- 1672 Okunma
- 5 Yorum
- 2 Beğeni
ORDULAR İLK HEDEFİNİZ AKDENİZDİR İLERİ
Mustafa Kemal Paşa’dan, ’Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir ileri’ tarihi emrini alan Türk ordusu, İzmir’e akmaya başladı. İkinci Süvari Alay Komutanı Yarbay Zeki, emrindeki bölüklerin, son nokta için tüm hazırlıklarını denetlerken; içinden Allah’ım, yüzümüzü kara çıkarma diye, bir yandan dua ediyor, öte yandan , yorgun ama heyecanı yüzünden okunan süvarilerine, kendi yorgunluğunu belli etmeden moral veriyordu.
Yarbay Zeki’nin en çok hoşuna giden , askerlerin, kendilerinden önce atlarını doyurmaları ve yorgunluktan iştahtan kesilen kısrakları, çocukları gibi okşamalarıydı. Kısrağına, atına, tayına böylesine bakan bir askerin, bir eşi daha dünyada olur mu dedi, ve kendisinin, dört gündür sırtından inmediği demirkırı ihmal ettiğini hatırlayarak, utandı.
Yunan Ordusu’nun kaçarken;yol üstündeki yaptığı mezalim aklına geldi ve bir an önce harekete geçmek için, bölük komutanlarının toplanması için haber saldı.
İzmir’e kim önce girecek heyecanının yaşayan bölük komutanı yüzbaşılar, Mustafa Kemal Paşa’nın, İzmir’e ilk girecek süvariye armağan edeceği kılıcın hayaliyle, Yarbay Zeki’nin çağrısına uydular.
Aralarında, gizliden oluşan rekabeti, birbirlerinden gizliyorlar, heyecanlarını aralarında şakalaşarak geçiştiriyorlardı. Hiçbirisinin gözü armağan kılıçta değildi. Amaç, Anadolu’nun bağrına hançer gibi saplanan düşmanı denize dökmekti.
Mustafa Kemal Paşa’nın emri, kesin ve katiydi. Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir ileri. Emir, ilk hedef Akdeniz demiyordu. Akdeniz’dir diyordu.Komutanın yanına giderken, Birinci Süvari Bölüğü Komutanı Yüzbaşı Şerafettin , ilk hedef Akdeniz’se, sonrası herhalde Adalardır diye düşündü. Düşündü ve doru atını kuş gibi uçurup adalara nasıl kondururum da, oradaki düşmanı kovarım diye, ümitsizce hayıflandı.
Yarbay Zeki, Yüzbaşı Şerafettin’e döndü ve;’Şerafettin öncü sen olacaksın. Biz ardındayız’ diyerek söze başladı, ve bölüklere gerekli talimatı verdi.
8 Eylül gecesi, Şerafettin’in 80 kişilik müfrezesinde, kimsenin gözünü uyku tutmadı. Sabaha karşı daha gün ışımadan müfrezeden önce dört kişilik keşif kolu yola koyulmuştu bile.
Bel Kahveye geldiklerinde, Güneş ortalığı iyice aydınlattığı halde, deniz kıyısından yükselen dumanlar, Kadifekale eteklerindeki yangınları ve kıyıda gemi olmayışı: Yunan’ın topuyla, tüfeğiyle, İzmir’den apar topar kaçış fotoğrafı, Yüzbaşı Şerafettin’in yüzüne yansıdı.
Bir an için soluklanan müfreze, Bornova’ya rüzgar gibi aktı. O yıllarda Levantenlerin yerleşim alanı olan Bornova’da, yabancılar kaçmış, ama yerli halk da, ne olup bittiğinin daha tam farkına varmadığı için, ortalıkta görünmekten çekinir hale gelmişti.
Yunan’ın, daha üç gün öncesinden, İzmir’den kaçışını görmüşler, zaferin haberini almışlar ve hatta Mustafa Kemal Paşa’nın, yolda olduğu, kulaktan kulağa yayılmıştı.
Yüzbaşı Şerafettin süvarileriyle, kaçan Yunan’ın bilgisini Bornova’nın yerlisi halktan alırken; asker de, kendilerine getirilen ayranları içiyor, atlar ve süvariler soluklanıyordu. Saat tam 09.00’du
Mustafa Kemal Paşa’nın emrini üstlenen Yüzbaşı Şerafettin ve müfrezesi, Bornova’daki yerli halkın hayır dualarıyla, hiç oyalanmadan dumanlar içindeki İzmir’e, dört nala yol tuttu.
Aradan yarım saat geçmeden, Halkapınar’dan yükselen silah sesleri orada çatışmaya giren müfrezenin öncü süvarilerinin , acı haberini gökyüzünde yankıladı.
Halkapınar’daki bir fabrikadan açılan ateş sonrası, dört süvari kahpece şehit edilmişlerdi. Müfreze burada düzen tuttu ve dört şehidin, bedelini ödetti.
Halkapınar, şimdi adı Alsancak olan Punto ve sonrasında sahil boyundan , Pasaport iskelesine ulaştıklarında:bir Rum’un attığı bomba, müfrezenin en önünde at süren Yüzbaşı Şerafettin’in, tam önünde patladı. Bombanın şerapnelleri, Yüzbaşı Şerafettin’i yaraladı ama ya kavga arkadaşı, savaş ortağı atı? At değiştiren komutan, hiç duraksamadan , Sarı Kışla ve Hükümet Konak’ının önüne vardığında, açılan mitralyöz ateşi , bu kez onu göğsünden de yaraladı. Yaraladı ama;Yüzbaşı Şerafettin, bir kere söz vermişti Mustafa Kemal Paşa’ya. Emir almıştı ondan, kesin ve kati. Bir cümle. Hem üstelik, bir bildiği vardı Tümen Komutanı Yarbay Zeki’nin ki;bu görevi ona vermişti.
Kent halkı çoktan duymuştu, Mustafa Kemal Paşa’nın askerlerinin geldiğini;silah sesleri yaklaştıkça deniz kenarına. Sanki müjdesiydi süvarilerin, havada çatırdayıp, yankılanan tüfek sesleri.
Saat tam 10.30’du; Yüzbaşı Şerafettin genç bir delikanlının kendisine uzattığı Türk Bayrağını, Konak’ın gönderine çektiğinde. 80 kişilik akıncı müfrezesinden, geride kalan 40 süvari, meydanda selam duruyordu.
YORUMLAR
Çok etkileyici ve konunun hakkını veren bir anlatım.
Bu gün dahi kan kaybettiğinizi düşündükleri anda üzerinize
çullanacak emperyalist güçleri dikkate alırsanız Türkiye Cumhuriyetine
sahip çıkmak adına inanç azim ve birliktelik şarttır. Aksi takdirde geçmiş
tarihiniz ve zaferleriniz bir gün gelir ve sizi taşıyamaz olur.
yanii ne zorluklar ile geri alındı
ve denize dökülmeyen orda burda takılan çok var açıkcası kimliklerini gizleyip casusluk yapmaktalar birçoğu da zaaten türk vatandaşı anlıyacağınız
türk e türk den başka da dost bulamazsınız bir de o var
o yüzden tembihlemiş atatürk birinci vazifen diye diye
çok güzeldi tebrik ederim
saygılarımla
Güzel bir yazı kutlarım sizi.Aşağıda yazacağım şeyler size ve yazınıza yönelik değil.Ve çok beğendim yazınızı.
Sanırım Ulusal kurtuluş savaşımızın son noktası olduğu için İzmir ve çekilen Yunan ordusu üzerine konu edilmiştir.Çok çok azdır İngiliz,Fransız konuları.İşgale ilk başlayan onlar değilmidir.Hafızamı yokluyorum görmedim.Filmlerde görmüş olabilirim.Şehir merkezlerinde örgütlenmiş insanların mücadelelerini.İstanbulda İngilizler,Güneyde Fransızlara karşı yapılan mücadele bunlar.Ciddi sivil halk kıyımı yapmışlardır.
Yani diyeceğim komşumuz Yunanistan ağırlıklı mı bu savaş.
Çanakkale savunması ki tarihin en kanlı göğüs göğüse çarpışmasıdır..Bakın birlikte anıyor devletler, gelen ziyaretçiler birlikte ağlıyor.
Bu düşmanlığın devam etmesi için körüklenmesi ve buraya odaklanmak acaba kimin çıkarına..
Saygılarımla..
Bir İzmir'li olarak savaşın izlerini dikkatle bakacak olursanız hala görebileceğinizi söyleyebilirim. Rum komşularımızdan farklı hikayelerde dinlemiştim. Bazıları Türk'lere yardımcı olabilmek için çok çaba harcamışlar. Zaten İzmir'i terk etmeyen Rumların geneli onlardan oluşuyor. Ama gel gör ki şartlar Türk'lerin lehine geçince onlarında canı çok yanmış.Biz insanlar neden böyleyiz?
Yazınızda Atatürk'ü ve silah arkadaşlarını okumak çok keyifli idi.
Sevgilerimle...