HAMD İLE YAŞAMAK
Teorik bir bilgi olarak, “verdiği nimetler için Allah’a hamd edilmesi gerekir.” Deriz, biliriz, duyarız. En çok hamd etme anı, yemekten sonradır. Bu da körpe dimağlara, “mideye giren şeyler için hamd edilir” anlayışını kazımıştır.
Oysa her an hamd etme durumunda olmak gerekmez mi?
Sabah yeni bir güne uyandığımızda, uyanabildiğimiz, uyandırıldığımız ; lavaboda elimizi yüzümüzü yıkarken su, suyu taşıyan el, yıkanan yüz ve yüzümüzdeki organlar; günaydın, hayırlı sabahlar diyen ev halkının her birinin varlığı; sokağa çıkmak için gereken sağlıklı organlar ; karşılaştığınız komşu ve tanıdık yüzlerin birer birer algılandığı, işiniz ve iş yerinde çalışanların her biri daha nice nice saymakla bitirilmeyecek şeyler için hamd etmek gerekmez mi? Gördüğümüz her şey, duyduğumuz her ses, dokunduğumuz, tattığımız, kokusunu aldığımız her şey hamd etmek için bize sunulan bir fırsat değil mi? Tüm bu fırsatları bize sunan Allah’ a hamd ile beraber sevgimiz, saygımız artmalı değil mi? O’na bağlılığımız ve sadakatimizi sunulan fırsatların değerlerini bilerek ve gereken itina ve hassasiyetle yaklaşmayı bir alışkanlık haline getirerek göstermemiz gerekmez mi?
Öyleyse neden birbirimizi üzecek, kıracak hatta düşman edecek davranışlar sergiliyoruz.
“Evren bir sözlüktür. Ad verilen ve verilecek olan her bir şey ayrı ayrı sözcüktür. Tüm bu sözcükler bize Rahmanı anlatır. Her bir sözcüğün karşısında yer alan açıklama mahiyetindeki sözcükler ise Rahimi anlatır.”
Rahman ve rahim olan Allah merhametiyle bizi sarıp sarmalamışken neden hamd nedeni olan hem kendimize hem çevremizde var olanlara zalimce muamele ederiz?
Varlığı için Allaha hamd olsun. Varlığını her an her şey ile gösterdiği için Allaha hamd olsun.
ALLAH’A HAMDOLSUN.