kusurlarını perdeler.
Bir şeyi arzulayan ve seven ondaki kusurları görmez. Onları ancak ona karşı arzu ve sevgisi ortadan kalktığında görür.
Aşırı istek gözü kaplayan bir perdedir; o şeyi olduğu gibi görmesini engeller. Şairin dediği gibi:
Sana olan aşkım gözümün üzerinde bir perde varken imiş. O kalkınca başladım nefsimi vermeye, eleştirmeye
Bir şeyin içinde bulunan kimse onu görmez. İçine girmemiş ve uzakta bulunan da ondaki kusurları görmez. Onun kusurlarını ancak içine girip çıkmış kimse görür. O yüzden küfürden sonra İslama giren sahabiler İslâm üzere doğup yetişen kimselerden daha iyi müslümanlar olmuşlardır.
Hz. Ömer "Cahiliyyeyi bilmeksizin İslâm üzere doğup yetişenler olduğu vakit İslâmın bağları kopacaktır." demiştir.
Duyu organlarının zahiren bozulmasına gelince; aşk insanın bedenini hasta eder, güçsüz bırakır, onu mahveder, öldürdüğü olur. Bu, aşkın öldürdüğü kimselerin hikâyelerinde açıktır.
İbn Abbas Arafat’ta iken yanına bir deri bir kemik kalmış biri getirildi. İbn Abbas "Derdi nedir, bunun?" diye sordu, "Bu aşık" dediler. Bunun üzerine İbn Abbas (r.a.) o gün boyunca aşktan Allah’a sığındı.
Sekiz: Aşk daha önce geçtiği gibi, aşırı sevgidir, maşuk aşığın kalbini istila eder, aklı onu düşünme ve hayal etmeden bir an boş kalmaz, aklından ve zihninden hiç çıkmaz. İşte o durumda nefis kendindeki hayvanı ve nefsanî yeteneklerini kullanmaya fırsat bulamaz, sonunda bu yetenek ve güçleri söner gider. Bunun sonucunda bedende ve ruhta tedavisi zor, hatta imkansız arıza ve sakatlıklar meydana gelir. Hareketleri yetenekleri ve duyguları tamamen değişir, bunların tümü alt üst olur. İnsanlar onu düzeltmekten aciz kalırlar.
Şairin dediği gibi:
Sevgi başta bir dalgadır. Dalgalara yol açar, kader sürükler onu. Genç, aşk dalgalarına kapıldığı vakit, Dayanılmaz büyük şeyler olur.
Aşkın başı kolay ve tatlı, ortası hüzün, kalp meşgalesi ve hastalık, sonu ise -Allah’ın yardımı yetişmediği taktirde- sakatlık ve ölümdür. Bir şair şöyle der:
Aşktan uzak yaşa; zira aşkın başı yorgunluk. Ortası hastalık, sonu ise ölümdür.
Bir diğeri de şöyle der:
Kendini aşka attı, sonunda âşık oldu. Onunla başbaşa kalınca da tahammül edemedi. Bir şeyler gördü; onu dalga sandı. Ona ulaşınca içinde boğuluverdi.
Bu durumda günah ve sorumluluk âşığa aittir. Çünkü kendisini kendi elleriyle öldürmüştür.
kalplerın ilaçi ibbini kayyum el cevvzi kıtabında alintıdır
YORUMLAR
tşk edrım yazin için ..gerceten ruhun kalbin zaralandiracak özgurluğu ınsanın elınde alacak olan bır sevgidır aşk ... bu sözude hoşuma gitt...aşığın yaşamı elleri kollan bağlı esirin yaşamıdır. Kafası aşkla meşgul olmayanın yaşamı ise serbest ve hür kimsenin yaşamıdır... bu cevvzii 700 yıl once yaşamış bır şahsiyet o zamanda gönumuze ışık tutmuş biri
ttttark tarafından 10/12/2008 12:15:58 PM zamanında düzenlenmiştir.
Aşktan uzak yaşa; zira aşkın başı yorgunluk. Ortası hastalık, sonu ise ölümdür.
-Aslında tek cümle her şeyi ne de güzel anlatmış.....
Edebiyat öğretmenimizi rahmetle anmak geldi içimden o da derdiki yeryüzünde iki pişman insan var biri aşk olan veya evlenen/diğeri aşıl olamayan veya hiç evlenmemiş olan..kaleminize emeğiniz bin sağlık
-el ceviziye de ...ithaf olsun