Muhteşem Beşli'nin Serüvenleri 4. Kitap
(“Muhteşem Beşli’nin Serüvenleri 4. Kitap 2016” adlı masal kitabımdan ara bir bölüm: Muhteşem Beşli, esrarengiz bir uzay yolculuğunun ardından Jüpiter’in uydusu Europa’ya varır. Serüvenleri, okyanusta heyecan dorukta devam eder)
DÜŞLER SARAYI
Önde giden yunus, aniden çocuklara döndü. Gövdesini kıvırarak, başını sallayarak sevimli birkaç oyununu gösterdi. Sağ yüzgecini, beline doğru bitiştirerek nazikçe bir reveransla çocuklara gülümsedi.
Bir hazırlık içinde olduğunu sezdirerek:
“Artık, burada durabiliriz çocuklar!”
“İşte geldik!”
Sözcükleri döküldü ağzından ve çocuklara yaklaşarak yüzgeçlerini, duygulanarak iki yana açtı. İçten gelen sevgisiyle beşini birden, aynı anda kucaklayıverdi.
Şirin yunusun aniden konuşmaya başlaması, çocukları hayrete düşürmüştü! Neredeyse küçük dillerini yutacaklardı.
Nereye gelmişlerdi? Önlerinde görünen hiçbir şey yoktu ki? Biraz evvel vahada bir serap gibi, kâh kaybolan kâh ortaya çıkan saklı, gizemli yere mi varmışlardı yoksa?
Sevimli yunus, yüzgeç kolları arasında titremeye başlayan çocukları kavradığı gibi okyanusta yükselmeye başladı. Şarkıyı andıran tatlı bir mırıldanmayla Sevimli Beşli’nin içine su serpmeye çalıştı ve bir yandan:
“Çocuklar sakın korkmayın!”
“Kıpraşmayın!”
“Güzel gözlerinizi, ben diyene kadar açmayın!”
“Sizinle çok mutlu oluyorum, bana sıkı sıkı sarılın!” dedi.
Yunusa yapışırcasına kollarını dolayan çocuklar, gözlerini yumdukları sırada başlarında ve vücutlarında, şiddetli bir akıntıya kapılmış gibi yoğun bir baskı, sürüklenme ve sıcaklık hissettiler. Göz açıp kapayacak kadar kısa sürede olup bitene, hiç anlam veremediler.
“Şimdi gözlerinizi açabilirsiniz çocuklar!” diye, sessizliğini bozdu şirin yunus. “Aman Allah’ım, burası nasıl bir yer böyle?” diye, feryat figan eden çocuklara, koro halinde:
“DÜŞLER SARAYINA HOŞ GELDİNİZ!”
Diye, sürü sürü balıkların, çevrede, oyunbaz hallere bürünerek serenatlar yükselttiği görüldü.
Güzellikleriyle çarpıcı irili, ufaklı ve dev cüsseli bunca değişik balık, buraya nasıl girebilmişti?
Dev duvarları temsil edebilecek, fantastik ve değişken renklerle güçlü bir zarın dalgalanışını çağrıştıran devasa bölmeler, dünyalı algılamasına uzak ve yabancıydı.
Muhteşem Beşli bunları düşünürken, marifetlerini ve özelliklerini gösterme yarışında, türlü cinsten çok üyeli bir hayvanlar topluluğunun ortasında buldular kendilerini.
Bu topluluğun büyük çoğunluğunu kafadan bacaklılar ve memeliler oluşturmaktaydı. Kafadan bacaklılardan kalamar, ahtapot ve mürekkep balıkları, muhteşem desenlerini, suda kıvrak hareketlerle daha çekici hale getirirken mercan, kaya ve türlü bitki topluluklarının içinde renklerini değiştiriyor, görünmez oluyorlardı.
Peri Batu’ya:
“İnsanlar neden görünmez olamıyorlar böyle?” diye gördüklerine imrenerek şikayette bulundu. “Oysa ben, gerektiği zaman görünmez olmayı ne kadar isterdim!” diye, alınganlık gösterdi Batu. Benzer şekilde bukalemun denilen omurgalıların da şekil ve renklerini farklılaştırarak kendilerini saklaması, suda sanki saklambaç oynamaları, çocukları kendilerine hayran bırakmıştı. Logan Evrim ve Dora onlara gıpta ederek:
“Görünmez olmanın biz de bir yolunu bulamaz mıyız Maya?” diye, serzenişte bulundular.
Memelilerden yüzgeçayaklı foklar, bir metreye yakın gövdeleri ve elli kiloya varan ağırlıklarıyla ve yüzlercesiyle bu seremonide hazır bulunuyorlardı.
Foklardan daha iri olan memelilerden denizaygırları, denizfilleri ve morslar, hele de balinalar, bu ilginç yere nasıl ulaşabilmişlerdi?
Balina yavruları, yirmi kilo civarında doğuyordu. Yavrular, doğumu izleyen yirmi dört saat içinde doksan kilo alabildiğine göre; yaklaşık iki yüz tonluk, otuz metreye ulaşan boylarıyla ergin balinalar, hangi kapıdan geçerek bu muhteşem sarayda yerlerini alabileceklerdi?
Seyyah Beşli’nin zihinlerinde uçuşan bin bir tane soru, sabırsızlık içinde açıklanmayı bekliyordu. ***
Kılavuz yunusa onlarcası daha katılarak, büyülü bir şarkı eşliğinde çocukları, rengârenk mercanlardan inşa edilmiş görkemli merdivenlerden yukarıya doğru çıkardı. Merdivenlerin her iki yanında, türlü renklere bürünen, tüm ihtişamıyla dev denizlaleleri, ince boyunlarını kırarak Muhteşem Beşli’yi selamladılar. Çocuklar da da içtenlikle onlara ellerini sallayarak karşılık verdiler.
Yer yer, muhteşem görünümlü bitki öbeklerinin arkasına veya yanına, dev midyelerden oluşan abajurlar yerleştirilmişti. Kabuklarını cömertçe aralayan bu midyeler, dip uçlarında sundukları iri incilerle hayranlık uyandırıyordu.
Akıllara takılan bir soru, bunca ışığın kaynağı neydi, neredeydi?
Bir yandan da muhteşem gösteri devam ediyordu:
Yüzen çiçekleri çağrıştıran çarkıfeleğe benzeyen canlılar, çivit renkli çarpıcı görüntülerle yürekleri bir hoş ediyordu.
Hindiye benzediği için hindibalığı ismini alan canlılar, suda, takla atarmış gibi dönen halleriyle çocukları kıkır kıkır güldürüyorlardı.
Işımalı ateş böceklerini andıran deniz canlıları, etrafta MUZİPÇE göz kırparak yüzüyorlardı. Ne tatlıydılar!
Gözleri, yanıp sönen balıklar, uzun, ince kuyruklarını suda zarafetle sallayarak Muhteşem Beşli’ye sevgi dolu sinyaller yolluyordu. Pek oyunbaz görünüşleri vardı!
Parlak, siyah-beyaz giysiler içinde redingot giymiş gibi penguenler, suda bir balo dansındaydılar.
Maya, “sanki gösterilerini beğendiğimizi göstermemizi bekliyorlar, diye hissini dile getirdi.
Logan Evrim, “galiba bizim alkışlamamızı bekliyorlar,” diye kollarını havaya kaldırıp, cüssesinden beklenmeyecek nispette sesli, ellerini çırptı. Peri Dora Batu da hararetle alkış tutmaya başlamışlardı. Mayanın minik el ayaları kendinden geçercesine alkışlamaktan kıpkırmızı kesilmişti.
Denizyıldızlarının üzerinden geçen fosforlu balıklar, fosfor yeşili ışıklarıyla onları, esrarengiz yansımalarla okşuyordu. Ne çarpıcı bir görüntüydü bu!
“Masmavi yüzgeçli şu balıklara bakın!” diye Peri, ilgisini çeken balıkları işaret parmağıyla gösteriyordu. Nereden bilselerdi ki orkinos balıklarıydı onlar.
“Ablacığım, hani nerede?” diyen Dora hop oturup hop kalkıyor, mavi süzgeçli balıkları sularda arıyordu.
“Gurup renkleriyle suda uçan balıklar yanımızdan geçiyorlar!” diye yerinde sevimlice kıpırdanıp dikleşti Logan Evrim.
“Daha neler görebileceğiz bu gizemli okyanusta?” diyen Maya, fincan gibi açılmış gözlerinin renginin, etraftaki bazı türlerde olduğu gibi değişip değişemeyeceğini Dora’ya soruyor, “bana mavi göz yakışır mıydı?” diye kıkırdıyordu.
“Lila rengi benekleriyle şu göz kamaştıran canlılar, dünya okyanusunda da var mı acaba?” diye meraklanıyordu Batu.
Bir yandan altın veya gümüşi renkli gövdelerini, suda birbirleriyle yarıştıran balıklar, bu fantastik resmigeçide katılmaktaydılar. Bütün bu nadide canlılar, bu görkemli okyanusa can katmaktaydılar.
***
Merdivenlerin tepe noktasına varıldığında, yüzgeç yüzgece tutuşmuş biri erkek, diğeri dişi balina, Muhteşem Beşli’yi, tahtlarının önünde ayakta beklemekteydi.
Bu gösterişli çift, Düşler Sarayı’nın Kral ve Kraliçesiydi.
Kral Balina, elindeki fildişinden yapılmış asasını yukarı, aşağı hareket ettiriyordu. Çocuklara, güçlü olduğu kadar alçak gönüllü görünmüştü. Asasının tepesinde gösterişli bir topuz ışıldıyordu. Deniz kayalarından yontulmuştu. Renkli taşları, özenle işlenmişti. Sallandıkça parlıyor, göz kamaştırıyordu.
Kral Balina, kalın sesiyle Sevimli Beşli’ye
“HOŞ GELDİNİİZ!”
demez mi!
Çocuklar, bağrışarak:
“Ama siz nasıl konuşabiliyorsunuz!” diye, irkilip heyecanlandılar.
Kral Balina:
“Bu okyanusta zekâsını geliştiren memelilerin başında geliyor balinalar.” diye, gururlandı. Ağzıyla sularda dev kabarcıklar çıkararak çocuklara öpücükler yolladı. Onların sempatisini kazandı.
Kraliçe Balina, başında, dizi dizi inciler bulunan rengârenk deniz çiçekleriyle süslü, sıradışı bir taç taşıyordu.
Çocuklara:
“Nihayet gelebildiniz.”
“Sizi ne zamandır bekliyorduk,” dedi. Yüzgecini ağzına götürerek onlara sevgiyle öpücükler yolladı.
Kral ve Kraliçe, hareketli, ışıklı bir dairenin üzerinde durmaktaydı. Dairenin çevresinden yükselen ince teller, ışık saçan ampullerle donatılmıştı. Gümüş gibi parlayan bu teller, yükseklere doğru tırmanıyordu. Gözlerin yoklamakta zorlandığı tepede, evrenin en büyük avizesi vardı. Görkemli aydınlatmayı tamamlıyordu.
Kral:
“Aklınızdan geçenleri biliyorum.”
“Daha fazla merakta kalmayın.”
“Şimdi zihninize takılanları size, tek tek açıklamak isterim,” dedi.
“Düşler Sarayı’na girerken gözlerinizi kapattığınızda yoğunluk, sürükleniş ve sıcaklık hissi yaşamıştınız. İşte Düşler Sarayı’na geçmenin tek yolu, devasa yapımızı çevreleyen, dışardan hiçbir şekilde görülmeyen enerji duvarlarını aşabilmektir.”
“Duvarlar, gizli enerji geçitlerini barındırır. Her canlının kendi boyutuna göre aşabileceği enerji geçit alanları mevcuttur. Bu geçit alanları, farklı yerlerde bulunmaktadır ve şifrelenmiştir. Boy ve kilolarına göre uygun alandan geçmek isteyenler, türünün şifresini söyleyerek bu geçidi açar.”
“Sadece bir iki saniyelik bu geçişler esnasında Düşler Sarayı, hayal meyal fark edilip hemen sonra yine görünmez olur.” diye, tatlı sohbetini sürdürdü Kral Balina.
“Kral ve kraliçenin başkanlığında belli aralıklarla burada toplanıp, durum değerlendirmeleri ve bilgi alışverişinde bulunuruz. Birkaç senede bir de yeni kraliçe ve kralımızı seçeriz. Her türden, sırayla kral ve kraliçelerimiz olur. Ayrıca birbirlerini özleyen dostlar, dertleşmek isteyen arkadaşlar da ihtiyaç duydukça buraya sıkça gelebilir.”
“Bizim gezegenimiz, SEVGİ, HOŞGÖRÜ ve BARIŞ gezegenidir.”
“Savaşmayı bırakana kadar çok çetrefilli yollardan geçtik, çok acı kayıplar verdik, ama şimdi mutluluğun doruğundayız.”
“Aramızdaki ahenkli iş bölümü, diğer bütün gezegenlere örnek olmaya adaydır.” diye, iri göğsünü kabarttı Kral Balina.
Bu kısa açıklamayı izleyen bütün deniz canlıları, krallarını alkış tufanına tuttu. Bir yunus öne çıkarak,
“insanoğlunu çok severiz biz.” diye hopladı. Onlarla yüzmeye, oyunlar sergilemeye bayılırız!”
“Biz de balinalar gibi zeki varlıklarız.”
“Kafadan bacaklılar, omurgalılar da zekidir okyanusumuzda.”
“Diğer türlerimiz de zekâlarını geliştirmek için yarıştadır,” diye, övünen yunus, çocuklara, çok merak ettikleri ışık kaynağını gösterebilmek amacıyla kral ve kraliçeden izin istedi.
“Akşam ziyafetine, konuklarımızı sakın geç bırakma,” diye, yunusu uyardıktan sonra Kral ve Kraliçe, yüzgeç ellerini tekrardan birleştirerek yüzgeç yüzgece, oradan ayrıldı.
Ayşe Yarman Öztekin
"Muhteşem Beşli’nin Serüvenleri 4. kitap 2016"