- 680 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İTİRAF DİLEKÇEM...
Üstü örtülü yalanlarım asla olmadı, desem yalandır dirhem dirhem kendimi yok saymaktan da öte.
Zamanlı zamansız hayli yalan söylemişliğim vardır hani.
Belki bir kuytuda unuttuğum simit parçası yine ayaküstü atıştırıp, tohuma kaçan hayallerimin yasını pay etmek susamları ile simidin.
Epeydir yalan söylemişliğim yok ama en azından derdest olmama vesile olanlara bile söylemediğim hatta aklıma bile gelmezken. Sadece olası mahremiyet keza her bireyin özelinde saklı tuttuğu yine de oradan buradan duyulanlara bin katarken de bazı yanlış frekanslar.
Bildiğimi bilenler ya da bilindiğini bilmezden gelenler.
Satırları boşluğa hibe etmem gerekiyor belki de hani olur da atıfta bulunduğuma tolerans gösterilmesini arz ederim.
Yorulduğum neresi ise fi tarihinde kurulan köprüler üstelik farkına varmadığım ama soluduğum o dostluk ve sevgi kokan hava. Methetmeye dair yine menfi anlamda bir bir görmezden gelenlerin sigortası atan bir devre kazası gibi ben her nasılsa devre dışı bir arıza babında.
Açık bir iklim olması gereken: güneşi ile sıcak bir iklim; üşüten poyrazına aldırış etmeden ben kelimelerle ördüğüm hırkamı omzuma koyarken.
Bir şiirin tınısına uygun belki de hatta vızıldama değil de yüksek sesle mırıldandığım bir şarkı.
Kıymete binen ne çok şey ve ne çok insan hani kıymetlim, diye haykırmak istediğiniz.
Sıra dışı olmanın bir avantajı mı yoksa yüksek dozajda bir yalnızlık mı sıradan olsanız bile sırasız bir ve sınırsız bir duygu fırtınası.
Zorlukların kabulü belki de hani olur da kolaya kaçarım ve gözlerimi kaçırırım, dediğiniz cinsten.
Latife anlamında hatta lütuf belleyip de sonradan inkâr ettiğiniz ve seyrine doyamadığınız gün batımına nazire eden yüreğin soluk yüzü belki de yüzsüzlüğü kalemin… saydığınız ne çok mazeret, sayısız itiraf yoksa asla beklediğiniz bir iltifat da değil hani; buyur ettiğiniz belki de buyruğu tebaanın.
Zaman aşımına uğrayan her kim ise, bir kerecik de olsa bir gülümseme umduğunuz: katıksız bir sanrı ile hayallerin gerçeğe dönüştüğü sonra da gerçeklerin solup, defter sayfalarında kurutulmuş gül misali sakladığınız ve gözünüzden sakındığınız.
Aslıma ihanet etmemek adına tüm bu satırlar.
Aslımı ihbar ettiğim söz kümecikleri sonra da uyup asi yanıma dozunu kaçırdığım bir hüzün balyası yine kimilerinin pek de itibar etmediği üstüne üstülük yaftalandığım bu da yetmedi; yüzüme haykırılan.
Ne kin ne nefret aslında tanımsızlığın tema oluşturduğu bir boşluk.
Kimin nesi demek gibi abesle iştigal bir maruzat da beyan etme gereğinin bulunmadığı.
Ne çok itibar kaybı: kâh gözünüzde kayıp giden yıldızlar kâh sizin sönük bir yıldızdan öte azılı bir meteor gibi atmosferi talan edeceğinize inanılan yeri geldi mi inandırıldığım.
İnandıklarım ya da genel kabul gören kaideler. Ne bir sunum kaygım var ne de bir sebep belliyorum alt bilincimde. Varsa yoksa çıktığım bu yolculukta bazen bir bedevi bazen beşeri bir zafiyet de güttüğüm bazense bedensel ve ruhsal özellikleri göz ardı edip eşitçi bir yaklaşımla hazır ve nazır bulunduğum yerküre.
Hücre hasbine haiz bir yaşantının mizacına uygun.
Ya da genele yayılmış bir hoşlukla nemalandığım her ayrı boyut.
Varsa yoksa sevgiyi katık etme ihtiyacım ve sorumlu hissettiğim ama sorunlu muamelesine maruz kalındığım da bir kayıt dışı farkındalık ne de olsa kesin ve somut delillerim yok hanidir zaten ne zaman oldu ki?
Ne bir ses kaydı.
Ne bir öz çekim.
Ne de gerekli gereksiz evrak ve benzeri doküman.
Eh, ne de olsa tecelli eden İlahi Adaletin öncesinde tek kaygılandığım; sunumumla sunulanı denkleştirme ihtiyacı hissetmem.
Zaruri ne ise iyi de fıtratımız münasebetiyle kime neyi teşhir edebiliriz ki hele ki korunaklı dünyalarımız ihlal edilirken nasıl bir açıklama getiririz üçüncü şahıslara?
Lakin benim bilfiil sunumum sadece Hakkın nezdinde sergilediğim duruşu genele mal etmek. Çok mu mantıksız?
Üstelik herkes herkesi aynı duygu yoğunluğu ile kabullenmek gibi bir gerekçe asla ve asla olamaz yine de insan tüm yoğunluğunu koyuveriyor: bazen satırlara bazen sözcüklere bazense beden diliyle bazense sadece düşünce babında ve yürek sesini kelimelere dökmek de yeri geliyor zorluyor insanı.
Neyin açıklaması ya da ne gibi bir mecburiyetimiz olabilir ki? Ne de olsa insandır tek bilen yine tüm yaşadığını bilfiil hissedip, bilip de buna herhangi bir açılım getiremeden bir ikileme maruz kalıp kayıt dışı bir anlam bütünlüğünü de kelimelere böldüğü hatta hecelediği.
Hecelediğim, evet: hece hece itirafım.
Hedefim ne ise inanın ki ben de bilincinde değilim sadece satırlarda rötuşlar yapıp akabinde benliğime uyarlıyorum bu iç sesi sonra da en muteber kul olma yolunda kendimce bir gayret yine kendimce bir maneviyat ve yine kendimce bir sefalet.
Bir duygu metaforu.
Bir ikilem derken bir tane daha ve kaosun ortasında kocaman bir kara delik. Deliğin ortasında yeni bir akne bu sefer ve aciz varlığın salındığı şu hakkaniyet beklentisi ile, sunduğuma sunulmasını beklediğim.
Bir gözyaşının karşılığı bazen bir kahkaha.
Ne garip, değil mi?
Sanırım suçlandığım kadar da kazandığım yeni bir esaret: ben hangi duygumdan tutuklu ise bu sefer tutanaklara geçiyor. Ama suç bende ne de olsa duygularım hoyrat bir rüzgâr kadar sadece benim iç sesimin bendinde rehavete kavuşuyor. Benim kavuşamadığım ya da birikeni öğütmek satırın hafızasında. Hanidir hafızamda kayıtlı ama kanıtı da olmayan.
Bir yüklem önersem kendime sanırım gidip gideceğim son nokta olurdu yine ölümün sesi bazen hoş gelirken kulağa ama sert bir vuruş ve ani bir frekans hatta sınırları ihlal eden yine ruhunuz acıdan kıvranırken eşlik eden beden pek de razı olmasa da çok da umurunda değilmiş gibi davrandığı oldukça yüklü bir fatura.
Zamansız ve mesnetsiz.
Arsız bir yürek yine ölümüne seven.
Kayıt dışı bir ıstırap gibi gözükse de bol neşeli bir menü de ısmarlayabilirsiniz hani.
Şimdilerin dünü mü yoksa?
Şimdiden kasıt ne peki?
Dünle alıp veremediğim ne olabilir ki?
İşte bam teli hikâyenin ama yok, yok, o kadar da vahim bir açılım değil hani vehim addedilen.
Zamana yaydığım lakin anda donup kaldığım.
Yarını evire çevire dün yaptığım.
Dünden bir mizansen ve yine bir diğer mizansen tabi olduğum.
Sanırım itiraf dilekçemden haz etmeyenlerin de merceğindeyim iyi de yaşadığımız hayatları biz ısmarlamıyoruz ki ve her birimiz farklı savunma mekanizmaları geliştiriyoruz.
Bir üst kademe işte yazın dünyasındaki çırpınışımı bir kuş kıvraklığında resmettiğim ve recim ettiğim.
Aykırı olan ne ise ben de muhalifim en azından kendimden uzak tuttuğum aslında kendimi kendimden uzak tutmak da benim maruzatım.
Daha dündü yine kardeşimin itirafı ki biliyorum da zor bir insan olduğumu: kişilik, mizaç, yaşanmışlıklar, yaşama ihtimali olan ne ise ve görevleriniz ve ifa edemediğiniz görevler. Zaten görev diye diye kafayı sıyırmış biri olarak ben de göndermemi kendime yapıyorum.
Hayıflandığım kadar varım. Hayır, demeyi beceremediğim ama evet’lerle de başım dertte iken.
Açık bir pencereden bakalım o zaman:
Ya, sevdiklerimi kaybetmek istemiyorsam?
Sevilmeyi umut etmeyi geçtim en azından müspet duygular telaffuz edilmesin.
Mümkün değil, biliyorum.
Bildiklerimi ise kimse bilmiyor.
Kimselerin nazarında hiç kimse olduğumu da biliyorum.
Bilindik bilinmedik ne ise çok da merak etmiyorum zira kendimi biliyorum ama öyle bir an geliyor ki; şüphe besliyorum içimdeki ben’e.
Bildiğim kadarım ama tek bildiğim; hiçbir şey bilmediğim madem o zaman bu güne kadar öğrendiklerimden ne kaldı geride?
İşin içinden çıkılması çok zor değil aslında yine de doluya koyup taşan kısmı bir türlü boş kefeye aktaramıyorum.
Öğrendikçe ve daha da sevdikçe yine kendimi unutmakla mükellefim yoksa durduk yere yazmadım.
Sevgimle.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.