İKİ MAVİYİ AYIRAN HAYAL ÇİZGİSİ
Sınırsız veya hudutsuz tabirlerini hep merak etmişimdir. Sınırlı akılla sınırsız mefhumlar hakkında fikir yürütmenin zorluğunu anlardım o zaman. Bir yaz günü çimlerin üzerine sırtüstü yatıp masmavi gökyüzünü seyre daldığımda son noktayı düşünür daha ilerisini merak ederdim. Ederdim etmesine de makûl ve mantıklı bir cevap veremezdim. Son nokta nerede?
Bir şeyin sonu olmamak.. Ne garip ve akıl almaz bir hâl. Ama izahı mümkün değil..
Ya deniz. O nerede son buluyor? Son bulduğu yer neyle çevrili? İnsan suyun etrafını karalarla çevrili olduğunu kabûl ediyor etmesine fakat gökyüzüyle birleştiği yere pek mânâ veremiyor. İki mavinin o esrarlı buluşması akıl ile izah edilemiyor. Öyle bir vuslat ki… Birbirine râm olmuş ayrılmayan ikili. Ne sen ona veya onlara ulaşabilirsin, ne de onlar sabit bir yerdedir. O hayal çizgisi sen gittikçe gider, sen durunca durur. Ne kimseyi yanına kabul eder, ne de tamamen uzaklaşır. Kendi mesafesini kendisi tayin eder.
İster gökyüzü isterse deniz olsun, insan ruhunu onlar kadar dinlendiren bir ikili az bulunur. Bu iki dostun vuslatı hep tesir etmiştir ruhuma. Rengini gökyüzünden alan ve asumanı gözyaşlarıyla teşekkül etmiş koca bir umman. Şairin “derdimi ummana döktüm asumana inledim” mısralarıyla terennüm ettiği iki dost. Ve bu iki dost “söylenmedik sözlerin” hâl tercümesini kelimelerle değil de “sükût” ile yapmışlardır her zaman.
Sıkıntılı olduğumuzda çok defa deniz sahilinde buluruz kendimizi. Dalgın dalgın sulara bakarken sanki derdimizi paylaşırız onunla. Sessiz ve kelimesiz. Sessiz ve kelimesiz çünkü: “Söz aklın, sükût kalbin lisanıdır.”
Derdini ummana dökerken bir damla gözyaşı da yerini alır sularda bazen. Veya sessiz bir nidâ, kimsenin duymadığı bir seda yankılanır semada. Ne kimse duyar o sesleri ne fark edilir göz yaşları. Birbirini tamamlayan birbirinden farklı iki mefhum.
Denizle gökyüzünü, göz ile gözyaşına benzetirim hep. Göz bana uçsuz bucaksız gökyüzünü; gözyaşı da denizi hatırlatır. Ne hüzünler saklar içinde ne neşeler. Nemlenmiş göz pınarları “terkibi tam olarak bilinmeyen” gözyaşlarını salarken; bir yenisini hazırlar ardından. Ve her damla yaş binlerce mısraya bedel. Asuman ile umman gibi. Sema deniz gibi. O iki maviyi ayıran veya o iki maviyi birleştiren, hayali çizgide başlar vuslatı da hicranı da. Birbirine ram olmuş iki sevgilinin hem ayrıldıkları hem de hemhâl oldukları yerdir o çizgi. Görünen ve ulaşılmayan.
Masmavi bir gözden akan iki damla yaş masmavi bir semanın kapladığı bir denize benzer. Bu denizin rengi ondan ayrıdır. Peki ya siyah bir gözden akan yaşlar… Orasını boş verin şimdi… “ Mühür gözlüm…”
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.