- 683 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
-MARJİNAL BİR SİYASİ OLUŞUMUN KISA HİKÂYESİ-(1)
Yakın tarihimizin renkli siyasi oluşumlarından biri de Merhum Necmettin Erbakan önderliğinde 1970’de kurulan Milli Nizam Partisi ile başlayan, sonradan Milli Selamet Partisi ile devam eden 1980’lerden itibaren ise Refah Partisi adını alan ve varlığını 2000’lere taşıyan yapılanmadır.
Dönemin anayasal yapısı içerisinde baktığımızda 1961 Anayasasının muhalif siyasi anlayışlara zemin ve imkân tanıdığı söylenebilir. Şöyle ki, sosyalist ideolojik anlayışla inşa edilen Türkiye İşçi Partisi deneyi de akla gelebilir. Dolayısıyla zıt yönlerde düşünsel altyapı ve birikime sahip iki önemli parti bizleri karşılamakta, gelişip serpilmektedir. Tabi sekteye uğradıkları, uğratıldıkları süreçleri de akıldan çıkarmamak gerekir.
Hemen belirtmeliyiz ki, bugün mazideki bu tarz siyasi örgütlenmelerin edebiyatını yapmak oldukça kolaydır da; bilakis şu sorular hep sorulmalıdır:
O devirlerde bu yapıda muhalif siyasi yaklaşımları temellendiren, gündeme getiren, mevcut kılan şartlar ve gerekler nelerdir? İkinci asli husus o zamanlar nasıl karşılandılar; ülke ve dünya koşulları, realite ne merkezdedir? Nihayet konjonktür, hürriyet gereksinimine engel midir? Çünkü konjonktür her devirde bir olgu olarak mevcudiyet gösterir. Açıktır ki, tek unsur olarak alınır ve insan varlığının ayrılmaz bir parçası olarak hürriyet mefhumu kavram haline getirilmez ise yasaklar ve baskılar zürriyet kazanır, her daim karşımıza çıkar, çıkacaktır da.
Konumuza dönersek; 1973 seçimleri sonrasında demokrasi tarihimizin önemli deneylerinden biri yaşanır. Cumhuriyet Halk Partisi ile Milli Selamet Partisi arasında koalisyon hükumeti kurulur. Düşünsenize bu gelişmenin birkaç yıl öncesinde biri, böyle bir şeyin olabileceğini öne sürse nasıl bir tepki alır hatta deli diye karşılanır mıydı acep?
Kıbrıs harekâtı bu hükûmetin emeğiyle ve şüphesiz askerimizin gücü ve azmi dâhilinde gerçekleştirilir. Ancak devamı gelmez, koalisyon dağılır. Hayatiyetini bir dönem sürdürebilse idi ülkemiz adına ne gibi gelişmeleri açığa çıkarırdı? Ülke sevk edildiği anarşi ve terör batağına yine saplanır mıydı şeklinde sorduğum olmuştur. Elbette tabanlarındaki zıddiyet düşünüldüğünde o günün şartlarında kurulması bile kolay değilken devam edebilmesi daha da meşakkatli olmaktadır.
Gerçi madalyonun diğer yüzüne bakarsak, ülkemizde böyle bir dinsel eğilimli parti modeli kurulmasına dönem özellikleri uygundur. Doğu-Batı siyasi bloklaşması ya da Amerikan-Sovyet kutuplaşması dünyada ağırlığını henüz duyurmaktadır. Buna paralel olarak Amerikanın önemli ölçüde yönlendirdiği Yeşil kuşak düşüncesi anti komünist boyutta başak vermektedir. Dolayısıyla İslami yapılanmalara dünya siyasetinin parametreleri ve dengeleri müsaittir. Ülkemizinde NATO mensubu olması bu şekil islami yapıları bir biçimde reel siyasetin gündemine taşımaktadır. Yanı sıra toplumdaki dinsel eğilimleri kontrol etme ve mindere çekme gereği duyulduğu söylenebilir.
Diğer yandan 1979 İran Devriminin doğurduğu radikal islam dalgasına karşı da ülkemiz ölçeğinde panzehir oluşturacaktır. Gerçi bu tip olguların aydın dünyamızda ilericilik gericilik kavramlaştırmasının boyunduruğundan uzak değerlendirilebildiği o dönem içerisinde pekte söylenemez. Oysa bu tip konular safi ideolojik olgulardan ziyade sistemsel düzeyde devlet politikalarına bağlı olarak da ele alınabilmelidir. Doğal olarak Soğuk Savaş döneminin siyasi ideolojik yapılanması ve 1980’lerin İran Devrimi, Milli Görüş geleneğine dayalı partileri emniyet supabı kılacaktır. Sorun, iç siyasetle dış siyasetin denge ölçülerinin birbiriyle kuracağı irtibatın derecesinde ve meydana gelecek basınç farkında yatmaktadır.
Bir başka boyutsa düşünsel yapı olmaktadır. Milli Nizam ve Selamet Partileri “Milli Görüş” başlığı altında filizlenirler. Ağır sanayi hamlesi hocanın her dönem meşhurlarındandır. Avrupa’yla bütünleşme alanındaki programlara karşıtlık, siyonizm ve masonluk kavramları üzerinden yapılan eleştiriler ise acı ve baharatla yoğrulur. Yine ekonomide devlet müdahalesinin önemine işaret edilmesi, buna bağlı olarak faize ve serbest piyasa ekonomisine karşı çıkılması parti ve oluşumun şiarı olmaktadır.
Erbakan hocanın bir tarihte merhum İnönü’ye atıfta bulunarak yabancı uzmanlar ve danışmanların, mensubu bulundukları ülkelerin ajanları ve casusları olduğundan söz ettiği de aklıma gelir. İsmet Paşa demişken İnönü’nün Erbakan hoca için “memleket bir tane adam yetiştirdi o da dinci çıktı” dediği de rivayet olunur. Gerçi tartışmalıdır. Deyim yerindeyse hani; galat-ı meşhur kabul etmekte mümkündür.
Erbakan’ın, kapitalizmi siyonizmin sağ kolu, komünizmi ise sol kolu olarak tanımladığı yılları 12 Eylülle birlikte siyasi yasaklardan nasiplendiği dönem takip edecektir. Nihayet 1987’de evet hayır referandumuyla birlikte yasaklar kalkar. Bu kez Milli Görüş geleneğinde Refah Partisi sahne almaktadır. Önceleri barajın altında kalan parti giderek çıtasını yükseltir de. Müteakip olarak 24 Aralık 1995 seçimleriyle birinci çıkar. Ancak hatırlayanlar olacaktır. O akşam kanallarda yapılan değerlendirmelerde Refah Partisinin kuracağı bir hükûmet modeline sıcak bakılmadığını söylersem mübalağa olmayacaktır. Açıkçası ANAYOL ile birlikte ANAYOL-Sol ya da ANASOL-D gibi seçenekler sunuluyor, tartışılıyordu. Öyle ki, medyada anayoldan sol şeritten şeklinde verilen formülasyon ironik bir duruşta sergiler.
Aslında bu durumun seçim öncesine dayalı bir yanı vardır. Gerek asker gerekse belli başlı medya organları Refah Partisinin yer alacağı bir hükûmet modeline karşıdır. Bu durumun oluşmasında Hocanın 1994’de sarf ettiği “Şimdi ikinci bir önemli nokta, Refah Partisi iktidara gelecek, adil düzen kurulacak. Sorun ne? Geçiş dönemi sert mi olacak, yumuşak mı olacak, kanlı mı olacak, kansız mı olacak, bu kelimeleri kullanmak bile istemiyorum amma, bunların terörizmi karşısında herkes gerçeği açıkça görsün diye bu kelimeleri kullanma mecburiyetini duyuyorum. Türkiye’nin şu anda bir şeye karar vermesi lazım, Refah Partisi adil düzen getirecek, bu kesin şart, geçiş dönemi yumuşak mı olacak sert mi, tatlı mı olacak kanlı mı, altmış milyon buna karar verecek” demesi de şüphesiz etkendir.
Ancak yine de seçimden birinci çıkan partiyi, gecesinde televizyonda yapılan değerlendirmelerde nazarı dikkate almayan koalisyon seçenekleri oluşturulması tam bir garabettir. Düşünsenize anayasal olarak Cumhurbaşkanı hükûmet kurma görevini ilk Refah partisi liderine verecek, bu belli. Hani deniyor ki, kimin kapısını çalarsa dönsün ve görevi Cumhurbaşkanına teslim etsin.
Tabi kısa bir ANAYOL deneyinden sonra REFAHYOL hükumeti kurulacaktır. Nihayet 28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu toplantısına gelinecektir. O gün, evet o gün ‘çanlar kimin için çalmaktadır!’
Şu kadar ki, boşaltılmasındaki şiddetle orantılı olarak bir kova suyun alana yayılımının bir müddet devam etmesi misali, hükûmette bir süre daha görevini ifa edecektir. Ne ki, bu kez süreci tayin eden cebir ögesi olacaktır.
-DEVAM EDECEK-
L.T.
YORUMLAR
SANIRIM YANLIŞ TARAFTAKİ DOĞRU ADAMDI O
BELKİ DE SİYASETE GİRMESEYDİ DEHŞET İŞLER YAPABİLİRDİ.
Bilim adamı kimliği daha sıcak daha samimi,neyse diyorum çünkü ölüm geldi ve her şeyi süpürdü attı.
"''Mesele, şeftali yerine, motor üretmek istememizdi.''
levent taner
Kısa özlü yorumunuz güzel ve anlamlı hiç şüphesiz
Saygı ve selamlarımla...
Militarist rejim, eğilim ve yönelimler demokrasinin en büyük düşmanlarından biri hiç kuşkusuz
Geçen asırda bir yönüyle uluslararası askeri, siyasi blok ve paktlar arası çatışmaların, diğer yönüyle bölgesel trendlere bağlı gelişmelerin, en çokta kurumsallaşmış bir demokrasinin henüz emeklediği evrelerin izdüşümlerini yaşadık.
Demokrasi kuşkusuz eğitim, kültür, bilim, sanat ve düşüncede gelişmişlik meselesi. Yapı taşı birey ve bilinç kavramlarında yatmakta kanımca.
Yine, uzun yıllar siyasal ve toplumsal düzlemde saygınlık uyandıran bir cemaatin demokrasi ve cumhuriyet düşmanlığında sinsice aldığı yol düşünülürse laiklik demokrasinin olmazsa olmazlarından biri olmalıdır. Ülkemizde muhtelif dönemlerdeki uygulamaları her zaman sorgulanabilir, tartışılabilir elbette. Ne ki, dinsel bağnazlık ve taassuba karşı önemli bir sigorta ve teminattır laiklik.
Nihayet 28 Şubat hareketini de demokrasimizi bir dönem tehdit ve tahrip edici özellikleriyle birlikte kınıyor ve lanetliyorum
Saygı ve selamlarımla...
levent taner tarafından 3/1/2018 7:13:06 PM zamanında düzenlenmiştir.