- 503 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
isimlerimiz
Herkes ölmeyi hayal etmelidir.
Gerçek olacağını bildiğiniz bir hayal kimi mutlu etmeye yetmez?ve hayalinizin gerçekleştiğini bilenlerin hangisi bunun için ağlayacak kadar kötüdür?
İsimlerimiz,seçimlerimiz,yarattığımız fikirler ve benliğimiz,bilinen koşullarda,vücudumuzla birlikte yokolup gidiyor.
Bazıları bu bilinen koşulları çok önemseyip,güzel güzel hazırlanarak ve yavaş yavaş çürüyerek toprakta kaybolmayı seçerken,bazıları gerçeğe daha uygun bir biçimde,işi bitmiş kömür gibi küle dönüşerek bitmeyi ve gitmeyi istiyor.
Bugüne bakarsak;dünya bana o küller kadar sessiz geliyor.yaşamımdan çok seneler önce, kim bilir hafızamda ne kadar yer etmesi gereken olaylar olup bitmiş fakat hiçbiri de kendi sınırları dışına çıkamadan silinmiştir.
Herkes tembel olduğunu kabul etmelidir.
Silinen olaylar,kişiler,yerler vb her şey,bir çocuğun eline silgi alıp onu olduğu yerden silmesi gibi aniden olmamıştır.
Bizim altı-yedi yaşlarından itibaren yani enjekte yaşlarında,öğrenmeye başladığımız tarih,fen,matematik vs derslerdeki senelerdir hazırlanmış olarak sunulan değerlerin dışına çıkamadığımız sürece ‘tarih tekrardan ibarettir’ sözüne bir harf de biz eklemiş oluyoruz.herhangi bir şey icat eden mucitler kendilerini bize gülmekten alıkoyamayabilirler.bu çok yerinde bir davranış olur.
Kısacası ;sigara içmenin uzun vadeye yayılmış intihar olması gibi,biz de ilgisizliğimiz ve dolayısıyla bilgisizliğimiz oranında bu her türlü silme işini uzun zamanda gerçekleştirmeyi başarıyoruz.
Bireysel düşünce sistemini yıkamadıkça,her geçen gün,yaşadığımız zamanları saniyesi saniyesine,ve beraberinde arkamızdan kalacak olan kırıntıları da siliyoruz.
Yine de kelime gruplarının üstünde çok durmayarak,gayet mutlu olabiliyoruz.önemli olan da çoğu zaman mutlu yaşamaktır,mutlu doğmak ya da ölmek değil.
Herkes mutluluğu farklı yerlerde arıyor.
Hapishanedekiler için günbatımını seyretmek neyse ne kadar değerliyse,görme engelli biri için de aynı durum geçerli.
Mutluluklar hayal oluyor..masallarda anlatılarak çocukları uyutmakta çok başarılılar.en zoru da onu yaşarken bulmak.
Çok eski zamanlarda tanrılar,ya da inancınıza göre melekler,insanların mutluluğun değerini bilmeleri için,onu çok iyi bir yere saklamaya karar verirler.içlerinden biri,onu kaf dağı’nın arkasına,biri okyanusların dibine,biriyse güneşin içine saklayalım derken farklı bir yerde karar kılarlar.mutluluğu insanın tam içine saklarlar.
Dedim ya;insan tembelliğini kabul etmelidir bir şekilde.
Her çocuk çocukluğunun,gençler gençliğinin,karı-kocalar evliliklerinin,kartallar özgürlüklerinin,gökkuşağı renklerinin ve geri kalan her şey aslında farkında olmadıklarının değerinin bilmelidir.
Farkında olmadığımız daha neler var dersiniz?
Ne hayatlar yaşanıyor!bunu bilmenin imkansızlığıyla bile,rahatça genellemeler yapabilmek için,bana göre istatiksel uydurmaların yerine,ihtiyacınız olan tek şey;tüm canlıların gözü kulağı olmayı becerirken,mısır’dan çin’e biletsiz geçip ordaki havayı soluyup,bünyenizde aklınıza gelen yaşanmışlıkları,yaşınıyorları ve de yaşanacakları hissetmeyi başarmanızdır.
Herkes çalışmalı,üretmelidir.yaşaması bunlara bağlıdır.nedense ölmesiyle doğru orantılı olarak değişecek üretim değerleri pek yoktur.kalan sahalar makinelerindir.arkamızdan yas tutacak robotlar,icadını beklediğim çok büyük bir gereksinimdir.
Çalışmak eğer 24 saat olan günün yarısından fazlasını katlederek,bizi belli şartlara bağlayan bir yükümlülük demekse;evet bizler çok çalışkanız!yapabildiğimiz işlere bakınca abartı derecesinde çalıştığımızı fark edersiniz.
Yakın zamanda devlet,her vatandaşına oksijen tüpü,su arıtma ve sığınak alanları ve biraz da iyi niyet tahsis etmelidir.vergilerimizin yanında bunlar çok mütevazi isteklerdir.
Verilen sözler her zaman yarını beklemelidir.yirmi dört saat,bir yirmi dört saat daha ve sonra zaten balıklardan çok da güçlü olmayan hafızamızın unutkanlığının kurbanı oluruz.yanılıyorsunuz!biz öyle her istediğimiz zaman bilincimizi yönetecek güce erişemedik.
Her çeşit saat ve para haddini bilmelidir.
İcatlarından sonra gidişatın dengesini yerinden oynatmış olan kaç nesne sayabiliriz?öyle yok cep telefonuymuş,bilgisayarmış,arabalar,silahlarmış diye başlamamıza gerek bile yok.hepsini yönlendirmiş ve yönlendirecek olan şeyler baştaki 2 özneden farklı değiller.her şey ihtiyaçtan doğar felsefesinin ürünleriyle,kendi ihtiyaçlarımızı karşılayamadığımız gerçeği,keyfi yerinde olanların gerçeği değildir.hatta konunun,asla bir Ferrari çiziği kadar önem taşıyabileceğine inanmıyorum.
İnanç;şifoniyerinizde ya da yastık altlarında değil elinizin içindeki çizgilerde olmalıdır.kader bu ya;bakarsınız günün birinde ihtiyaç duyarsınız.
Resmiyet sayılan kağıt üzerindeki konuların,pratikteki uygulamalarıyla çelişmesi başlı başına bir sorun.en iyi verebileceğim örnek kimliğimin üzerinde yazan şeylerde benim parmak izimin bulunmayaşı.yetkilerimiz dahilinde yaşamaya,bunlara ilgisiz kalarak devam edebiliyoruz.
Herkes bundan sonra birbirinden uzak durmalıdır.
Öyle ya!artık çok iyi tanıyoruz karakterleri,kimin ne haltlar yiyebileceğini bildiğimiz için temkinli bir tavır takınıyoruz.üç saniye gaza geç basmış birinin annesinden hala kızına kadar tanıyıp ağzımıza geleni söylüyoruz.o kadar yakından biliyoruz ki artık,kimlerin yaşamaya hakkı olduğuna karar verip,kimlerin tacizimize uğraması gerektiğini biliyoruz,eminiz buna.çocuğumuzun yapması gereken her şeyi kontrol edebiliyoruz,haklıyız.hani o kadar bütünleşmişiz vakit geçirmişiz ki şu doğayla,onu bile kendimizden iyi tanıyoruz nerdeyse.bize sonu gelmeyen bina yığınları,havasında dolaşan buhardan çöplükler,denizine üşüşmüş petrol vs atıkları için izin verdiğini sezerek yaşamımıza hiç düşünmeden devam ediyoruz.aynı şekilde içli dışlı olduğumuz hayvanların da hislerini çok iyi anlayacak konuma geldiğimiz için her türlü muameleyi gösterebilecek güce sahip oluveriyoruz.
Bu yüzden herkes olduğu yerde kalsın!bu kadar tanışıklık hali,dünyanın sayısız pisliğe olan bağışıklığını altüst etmiştir.
Zuhal Tunç